Kayıtlar

ders etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hayattan Ders Almalı

Hayattan Ders Almalı Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi, nice şövalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş. Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza âşık olan bir delikanlı da bu kızı istemiş. Ama kız onu da reddetmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış. Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Bir gün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş. Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş. Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını çok merak etmiş. Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası

Sevgi ve Muhabbet Hazinesi

Resim
Sevgi ve Muhabbet Hazinesi Sevgi öğretmen, haylaz, kavgacı ve kindar öğrencilerinden ders yapamaz duruma geldi. Daha derse girer girmez; “Öğretmenim falanca bana sövdü!”, “Öğretmenim filanca bunu vurdu!”, Öğretmenim fistanca bana kötü isim taktı!…” Şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Kavgacı tarafları tahtaya kaldırıyor, adeta bir mahkeme kuruyor, herkesi inceden inceye sorguluyor ve yargılıyordu. Kimsenin hakkı kimse de kalmasın istiyordu. Tam derse başlarken teneffüs zili çalıyor, öğretmen çıldıracak gibi oluyordu. Kavganın, kinin, nefretin kötülüklerinden; sevginin, kardeşliğin, hoşgörünün iyiliklerinden bahsediyor, çok güzel hikâyeler anlatıyor ama bu sorundan bir türlü kurtulamıyordu. Okul idaresini, okul rehber öğretmenini devreye soktu yine çözüme varamadı. Veli toplantılarında konuyu dile getirdi. Çete öğrencilerin velileri ile tek tek görüştü, Veliler çocuklarına toz kondurmuyor, hiçbir suçlamayı kabul etmiyorlar; “- Benim çocuğum kimseye uymaz!” diyorlard

Doğdular Yaşadılar ve Öldüler

Resim
Doğdular Yaşadılar ve Öldüler Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili  bir hükümdar varmış. Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin her şeyi bilmek istiyormuş. Vezirlerini yanına çağırmış ve: – Bana dünyadaki tüm ulusların  tarih ini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl yaşadıklarını, hangi savaşlara katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde gelişmiş iş ve sanat kollarını anlatın!” diye buyurmuş. Ve onlara beş yıl süre tanımış. Vezirler önünde saygıyla eğilmişler.  Sonra krallıktaki akıllı adamların en akıllılarını bir araya toplamışlar ve hükümdarlarının dileğini iletmişler. Beş yıl sonra vezirler sarayda tekrar toplanmışlar. – Büyük hükümdarım, dileğiniz yerine getirildi! Dışarıya bakarsanız isteğinizin karşılandığını görürsünüz… Demişler. Hükümdar hayretle gözlerini açmış. Sarayın önünde sonu ufukta kaybolan bir deve kervanı duruyormuş. Her devenin sırtında iki dev heybe ve her heybenin içinde de, marokenle güzelce kaplanmış on büyük cilt varmış. – Bu nedir?

İçimizdeki Yılan

İçimizdeki Yılan   Atıyla yol alan birisi, uyumakta olan bir adamın ağzından bir yılanın girmekte olduğunu görür. Uyarmak için atını mahmuzlarsa da yetişemez. Bunun üzerine, bir topuz darbesiyle adamı uyandırır. Vura vura onu bir elma ağacının altına kadar sürer. Sert bir üslûpla, yerdeki çürük elmaları yemesini emreder. Adam, başına gelenlerden şaşkınlık içindedir, ama topuz korkusuyla yemeye başlar. Bir miktar yedikten sonra atlı, "Şimdi de koş bakalım." der. Adam can havliyle koşmaya başlar. Derken midesi bulanır, içinde ne varsa boşaltır. Tabi, bu arada yılanı da... Adam, karnından çıkan yılanı görünce şimdiye kadar içinden lanet okuduğu atlıya binler teşekkür eder. Temsildeki uyuyan adam, gaflet uykusundaki gafil insandır. Atlı, uyuyanları uyaran nebiler ve onların yolunda giden âlim insanlardır. Yılan, nefistir. Atlının adamı dövmesi ve koşturması, mürşidin müridini riyazet ve mücadeleye sevk etmesidir. Nefis terbiyesi ve nefisle mücadele olmadan ne

Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat Ne Demek?

Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat Ne Demek? Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş; "Efendim, “Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat” bu dört kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlatır mısınız?" "Şimdi git, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım." Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat atmış. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla karşılık vermiş. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradan’a güvenip ikinciye de bir tokat atmış. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anla

Böyle Bir Zamanda Fatih Yetişir mi?

Resim
Böyle Bir Zamanda Fatih Yetişir mi? Şöyle bir soru sorsak; böyle bir zamanda Fatih Yetişir mi? Hemen kafalarda şu soru oluşacak. Efendim onun babası padişahtı. O devirde en iyi hocalardan sürekli ders alıyordu. En iyi şartlarda yetişiyordu. O zaman Avrupa ülkeleri Ortaçağ karanlığındaydı. Abd, Japonya, gibi gelişmiş devletler yoktu… Bu cevaplar uzar gider. Evet, bunların hepsi doğru kardeşlerim. Ama ben de derim ki Fatih’in yetiştiği bazı şartlar oluşursa bir değil birçok Fatih gelir. Hatta daha da büyük Fatihler yetişir. O zaman biz de irdelemeye başlayalım. Acaba Fatih Sultan Cennetmekân hangi şartlarda yetişti? Acaba Fatih’i Fatih yapan şartlar neydi? Çorak topraklarda ve bozuk iklimlerde dünyanın en güzel meyveleri yetişir mi? Elbette yetişmez. Fen ilimleri der ki bir bitkinin yetişebilmesi için belli iklim şartları vardır. Doğal ortam, toprağın uygunluğu, iyi tohum seçimi, bilimsel ziraat, sulama, havanın sıcaklığı, yağış ve nem oranı, ürünlerin bakımı, gübrelenme