Kayıtlar

böyle etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Böyle Dua Edilir mi?

Böyle Dua Edilir mi? Merhum Nasreddin Hocanın, “Allah’ım bu sıkıntıyı benden alma!” diye dua ettiğini duyanlar, Hocaya sorarlar: - Niçin böyle dua ediyorsun, sıkıntının kalması için hiç dua edilir mi? Hoca cevap verir: - Allah’ü Teâlâ her sıkıntıdan sonra ferahlık, her ferahlıktan sonra sıkıntı vaad ediyor. Ben bu sıkıntıya alıştım, yeni gelecek sıkıntının ne olacağını bilmiyorum, ya sabredemeyeceğim bir sıkıntı olursa. Onun için bu sıkıntının kalması için dua ediyorum.

İsrailli General Alçakça Planı Böyle Anlattı

Resim
İsrailli General Alçakça Planı Böyle Anlattı İsrailli general ve eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı Golan, PKK'nın, Irak, Suriye, Türkiye ve İran'ı kapsayan 'Büyük Kürdistan'ı desteklediğini söyledi. İsrail 'in eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve halen faal komutanlarından olan  Yair Golan , dün  Washington 'daki bir düşünce kuruluşunun panelinde konuşma yaptı. "PKK BİR TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİL" Golan konuşmasında PKK için, "Benim kişisel bakış açıma göre, PKK bir terör örgütü değil. Belki (bu sözler) manşetlere çıkacak ama; ben böyle görüyorum," dedi. Türkiye  Topraklarında " Büyük Kürdistan " “ İran ,  Irak ,  Suriye  ve Türkiye Kürtlerini -eğer ki bir araya getirirseniz- nasıl bir araya getireceğinizi ve sınırları ben tam olarak belirleyemem,” diyen Golan "Fakat İran'a ve bölgede yaygın olan istikrarsızlığa bakarsanız, bağımsız ve birleşik Kürt oluş

Doğruluğun Sonu Böyle Olur

Doğruluğun Sonu Böyle Olur     Adam, Harem-i Şerif'in kapısında hep aynı duayı okuyordu:     - Ey doğrulara yardım eden, haramdan kaçınanları koruyan!..     Ona 'Sen başka dua bilmez misin?' dediler. O şöyle açıklama yaptı bu duayı tekrar etme sebebi olarak:     - Ben Beyt-i Şerif'i tavaf ederken ayağıma takılan şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular. 'Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar.' dedi şeytanım.     İmanım ise, 'Bu haramdır, boşuna saklama, sahibini bul, teslim et.' dedi. Ben böyle mücadele içinde iken birinin sesi duyuldu.     - Burada içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise versin, ona otuz altın müjde vereyim.     Bin haramdan, otuz helal hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce hemen satın

Siz Böyle Derseniz

Siz Böyle Derseniz Köylü dayının biri, vergi memurlarını valiye şikâyete gitmiş: — Vali bey demiş, senin memurların benim yirmi çuval çıkacak buğdayımı, yüz çuval Diye yazıp gittiler. Vali hemen köylüye: — Bir kalbur sakalınla yalan söyleme. Memurlar bu kadar büyük hata yapmazlar, deyince; köylü büsbütün kükremiş: — Yaparlar vali bey yaparlar. Siz onların amiri olduğunuz halde, benim ancak bir tutam gelecek olan sakalıma on kilo derseniz, memurların bundan fazlasını bile yaparlar, Diye cevap vermiş.  (Alıntı)

Böyle Örnek Oluyordu İnsanlığa!

Böyle Örnek Oluyordu İnsanlığa! Onun ideali, insanlığa hizmetti, yoksa insanlığın kendisine hizmeti değildi. O sebepten eline geçene yemek yedirir, içmez içirir, yönettiği insanların mutluluğuyla mutlu olurdu. Yine âdeti üzere bir miktar imkân biriktirmiş, çevresine de münadiler göndermişti. Sesleniyorlardı Medine sokaklarında münadiler: - Resulullah mescidin önünde muhtaçları bekliyor. Miskin derecesinde ihtiyaç sahibi olanlar gelsin, hisselerine düşecek yardımı alsın, kimse mahrum kalmasın! Az sonra mescidin önüne muhataplar toplanmışlardı. Mutluydular. Çünkü kasıp kavuran ihtiyaçlarının hiç olmazsa bir kısmını karşılayacak imkâna kavuşacaklardı. Nitekim düşündükleri gibi de oldu. Efendimiz gelenleri Şöyle bir gözden geçirdikten sonra mevcudu da hesap ederek önünden geçenlere hisselerini veriyor, onlara tebessümle bakarak mutluluğunu da açıkça hissettiriyordu.   Mutluydu. Çünkü O'nun en büyük mutluluğu insana yardım, insana hizmetle meydana geliyordu. İşte o and

Doğruluğun Sonu Böyle Olur

Doğruluğun Sonu Böyle Olur Adam, Harem-i Şerif'in kapısında hep aynı duayı okuyordu: - Ey doğrulara yardım eden, haramdan kaçınanları koruyan! Ona 'Sen başka dua bilmez misin?' dediler. O şöyle açıklama yaptı bu duayı tekrar etme sebebi olarak: - Ben Beyt-i Şerif'i tavaf ederken ayağıma takılan şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular. 'Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar.' dedi şeytanım. İmanım ise, 'Bu haramdır, boşuna saklama, sahibini bul, teslim et.' dedi. Ben böyle mücadele içinde iken birinin sesi duyuldu. - Burada içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise versin, ona otuz altın müjde vereyim. Bin haramdan, otuz helal hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu köl

Bunu niçin böyle yaptın?

Bunu niçin böyle yaptın? En büyük âlim ve evliyalardan Hâcegi Muhammed Emkenegi“kuddise sirruh” hazretleri, bir sohbetinde; - Kardeşlerim, her gün ne gibi işler yaptığımıza bakıp, kendimizi hesaba çekmeliyiz, buyurdu. Ve ekledi: - Hazret-i Ömer “radıyallahü anh”; (Amelleriniz tartılmadan evvel, kendiniz tartınız!) buyuruyor. Ayrıca; - Yine hazret-i Ömer “radıyallahü anh”, her akşam, kamçı ile ayaklarına vurup; “Bugün niçin böyle yaptın? Neden şöyle yapmadın?” der, kendini azarlardı. Ve şunu anlattı: Evliyadan biri, odun yüklenmiş taşıyordu. - Sen hamal mısın? Dediler. Cevabında; - Nefsimi tecrübe ediyorum, bakalım nasıl olacak, buyurdu. Yine anlatılır ki: Hazret-i Ömer’i “Radıyallahü Anh” yolda gördüler. Kendi kendine; - “Yazıklar olsun sana ey nefsim ki, sana, Emir-ül-müminin diyorlar. Ya Allah’ü Teâlâ’dan kork veya Onun azabına hazırlan!” diyordu. Ölümü hatırlamak sünnettir Bir gün de ölümden sordular bu mübarek zata. Cevabında; - İman

İhlasın Böylesi

İhlasın Böylesi İhlâs nasıl olurmuş, müminlerin emiri Hz. Ali'den öğrenelim. O, savaşta bir yiğidi alt etti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı. O müşrik de onun mübarek yüzüne tükürdü. Hz. Ali Radiyallahü Anh derhal kılıcı elinden attı, onunla savaşmaktan vazgeçti. Savaşçı er ise bu yersiz af ve merhamete şaşıp kaldı. Dedi ki: "Bana kılıcını kaldırmıştın, neden indirdin ve beni bıraktın? Benimle savaşmaktan daha önemli ne gördün de, beni öldürmekten vazgeçtin? Ne gördün ki bu derece kızgınken yatıştın; böyle bir şimşek çaktı, sonra sönüverdi? Ne gördün? O gördüğün şeyin yansıması bana da vurdu; gönlümde, canımda bir ışık huzmesi parladı. Yiğitlikte Allah aslanısın; iyilikte kimsin, bunu kim bilir? Ey Ali! Gördüğünden bir parçacık söyle. Yumuşaklık kılıcın canımızı parça parça etti; ilim suyun toprağımızı arıttı. Açıver; biliyorum bu Allah sırlarındandır. Çünkü kılıçsız adam öldürmek ancak onun işidir..." Müminlerin emiri o gence dedi ki: "Ey yiğit! Savaşırken

Fetvanın Böylesi

Fetvanın Böylesi Kanuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesindeki armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülmesi için Şeyhulislam Ebussuud Efendi’den şu beyitle fetva istemiş: -Dırahta ger ziyan etse karınca Zararı var mıdır ânı kırınca (Yani ürünlere zarar veren karıncaları öldürmekte şer’an zarar var mıdır?) Ebussuud Efendi, bir beyitle cevap vermiş: -Yarın Hakk’ın divanına varınca, Süleyman’dan hakkın alır karınca...

Osmanlı Torunları Böyle Olur!

Resim
Osmanlı Torunları Böyle Olur! Bursa’da meyve tarlalarından geçerken hamile eşi için erik ve kayısı alan bir vatandaş, parasını da ağaca astı. İlginç olay, Bursa’nın İznik ilçesi Boyalıca Mahallesinde yaşandı. Yolculuk esnasında meyve tarlalarının içinden geçen bir vatandaş, eşinin aşermesi sonucu erik ve kayasıdan almak istedi. Tarlada kimseyi göremeyen duyarlı vatandaş, eşi için topladığı meyvelerin parasını yazdığı not ile birlikte ağaca astı. Tarlaya gelen mülk sahibi ise ‘Hayırlı bayramlar abi. Kayısı ve erikten aldık. Hakkını helal et. Eşim hamile’ notu ile birlikte 5 lirayı görünce şaşırdı. Örnek bir davranış sergileyen vatandaşa hakkını helal eden meyvelerin sahibi ise doğacak çocuklarını analı babalı büyütmeleri temennisinde bulundu.

Bir Zamanlar Böyle İdik 2

Bir Zamanlar Böyle İdik 2 (Bir seyyahın hatıratından) Bu gün kendi eşyamla, yol arkadaşım olan eski bir Macar Zabitinin (subayının) eşyasını taşımak için bir köylünün arabasını kiraladım. Buralarda yatağın hayali bile mevcut olmadığı için, gece üstüne uzanmak için biraz kuru ot satın almak isteyince, son derece nazik bir Türk bana refakat teklifinde bulundu. Arabasını kiraladığım köylü de öküzlerini koşumdan çıkarıp bizi bütün eşyamızla beraber sokağın ortasında bıraktı. Sandıklar, portmantolar, denkler, paltolar, kürkler, atkılar hep açıktaydı. Ben onun uzaklaştığını görünce dedim ki; - “Burada birisi kalmalı…” Yanımdaki Türk hayretle sordu: - “Niçin?” - “Eşyalarımızı beklemek için.” - “A! Ne lüzumu var. Eşyalarınız bir hafta burada kalsa bile dokunan olmaz.” Ben bu sözü kabul ettim ve döndüğümde her şeyi yerli yerinde buldum. Şu noktayı da unutmamalı ki, o sırada İslam askerleri bile mütemadiyen gelip geçmekteydi. Bu vak’a bütün Londra kiliselerinin kürsülerind

Gerçek Hikâye: Sevince Böyle Sevmeli

Gerçek Hikâye: Sevince Böyle Sevmeli Köpeği ile yaşayan bir genç İstanbul'da bir bahçe katı daire kiralar. Dairenin önünde bir teras vardır. Yan dairede de ev sahibi yaşlı kadın ve oğlu oturmaktadır. İki dairenin teraslarından birbirine geçilebilmektedir. Kiracı genç taşınırken ev sahibinin oğlu kiracıya şöyle der: "Köpeğinize ne olur dikkat edin, annemin tavşanına bir şey yapmasın. Annem yaşlı, o hayvana da çok bağlandı, tavşana bir şey olursa yaşayamaz. Tavşanın kafesi terasta duruyor, aman dikkat." Kiracı da dikkat edeceğini söyler. Gel zaman git zaman, köpek ve tavşanın birbirileri ile hiç bir sorunu olmaz, beyaz tavşan da iyice büyür. Tavşan bazen kafesinde duruyor, bazen de terasta dolaşıyordur. Bir gece köpek ağzında bir şey ile sahibinin yanına gelir. Sahibi bir de bakar ki köpeğin ağzındaki şey ev sahibinin beyaz tavşanı, ama ölü ve çamur içinde! Kiracı paniğe kapılır, ölü tavşanı alıp bir güzel yıkar, tüylerini saç kurutma makinesi ile kurutup kab

Böyle örnek oluyordu insanlığa!

Böyle örnek oluyordu insanlığa! Onun ideali, insanlığa hizmetti, yoksa insanlığın kendisine hizmeti değildi. O sebepten eline geçene yemek yedirir, içmez içirir, yönettiği insanların mutluluğuyla mutlu olurdu. Yine âdeti üzere bir miktar imkân biriktirmiş, çevresine de münadiler göndermişti. Sesleniyorlardı Medine sokaklarında münadiler: - Resulullah mescidin önünde muhtaçları bekliyor. Miskin derecesinde ihtiyaç sahibi olanlar gelsin, hisselerine düşecek yardımı alsın, kimse mahrum kalmasın! Az sonra mescidin önüne muhataplar toplanmışlardı. Mutluydular. Çünkü kasıp kavuran ihtiyaçlarının hiç olmazsa bir kısmını karşılayacak imkâna kavuşacaklardı. Nitekim düşündükleri gibi de oldu. Efendimiz gelenleri Şöyle bir gözden geçirdikten sonra mevcudu da hesap ederek önünden geçenlere hisselerini veriyor, onlara tebessümle bakarak mutluluğunu da açıkça hissettiriyordu.   Mutluydu. Çünkü O'nun en büyük mutluluğu insana yardım, insana hizmetle meydana geliyordu. İşte o anda

“Böyle Korkunç Rüya” Görülmedi

“Böyle Korkunç Rüya” Görülmedi Murat iyi kalpli dürüst birisi idi. Çok dindar değildi ama çoğu zaman namazlarını kılar, Cuma namazlarını kaçırmazdı. Fakir babasının aşırı gayretleri sayesinde öğretmen olmuştu. Hayalindeki mesleğe kavuşan Murat; Anadolu’nun bir köyünde göreve başlamış, köylüler onu çok sevmiş, o da köylüleri çok sevmişti. Atandığı ilk yıl aşkla çalışmaya başladı. İkinci yıl sanki biraz gevşemişti. Çevre köy öğretmenleriyle tanışan Murat onların haftalık köy pazarlarında okulu tatil ettiğini gördü. Her Çarşamba beş altı köyün merkezi bir köyde “Yöresel Pazar” kuruluyordu. Köylüler o gün hayvanlarını ve ürünlerini satıyordu. Yöre Pazarını bilen yakın şehirlerdeki esnaflardan da gelenler oluyor herkes ihtiyacını karşılıyordu. O gün Yöresel pazarın kahveleri dolup taşıyor boşta gezer insanlar hatta öğretmenlerin çoğu iskambil, okey oynuyordu. Murat oyun oynamazdı. Fakat arkadaşlarının yanına gide gele o da alışmıştı. Çayına kahvesine derken iş büyümüş Murat’ta d

Hâkim Böyle Olmalı

Hâkim Böyle Olmalı Eski zamanlarda, bir halife kıyafetlerini değiştirip sıradan bir yolcu kılığına girmiş ve halkının halini yakından görmek için atla yaptığı yolculuk sırasında; Barsa şehrine birkaç kilometre kala, yolun kenarında yaşlı bir adam gördü. Adam hem topal ve fakirdi, hem de dileniyordu “- Sadaka! Sadaka! Allah rızası için birkaç kuruş sadaka!” Halife adama biraz para verdi. Yola devam edecekti ki, aklına bir fikir geldi. “- İhtiyar, yolculuk nereye?” diye sordu. “- Basra’ya!” diye cevap verdi adam. Halife adamı oraya kadar götürmeyi kabul etti. Atından inip yaşlı adamın hayvanın arkasına oturmasına yardım etti, sonra da Basra’ya doğru yoluna devam etti. Şehre girip de yolculuk sona erdiğinde halife topal adama seslendi: “Attan inebilirsin. Seni burada bırakıyorum.” “Attan sen in!” diye karşılık verdi dilenci. “Bu at benim!” “Ne?” diye haykırdı yolcu kılığındaki halife.  “Sefil dilenci! Seni yol kenarından alıp atıma bindirmedim mi?” Karşısındaki