“Böyle Korkunç Rüya” Görülmedi

“Böyle Korkunç Rüya” Görülmedi

Murat iyi kalpli dürüst birisi idi. Çok dindar değildi ama çoğu zaman namazlarını kılar, Cuma namazlarını kaçırmazdı. Fakir babasının aşırı gayretleri sayesinde öğretmen olmuştu.
Hayalindeki mesleğe kavuşan Murat; Anadolu’nun bir köyünde göreve başlamış, köylüler onu çok sevmiş, o da köylüleri çok sevmişti. Atandığı ilk yıl aşkla çalışmaya başladı.
İkinci yıl sanki biraz gevşemişti. Çevre köy öğretmenleriyle tanışan Murat onların haftalık köy pazarlarında okulu tatil ettiğini gördü. Her Çarşamba beş altı köyün merkezi bir köyde “Yöresel Pazar” kuruluyordu. Köylüler o gün hayvanlarını ve ürünlerini satıyordu. Yöre Pazarını bilen yakın şehirlerdeki esnaflardan da gelenler oluyor herkes ihtiyacını karşılıyordu. O gün Yöresel pazarın kahveleri dolup taşıyor boşta gezer insanlar hatta öğretmenlerin çoğu iskambil, okey oynuyordu.
Murat oyun oynamazdı. Fakat arkadaşlarının yanına gide gele o da alışmıştı. Çayına kahvesine derken iş büyümüş Murat’ta da bağımlılık yapmıştı. Çarşamba günleri o da arkadaşlarına uyarak okulu kapatmaya başladı. Çevre okul öğretmenleri müfettiş geleceği zaman büyük öğrencileri, gönderip haberleşiyorlardı. Artık Murat ta İçinden;
 “Vatanı, sen mi kurtaracaksın?” diyordu.
Köyünden Hülya isimli bir kızı seven Murat ertesi yıl evlendi. Bir birlerine deliler gibi âşıktılar. Murat ve eşi bir çocuk bekliyordu. Doğacak minik bebekleri için hayaller kurmaya başladılar. Murat rüyalarında; mis gibi kokan bebeğini kucağına alıyor seviyor seviyor öpmelere kıyamıyordu. Hemen o sabah rüyasını eşine açıyor, eşi de ona benzer rüyalardan bahsediyordu. Kısacası yeni çift mutluluktan uçuyordu.
Nihayet sağlıklı bir kız bebekleri oldu. Rüyalar gerçekleşmişti. Çevre köy öğretmenleri Murat öğretmenlere misafirliğe geliyorlar, Muratlar da onlara gidiyordu. Bu arada sık olmasa da kafadan okul tatilleri devam ediyordu.
İki yıl sonra ikinci bebeklerini beklemeye başladılar. Mutluluklara ikiye katlanmıştı. Doğum yaklaşınca bebeğin erkek olduğu anlaşılınca mutlu çiftin sevinçleri katlanarak artmıştı.
Bir gece Murat korkunç bir rüya gördü. Rüyasında eşi bir erkek bebek doğurmuştu. Yarabbi sana hamd olsun! Çok istediğim bir oğlum oldu dedi. Eşi bebeği beyaz kundaklara sarıp Murat’a verdi. Murat yavrusunu kucağına aldı. “O da ne?” Minik bebeğin bir gözü yoktu. Murat haykırarak eşine seslendi.
“Çocuğun kör olduğunu bana neden söylemedin?”
Eşi;
“Hayır, kör değil! Çocuğun gözleri sağlamdı.”
Kızan Murat;
“İşte bak!” diyerek bebeği annesine fırlattı! Eşi ağlamaya başladı.
Kan ter içinde uyanan Murat’a, eşi;
“Niye haykırdın! Beni de korkuttun!” Dedi.
Murat;
“Allah’ım rüyaymış! Diyerek sevindi. Eşine gördüklerini anlattı. Eşi;
“Canım kör bile olsa o bizim yavrumuz, sen neden endişe ediyorsun? Çocuk rabbimizin bize hediyesidir. Allah’tan gelen Hediyeyi beğenmemek bir Müslüman’a yakışmaz. Hatta o çocuğu sağlıklıdan daha fazla seveceksin ki Rabbimiz katında değerli kul olalım!” dedi.
Murat eşinin yüksek idraki karşısında şaşaladı. Ama o bir rüyaydı.
“Ben neden razı olmayayım!” dedi.
Murat ertesi gece bir rüya daha gördü. Rüyasında üçüncü bebekleri olmuştu. O da nur topu gibi bir erkek çocuktu. Eşi gülerek beyaz kundaktaki bebeği Murat’a uzattı. Sevinçten çıldıran Murat bebeği kucağına aldı. “O da ne?” Bu bebeğin de iki gözü birden yoktu. Sinirinden haykıran Murat o nu da;
“Bu da ne?” Diyerek eşine fırlattı. Yine kan ter içinde uyandı. Yine rüyaymış deyip sevindi. Eşi de korkmaya başlamıştı. “Tüm sakat bebekler Rabbimizin hediyesidir” diyerek sakinleştiler.
İkinci bebeklerinin yani oğullarının doğumu yaklaşmıştı. Fakat Murat’ın rüyaları da durmak bilmeden devam ediyordu. Korkunç rüyalar… Bir gecesinde kulaksız, bir gece bacaksız, bir gece kolsuz vb. bebek rüyaları…
Mutlu çiftin hayatları kararmıştı. İkisinin de sağlığı bozulmuştu. Nihayet eşler bir psikoloğa gittiler. Murat bazı sakinleştiriciler aldı. Eşi hamile olduğu için ilâç alamıyordu.
Birkaç gece sakin uyuduktan sonra rüyalar artarak devam ediyordu. Hayatları tam anlamıyla kararmıştı. İşin garibi benzer rüyaları Hülya Hanım’da görmeye başlamıştı.
Murat dostlarının da tavsiyesi üzerine; hikmet ehli bir hoca efendiye gitti. Hoca Efendi Murat’ı dinledikten sonra;
“Nedendir bilmiyorum evlâdım! Tek bildiğim; sıkıntılar bize; Rabbimizi unutmaktan, yaptığımız hata, gaflet ve günahlardan dolayı gelir. Ailece; inceden inceye bir nefis muhasebesi yapın! Haramlardan kaçının! İbadetlerinizi aksatmayın! Sürekli tövbe ve istiğfar edin, bol bol zikir yapın! Murat efendi birkaç gün sonra tekrar gel!” diyerek dua etti. Murat’a bir de zikir ve dua kitabı verdi. Murat rahatlayarak evine döndü. Gördüklerini eşine anlattı. Hanımı;
“O hoca efendi çok doğru söylemiş. Murat ikimiz de tövbe edelim. Nefis muhasebesi yapalım. Sen de bir daha okulu tatil etme! Akkaşlarınla kâğıt oynama! Hem onlar da bizim yavrularımız. Onları iyi yetiştirelim ki bizim sıkıntılarımız da hafiflesin! Hem aldığımız maaş kuruşuna kadar helâl olsun! Haftanın bir günü çalışmadan para alıyoruz. Rabbimiz bunun cezasını bu dünyada olmazsa ahiret te yine verecek. Hem oradaki ceza çok şiddetli! Halimiz ne olur? Cehennem ateşine dayanamayız! Diyerek Murat’ı teselli etti.
Murat eşine hak verdi. Tövbe istiğfar etti! Okulu tatil ettiğine, kâğıt ve okey oynadığına binlerce pişman oldu.
Artık okulu tatil etmiyor; eğlence için bile oyun oynamıyor, sürekli zikir ve salâvat söylüyordu. Korkunç rüyalar giderek azaldı. Murat eğitim de yaptığı hataları tamir etmek istiyordu. Artık günde bir iki ders fazla yapıyor öğrencilerini yatılılık, bursluluk; Anadolu lisesi sınavlarına hazırlıyordu. Yılmadan, yorulmadan; aşkla canla başla çalışıyordu.
Murat hanımının yaptığı baklavayı alarak Hoca Efendi’yi tekrar ziyaret etti. Bol bol hayır dualarını aldı. Hoca Efendi baklava için üzüldüyse de Murat’a bir kavanoz bal vererek hediyeye hediye ile mukabele etti.
Arkadaşları Murat’ı tekrar oyun oynaması için ikna etmeye çalıştılar.
“Canım biz kumar oynamıyoruz. Eğlence için çayına kahvesine oynuyoruz. Bu da günah mı olur?” diyorlardı. Murat ise;
“Evet, bugüne kadar kendimizi kandırdık! Eğlence için de çayına kahvesine oynamak da günahtır, haramdır. Zamanı boşa harcamak, görevini aksatmak en büyük günahtır. Oyundan alınan bir bardak çayı bırak bir yudum çay bile haramdır! Oyunda harcayacağımız zamanı yavruların yetişmesine harcayalım! En büyük zevk ondadır!” diyor; arkadaşlarını reddediyordu. Derse girmediği, isteksiz çalıştığı günler için daha çok çalışıyordu.
Beklenen doğum günü geldi. Eşler, doğacak bebeğimiz isterse sakat olsun! Rabbimiz ne verirse başımızın üstüne! Rabbimizin hakkımızda verdiği kararı; biz bilmeyiz o her şeyin en doğrusunu “Hak Teâlâ” bilir!” dediler.
Nur topu gibi sağlıklı bir erkek çocukları oldu. Sakat ta değildi. Eşlerin sıhhatleri her gün daha da düzeliyordu. Murat depresyon haplarını da kullanmıyordu.
Artık Murat’ın tek arzusu vardı. Görevini tam yapacak, öğrencilerini en iyi şekilde geleceğe hazırlayacaktı. Başka hiçbir şey düşünmüyordu. Tam anlamıyla hedefe kilitlenmişti. Görevini aksatmanın ne büyük vebal olduğunun bilincindeydi. Bir dakika gecikecek bile olsa kahvaltı etmeden derse gidiyordu. Hatta geçmiş yıllarda mezun olan öğrencileri de çalıştırmaya başladı. Bir an önce kayıp yıllarını telâfi etmek istiyordu.
Sene sonunda üç öğrencisi Anadolu liselerini, beş öğrencisi yatılı okulları kazanmıştı. Köy bayram ediyordu. Çünkü ilk defa köylerinden yüksek tahsil yapacaklar çıkacaktı. Murat ve eşi de o zaman gerçek mutluluğu tattılar. Vatana ve millete hizmetin zevkini; başarmanın verdiği yüksek hazzı yaşadılar.
Murat’ın başarıları kısa sürede çevre köylerde, ilçede yankılandı. İlçenin ileri gelenleri Kaymakama giderek Murat’ı ilçeye istediler. Kaymakam;
“Köyü garip bırakamam!” deyince valiye hatta başkente giderek Murat’ı ilçe merkezine aldırdılar.
Yılın öğretmeni” seçilen Murat artık tüm ülkede hatta dünyada tanınmaya başladı. Yetenekli küçük beyinleri ülkesine kazandırmaya devam ediyordu.
Murat öğretmen büyük bir hüzünle köyden ayrıldı. Vedada tüm köylüler ağlıyordu. Murat’a güzel bir kuzu hediye ettiler. Durumu iyi olanlar şehirden ev kiralayıp çocuklarını öğretmende okutuyorlardı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis