Kayıtlar

Tasavvuf etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Tasavvufta Nefis Tezkiyesi

Tasavvufta Nefis Tezkiyesi Tezkiye lügatta temizlemek, arındırmak manalarının yanı sıra artırmak, bereketlendirmek ve feyizlendirmek anlamınıda ihtiva eder. Bu manalar çerçevesinde tezkiye “manevi eğitim yolculuk” seyrinin tüm mertebelerini bünyesinde bulunduran terimdir. Nefsi ve Rabbı bilip irfan elde etmenin tüm aşamalarını bünyesinde bulundurur. Bu nedenle biz sadece bazı hususlara değineceğiz. Aslen tezkiye tüm nefs ve tevhid mertebelerinin eğitimini bünyesinde bulunduran temel kavramdır. Nefs alıcı ve verici olduğundan kişinin zahir ve batın tüm ilişkilerini de yapısında bulundurur. Nefs tezkiyesi her fiili Hakk’la ve Hakk’ça yapmanın yolunu öğreten temel sistemdir. Nefsi tezkiye; öncelikle küfür, cehalet, şirk, kötü his ve ahlak, yanlış itikatlardan nefsi temizlemektir. Kur’an ve sünnet üzere oluşturulan “BEN” liği bu hususiyetlerle donatmaktır. Nefsi kötülüklerden koruduktan sonra da, onu ilim, irfan, hikmet, hayır duygu ve niyetler ve güzel ahlakla süslemektir. Nefsi

Tasavvuf, İlâhi Takdirden Memnun Olma Sanatıdır

Tasavvuf, İlâhi Takdirden Memnun Olma Sanatıdır “Ey huzura kavuşmuş insan! رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً / Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (el-Fecr, 27-30) Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Eğer dünyadayken cennette bulunmak istersen, herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma! Çünkü bir kardeşini dostlukla anarsan, dâimâ sevinç içinde olursun. İşte o sevinç, Dünya cennetinin tâ kendisidir. Eğer bir kimseyi kin ile anarsan, dâimâ üzüntü içinde olursun. İşte bu gam da cehennemin tâ kendisidir.” Mevlânâ Hazretleri, oğlu Bahâeddîn Veled’e şöyle nasihat eder: “Bahâeddîn! Eğer dünyadayken cennette bulunmak istersen, herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma! Çünkü bir kardeşini dostlukla anarsan, dâimâ sevinç içinde olursun. İşte o sevinç, dünya cennetinin tâ kendisidir. Eğer bir kimseyi kin ile anarsan, dâimâ üzüntü içinde olursun. İşte bu gam da cehennemin tâ kendisidir. Dostları andığın vaki

Tasavvufi Terbiye

Tasavvufi Terbiye Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Bu (Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir. Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!" (Câsiye, 20-21) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “İyilik güzel ahlâktır, kötülük vicdânını rahatsız eden, duymasını istemediğin şeydir.” (Tirmizi, Zühd, 52; Müsned, IV, 182) Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, bir yolculuğu esnasında mola vererek bir ağaç altında yemek yemiş, sonra yoluna devam etmişti. Epey bir müddet sonra torbasının üzerinde dolaşan bir karınca gördüğünde çok üzüldü. Onu vatanından ayırmış olmanın derin hüznü içerisinde derhal geri döndü ve yemek yediği mekâna varıp o karıncayı yerine bıraktı. Yine Bahâüddin Nakşibend Hazretleri’nin, intisâbının ilk yıllarında, önce hasta ve muzdarip insanlara, daha sonra sahipsiz

Tasavvuf Kur'an-ı Kerim Ve Sünnete Dayanır

Tasavvuf Kur'an-ı Kerim Ve Sünnete Dayanır Tasavvuf çok sevimli bir konudur. Çok saygıdeğer bir konudur, çok önemli bir konudur. Hem tarihi yönden önemlidir; hem insan olmak dolayısıyla, gönlümüz olduğu için, iç âlemimiz olduğu için önemlidir. Dünya var oldukça, insanoğluyla beraber tasavvuf var olmuştur; mistisizm diyoruz buna... Tabii, İslâm'ın tasavvufu da İslâm'cadır, başka tasavvuflara benzemez. Hint tasavvufuna, Yunan tasavvufuna, Yahudi tasavvufuna, İran tasavvufuna, İslâm'dan önceki kültürlerin tasavvufuna benzemez. Çok büyük farklar var... Çünkü, İslâm tasavvufunun kaynağını Kur'an-ı Kerim ve Peygamber SAS Efendimizdin hayatı, sireni, sünneti teşkil etmiştir. O damgayı vurmuştur. Nasıl başka dinlerde İslâm'ın hakikatleri yoksa, kaybolmuşsa; İslâm kaybolan hakîkatleri dile getiriyorsa, tevhide akîdesinin bayrağını dikmişse fikir kalesinin burcuna; İslâm tasavvufu da tabii, öteki mistisizm cereyanlarından, mistik felsefelerden çok farklıdır. Kök

Cümleten Aşk Olsun!

Cümleten Aşk Olsun! Tasavvufta şöyle güzel bir adet varmış: Dervişin biri, yine bir dervişler topluluğu içerisine gelip, selam vererek oturduktan sonra, topluluk gelen dervişe; "Merhaba!" yerine "Aşk olsun!" dermiş... Derviş de "Aşkınız cemal olsun Efendim!" diye mukabele edermiş... Bu sefer topluluk "Cemaliniz nur olsun!" Dediğinde, derviş "Nurunuz ayn olsun!" Dermiş ve böylece selamlaşma bitermiş… Tasavvufta aşk o derece içselleştirilmiş, o derece özümsenmiş ki selamlaşma bile aşk üzerine kurulmuş... Tasavvufta bütün diyalogların böyle kalbi incelikler içerisinde cereyan, etmesi ne kadar hoş değil mi? Bir de günümüzdeki selamlaşma diyaloglarını düşünün! "- Naber lan!" "- Naber oğlum!" "- Naber çırağım!" "- Naber ortağım!" "- Naber kanka!" "- Selam moruk!" Tasavvuftaki aşk anlayışı, elbette "televole aşkı" bir aşk a