Kayıtlar

İki etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İki Kanatlı Şahsiyet: Fatih Sultan Mehmed Han ve Fetih Ruhu

Resim
İki Kanatlı Şahsiyet: Fatih Sultan Mehmed Han ve Fetih Ruhu   Fatih Sultan Mehmed’in manevi ve edebi şahsiyetini tanıyabilmemiz için hareket noktamız babası II.Murad Han olmalıdır. Oğluna, askerlik, idare, ilim, sanat ve tasavvufta örnek bir şahsiyet sergileyerek; o müstesna evladın şahsiyet yapısına ilk temel taşı koymuştur. II.Murad kahraman olduğu kadar alim ve şair, aynı zamanda maneviyata sıkı sıkı bağlı bir arif kişi idi. Baba II. Murad ile oğlu Şehzâde Mehmed arasında, saray bahçesinde güzel bir hasbihâl geçer. Bu hasbihâl esnasında Şehzâde Mehmed, hâl ve hatırını sorduktan sonra babasına şöyle bir suâl sorar: “–Ey benim devletlü babam! Ne hikmettir ki, sırtınızdaki milletin onca ağır yük ve eziyetine rağmen, sizde diğer ihtiyarlardaki gibi yaşlılık emârelerine rastlamış değilim. Sizin de diğer insanlar gibi yaşınız ilerledi, fakat onlar gibi eğilip bükülmediniz ve kamburlaşmadınız. Her türlü zahmet ve sıkıntıya rağmen, genç yaştaki zindelik, kahramanlık ve yiğit

Hz. Hatice Radiyallahü Anha Annemizin İki Kefene Sarılması

Hz. Hatice Radiyallahü Anha Annemizin İki Kefene Sarılması Hz. Hatice hastalığı şiddetlenince Allah Resulü Sallallahü Aleyhi Vesellem’e dönerek; -Ya Resulallah Sallallahü Aleyhi Vesellem beni dinlemeni ve vasiyetimi yerine getirmeni istiyorum. Birincisi; önce sana hakkıyla hizmet edemedim, beni affetmeni istiyorum ya Resulallah! Dedi. Allah Resulü Sallallahü Aleyhi Vesellem; -“Hayır, asla senden hiçbir kusur görmedim, sen yapman gerekenin en iyisini yaptın, hiç kimse yorulmamıştır senin yorulduğun kadar, sen ki bütün malını Allah’ın yolunda sarf ettin.” dedi. Hz. Hatice Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’e, Fatıma Radiyallahü Anha’yı işaret ederek, ikincisi sana diyeceğim şey şudur ki; -“Sana o’nu vasiyet ediyorum, o benden sonra garip ve yetim kalacaktır. Hiçbir Kureyşli kadın ona eziyet etmesin, onun yüzünü kimse incitmesin, yüzüne kimse bağırmasın, kötü bir şey söylemesin.” dedi. Üçüncüsü, ben kabirden korkuyorum, sana vahiy indiğinde giydiğin abayı,

Allah’ın, Bir Kulunu Sevdiğinin İki Alameti Vardır:

Allah’ın, Bir Kulunu Sevdiğinin İki Alameti Vardır: 1- Ona tam iman etmiş olmak, yani hiç şüphe etmeden, doğru bir şekilde, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği gibi inanmak. 2- Onun kullarının dünyasına ve ahiretine hizmet etmek. Dünyasına hizmet etmek, mesela bir işini görmek, maddi yardımda bulunmak, çok sevab olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: “İnsanlar, Allah’ın kullarıdır, Allah’ü Teâlâ’nın en çok sevdiği kimse, onun kuluna iyilik edendir.”

İki Salkım Üzüm Tanesi

İki Salkım Üzüm Tanesi 1500 lü yıllarda, İstanbul'da Topkapı surlarının dibinde küçük bir kulübede fakir bir takkeci yaşarmış. Geçimini Namaz takkeleri örüp, bunları satarak temin edermiş. Fakir olmasına rağmen, gönlü zengin, takva sahibi bir zatmış İbrahim Efendi. En büyük arzusu bir camii yaptırmakmış. Onun bu isteğini bilen arkadaşları bazen ona takılırlarmış. İbrahim Efendi, neyle yaptıracaksın camiyi? Ekmeğini zor kazanıyorsun derlermiş Fakat Takkeci İbrahim Efendi hiçbir zaman ümidini yitirmez, devamlı dua edermiş: Umulur ki derya tutuşa, dermiş. Cami yaptırma sevdası yüreğinde kor gibi yanarmış. Bir gün İbrahim Efendi rüyasında bir zat görür. Bu kişi İbrahim Efendiye: “Rızkın iki salkım üzümdedir, Bağdat’a git” der. Heyecanla uyanmış İbrahim Efendi, "Hayırdır inşallah!" demiş. Fakat rüyasına bir mana verememiş. Ertesi gün sabah namazından önce aynı rüyâyı, açık seçik bir şekilde yine görmüş. "Hayırdır inşallah!" demiş. Acaba gitsem mi

Benim On Yılda Geldiğim Yere, Sen İki Ayda Gelmeye Çalıştın

Benim On Yılda Geldiğim Yere, Sen İki Ayda Gelmeye Çalıştın Kavağın yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş hızla büyümüş ve neredeyse, kavak ağacıyla aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: -   Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç? -   On yılda... Demiş kavak. -   On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak. -   Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak. -   Doğru! Demiş ağaç. “Doğru! ” Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak, önce üşümeye başlamış sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış… Sormuş endişeyle kavak ağacına: -   Neler oluyor bana, ey kavak ağacı? -   Ölüyorsun... Demiş, kavak. Kabak ağlayarak: -   Niçin? Diyerek devam ettirmiş sorusunu… Kavak ağacı: -   Benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için...

İki Dostun Hikâyesi

İki Dostun Hikâyesi Yazar: Dr. Selin Çelik Çocukluklarından bu yana birbirini çok seven iki arkadaş vardı. Arkadaşlardan biri atılgan, hareketli, kurnaz ve işini bilen biriyken, diğeri dürüst, kendi halinde ama çok saf biriydi. Bir gün kurnaz olan; işlerinin kötü gittiğini, iflas etmek üzere olduğunu söyleyerek arkadaşından para istedi. Samimi dostu bir dakika bile düşünmeden, biriktirdiği tüm parasını arkadaşına verdi. Arkadaşı bu parayla iflasın eşiğinden döndü ve işlerini düzeltti. Bir süre sonra bizim kurnaz, yine arkadaşının yanına gitti ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisinin evlenmek istediğini söyledi. Saf arkadaş bu duruma çok şaşırdı, hayır demek istedi ama aralarında o kadar güçlü bir dostluk vardı ki arkadaşına kırmadı ve nişanlısını arkadaşına verdi. Günler ayları, aylar yılları kovaladı. Bizim safın işleri bozuldu, kendi kendine çare ararken aklına en iyi dostu geldi. Arkadaşının iş yerine giderek, kendisine çalışma

Şeyhin İki Kölesi

Şeyhin İki Kölesi    Padişahın birinin çok sevdiği bir âlim vardı. Padişah bu âlime çok saygı duyar, arada onun nasihatlerini dinlemek için yanına giderdi. Ondan dünyaya ve ahirete ait bilgiler alırdı.    Bir gün bu âlimin yanına giden padişah, onun nasihatinin etkisinde kaldı ve şeyhin dünyalık ihtiyacını gidermek isteyerek:    - "Ey şeyhim! Dile benden ne dilersen"  dedi.    Şeyh, padişahın bu isteğine cevap vermeyince, padişah ısrar etti. Padişahın bu ısrarına kızan şeyh:     - "Ey dünya padişahı! Bana böyle bir teklifte bulunmaya utanmıyor musun? Bundan vazgeç. Benim hakir ve zelil olan iki kölem vardır ki, onlar sana hâkim ve âmirdir. Sen onlardan emir almaktasın."  deyince, padişah şaşırdı ve:    - "O iki zelil köle de kimlerdir ki, onların bana hâkim ve amir olmaları benim için zillettir"  diye şeyhe sordu.    Şeyh:    - "Biri gazap (öfke), diğeri ise şehvet (kötülüğe ilgi)dir."  cevabını verdi.    Öğ

Benim Ağaç Senede İki Defa Meyve Verdi

Benim Ağaç Senede İki Defa Meyve Verdi Bir gün geziye çıkmıştı Nûşirevân. Yanında da veziri vardı. Gezerken bakmış ki, yolda çok yaşlı bir dede meyve ağacı dikiyor. Selâm verip der ki adama: - Amca, hayırdır, sen bu yaşa gelmişsin, bu ağacın meyvesini yiyemezsin. Bu ağaç kim bilir kaç sene sonra meyve verecek? Niye bu zahmeti çekiyorsun? - Padişahım, bizden öncekiler dikti biz yedik. Biz de dikelim ki, bizden sonrakiler yesin. Padişah "Zih" der. "Zih" Farsça aferin demek. Sâsânî ananesine göre Padişah "Zih" dediğinde, o kimseye 100 altın verilir, yani bir kese altın. Bunun için ihtiyara 100 altın verilir. Bunun üzerine ihtiyar dede der ki: - Gördünüz mü padişahım, meyveleri şimdiden yemeye başladık. Padişah, bir daha "Zih" der. İhtiyara 100 altın daha verilir. - Allah Allah, her ağaç senede bir defa meyve verir, benimki ise senede iki defa meyve verdi hükümdarım. Nûşirevân, tekrar "Zih" der 100 altın daha ver

Herkeste Bir O'nda İki

Herkeste Bir O'nda İki Mekkeli düşmanları yanlarına aldıkları bazı çöl kabileleriyle birlikte on bin kişilik bir ordu düzüp, Medine üzerine yürürler. Müslüman mücahitlerin sayısı ancak üç bin kişidir. Şehirde kalıp, savunma savaşı yapmaya karar verirler. Medine'nin etrafına büyük bir hendek kazılmaya başlanır. Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem kazılan toprağın hendek dışına taşınması işinde çalışmaktadır. Görgü tanığı bir arkadaşının anlatımıyla toz-toprak O'nun Sallallahü Aleyhi Vesellem göğüs ve karın derisini örtmüş durumdadır. Üç gün süren hendek kazımının en zor tarafı, aynı günlerde bütün şiddetiyle devam eden açlık ve kıtlıktır. Arkadaşları, çalışırken, açlıktan düşüp bayılmamak için karınlarına taş bağlamışlardır. Bir ara karşısına dizilirler. Ahirette kendilerinin bu fedakârlıklarına şahitlik etmesini isterler... Ve elbiselerini sıyırıp, taşları gösterirler. O sadece tebessüm eder. Sonra da kendi elbisesini sıyırır... Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi

İkisini de Affeyle!

İkisini de Affeyle! Sahabelerden biri, Hz. Ebubekir Radiyallahü Anh'ın yanına gelerek: “Çok günahkârım, der. Benim için dua eder misin?” Hz. Ebu Bekir Radiyallahü Anh: “Yârabbi, der. Bir günahkâr, bir diğerinden dua istiyor. İkisini de affeyle.”

İki Hurmanın Hakkı

İki Hurmanın Hakkı İbrahim Edhem Rahmetullahi Aleyh Hazretleri derler, o yüce kişi, Kâbe’ye varmıştı. Bir gün hurma satan bir adamın dükkânına gitti. Birkaç akçelik hurma istedi. Satıcı, tartıp verdi. Sonra başka müşterilerle ilgilenmeye başladı. Beri yanda İbrahim Edhem hazretleri Rahmetullahi Aleyh, hurmaları cebine katıyordu. Baktı, tezgâhın üzerinde iki hurma kalmış, “Bunlar benimkilerden düşmüş...” Diyerek, iki hurmayı cebine koydu. Sonra hepsini yedi. Yolu Vara-Vara Kudüs’e Dayanmıştı. İbrahim Edhem Rahmetullahi Aleyh orada ilk gecesinde bir rüya gördü. Rüyada melekler birbirleriyle söyleşiyorlardı. İçlerinden biri: - “Hayır!” Dedi, “İbrahim Edhem artık yüce kişi, Allah’ü Teâlâ’nın sevgili kulu değildir.” - “Niçin?” - “Çünkü kendi hakkı olmayan haram iki hurma yedi. Hurmalar onun değil hurmacınındı!” İbrahim Edhem Hazretleri uyandı, kan-tere batmıştı. Sabahı zor etti. Şafakla beraber yola düştü, Kâbe’ye doğru... Güneş altında günlerce pişti. Kalbi pa

Rabbinden Korkanlar İçin İki Cennet Vardır!

Rabbinden Korkanlar İçin İki Cennet Vardır! Hz. Ömer Radiyallahü Anh döneminde Mescide gelip giden bir genç vardır. İbadet-ü taatında derin mi derin...  Başını secdeye koyduğunda güller açıyor. Seccadesini gözyaşlarıyla ıslatıyor. Islata ıslata inliyor, dualar ediyor...  Mescide gelip giden bu genç… Hz Ömer Radiyallahü Anh’ın de dikkatini çekmiş. Öyle çekmiş ki; yokluğu mescitte bir yokluk, bir boşluk meydana getiriyor. Bu genç bir gün gelmez olur mescide...  Ve sorar koca halife: “Falan nerede, filan genç vardı, nerede o...?” der. Evine gelip giderken şerli bir kadın musallat olmuştur. Bu genç kaşını kaldırıp da bakmaz bile. O kadının, her köşe başında günaha çağıran pusularına aldırış dahi etmez. Fakat kadın, vazgeçmiyor; şehvet başını bulandırmış, adeta gencin bir boşluğunu arıyor. Bir sendelemesini bekliyor, onu şeytanın tuzağına kıskıvrak yakalayıverecek; iffet abidesi ağlama insanı o genci ebedi hedefinden saptıracak… Ve o aldırış etmeyen, o boşluk vermeyen genç; b

Hak Yola Getiren İki Söz

Hak Yola Getiren İki Söz     Büyük erenlerden Hasan Basrî, bir gün arkadaşlarıyla birlikte yolda giderken memleketinin tanınmış devlet büyüklerinden birinin oğlu ile karşılaşır. Devlet büyüğünün oğlu yağız atının üzerine kurulmuş, beraberinde de hizmetçileri, bütün sükse ve ihtişamıyla yoluna devam etmektedir.     Hasan Basrî yolun ortasında durarak hoş beşten sonra devlet büyüğünün oğluna şöyle seslenir: "Ey devlet büyüğünün oğlu!.. Sizler her şeyi mal ve para ile değerlendirirsiniz. Size şu iki sözü satmak istiyorum, alır mısınız? Çünkü bu sözleri size benden başka kimse söylemeye cesaret edemeyecektir. Sonra bu sözler sizi aydınlık Allah yoluna sokacaktır."     Devlet büyüğünün oğlu, "Peki kaça satacaksınız?" deyince Hasan Basrî, "Birincisini bir, ikincisini de iki gümüş para karşılığında veririm." diye karşılık verdi. "Evet, alırım" deyince de ilk sözünü söylemeye koyulur ve şöyle der: "Ey devlet büyüğünün oğlu!.. Senin evin va