Kayıtlar

Hayat ve Ölüm

  Hayat ve Ölüm   Prof. Dr. Mahmud Kaya   Hayat ve ölüm, bir hakikatin iki yüzü ya da bir bütünün iki parçası. Birbirini çağrıştıran bu kavram çiftinden hayat, varlık sahnesine önce çıkmakla birlikte doğumdan itibaren ölümün tehdidi altındadır ve bu yüzden de ölüm insanoğlu için daima korku ve endişe kaynağıdır. Özellikle ölmek için doğduğuna inandığı halde bir başka hayata doğmak üzere öldüğüne inanmayanlar açısından ölüm, gerçekten korkunç bir olaydır. Âdeta gölge gibi insandan hiç ayrılmayan ya da amansız bir hafiye gibi gece gündüz onu adım adım takip eden bu korkunç gerçeğin nerede, ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağının bilinmeyişi, ölüm karşısında duyulan kaygıyı daha da artırmaktadır. Sözgelimi ozanın şu kaygı ve karamsarlık yüklü dizeleri düşündürücü olduğu kadar ürperticidir de:   “Ecel kolların boynuna, Habersizce dolar bir gün… Şu bastığın kara toprak, Gözlerine dolar bir gün…”   Doğmak gibi ölmek de irade dışı, kaçınılmaz bir kader olduğuna göre, hayatı

İncittiğiniz İnsanın Bedduasından Korkun...

İncittiğiniz İnsanın Bedduasından Korkun...   Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Hazretleri redde uğramayacak üç duadan söz eder. Bu üç duayı da şöyle sıralar: 1- Ana babanın çocukları hakkındaki duaları. 2- Misafirin ev sahibi hakkındaki duası. 3- Mazlumun zalim hakkındaki duası.   İşte bu üç duaya ehemmiyet vermeli, bu duaların bedduaya dönüşmemesine dikkat etmelidir. Aksi halde redde uğramayan bu üç dua, eninde sonunda bir sebeple kabul olur. Hem de kitapların tarifine göre namludan çıkan kurşun gibi hedefini bulur, muhatabını vurur.   Özellikle yapılan zulmün, haksızlığın, kırıcı ve incitici baskı ve dayatmaların sonunda kırık gönülle mazlumun yaptığı bedduasından korkulmalıdır.   Çünkü kırık gönüllü mazlumun duasının arşa kadar yükselip Rabb"imizin manevi huzuruna engelsiz ulaştığı hadislerle de hatırlatılmıştır.   İrşad kitapları mazlumun kırık gönülle yaptığı beddualardan örnekler verir, ibret almamız için ikazlarda bulunur.   İsterseniz

Mutarrif bin Abdullah Kuddise Sirrûh’tan Nasihatler

Mutarrif bin Abdullah Kuddise Sirrûh’tan Nasihatler Tabiînden hadîs ve fıkıh âlimi, velî. İsmi Mutarrif bin Abdullah bin Eş-Şihhîr bin Avf bin Ka’b bin Vikdân bin Kureyş olup, künyesi Ebû Abdullah’tır. Zamânının âlimleri arasındaki lakabı ise İmâdüddîn (dînin direği)’dir. Babası ise Eshâb-ı kirâmdandır. Basra’da yaşamış, zühd, verâ ve takvâ sâhibi ve velî bir zâttır. İlim ve amel bakımından zamânın bir tânesi idi. Zamânındaki insanların hepsinden hürmet ve saygı görürdü. Sözleriyle onların hak yola kavuşmasına, nefislerinin insanı dünyâ ve âhirette felâkete götüren fenalıklarından kurtulmalarına sebeb olmuştur. Peygamber efendimizin sağlığında doğmuştur. Haccâc’ın Irak’ın idâresini ele aldığı zaman zuhur eden vebâ salgını sırasında 713 (H.95) yılında Basra’da vefât etmiştir. Mutarrif bin Abdullah babasından, hazret-i Osman, Ali, Ubey bin Ka’b, Ebû Zerr, İmrân bin Hüseyin, Ümmül müminin Âişe, Abdullah bin Mugaffel ve Muâviye (radıyallahü anhüm) ve Eshâb-ı kirâmdan birçok zâttan hadîs-

Hicret Et!

Hicret Et!   Muhiddin-i Arabî Kuddise Sirrûh buyuruyor:   “Hicret et! Gâvur memleketlerinde oturma! Gâvur îçinde oturmak, İslâm dinine ihanettir. Ve onlara yardım demektir. Sakın onların tebasına geçme!”   Hadis’i şerifte şöyle varid oldu: “Müşriklerin içinde ikamet eden Müslümanlardan ben berîyim!”   “İslâm kelimesinin itibarı kalmıyor.” Nefislerine zulmederek yaşayan kimselerin canlarını Melekler alırken onlara derler ki: “- Siz ne işte idiniz? Onlar da; “- Biz, aciz kimselerdik!” derler. Melekler de onlara; “- Allah Teâlâ’nın Arz’ı geniş değil miydi, siz de hicret edeydiniz?” derler. İşte onların varacakları barınacakları yer, Cehennem’dir. Ne fena bir yerdir o.”   Mühiddin-i Arabî Kuddise Sirrûh derki: “Biz, şimdi Müslümanları Beyt-i Makdesi ziyaretten men ediyoruz. Çünkü orası [Ehl-i Salib ordularının Kudüs’ü işgal altında bulundurduğu zamanlar] gâvurların elindedir.” (Şimdi de öyle!).   Hicret: Bir manası da, ALLAH ve Rasûlünün, z