Kayıtlar

40 Hadisi Şerif 81 (Cennet)

  40 Hadisi Şerif 81 ( Cennet) 001- Ebû Mûsâ radıyallahu anh şöyle dedi: Rasûlullah Sallallahu aleyhi ve sellem bana hitâben: “– Cennet hazinelerinden bir hazineyi sana bildireyim mi?” buyurdu. Ben de: “– Evet, Yâ Rasûlallah, bildir, dedim. Şöyle buyurdu: “– Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh: Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ü Teâlâ’nın yardımıyla kazanılabilir.” (Buhârî, Megâzî 38, Daavât 50, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 4446) 002- Allah Rasûlü Sallallah’ü Aleyhi Vesellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Müslüman’ları rahatsız eden yol üstündeki bir ağacı kesen bir kişiyi Cennet nimetleri içinde yüzer gördüm.” (Müslim, Birr 129) 003- “Adamın biri, yol üzerinde bir ağaç dalı gördü ve ‘Allah’a yemin ederim ki, bunu Müslüman’ları rahatsız etmemesi için buradan kaldıracağım’ dedi (kaldırdı ve) bu yüzden Cennet’e konuldu.” (Müslim, Birr 128) 004- “Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu ve onu yoldan uzaklaştırdı. Bu sebeple

Şükür Nedir?

  Şükür Nedir?   İslam âlimleri şükrü şöyle tarif etmişlerdir: Şükür, her nimetin Allah’ü Teâlâ’dan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allah’ü Teâlâ’nın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek olur. İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşat etmek de şükür sayılır. Şükür, Allah’ü Teâlâ’nın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek, günahlardan kaçınmaktır. İnsan, Rabbin verdiği nimetlerle günah işlerse, nankörlük etmiş olur. Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azâlarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet eder. Dil ile hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise, Allah’ü Teâlâ’nın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, Müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır. Şükür, Allah’ü Teâlâ’nın verdiği nimetleri Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allah’ü Teâlâ’ bir kula birbirini takip eden çeşi

Böyle Bir Hastalığa Şükredilmez mi?

  Böyle Bir Hastalığa Şükredilmez mi?   Bir doktor anlatıyor: Ömrümdeki en garip hadiselerden biri de şuydu. 70 yaşındaki bir amca şeker hastalığı sebebiyle devamlı hastaneye gelirdi ve her geldiğinde yüzünde kocaman bir tebessüm olurdu. "- Şeker nimetini (hastalığını) veren Rabbime hamd olsun" diye de dua ederdi. Bir gün dayanamayıp sordum; "- Ya amca, sen ne garip birisin, şeker hastalığına nimet diyen birini de ilk kez duyuyorum. "- Doktor evladım, şeker hastalığı nimettir. "- Nasıl yani? "- Sebebini söyleyeyim; Allah’ü Teâlâ bana ağrısız bir hastalık olan şeker hastalığını verdi. Pek çok insan hastalıklarından dolayı acı çekiyor. " "- Allah’ü Teâlâ bana tıbbın (en azından dengeleyici) ilacını bulduğu bir hastalık verdi. Pek çok hastalık var ki, henüz hiç bir ilacı ve tedavisi yok. " "- Allah’ü Teâlâ bana öyle bir hastalık verdi ki, ismi bile tatlı (şeker hastalığı) "- Allah’ü Teâlâ bana öyle bir hastal

Annen ve Baban Senin Cennet ve Cehennemindirler

  Annen ve Baban Senin Cennet ve Cehennemindirler   Cennete girmek isteyen anne ve babasına ikramda bulunsun. Cehennemden kurtulmak isteyen de anne ve babasına ikramda bulunsun. Zira Ebu Ümame Radiyallahü Anh anlatıyor: Bir adam: “- Ey Allah’ü Teâlâ’nın Rasulü, anne ve babanın çocukları üzerinde hakları nelerdir?” diye sormuş. Aleyhüsselaatü Vesselam, “- Onlar senin Cennet ve Cehennemindirler." buyurdu. (Kütüb-ü Sitte17/486) Yani evlat onlara yapacağı izzet ikrama Cenneti kazanabilir ya da onlara karşı görevini yerine getirmediği içinse Cehenneme girebilir. Peygamber Efendimizin Sallallahü Aleyhi Vesellem hayır duasını almak isteyen (Hayatının mutlu geçmesini isteyen) ana ve babasına iyilik yapsın. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor: "Ana ve babasına itaat eden, ikram ve ihsanda bulunana nu mutlu! Allah’ü Teâlâ onun ömrünü artırsın." (Taberani) Rızkının çoğalmasını isteyen onlara ikramda bulunsun. Peygamber Efendimiz Sall

Aşıkım Ben Resulullah Cemaline

  Aşıkım Ben Resulullah Cemaline   Tâ ezelde âşık olurum, ol Cenâb-ı Peygâmber’e; Hayret içre kalmışam ben, Resûlulâh cemâline.   Aç gözünü bir bak, durulacak mekân mı bu; Cism-i cân-ı eyle kebâb, Resûlulâh cemâline.   Kafesteki bülbüle bak, yerinde hiç karar etmez; Niçün âşık olmaz kişi, Resûlulâh cemâline.   Bak bu derdin çâresine, elde fırsat var iken; Bâhâ biçilmez ona, Resûlulâh cemâline.   Âceb sevgi nerden gelir, ancak bunu bilen bilir; Bir kez görse beyhoş olur, Resûlullah cemâline.   Bir açılsa fethi bâb, câhimden görmez âzâb; Veli âşık zâkir âşık, Resûlullah cemâline.   Bu sevgimiz tükenmedi, yâ Râbbena Resûl’üne; Kemter Naci âşık oldu, Resûlulâh cemâline…

Geleyim,

  Geleyim   Bir işaret ver geleyim; öl de yolunda öleyim, Gelip Ravzanı göreyim, ey sevgili Peygamberim! Sıddık orda, Faruk orda, uzaklarda kaldım darda, Göremem ki rüyalarda, ey sevgili Peygamberim!   Medine’dir öz vatanım çağır geleyim Sultanım, Görmek ister ruhum canım ey sevgili Peygamberim! Sıddık orda Faruk orda uzaklarda kaldım darda, Göremem ki rüyalarda ey sevgili Peygamberim!   Balsız olur mu petekler seninle yanar yürekler, Ümmetlerin dua bekler ey sevgili Peygamberim! Sıddık orda Faruk orda uzaklarda kaldım darda, Göremem ki rüyalarda ey sevgili Peygamberim!   Melekler imrenir sana kül olmuşum yana yana, Bir şefaat eyle bana ey sevgili Peygamberim! Sıddık orda Faruk orda uzaklarda kaldım darda, Göremem ki rüyalarda ey sevgili Peygamberim!

Canı Dilden Aşık Oldum

  Canı Dilden Aşık Oldum   Âşık oldum canı dilden, Muhammed’e Muhammed’e, Mevlam bizi ümmet eyle, Muhammed’e Muhammed’e.   Âşık olan irfan bulsun, ciğer yansın püryan olsun, Bir canım var kurban olsun, Muhammed’e Muhammed’e.   Rüyada görüştür bizi, murada eriştir bizi Mevlam sen kavuştur, bizi Muhammed’e Muhammed’e.   Ebubekir sağ yanında, Hz. Ömer sol yanında; Osman Ali divanında Muhammed’in Muhammed’in.   Gökten Kuran inmedi mi, taç başına konmadı mı? Hak Peygamber demedi mi Muhammed’e Muhammed’e… (Sallallahu alâ Muhammed sallallahu aleyke Ahmed.)

Bitirdim Gençliği

  Bitirdim Gençliği   Bitirdim gençliği oldum ben yaşlı, Köyümün dağları kış'lı mı kış'lı, Yaşadım bir zaman oğlanlı kızlı, Şimdi hiç birini bulamıyorum…   Yaşadım bir zaman oğlanlı gızlı, Şimdi hiç birini bulamıyorum, Bir karı bir koca kaldık evlerde, Gençlik gitti elden tutuldum derde…   Hani malım mülküm hani nerede, Dünyanın tadını alamıyorum, Hani malım mülküm hani nerede, Dünyanın tadını alamıyorum…   Çalışırdım yorulmayı bilmezdim, Kaçardım atlıdan geri kalmazdım, Kötüye namerde muhtaç olmazdım, Şimdi merdiveni çıkamıyorum…   Kötüye namerde muhtaç olmazdım, Şimdi merdiveni çıkamıyorum, Evlatlarım geldi benim yaşıma, Hayaller kurup da düştüm peşine…   Param yok giderdim elin işine, Şimdi bir kemeri takamıyorum, Param yok giderdim elin işine, Şimdi bir kemeri takamıyorum…   Duymuyor kulağım sıkılır canım, Anlamıyor beni hiç evlatlarım, Yine de yanımda o güzel karım, Onada her zaman kıyamıyorum…   Mey

Biraz da Namaz Kılsak

  Biraz da Namaz Kılsak   Bir gece Ebu Musa el-Eş'arî Radiyallahü Anh yatsı namazından sonra Hz. Ömer Radiyallahü Anh'ın yanına geldi. Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "- Bu saatte ne arıyorsun?" diye sordu. Ebu Musa Radiyallahü Anh: "- Seninle konuşmak için geldim" dedi. Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "- Konuşmak için vakit geç değil mi?" deyince de: "- Fıkhî bir meseleyi görüşmek istiyordum" karşılığını verdi. Bunun üzerine oturdular ve uzun bir süre konuştular. Bir ara Ebu Musa Radiyallahü Anh: "- Ey Mü'minlerin Emîri! Biraz da namaz kılsak" diyecek olduysa da Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "- Biz zaten şu anda namazdaymışız gibi sevap kazanıyoruz" diyerek konuşmayı sürdürdü. [Hz. Ömer Radiyallahü Anh: Böylece ilmin önemini vurgulamış oldu.] (Kenz)
  Dünya Gölge Gibidir   Şumeyt ibni Aclân ki, Tâbiîn-i izâmdan, Pek fazla korkuyordu, Allahü teâlâdan.   Derdi ki: "Ey dünyânın, peşi sıra koşanlar! Siz ona koşsanız da, dünyâ hep sizden kaçar.   Dünyâ gölge gibidir, önünüzden gider hep, Gölgesine yetişen, bir kimse var mı acep?   Eğer ki yüz çevirip, kaçsaydınız siz ondan, Bu sefer de o sizin, koşardı arkanızdan.   Dünyâ çok vefâsızdır, bir üzüntü, bir sevinç, Böyle bir yalancıya, insan aldanır mı hiç?   Ey insan, bilir misin, dünyâ denen şey nedir? Dünyâ seni Allah'tan, alıkoyan şeylerdir.   Kadın, çocuk, mal, mevkî ve makam düşüncesi, Eğer böyle iseler, dünyâdır her birisi.   Unutturmuyor ise, Allah'ı bunlar eğer, Dünyâ denmez bunlara, hepsi de nîmettirler.   Buyurdu: "Ey insanlar, biliniz ki pek âlâ, Sizi, âhiret için, yarattı Hak teâlâ.   Böyle iken bir mümin, bırakıp âhireti, Dünyâya sarılırsa, ne olur âkıbeti?   Hâlbuki dünyâ fânî, ebedîdir âhiret,