Kayıtlar

Kudüs İşgal Altındayken Nasıl Olur Da Bir Müslüman Gülebilir?

Resim
  Kudüs İşgal Altındayken Nasıl Olur Da Bir Müslüman Gülebilir?   Selahaddin Eyyûbî Rahmetullahi Aleyh, Kudüs’ün fethi için gece gündüz düşünüp ıstırap içinde kıvranırken şöyle dedi: “Kudüs işgal altında iken nasıl olur da bir Müslüman gülebilir? Kudüs işgal altında iken nasıl olur da bir Müslüman rahat yemek yiyip, rahat su içip, rahat uyku uyuyabilir? Böyle bir şey mümkün mü?” “1186’da Mısır, Suriye, Kuzey Mezopotamya ve kısmen Filistin’de olmak üzere güçlü bir devletin başına geçen Selahaddin Eyyûbî Rahmetullahi Aleyh, Kudüs’ün fethi için gece gündüz düşünüp ıstırap içinde kıvranır. Bu büyük fethin gerçekleşmesi için yemin edip var gücünü ortaya koyar ve gönlünün derinliklerinden gelen bir büyük azimle der ki: “Kudüs işgal altında iken nasıl olur da bir Müslüman gülebilir? Kudüs işgal altında iken nasıl olur da bir Müslüman rahat yemek yiyip, rahat su içip, rahat uyku uyuyabilir? Böyle bir şey mümkün mü?”[1]   Dâvâsı-Derdi Olan Kahraman Olur   İnsan, yüreğinin uzanabildi

Murâkabe Neden Hayatımızın Temelinde Olmalı?

  Murâkabe Neden Hayatımızın Temelinde Olmalı?   Murâkabe Nedir? Murâkabe kelimesi Arapça kökenlidir ve ‘gözetlemek’ anlamına gelen Arapça’daki “rakabe” kökünden türetilmiştir. Dikkatle izlemek, ilgilenmek, gözleri açık tutmak gibi anlamlara gelmektedir.   Metafor olarak ise kişinin manevi yönüne dikkatini yöneltip, Allah Celle Celâlüh ile olduğunu daima idrak eder durumda olmasıdır.   Murâkabe, kulun her zamanda ve mekânda Yüce Allah’ı Celle Celâlüh unutmaması, O’nun varlığını, kudretini yakından hissetmesi ve Cenâb-ı Hakk’la Celle Celâlüh beraber olduğu bilincini kalbinde daimî bir şekilde idrak etmesi durumudur.   Kullar murâkabe duygusunu hakkıyla yaşayabilmek ve hayatlarının bir parçası haline getirebilmek için, nefislerini terbiye etmeleri ve kalplerini arındırmaları gerekir. Bu doğrultuda yapılabilecek adımlardan bazıları ise şöyledir; ·      Allah’ın Celle Celâlüh emir ve buyruklarına gönülden itaat etmek, ·      Kur’an ile hizmet etmek ve Kur’an ile duygulanmak,

Arslanın Dişisi de Olur

  Arslanın Dişisi de Olur   Bir zamanlar Rey şehrinde dindar, abid ve zahid bir hatun hüküm sürmüş. Görünüşte bir erkek hükümdar olmakla beraber, yaşı küçük olduğundan söz ve idare o yaşlı hatunun elinde imiş. Gazne hükümdarı Sultan Mahmud Rahmetullahi Aleyh, bu hatuna bir tehdit mektubu göndererek: "- Kendi hâkimiyeti altına girmesini, parayı onun adına basıp, hutbeyi onun namına okutmasını, aksi halde ordusuyla gelip Rey şehrinin altını üstüne getireceğini" belirtmiş... O dindar ve zeki kadının cevabı ise şahane! Demiş ki: "- Arslanın erkeği olduğu gibi, dişisi de olur. Allah şahid ki, eğer üzerime ordu yürütürsen kaçmam, seninle savaşırım. Eğer beni yenersen, bu sana hiçbir şey kazandırmaz. 'Sultan Mahmud bir ihtiyar acuze ile çarpışmış' derler, seni ayıplarlar. Eğer ben seni yenecek olursam o zaman mahvolursun." "- Koca Sultan Mahmud, bir ihtiyar kadına yenilmiş yahu! derler, seni maskaraya alırlar, âleme rezil rüsva olursun."

Kemâl-i Cehl İle Da’vâ-yı İrfân Eylemek Olmaz

Kemâl-i Cehl İle Da’vâ-yı İrfân Eylemek Olmaz   Gönülde bin gamum vardur ki pinhân eylemek olmaz, Bu hem bir gam ki il ta’nından efgân eylemek olmaz…   Ne müşkil derd olursa bulınur âlemde dermânı, Ne müşkil derd imiş işkun ki dermân eylemek olmaz…   Fenâ mülkine çok azm itme ey cân çekme zahmet kim, Bu tedbîrile def’-i derd-i hicrân eylemek olmaz…   Sakın gönlüm yıkarsın pendden dem urma ey nâsıh, Hevâ-yı nefs ile bir mülki vîrân eylemek olmaz…   Dehânun üzre la’lün istemiş dil def’i müşkildür, Görinmez hîç cürmi yok yire kan eylemek olmaz…   Du’âlar eylerüm benden yana bir dem güzâr itmez, Ne çâre sihr ile servi hırâmân eylemek olmaz…   Fuzûlî âlem-i kayd içre sen dem urma ışkından, Kemâl-i cehl ile da’vâ-yı irfân eylemek olmaz…   Fuzûlî

Sevgi Nedir?

  Sevgi Nedir?   Bir gün Hızır Aleyhisselâm hamamda yıkanan bir ihtiyarın yanına yaklaşmış. İhtiyar kendi kendine yıkanmaktaymış.   Hızır Aleyhisselâm demiş ki:   – Ey ihtiyar! Gençliğinde yaşlılara yardım etseydin şimdi şu gençler de sana yardım ederlerdi.   İhtiyar adam şöyle cevap vermiş:   – Ben gençliğimde yaşlılara yardım ederdim ama zamane gençliği şimdilerde yardım etmez olmuş.   Hızır Aleyhisselâm bir taraftan ihtiyar adamın sırtını keselerken bir taraftan da konuşmaya devam etmiş:   – Demek ki yaptığın yardımları içinden gelerek yapmamışsın, Allah’ın sevgisini kazanamamışsın, yoksa ettiğin o hayrı neden görmeyeceksin ki?   İhtiyar adam şöyle demiş:   -Eğer yaptığımı Allah’ü Teâlâ için yapmasaydım, O’nun sevgisini kazanmasaydım, Allah’ü Teâlâ bugün benim sırtımı Hızır’a keseletir miydi?   Hızır Aleyhisselâm duydukları karşısında çok şaşırmış.   -Allah’ım demiş, bana verdiğin Seni sevenlerin listesinde bu ihtiyarın adı yok, bu nasıl olur?   Yüce Allah’

Vefalı İnsanlar

  Vefalı İnsanlar   ·      Vefalı insanlar, melek gibidir; görünmez ama gözetler seni… ·      Duyulmaz ama bırakmaz seni… ·      Sen onu unutsan da O asla unutmaz seni… ·      Dokunmaz ama korur seni… ·      Sen onu hep üzsen o hiç üzmez seni… ·      Kötülük yapsan bile iyilikle karşılar seni… ·      Haber dahi vermez ama duasında unutmaz seni… ·      Sıkıntılı zamanında yetişir Hızır gibi… ·      Rabbim hepimize vefalı olmayı ve vefalı dostlara sahip olmayı nasip etsin!

Uyan Müslüman, Ölüm Uyarmadan!!!

  Uyan Müslüman, Ölüm Uyarmadan!!! ·      Müslüman çocuğu Dünya’daki gâvur futbolcuların, sanatçı bozuntularının isimlerini ezbere biliyorsa; ·      Ezan ve Kuran Okumayı, İman ve İslam’ı, son nefeste nasıl imanlı gidileceğini de bilsin! ·      Haramı – helâli; Müslümanca yaşamayı da bilsin! ·      Gâvurun ahlâksız yaşantı ve modasını; öğrenip yaşamasın! ·      Allah Teâlâ Rasulü’nün sünnetini (İslâm’a uygun gerçek tesettürü, çarşafı, sakalı, sarığı, şalvarı, cübbeyi) öğrenip yaşasın! ·      Kâfirler ve ateistler gibi para, dünya ve heykellere tapmayı terk etsin! ·      Allah’ü Teâlâ’nın emirlerini, Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’in sünnetleri’ni öğrensin ve yaşasın! ·      Hem dünyada hem ahirette iki cihan saadeti kazansın! ·      Yoksa geçici dünya çabuk biter! Allah’ü Teâlâ korusun, sonsuz azap yurdu Cehennem’i boylar. Giderken, “Anam-babam, ninem - dedem bana öğretmedi!”   diyerek bizleri de “Nâr’a” götürür!!! ·      Allah’ü Teâlâ hepimizi, hakkıyla İman

Lâ Tahzen – Mevlana Celaleddin Rumi

Lâ Tahzen!   Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz. “Âşık” olmayana anlatsan da “Ben” “Sen” anlamaz. Hakka ulaşmak için yoldur desen kimse inanmaz! Gönlünde zerre-i miskal Şems olmayan; Yanmaz, yanamaz!   Ayağın kırıldı diye üzülme! Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek. Kuyu dibinde kaldın diye üzülme! Yusuf kuyudan çıktı da Mısır’a sultan oldu, unutma! İstediğin bir şey; olursa bir hayır, Olmazsa bin Hayır Ara!   Geçmiş ve gelecek insana göredir. Yoksa hakikat âlemi birdir. Bu âlem bir rüyadır. Zanna kapılma ey can! Rüyada elin kesilse de korkma, elin yerindedir. Dünya bir rüya ise, başına gelen felaketler de geçicidir. Neden çok üzülürsün ki? Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vaz geçme: – Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.   Bu âlemin, bu kâinatın kitabı sensin: Aç da kendini oku ey can! Kâinatın en uzak köşesi, senin içinde ufak bir nokta! Ama sen bunun farkında bile de

Lâ Tehzen! Üzülme! (Şiir)

  Lâ Tehzen! Üzülme!   Ey...! Aziz ERDOĞAN Fâtih (el sani), Ey...! Yüce İslam’ın alemdar hanı, Ey...! (Şeyh i Ekberin) sırlı beyanı, Lâ tehzen!) Elbette mat olur rakip! “Nasrum minallahi ve fethun karib!”…   Ey... Kara gecenin, aydın ışığı, Memleketi - yurdu, mazlum beşiği, Hep susturdun anırdıkça eşeği, Lâ tehzen!) elbette mat olur rakip, “Nasrum minallahi ve fethun karib!”…   Ey...! ilkesi din-i İslâm mayası, Tek vatan- tek millet hizmet gayesi, İnmesin başından, Rahmet Sayası, Lâ tehzen!) Elbette mat olur rakip,   “Nasrum minallahi ve fethun karib!”…   Sen ey...! Zalimlerin korku- kâbusu, Dilinde halk, elinde hak tapusu, Biliyoruz her yönün, bin türlü pusu, Lâ tehzen!) Elbette mat olur rakip,   “Nasrum minallahi ve fethun karib!”…   "Dünya beşten büyük!" dedin dünyaya, "Davuste presi" çektin hizaya, Sen emir kıl! Biz hazırız gazaya, Lâ tehzen!) Elbette mat olur rakip, “Nasrum minallahi ve fethun karib!”…

Lâ Tehzen! Üzülme...

  Lâ Tehzen! Üzülme...   Çünkü hüzün kaybolanı geri getirmez! Öleni dirilmez, kaderi değiştirmez! Hiç bir fayda getirmez!   Lâ tehzen! Üzülme… Çünkü hüzün düşmanını sevindirir! Dostunu üzer, haset edenin diline düşürür!   Lâ tehzen! Üzülme... Üzülme çünkü hüzün sinirleri yıpratır, kalbini yorar, gecelerini mahfeder! Lâ tehzen! Üzülme... Eğer günah işlediysen, tevbe et, istiğfarda bulun, yanlış yaptıysan düzelt, O'nun rahmeti sonsuz, kapısı hep açıktır.   Lâ tehzen! Üzülme... Kaybettiğin şey için üzülme, çünkü daha pek çok nimetlere sahipsin. Allah'ü Teâlâ’nın sana bahşettiği diğer nimetleri düşün ve şükret! (Alıntı)

Testideki Vasiyet

  Testideki Vasiyet Hz. Ebu Bekir Radiyallahü Anh, vefat edeceği zaman, kendisinden sonra halifelik vazifesini yüklenecek olana verilmek üzere vasiyet ettiği bir testi bıraktı. Hz. Ömer Radiyallahü Anh halife olunca testiyi ona verdiler. Halife testiyi kırdırttı. İçinden küçük küçük paracıklar ve bir mektup çıktı.   Mektupta şunlar yazıyordu:   “Bu paralar, bana verilen maaştan arta kalanlardır. Ben Medine’nin en fakirini kendime ölçü kabul etmiştim (ona göre yaşadım). Artan miktarı bu testiye koydum. Bunlar hazinenin malıdır.”   Hz. Ömer Radiyallahü Anh mektubu okuyunca ağlamaya başladı. Hem ağlıyor, hem de şöyle diyordu: “Kendinden sonrakilere çok ağır bir yük bıraktın! Ya Ebu Bekir Radiyallahü Anh!”

Naat-ı Şerîf: O Gece Sendin Gelen Yâ Hazreti Muhammed...

Naat-ı Şerîf: O Gece Sendin Gelen Yâ Hazreti Muhammed...   Arş’ın kubbelerine adı nurla yazılan, İsmi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan Yedi katlı göklerde Hak cemâlini bulan, Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed...   Sağnak nur yağmurları inerken yedi kattan, O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan, Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan, O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...   Güneşler, o gecenin nuruna secdederken, Yıldızlar meşk içinde, kâinat vecdederken, Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken, O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed   Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken, Cehâlet bayrakları, birer birer inerken, Bin yıllık küfr ateşi, ebediyyen sönerken, O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...   O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken, Kisra saraylarında, sütunlar savrulurken Arz’dan arş’a âlemler rahmetini bulurken O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...   Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örül