Kayıtlar

İmam-ı Azam'a Atılan Tokat

İmam-ı Azam'a Atılan Tokat İmam Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh çok iyi kalpli bir insandı. Herkes için iyilik düşünür, kimsenin zarara uğramasını istemezdi. İntikam almak hele hiç âdeti değildi. Hasmını daima affeder ve affın cezadan daha müessir olduğunu söylerdi. Yıllar yılı okudu, okuttu. Talebesini bir evlât gibi bağrına basıp korudu. Kazancının çoğunu ilim talebesine harcadı. Bunun karşılığını yalnız Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya bağladı. Bir gün onun düşmanlarından birinin haset ve kini o dereceye vardı ki kendine hâkim olmayarak Ebu Hanife Hazretlerine bir Tokat atmıştı. İmam Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh bunun üzerine kendine hâkim olarak: "Senin bana vurduğun bu tokadına bir tokatla karşılık verip sana bu hareketinin cezasını verebilirdim, fakat vermeyeceğim. Seni Halifeye şikâyet edebilirdim, fakat etmeyeceğim. Bana yaptığın bu kötülüğü dile getirip, Cenabı Hakk'a da şikâyet edebilirdim, fakat bunu da kat'iyyen yapmayacağım. Mahşer gününde send

İmamı Azam Bir Ateist Filozofu Susturdu

İmamı Azam Bir Ateist Filozofu Susturdu İmamı Maturidi Hz. Bir gün Bağdat’a Allah’a inanmayan felsefecilerden bir grup gelir. Gurubun reisi olan felsefeci, oradakilere; bazı sorularının olduğunu ve Bağdat’ın en büyük âlimi ile karşılaşmak istediğini belirtir. Orada bulunan cemaat, felsefecileri İmamı Azam hazretlerine götürürler. İmamı Azam hazretleri ise o esnada, talebelerine bir kerpiçle teyemmümün nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler İmamın kendisine üç soru sormak istediklerini belirtince, İmamı Azam hazretleri onlara; –   Sorunuz nedir? Der. Felsefecilerin reisi önceden hazırlayıp birçok kimsenin cevap veremediği sorusunu sorar: –   Ey İmam! Birinci sorumuz; Allah var dersiniz, ama görünmez. Haydi, gösterin de inanalım. İkincisi; Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azap edilecek dersiniz, hiç ateş ateşi yakar mı? Üçüncü sorumuz ise; işittiğime göre hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu söylermişsiniz. Mademki, hayır ve şerrin A

Bu Koca Kâinat, Organizatörsüz Nasıl İdare Edilebilir?

Resim
Bu Koca Kâinat, Organizatörsüz Nasıl İdare Edilebilir? Ateizm derneği kurulmuş. Bir arkadaş arıyor ve soruyor: “- Küçük bir derneğin neden bir başkana ihtiyacı var?” Başkan diyor ki: “- Çünkü bir organizatöre bir idareciye ihtiyaç var!” Soruyu soran devam ediyor: “- Küçük bir dernek bile organizatörsüz idare edilemiyorsa; bu koca kâinat  organizatörsüz  nasıl idare edilebilir?” Ateist derneği başkanı susuyor, cevap veremiyor konuşmayı sonlandırıyor.

İmam-ı Azam'ın Oğluna Tavsiye Ettiği Beş Hadîs-i Şerif

İmam-ı Azam'ın Oğluna Tavsiye Ettiği Beş Hadîs-i Şerif İmâm-ı A'zam Hazretlerinin oğluna hayâtı boyunca düstûr edinmesi için tavsiye ettiği beş hadîs-i şerîf şunlardır: 1- Ameller niyetlerledir. İnsan yaptığının karşılığını niyetine göre alır. 2- Kişinin lüzumsuz şeyleri terk etmesi dîninin güzelliğindendir. 3- Bir kimse kendisi için istediğini dîn kardeşi için de istemedikçe îmânı kâmil olmaz. 4- Helâller de bellidir, haramlar da bellidir. İkisi arasında kalan bazı şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmez. Bu şüpheli şeylerden kaçınan kişi dînini de şerefini de korumuş olur. 5- Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emîn olduğu kimsedir. Bu hadîs-i şerîfler o kadar şumullü ve o kadar hikmetlerle doludur ki bir kimse sadece bu beş hadîs-i şerîfi düstûr edinerek bile kendisini kurtarabilir.

Babanın Muhteşem Nasihatı...

Babanın Muhteşem Nasihatı... Babası yeni evlenen oğlunun evine tebrike gider... Oturunca bir Beyaz Kâğıt, bir Kalem ve bir Silgi getirmesini istedi. Genç: "Niçin?" dedi. Baba: "Hele sen getir!" ...dedi. Genç kalem ve kâğıdı getirdi... Silgi bulamamıştı. Babası: "Koş bir silgi satın alıver", dedi. Oğlu epey şaşırmıştı, ama dışarı çıktı, bir silgi satın alıp getirdi, babasının yanına oturdu. Babası: "Yaz," dedi. Genç: "Ne yazayım?" Baba: "İstediğini yaz." Genç bir cümle yazdı. Baba: "Şimdi onu sil." Oğlu sildi. Baba: "Bir cümle daha yaz." Oğlu: "Allah aşkına baba, ne istiyorsun ki?" Baba: "Yaz bir daha." Oğlu yazdı. Baba: "Sil," dedi. Oğlu sildi. Baba yine: "Yaz," dedi. Oğlu: "Allah aşkına desene baba bi defa, ne bu?" Baba: "Hele sen yaazz" Oğlu yazdı.

Olma!

Olma! Dinle sana bir nasihat edeyim, Hatırdan gönülden geçici olma! Yiğidin başına bir iş gelince, Onu yâd ellere açıcı olma! Mecliste arif ol kelamı dinle, El iki söylerse sen birin söyle, Elinden geldikçe sen eylik eyle, Hatıra dokunup yıkıcı olma! Dokunur hatıra kendisin bilmez Asilzadelerden hiç kemlik olmaz Sen iylik etde ozayi olmaz Darılıp ta başa kakıcı olma! El ariftir yoklar senin bendini, Dağıtırlar tuzağını fendini, Alçaklarda otur gözet kendini, Katı yükseklerden uçucu olma! Muradım nasihat bunda söylemek, Size layık olan onu dinlemek, Sev seni seveni zay etme emek, Sevenin sözünden geçici olma! Karacaoğlan söyler sözün başarır, Aşkın deryasını boydan aşırır, Seni bir mecliste hacil düşürür, Kötülere konup göçücü olma! Karacaoğlan

Hapishanede Kılınan Namaz

Hapishanede Kılınan Namaz Horasan valisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil biriydi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, valiye bildirmişlerdi. Getirilirken hırsızlardan birisi kaçtı. O sırada Hiratlı bir demirci, Nişapur'a gitmişti. Demirciyi, gece evine giderken, jandarmalar yakaladılar ve diğer zanlılarla beraber valiye çıkardılar. Vali dedi ki: — Hepsini hapsedin! Bir suçu olmayan demirci, hapishanede hemen abdest alıp, namaz kıldı. Ellerini uzatıp: "Yâ Rabbî! Bir suçum olmadığını ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın!” diye dua etti. Vali uyurken rüyasında dört kuvvetli kimse gelip, tahtını ters çevirecekleri zaman uykudan uyandı. Hemen kalkıp, abdest aldı, iki rekât namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlumun ahı olduğunu anladı. Vali hemen hapishane müdürünü çağırtıp sordu: — Acaba bu gece hapishanede mazlum birisi kalmış mı? Müdür dedi

Su Kadar Değeri Yok

Su Kadar Değeri Yok Şakîk-i Belhî Rahmetullahi Aleyh Bir sene hacca gitmek üzere yola çıktı. Bağdat’a vardığında Halife Hârun Reşit bunun geldiğini haber aldı ve yanına çağırttırdı. Şakîk-i Belhî, halifenin yanına geldi. Halife Harun Reşit sordu:   “Zahit olan Şakîk-i Belhî sen misin?” Şakîk-i Belhî; “Şakîk benim ama zahit değilim.” dedi. Halife nasihat isteyince şöyle buyurdu: “Aklını başına topla ve çok dikkatli ol. Allah’ü Teâlâ sana Ebû Bekr-i Sıddîk Radiyallahü Anh’ın makamını verdi ki, senden, onda olduğu gibi doğruluk istiyor. Sana Ömer-ül-Faruk’un makamını verdi ki, senden, onda olduğu gibi, hak ile batılı ayırmanı istiyor. Sana Osman-ı Zinnûreyn’in makamını verdi ki, senden, onda olduğu gibi hayâ ve kerem sahibi olmanı istiyor. Sana Aliyyül Mürtezâ’nın makamını verdi ki, senden, onda olduğu gibi ilim ve adalet istiyor.” Harun Reşit; “Biraz daha nasîhat et.” deyince, Şakîk-i Belhî buyurdu ki: “Allahü teâlânın Cehennem diye bilinen bir yeri vardı

Son Anda Gelen Kurtuluş...

Son Anda Gelen Kurtuluş... Amsterdam’da bir cami imamı, her Cuma günü 10-11 yaşındaki oğluyla şehrin sokaklarında dolaşır, İslâm’a dair kaleme aldığı küçük dergiyi dağıtır, insanları İslâm’a davet edermiş. Yine bir Cuma günü rahatsız olduğundan oğluna; - "Bu hafta tebliğ için çıkmayalım." der. Bir insanın hidayetine vesile olmanın ne büyük bir devlet olduğunun hazzını defalarca yaşayan çocuk, babasına yalnız çıkma noktasında ısrar eder. Şiddetli yağışın da olduğu soğuk bir kış günü İmam, oğlunun ısrarına dayanamaz ve; - "Peki." der ve onu gönderir. Çocuk Amsterdam sokaklarında dolaşır ve her gördüğü kişiye o dergiyi takdim eder ve onlara; - "Allah, seni cennetine davet ediyor." der. Fakat hava soğuk olduğu için sokaklarda pek kimseler yoktur. En son elinde tek bir dergi kalır, verecek birilerini arar, bulamaz. Sonunda bir kapıya gelir ve defaatle zili çalar. Lakin kimse kapıyı açmaz. Tam dönerken yaşlı bir kadın açar kapıyı. Kadın, karşıs

Öyle Bir Tövbe Etti ki!

Öyle Bir Tövbe Etti ki! وَعَنْ أبي نُجَيْد بِضَم النُّونِ وَفَتْح الْجيِمِ عِمْرانَ بْنِ الحُصيْنِ الخُزاعيِّ رَضِي اللَّهُ عَنْهُمَا أَنَّ امْرأَةً مِنْ جُهينةَ أَتَت رَسُولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وَهِيَ حُبْلَى مِنَ الزِّنَا، فقَالَتْ: يَا رسول الله أَصَبْتُ حَدّاً فأَقِمْهُ عَلَيَّ، فَدَعَا نَبِيُّ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وَليَّهَا فَقَالَ: أَحْسِنْ إِليْهَا، فَإِذَا وَضَعَتْ فَأْتِنِي فَفَعَلَ فَأَمَرَ بِهَا نَبِيُّ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم، فَشُدَّتْ عَلَيْهَا ثِيَابُها، ثُمَّ أَمَرَ بِهَا فرُجِمتْ، ثُمَّ صلَّى عَلَيْهَا. فَقَالَ لَهُ عُمَرُ: تُصَلِّي عَلَيْهَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَقَدْ زَنَتْ، قَالَ: لَقَدْ تَابَتْ تَوْبةً لَوْ قُسِمَتْ بَيْن سبْعِينَ مِنْ أَهْلِ المدِينَةِ لوسعتهُمْ وَهَلْ وَجَدْتَ أَفْضَلَ مِنْ أَنْ جَادَتْ بِنفْسهَا للَّهِ عَزَّ وجَل؟» رواه مسلم Ebû Nüceyd İmrân İbni Husayn el-Huzâî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Cüheyne kabilesinden zina ederek gebe kalmış bir kadın Peygamber aleyhisselâm’ın huzuru

Üç Öğüt

Üç Öğüt Ömer Seyfettin        — Halk Edebiyatından — Durmuş'un bir anasından başka kimsesi yoktu. Fakirdi. Ama gençti, kuvvetli idi. Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi. Para kazanmak, tekrar çiftini düzebilmek için gurbete gitmeye karar verdi. Gurbet, İstanbul demektir. Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa, İstanbul yolunu tutar. Durmuş da torbasını omuzladı. Çarıklarını sıktı, eline bir değnek aldı, gurbetçilerin arasına katıldı. Dere tepe aştı. Nihayet İstanbul'a geldi. İki gün hemşerilerinin kahvesinde pinekledi. Ne iş tutacağını bilmiyordu. Bir sanatı yoktu. — Bari uşak olayım, dedi. Kapı aramaya başladı. Bir hafta geçti. Münasip bir yer bulamadı. Bir gün kahvede Müstakim Efendi isminde birini salık verdiler; evi Edirnekapı'da idi. Durmuş gitti. Bu efendiyi buldu. Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar... Eteğini öptü: — Uşak arıyormuşsunuz, beni alın efendim, dedi. Müstakim Efendi, onu tepeden tırnağa süzdü. Nereli olduğunu sordu. Durm

En Değerli İnsan

En Değerli İnsan Seversiniz bazen... Bir kuşu beslemek misali, Karşınızdaki insanı sevginizle beslersiniz. Farklıdır sevmesi insanların... Kimi kafese tıkar kuşunu öyle besler, Alır özgürlüğünü elinden, seviyorum sanır. Öyle sandıkça sıkar karşısındakini, bunaltır. Ufacık bir fırsat bulsa kaçmak, Kurtulmak ister artık kuş. Aslında korkularından yapar insan bunu, karşısındaki insana anlatamaz, anlatmasını bilmez. Bir başka insana gitmesini istemez. Her koca devin koca korkuları vardır, kimse bilmez. Kimi de serbest bırakır kuşunu. Salıverir gökyüzüne, Döner gelir elbet der, döner gelir seviyorsa. Alır riski çekinse de bir şeylerden. Bilir ki; koysa kafese bir gün kesin kaçıp gidecek, Bir gün kesin terk edecek. Serbest bırakır! Döner gelir o da karnı acıktıkça, Yüreği sevgiye acıktıkça. Ne kadar çekinse de bilir geri döneceğini adam. Bilir başka yerlere, başka kişilere gitse de bir gün, bir şekilde geri döneceğini... Kuş ta bilir daha iyisinin olmadığ