Kayıtlar

Müslümanlık Nerde?

Müslümanlık Nerde? Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile... Âdem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile! Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir; Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir; İstemem, dursun o payansız mefahir bir yana... Gösterin ecdada az çok benzeyen kan bana! İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigâr, Çok değil, ancak Necip evlada layık tek şiar. Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız: Böyle kansız mıydı -haşa- kahraman ecdadınız? Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına? Benzeyip şirazesiz bir Mushaf’ın eczasına, Hiç görülmüş müydü olsun kayd-i vahdet tarumar? Böyle olmuş muydu millet can evinden rahnedar? Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi? Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan leşi? Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan... Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan! "His" denen devletliden olsaydı halkın behresi: Payitahtından bugün taşmazdı sarho

Allah’ü Teâlâ’ın Kulunu Sevdiğinin 5 İşareti

Allah’ü Teâlâ’ın Kulunu Sevdiğinin 5 İşareti Allah’ü Teâlâ’ın sevgisi yalnızca O’nun birkaç salih kulunun erişebileceği ağır ve ciddi bir mesele. Allah’ü Teâlâ sevgisi “Salihlerin çabaladığı ve yarıştığı seviye...” Kalplerin ve ruhların gıdası… Gözlerin nuru… Derin karanlıklarda kaybedilen ışık… Ölüye hayat, hastaya şifa... Üzüntü ve acıdan yoksun hayatların neşesi... Yokluğu ruhsuz vücut gibi… İnancın ve ibadetlerin ruhu… Allah’ü Teâlâ’ya yaklaşma aracı... Kapının anahtarları gibi Allah’ü Teâlâ sevgisinin de sebepleri ve işaretleri var. Aşağıdakiler bunlardan birkaçıdır. 1- Peygamber Efendimiz (sallAllah’ü Teâlâu aleyhi ve sellem)’i kılavuz edinmek. “De ki ‘Allah’ü Teâlâ’ı seviyorsanız bana uyun. Allah’ü Teâlâ da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah’ü Teâlâ affeder ve merhamet eder’.” (3,31) 2- İnananlara karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı sert olmak, Allah’ü Teâlâ rızası için cihada devam etmek ve O’nun haricinde hiçbir şeyden korkmamak Allah’ü Teâlâ

Cennete Girmek İstemeyenler

Cennete Girmek İstemeyenler Ebû Hüreyre   radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah   sallallahu aleyhi ve sellem: “İstemeyenler dışında, ümmetimin tamamı cennete girer!” buyurdu. Bunun üzerine: Sahâbe-i kirâm, cenneti istemeyenlerin kimler olabileceğini merak edip şaşırdılar ve Resûl-i Ekrem'den bunu öğrenmek istediler. – Ey Allah’ın elçisi, cennete girmeyi kim istemez ki? Denildi. Peygamber Efendimiz: – “Bana itaat edenler cennete girer, bana karşı gelenler cenneti istememiş demektir!” Buyurdu. (Buhârî, İ’tisâm 2) Cennete girmeyi istemeyenler Cennete girmeyi istemeyenleri iki sınıfta toplamak veya iki şekilde anlamak mümkündür. Adına “ümmet-i dâvet” denilen ve kendilerine İslâm tebliği ulaştırılan kimseler, şâyet bu daveti kabul etmezler, yani Müslüman olmazlarsa, kâfir diye adlandırılırlar. Bir diğer grup ise, “ümmet-i icâbet”denilen ve İslâm’ı kabul etmiş olanlardır. Bunlar, örnek nitelikte olması gereken insanlardır. Fakat b

Cennetle Müjdelenen Sahabeler (Aşere-i Mübeşşere)

Cennetle Müjdelenen Sahabeler (Aşere-i Mübeşşere) "Sizden fetihten önce infak eden ve savaşan kimse ile fetihten sonra infak edip savaşan elbette bir olmaz. İşte onlar, bundan sonra infak edip savaşanlardan derece bakımından daha yüksektirler. Bununla beraber Allah her birine cennet vaad eder. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır." (Hadid, 57/10) Müminlerin ulaşmak istediği hedeflerden biri de cennete girmektir. Çünkü Kur'ân-ı Kerim, insanlara yarışırcasına cennete koşmalarını emretmektedir. "Rabbiniz tarafından bir mağfirete, genişliği göklerle yer kadar olan ve muttakiler için hazırlanmış olan bir cennete doğru yarışırcasına koşuşun." (Al-i İmran, 3/133) Kimin cennetlik olduğu ahirette belli olacaktır. Fakat Allah sahabeye daha bu dünyada iken cenneti vaad etmiştir. "Sizden fetihten önce infak eden ve savaşan kimse ile fetihten sonra infak edip savaşan elbette bir olmaz. İşte onlar, bundan sonra infak edip savaşanlardan derece bakımından

Doğru Yolu Bulmak İçin Dua

Doğru Yolu Bulmak İçin Dua اَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقّاً، وَارْزُقْنِا اتِّبَاعَهُ، وَأَرِنَا الْبَاطِلَ، بَاطِلاً وَارْزُقْنِا اجْتِنَابَهُ، بِحُرْمَةِ سَيِّدُ الْبَشَرِ عَلَيْهِ وَعَلَى آلِهِ اَلصْحَابِهِ مِنْ الصَّلَوَاتِ أَفضَالُهَا وَمِنْ التَّسْلِيمَاتِ أَكْمَلُهَا. Okunuşu: Allahümme erinelhakka hakkan verzuknâ ittibâ’ahü ve erinel bâtıla bâtılan verzuknâ ictinâbehü bi-hurmeti Seyyidil-beşer. Aleyhi ve alâ âlihi ve eshâbihi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ. Anlamı: Ya Rabbi! Doğruyu bize doğru olarak göster ve ona uymayı bize nasip et ve yanlış, bozuk olan şeylerin yanlış olduklarını bize göster ve onlardan sakınmamızı nasip et! İnsanların en üstünü hürmetine bu duamızı kabul buyur! Kaynak: Mektubatı Rabbani 272. mektup

Güzel Dilekler Duası

Güzel Dilekler Duası Hz. Ali Radiyallahü Anh’dan rivayet olunduğuna göre Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, şöyle buyurmuştur: ‘Her kim ömrünün uzun (bereketli ve mutlu) olmasından hoşlanırsa, düşmanlarına karşı yardım olunmayı severse, rızkında bolluk olmasını dilerse, kötü ölümden korunmayı isterse; akşama erdiğinde ve sabaha kavuştuğunda (şu tesbih, tehlil ve tekbiri) üç kere söylesin! سُبْحَانَ اللّٰهِ مِلْءَ الْمِيزَانِ مُنْتَهَى الْعِلْمِ وَ مَبْلَغَ الرِّضَا وَزِنَةَ الْعَرْشِ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ مِلْءَ الْمِيزَانِ وَ مُنْتَهَى الْعِلْمِ وَمَبْلَغَ الرِّضَا وَزِنَةَ الْعَرْشِ وَاللّٰهُ أَكْبَرُ مِلْءَ الْمِيزَانِ وَمُنْتَهَى الْعِلْمِ وَمَبْلَغَ الرِّضَا وَزِنَةَ الْعَرْشِ Okunuşu: Sübhânellâhi mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l-Arş. Ve Lâ ilâhe illellâhu mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l-Arş. Ve Allâhu ekberu mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l-Arş.” Anlamı:

Bulunmayan Hızır Kendi Geldi

Bulunmayan Hızır Kendi Geldi Padişahlardan biri memleketinde bozulan düzeni yeniden ihya etmekte milletine doğru yolu gösterip onların birbirleri arasında kardeşçe ve insanca yaşamalarını teminde son derece güçlük çekiyordu. Birisi sadrazam olmak üzere üç tane veziri vardı ama hiç birisi padişahın istediği gibi memleket ve millet için çalışarak gereken sükûn ve istikrarı sağlayamıyordu. Bu durum karşısında ne yapacağını şaşıran padişah Hızır (as)’ı bulup gerekli aklı O’ndan almaya ve O’nun dediğini yapmaya karar verdi. Memleketin her yanına haberciler gönderen padişah Hızır (as)’ı bulup getirene çok büyük ihsanlarda bulunacağını ve onları dünyalık olarak ihya edeceğini bildirdi. O muhitte bir alim vardı ki ilmine rağmen çok sefalet içinde, ailesinin geçimini teminde bile son derece güçlük çekiyordu. Bu alim zat padişahın huzuruna çıktı. Hızır’ı kendisinin bulabileceğini söylerek iki at ve bir miktar da para verilmesini istedi. “- Diyar diyar gezip Hızır’ı bulacağım. Bu iki at

Allah’ü Teâlâ’nın En Çok Sevdiği Davranış

Allah’ü Teâlâ’nın En Çok Sevdiği Davranış عَنْ اِبْنِ عَبَّاسٍ رَضِىَ اللهُ تَعَالَى عَنْهُمَا قَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ: إِنَّ اَحَبَّ الْاَعْمَالِ اِلَى اللهِ بَعْدَ الْفَرَائِضِ إِدْخَالُ السُّرُورِ عَلَى الْمُسْلِمِ Hz. Abdullah b. Abbas’tan Radiyallahü Anh’dan nakledildiğine göre, Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Farz ibadetlerden sonra Allah’ın en çok sevdiği davranış bir Müslümanı sevindirmektir.” [1] İnsanlığın zamanlar ve mekânlar aşan biricik önderi Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselam’ın bu veciz ifadesi, kişi ve toplum mutluluğunu sağlayacak en etkili yolu haber vermektedir. Bir toplum düşünün ki orada kafalar ve gönüller ilahî akide ile dopdoludur. [2] Allah sevgisi ve saygısı (takva), o toplum fertlerinin bütün yapıp ettiklerine yön veren yegâne ölçüdür. [3] Hz. Muhammed aleyhisselam’ın hayatı ve talimatları, onların mükemmel insan (insan-ı kâmil) olma yolunda kendilerini benzetebilecekleri en ideal portredi