Kayıtlar

Köpekten Korunmak İçin Dua

Köpekten Korunmak İçin Dua بسم الله الرحمن الرحيم وَكَلْبُهُم بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ Okunuşu: Bismillahrirrahmanirrahim. Ve kelbühüm basitun ziraayhi bil vesiyd. Anlamı: Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Fazileti: Bir köpeğin tehlikesi söz konusu olduğunda: Ayetini okuyan kimse o köpeğin şerrinden emin olur. Bu ayete devam edenler köpeğin saldırısına uğramaz. Kaynak: (ed-Dürrü’n Nazıym 370- Kehf suresi; 18)

Akrep ve Yılandan Korunma Duası

Akrep ve Yılandan Korunma Duası Rivâyete göre Nûh -aleyhisselâm-, kavmine dûçar olan ilâhi azaptan kurtulmak için, Allah Teâlâ’nın emriyle bir gemi yaptı. İbn-i Abbâs’tan rivâyete göre gemiye insanlardan seksen kişi bindi. (İbn-i Sa’d, I, 41) Nuh Aleyhisselâm‘ın yapmış olduğu gemiye hayvanlar da alınmıştı. Fakat Nûh -Aleyhisselâm yılan ve akrebi gemiye almak istemedi. Onlar da: “–Senin ismini zikredenlere zarar vermeyiz!”  diyerek söz verdiler. Buna binâen buyrulmuştur ki, akrep ve yılan tehlikesiyle karşı karşıya kalan kişi: سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ Okunuşu:  “Selâmun alâ nûhın fîl âlemîn” Anlamı:  Bütün âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!” (es-Sâffât, 79) âyet-i kerîmesini hâlis niyetle okursa, onların zararından korunmuş olur. Kaynak:  Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

Bütün Yollar Kapanınca, Yeri Göğü Yaratana Sığın...

Bütün Yollar Kapanınca, Yeri Göğü Yaratana Sığın... Dr. İşân Hüseyni, Pakistanlı idi. Yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. Uçağa bindi... Ancak havada bir arıza olmuş ve yıldırım çarpması sonucu uçak en yakın havaalanına inmek zorunda kalmıştı. Bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı. Sinirlendi ve o toplantıya muhakkak yetişmem lazım, 16 saat bekleyemem diye sinirlenerek bağırdı. Görevliler gideceği şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler. Acele yola çıktı ama aksilik bu sefer de yolda şiddetli yağmurdan göz gözü görmez olmuş ve selden dolayı araç gidemez olmuştu. Yol kenarında eski bir evin kapısını çalıp hızla içeri girdi. Yaşlı bir kadın içeride oturuyordu. Süratle ona; “Telefonu verir misin? Telefon etmem lazım!” dediğinde... Kadın tebessüm ederek dedi ki: Görmüyor musun evladım ne telefonu. Burada ne telefon ne de elektrik var. Geç az dinlen ve az yem

Suriyeli Kadının Verdiği Ders!

Suriyeli Kadının Verdiği Ders! “ Pazar günü öğlene doğru balkonumuzda kurduğumuz kahvaltı sofrasına hep birlikte oturduk. Dopdolu soframızın huzurunda çocuklarla bir arada olduğumuzu görmenin sevinci beni durdurdu. Bu an, şükrü eda edilemeyecek güzellikte bir andı ve bu durumu çocuklarıma anlatma sorumluluğundaydım. Ben patates büyüklüğünde bir avuç kuru mısır ekmeğini kahvaltı niyetine koparıp evden çıktığım çocukluk yıllarımdan bu günlere geldim. Bu sofrada ikişer çeşit reçel, zeytin, peynir görüyorum. Böyle bir sofrada rahat oturmak bana yakışmıyor. Bu sofranın vefasız kalmasının ürpertisiyle çocuklarımın dikkatini Mevla ’ nın bize lütfettiği nimetlerin paha biçilmez değerine dikkat çekmek istedim.  “-  Sizin gibi nice çocukların kahvaltı fırsatları yok. Nicesi aç. Nicesi böyle lezzetlerden habersiz büyüyor. Biz bu nimetleri ne ile hak ettik? Nankörlüğün sonu mahrum düşmektir. ” diye anlatırken, hanım söze girdi. İki gün önce buluştukları sofrada sohbet ettiği Suriyeli bir

Üzerindeki Derviş Elbisesini Çıkarın

Üzerindeki Derviş Elbisesini Çıkarın Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman Aleyhisselâm’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman Aleyhisselâm dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar: - Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın? Derviş kendini şöyle savunur: - Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı; o esnada kanadı kırıldı. Bunun üzerine Hz. Süleyman Aleyhisselâm kuşa döner ve şöyle der: - Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun. Kuş kendini savunur: - Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım. Hz. Süleyman Aleyhisselâm bu savunmayı doğru bulur

Gençliğinde Bir Büyük Zata Hizmet Ettin mi

Gençliğinde Bir Büyük Zata Hizmet Ettin mi Bâyezîd-i Bistâmî "kuddise sirruh" hazretleri, Hacca giderken bir köyde konakladı. Fakat kimse onu tanımıyordu. Orada bir yemek daveti vardı. Onu da, bir garip yolcu diyerek davet ettiler. Yemek yenildikten sonra namaz için, orada bulunanlar abdest alıyordu. Bu esnada bir ihtiyarın, kendi başına bir köşede elindeki ibrikle abdest almaya çalıştığını gördü. Hiç kimsenin kalkıp da bu ihtiyara yardım etmemesi, Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin dikkatini çekti ve ihtiyarın yanına geldi. Usulcacık ibriği tutarak, ona su döktü. O zât da, pek memnun oldu. Ayaklarına da suyu döküp, ihtiyarın potinlerini giydirdiği sırada, yavaşça kulağına eğilen Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; "- Amcacığım, sen gençliğinde bir büyük zata hiç hizmet etmedin mi ki, şu insanların hiçbiri sana hizmet etmiyor. Bu nasıl bir iş merak ettim!"  dedi. İhtiyar amca uzun uzun tebessüm etti, o da Hazret-i Şeyh'in kulağına eğilerek; "- Ah güzel evlâ

Muaviye, Ali ve Deve Hikâyesi

Muaviye, Ali ve Deve Hikâyesi Bir gün Hz. Ali Radiyallahü Anh'ın taraftarlarının yoğun olduğu Kûfe’den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış: - Ver o dişi deveyi bana! Demiş. Tartışma büyümüş, Kûfe’den gelen adam, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye Radiyallahü Anh'a yansımış. Halk meydanda toplanmış... Muaviye Radiyallahü Anh, Kûfe'den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış: - Bu dişi deve Şamlı’nındır! Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş: - Ey cemaat, bu dişi deve kimindir? Cemaat hep birlikte bağırmış: - Şamlı’nındır! Kûfe’li şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış: - Ey Kûfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve şenindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Kûfe’ye dönünce gördüklerini Ali Radiyallahü Anh'a anlat ve

Yol Kenarlarında Oturmaktan Sakının!

Yol Kenarlarında Oturmaktan Sakının! Hz. Peygamber yol kenarında oturan bazı sahabeleri görünce; "Yol kenarlarında oturmaktan sakının!" buyurdu. Sahabeler; "Buraları bizim oturup konuştuğumuz yerlerdir" deyince; "Eğer burada oturursanız yolun hakkını verin!" buyurdu. "Yolun hakkı nedir?" sorusuna ise Allah elçisi şöyle cevap verdi: "Yoldan gelip geçenleri seyretmemek, yoldan eza veren şeyleri kaldırmak, selâm almak ve emr-i bi'l-ma'rûf ve nehy-i ani'l münker yapmak!" (Buhârî, Mezâlim, 22; Ebû Dâvud, Edeb, 12; Ahmed b. Hanbel, III, 36, 47, IV, 30).

Bu sebeple Fetvaları Verdim!

Bu sebeple Fetvaları Verdim! Padişah Avcı Mehmed’in huzurunda, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ile Şeyhülislam Bursalı Mehmet Emin Efendi arasındaki konuşmayı okuyalım:          Mehmet Efendi:  “Köprülü Mehmet Paşanın ölümü isabet oldu. Çünkü namuslu ve iktidarlı birçok adamların haksız yere kanının akıttı!”          Fazıl Ahmet Paşa:  “Babam öldürdüklerini hep senin fetvanla öldürdü!”          Mehmet emin Efendi:  “Ne yapayım şerrinden korkardım. Bu sebeple fetvaları verdim!”          Fazıl Ahmet Paşa:  “Ya Allah’tan korkmayıp mahlûktan korkmak ilmi diyanete layık mıdır?”  Deyince; Mehmet Emin Efendi şeyhülislamlıktan azledilerek Bursa’ya sürülmüştür.

78 Yaşındaki Bir Adam Ağlamaya Başladı

78 Yaşındaki Bir Adam Ağlamaya Başladı 78 yaşındaki bir adam ufak bir kriz geçirir ve hastaneye gider. Durumunun düzelmesi için 24 saat boyunca oksijen verilen adam çok daha iyi hissetmeye başlar. Durumun düzeldiğini gören doktorlar 2.000 TL civarındaki faturayı getirince adam ağlamaya başlar. Adamın durumuna üzülen Doktor: "Ağlamana gerek yok, taksitle de ödeyebilirsin." der. Adam ise "Mesele para değil, nakit öderim ben ücreti." “Asıl mesele şu ki; siz bana sadece 24 saat oksijen verdiniz ve bunun için 2.000 Lira istiyorsunuz. Bana 78 yıldır oksijen veren Yaradan'a borcumu nasıl ödeyeceğim, onu bilmiyorum." der... Nefes alıyorsan şükret nefsim. İnsanoğlu havayı bile parayla satarken sana sınırsız nimet veren RABBİM ne kadar büyük ne kadar cömerttir... Selâm ve dua ile…

Fıtratını Bozanlar da Böyledir

Fıtratını Bozanlar da Böyledir Hz Süleyman Aleyhisselâm bütün hayvanlara görev verip çalıştırır. Sıra deve kuşuna gelince ona; “- Sen nesin?”, diye sorar. Deve kuşu da; “- Ben deve kuşuyum!” diye cevap verir. “- Kuş musun, deve misin?” diye tekrar sorar. Deve kuşu: “- Ben kuşum!” deyince; Hz Süleyman Aleyhisselâm ona; “- O zaman uç!” der. Bunun üzerine deve kuşu; “- Ben uçamıyorum!” diye cevap verir. Hz Süleyman Aleyhisselâm da: “- O zaman sen kuş değilsin, devesin, git yük taşı!” der. Deve kuşu, bunu duyunca: “- Yok, ben deve değilim, kuşum!” diye cevap verir. Hz Süleyman Aleyhisselâm da: “- Bakınca deve mi kuş mu olduğuna karar veremiyorum. Ne kuştur, ne devedir. Ne uçuyor, ne yük taşıyor!” Fıtratını bozanlar da böyledir. Ne ona benziyor, ne buna benziyor! Neye benzedikleri belli değil…

Ey Nefis! Bildin mi, Ben Kimim, Sen Kimsin?

Ey Nefis! Bildin mi, Ben Kimim, Sen Kimsin? Allâh’ü Teâlâ ne zaman ki nefsi yarattı; ona sordu: “Ey nefis! Bildin mi, ben kimim ve sen kimsin?” Nefis: “Sen sensin, ben de benim!” diye cevap verdi. İşte nefis o zamandan beri Allâh’u Teâlâ’nın huzurunda senlik benlik davasında bulundu, hâlâ da bu davayı bırakmamıştır.. Allâh’u Teâlâ bunun üzerine nefse hışım etti. O hışmın pırıltısından cehennem yaratıldı. Allâh’u Teâlâ’nın emri ile cehennem 3 bin sene yakıldı. Öylesine karardı ki cehennemin içinde göz gözü görmez hale geldi ve iyice ısındı. Allâh’u Teâlâ’nın emri ile nefs, cehenneme atıldı. İyice yandıktan sonra çıkarılıp Allâh’u Teâlâ’nın huzuruna getirildi ve soruldu: “Ey nefis! Sen kimsin, ben kimim?” Nefis: “Ben benim, sen de sensin!” diye cevap verdi. Allâh’ü Teâlâ bin yıl daha cehennemde yakılmasını emretti. Tekrar çıkardılar ve kendisine sordular. Yine aynı cevabını verdi. Allâh’u Teâlâ’nın emri ile bin yıl daha cehennemde yakıldı. Bö

Hüngür Hüngür Ağlatan Olay

Hüngür Hüngür Ağlatan Olay İbrahim Ethem Hazretleri bir gün hamama girmek istemiş. Hamamın sahibine: “Param yok, hamama girmeme müsaade etmez misiniz?” demiş. Hamamcı parasız hamama girilmez diyerek hamama sokmaz. İbrahim Ethem Hazretleri ısrar etti ise de hamamcı kabul etmedi. Boynu bükük olarak hamamdan ayrılan İbrahim Ethem Hazretleri, öyle yüksek bir sesle bağırdı ki yer gök inledi... Bu sesi duyan halk, ağlamakta olan İbrahim Ethem Hazretleri’nin başına toplanıp: “Bu kadar feryada hacet yok, hamam parasını biz verelim de ağlama!” dediler. İbrahim Ethem Hazretleri toplanan kalabalığa şöyle seslendi: “Ey ahalî! Siz, benim hamama giremediğim için mi ağladığımı sanıyorsunuz? Ben hamama giremediğim için ağlamıyorum. Ben, dünyada iken parasız hamama bile sokmuyorlar... Ya ahirette de senin cennete girecek bir amelin yok diye kapıdan geri çevrilirsem halim ne olur? Diye ağlıyorum... Çünkü salih ameli olup oraya girmeyi hak etmeyenleri içeri sokmayacaklar” buyurdu.

Dünyanın En Kıymetli Çeyizi

Dünyanın En Kıymetli Çeyizi İmamı Azam (Rahmetüllahi Aleyh) Hazretlerinin en büyük talebesi İmam Ebu Yusuf’tur. Bu zat talebeliği zamanında bir gün hamama gitmek ister. Fakat parası yoktur. Hamamcıya, "parası olmadığını, fakat para yerine kendisine dini bir mesele öğretebileceğini" söyler. Hamamcı, - Bana fetva değil para lazım. Paran yoksa hamama girme, der. Üzülerek dönen Ebu Yusuf, hocasına gelir ve ilmi bırakacağını söyler. Sebebini de anlatır. İmamı Azam Hazretleri kendisini teselli eder ve - Evladım, sabret. İlme devam et. İlim seni aziz eder, der. Aradan seneler geçer. Ama hamamcıdan gördüğü üzücü hareket hiç aklından çıkmamaktadır. Bu arada kendisi memleketin en yüksek ilmi makamındadır. Bütün meseleler kendisinden sorulmaktadır. Böyle olduğu zaten tarihten de sabittir. Bir gün kendisinden bir fetva sorulmaktadır. Soru şudur: Kızını evlendirmek isteyen bir kişi, ona dünyanın en kıymetli şeyini çeyiz vermek üzere yemin etmiştir. Bu yeminini na

Tevhid, Tenzih ve İstiğfar

Tevhid, Tenzih ve İstiğfar Eğer hayatınızdaki sıkıntı, stres, bunalım, üzüntü gibi şeylerden şikâyetçi iseniz, yaşama sevincinizi kaybettiğinizi düşünüyorsanız bu ilaç tam size göre! Yunus Aleyhisselâm’ı bilirsiniz. Ortadoğu bölgesinde Ninova halkına peygamber olarak gönderilmişti. Kavmi kendisini dinlemediler ve iman etmediler. Bunca tebliğ ve davet faaliyetinin işe yaramadığını gören Yunus Aleyhisselâm, Rabbinden izin gelmediği halde artık bu kavmin iman etmeyeceğini, adam olmayacağını düşünerek Ninova şehrini terk etti. Kendisi kavmine karşı öfkelenmişti. Bir peygamberi dinlememenin cezasını onların da tatmasını istiyor, kendisi de onları öfkelendirmek istiyordu. Böyle söz dinlemeyen bir kavme beyhude yere tebliğde bulunmaktansa burayı terk etmek daha iyidir diye düşünüyordu. Şehri terk ederken düşüncesi Allah’a isyan etmek, peygamberlik görevinden istifa etmek değildi elbette. Bir peygamber nasıl böyle bir şey düşünebilir ki? O, Rabbinin bu konuda kendisini sıkıştırmayacağı

Habib Baba

Resim
Habib Baba Habib Baba, 4.Murad devrinin gizli, kimsenin bilmediği Allah dostlarındandır. Yaşlıdır, fakirdir, gariptir. Fakat Rabbinin katında da âlemlere denk bir değerin sahibidir. Yaşlı Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul’a gelmiştir. Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider… Niyeti, şöyle iyice bir keselenip, paklanmak… Bedenini de ruhuna denk kılmaktır. Fakat hamamcı Habib babayı içeri sokmak istemez. – Bugün, der, – Sultan Murad’ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz. Habib baba üzülür… Rica, minnet eder, yalvarır… – Ne olursun’ der, – Kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım. Bu tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum. Binbir dil döker. Hamamcı ehl-i insaftır… Dayanamaz… Kabul eder… Hamamın en sonundaki odayı göstererek… – Baba şu odada hızla yıkanıp çık, para da istemem. Yeter ki vezirler, senin farkına varmasınlar. Habib Baba sevinerek kend

Az Uyumak

Az Uyumak Az ye kalbini pakla, fazla uykuyu mezara sakla! Az uyumak nimettir, çok uyumak gaflettir. Gaflet ise zarardır, kalbimizi karartır. Fazla uykuyu at, seherde dağıtılır murat. Seher ne kadar kutludur, o vakit uyanık olan mutludur. Seherde rahmet kapıları açılır, uyanıklara nimet saçılır. Çok uyku eziyettir, az uyku meziyettir. Az ye, az uyu, çok konuşma, evliya olursan şaşma! Çünkü evliyalığa bu üç meziyetle girilir, sonra sayısız nimet verilir. Çok uyumak çok fazilet götürür, gaflet ve tembellik getirir. Az ört yorganları, çünkü uyku tembelleştirir organları. Uyku ölüme eştir, gafletle uyuyanın sonu ateştir. Arifler sehere hasrettir, onlara çok uyumak musibettir. Geceleri ne güneşler doğar, fakat gafletle yatanı zulmet boğar. Uyanıklık huzurda edeptir, çok uyku pişmanlığa sebeptir. Midesi boş olan uyku gelmez, az uyuyana korku gelmez. Arif, huzurda durmaktan lezzet alır, gafiller bundan mahrum kalır. Az uyku kalbe ciladır, çok uyku ise belâ

Allah’ü Teâlâ’nın Emanetini, Son Kullanım Tarihi Bitinceye Kadar

Resim
Allah’ü Teâlâ’nın Emanetini, Son Kullanım Tarihi Bitinceye Kadar Bir kız cep telefonu almıştı. Babası ona sordu: "– Cep telefonunu alınca, yaptığın ilk iş ne oldu?” Kız dedi: "– Cep telefonunun ekranına, çizilmeye karşı ekran koruyucu yapıştırdım, telefonun kendisi için de bir kılıf aldım.” Babası yine sordu: "– Bunu yapmaya seni biri mi zorladı?" Kız: "– Hayır!" diye cevap verdi. Babası yine sordu: "– Sence, bu yaptığın iş, cep telefonunu üreten firmaya saygısızlık olmadı mı?” Kız cevap verdi: "– Yok, babacığım; bilakis, firmanın cep telefonunun yanında verdiği kullanma kılavuzunda yazdığı üzere, cep telefonunun, kılıf ve ekran koruyucu ile muhafaza edilmesi tavsiye edilmektedir.” Babası yine sordu: "– Cep telefonun, kötü ve değersiz miydi ki koruma altına aldın? Kız cevap verdi: "– Hayır, aksine, onun zarar görmesini ve değersizleşmesini istemediğim için bunu yaptım.” Babası tekrar s