Kayıtlar

Keskin Bir Hâfızaya Sahip Olmanın Yolu

Keskin Bir Hâfızaya Sahip Olmanın Yolu Mahir İz Hocaya sormuşlar: "Keskin bir hafızaya nasıl sahip olunur?" - Evladım biz Osmanlı mektebine gittik. Bize ilk gün "Yolda nasıl yürünür?" bunun kaidesini öğrettiler. Yürürken gözün ayağının ucunda olacak. Gözümüz hep ayağımızın ucundaydı. Hep önümüze bakardık… Sizler boyuna etrafınıza bakıyorsunuz… Ona bak, şuna bak. Sizde hafıza olmaz. Günahı göz işler belasını da gönül çeker. Gözler bakar, gönül rahatsız olur ve hafıza zayıflar…

Arifler Sultanı Olasın Oğlum

Arifler Sultanı Olasın Oğlum   Dondurucu bir kış gecesi. Rüzgâr evin damını dövüp durmakta... Kah pencereleri zorlamakta, kah kocaman ağaçların belini bükmekte, kah yürek hoplatarak ıslık çalmakta... Rüzgarın ve boranın çıkardığı ses geceye hakim...   Camları demir bir balyoz gibi döven, kapıları gıcırdatan rüzgârın sesiyle herkes uykunun derin iklimlerinde... Beyazıt’ın mübarek annesi de derin uykularda... Bir ara uykuyla uyanıklık arasında yattığı yerden oğluna seslendi:   - Tayfun, oğlum!   Suuu... Susadım!   Küçük Tayfun birden yerinden fırladı, buzlarla çevrili su testisini eline aldı... Ve annesinin yatağının başına koştu...   O da ne?   Anne çoktan kendinden geçti. Yeni bir uykunun iklimlerine dalıvermişti. Ne aklında su kalmış, ne de oğlu...   Harika çocuk, annesini uyandırmaya kıyamadı ve buzlu testi elinde beklemeye koyuldu... Ne vakte kadar bilinmez... Belki saatlerce, belki gece boyu, belki daha az bir zaman... Hep o halde kaldı ve gözlerini an

Bebek ve Meleği

Resim
Bebek ve Meleği Doğacak Bebek Doğumdan Bir Gün Önce Allah İle Görüşür ''Allah'ım gideceğim ve orada ne yapacağım bilmiyorum.''        Ben senin için bir melek yarattım ve o seninle ilgilenecek ''Allah'ım onların dilini bilmiyorum. Onlarla nasıl anlaşacağım, nasıl iletişim kuracağım?'' Senin için yarattığım melek, sana onların dilini öğretecektir. ''Allah'ım duyduğum kadarıyla dünyada çok kötülükler varmış. Onlarla nasıl basa çıkacağımı bıkmıyorum.'' Senin için yarattığım melek, seni canı pahasına kötülüklerden koruyacaktır. Merak etme. ''Allah'ım sana tekrar nasıl döneceğim?'' Senin için yarattığım melek, bana nasıl donacağını sana anlatacaktır. Derken melekler gelir ve dünyaya gitme zamanının gıdığını söylerler ve çocuğu Allah'ın huzurundan götürürlerken bebek tekrar sorar; ''Allah'ım benim için yarattığın meleğin adı ne?'' Adının önemi yok; ama sen

Allah Beni Affeder

Allah Beni Affeder    Adamın biri Şuayb peygambere:     - "Allah benim birçok günahımı ve hatamı gördüğü halde beni lütuf ve keremiyle cezalandırmıyor."    Allah-ü Teâlâ Şuayb'a şöyle vahyetti:    - "O kulum, ben bu kadar günah ettim de, Allah beni keremiyle cezalandırmıyor, diyor. Ona söyle ki: Ey doğru yolu bırakarak, yanlışa yönelmiş adam! Sen tersini söylüyorsun. Allah seni öylesine imtihan ediyor ve cezalandırıyor ki, senin günahtan kararmış simsiyah kalbin ve günahların etkisiyle zincirler içindeki bedenin bunu fark edemiyor. Fakat yine de Benden ümidini kesmesin. Bana sığınsın, Bana dönsün."    Şuayb aleyhisselam Allah'ın kendisine bildirdiği sözleri "Allah beni cezalandırmıyor" diyen kimseye söyleyince, o günahkâr kimse de güzel tesir uyandı. Şuayb aleyhisselama sordu:    - "Eğer beni cezalandırıyorsa hani belirtisi?"    Şuayb peygamber:    - "Ya Rabbi! O adam bu söze karşı savunmada bulunuyo

İsviçre'nin Halk Kahramanı William Tell

Resim
İsviçre'nin Halk Kahramanı William Tell İsveçre'nin en yaygın efsanesine konu olan William Tell, 15. yüzyılda (kayıtlara 15.yy diye geçse de 14. yy'da yaşadığı söylenir) yaşadığına rivayet edilen bir halk kahramanı olmanın yanı sıra bağımsızlık mücadelesinin de -neredeyse- en büyük temsilcisidir. Almanca Wilhelm Tell, Fransızca Guillaume Tell, İtalyanca Guglielmo Tell adıyla bilinen efsanevi kahraman İsviçre'de Uri kantonunun (bir ülkenin idari ya da sınırsal alt birimlerinden her birine kanton denir) Bürglen adındaki kentinde yaşamıştır. Okçuluğuyla nam salmış ve sıradan bir köylü olan William Tell profesyonel bir nişancı olurken, efsanesi de bunu pekiştirmektedir. İsviçre'ye imparator adına (vekil) atanan Almanya doğumlu Albrecht Gessler (Hermann olarak da bilinir. Vali olduğu bilinirken icra vekili olduğu da yazar ve katı kurallarıyla bilinir), Uri kentinin merkezi olan Altdorf'un meydanına düklük şapkasını astırmış ve gelen geçenin şap

Müslümanlar İslâmiyet’i Yaşasaydı; Dünyada Her İnsaf Sahibi Müslüman Olurdu…

Resim
Müslümanlar İslâmiyet’i Yaşasaydı; Dünyada Her İnsan Müslüman Olurdu… Hikâyenin Videosu: https://www.youtube.com/watch?v=ifGvRZ499Wk 1984 olimpiyatları ve Judo final müsabakası. Minderde Mısırlı Judocu Muhammed Ali Rasvan ve rakibi Japon Yaşuhiro Yamashita. Müsâbakalar sırasında Yamashita'nın sağ kasları yırtılmıştır ve finâl karşılaşmasına sakat olarak çıkar. Olayı hatırlamayanlar, bilmeyenler, bulup videosunu izlerlerse görürler. Yamashita sol ayağıyla yürüyor, sağ ayağını resmen sürüklüyor peşinden... Maç sırasında Muhammed Ali'nin antrenörü kenardan sürekli halde bağırır. "Sağ bacağına oyna!" Sağ bacağına vur!" Hakikaten maçı izleyen herkes de görüyor ki, Muhammed’in rakibinin sağ ayağına bir defa vurması yetecekti. Fakat yapmadı. Yenildi ve gümüş madalya ile yetinmek zorunda kaldı. Maçtan sonra etrafını saran bütün gazetecilerin sorusu aynıydı. -"Niçin? Niçin yapmadın?" Cevaben: “Benim Din'im insana, yaralıya, hele de y

Çerkes Hasan'ın Efsane Hikâyesi

Resim
Çerkes Hasan'ın Efsane Hikâyesi Çerkes Hasan, Sultan Abdülaziz'i tahttan indiren darbecilerin toplantısını basarak birçok haini öldürmüştür. Çerkes Hasan, 1850 yılında İstanbul'un Silivri ilçesinde doğdu. Babası İsmail Bey Kafkasya'dan göç etmiş bir Çerkes beyiydi. 1864 yılında Bahriye İdadisine, ardından Harbiye bölümüne girdi. Ablası Neşerek Kadın Efendi'nin Sultan Abdülaziz'le evlenmesi sonucu padişahın kayınbiraderi oldu. Bu nedenle sultanın büyük oğlu veliaht Yusuf İzzeddin Efendi'nin yaveri görevine getirildi. Abdülaziz Han'ın kayınbiraderi olan Çerkes Hasan darbecilere ilk kurşunu atan bir kahraman olarak tarihe geçti. Bir dost meclisinde söz darbelerden açılıyor ve konu dönüp dolaşıyor geliyor Niğde’nin, yiğit evladına. Tarihî konularda bir derya olan Süleyman Zeki Bağlan Hocamız “Ömer Halisdemir ilk değil ki” diyor “Bir Çerkez Hasan’ımız var mesela!” Çerkez Hasan kimdir, nerede yatar diye soruyoruz, “Düşün peşime götüreyi

Huşu Nedir?

Huşu Nedir? Bir adam Behlül Dânâ Hazretlerine huşu hakkında soru sorar: O da cevaben: “Bu adama ağzına kadar doldurulmuş bir tas zeytinyağı verin. Yanına birkaç asker koyup şehrin sokaklarını dolaştırın. Eğer bir damla yağı yere dökerse başını vurun der!” Hikmetini anlamazlar ama mutlaka bizim Behlül Dânâ bir şeyler anlatacak diye dediğini yapmaya koyulurlar. Adamcağız denildiği şekilde gönderilir. Bir süre sonra da salimen döner. Behlül Dânâ sorar; “Anlat bakalım şehrin sokaklarında neler gördün?” Adam cevap verir; “Ben tastaki zeytinyağından başka hiçbir şey görmedim.” Behlül Dânâ tekrar sorar; “Ama nasıl olur, falan yerde düğün dernek vardı; davullar zurnalar çalıyordu nasıl görmez nasıl duymazsın?” Adam; “Aman efendim bana öyle bir dert verdiniz ki, başımın kesilme korkusundan başka bir şey ne duydum ne de gördüm!” der. Behlül Dânâ Hazretleri hikmetli sözünü kondurur;   “Namaz kılarken Azrail Aleyhisselâm’ın başında bekler vaziyette olduğunu b

Nimete Şükür Duası

Nimete Şükür Duası رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ Okunuşu:  “Rabbi evzi’nî en eşküra ni’meteke’lletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve a’mel sâlihan terdâhü, ve edhılnî bi rahmetike fî ibâ dike’s-salihîn.” (Neml,27/19) Anlamı:  “Ya Rabbi! Bana, anneme ve babama ihsan ettiğin nimetine şükretmemi ve razı olacağın ameller yapmamı nasip et; rahmetinle beni Salih kulların arasına kat!

Üzüntüyü ve stresi giderme duası

Üzüntüyü ve stresi giderme duası Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem üzüntülü ve stresli olduğunda şu duayı okurdu;    لَا اِلَهَ اَلاَّ اللهُ الْعَظِيمُ الْحَلِيمُ لَا اِلَهَ اَلاَّ اللهُ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ لَا اِلَهَ اَلاَّ الل اللهُ رَبُّ السَّماَواَتِ وَرَبُّ اْلاَرْضِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ Okunuşu:  Lâ ilâhe illallâhü’l-Azîmü’l Halîm. Lâ ilâhe illallâhü Rabbü’l Arşi’l Az’ım. Lâ ilâhe illallâhü Rabbü’s-semâvâti ve Rabbül ardı. ve Rabbül Arşil Azîm. Anlamı:  "Allah'tan başka ilah yoktur. O, büyüktür ve hilm sahibidir. Allah'tan başka ilah yoktur. O, Büyük arşın Rabbidir. Allah'tan başka İlah yoktur. O, Göklerin, yerin ve büyük Arş'ın Rabbi'dir."

Uyuyamayan Kimsenin Okuyacağı Dua

Uyuyamayan Kimsenin Okuyacağı Dua اَللَّهُمُّ غَارَتِ النُّجُومُ وَهَدَآتِ الْعُيُونُ وَاَنْتَ حَىٌّ قَيُّومٌ لَا تَاْخُذُكَ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ياَحَيُّ ياَقَيَّومَ اَهْدِي لَيْلِي وَأَنِمْ عَيْنِي Okunuşu: "Allahumme ğarati'n-nücûmü ve hedeetil uyûnu, ve ente Hayyün Kayyûmün lâ-te'hüzüke sinetün ve lâ nevmün, yâ Hayyü yâ Kayyûmü ehdi leyli ve enim ayni." (11) Anlamı: Allah'ım, yıldızlar söndü, gözler kapandı. Sen ise hayat sahibi, daima duran ve tutansın. Seni ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Ey Hay olan Allah'ım, Kayyûm olan Allah'ım, gecemi rahat kıl gözlerimi kapatıver.

Ülkeme Döviz Kazandırmaya Geldim; Döviz Harcamaya Değil!

Resim
Ülkeme Döviz Kazandırmaya Geldim; Döviz Harcamaya Değil! Bir arkadaşımın mühendis oğlu anlattı. Boğaz köprüsünde çalışan bir Japon mühendisin çorapları eskimiştir. Ama bir türlü yenisini almaz. Eski çorapları yıkar yıkar giyer. Mühendis Türk arkadaşları merak edip sorarlar: “- Neden yeni çorap almıyorsun?” diye… O da der ki: “- Ben buraya ülkeme döviz kazandırmaya geldim; döviz harcamaya değil! Üç hafta sonra ülkeme döneceğim! Yenisini alır giyerim! Bunu Neden Anlattım? 01.02.2007 tarihinde Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz Edirne Selimiye camii’ni ziyaret eder. Çorapları yırtıktır. Bizim gazeteciler ertesi gün hemen fotoğrafı basarlar. Alay ederler… “Ti” ye alırlar.             Alınacak Dersler: ·          Belki adamın o an için bozuk parası yoktu, ·          Belki yeni çorap almak için zamanı yoktu, ·          Belki çoraplar aniden yırtıldı, değiştirme fırsatı olmadı, ·          Belki çok tutumlu birisiydi, ·          Belki de

İmam-ı A’zam Ebû Hanife

İmam-ı A’zam Ebû Hanife Ebû Hanîfe’nin adı Numân, babası Sâbit’dir. Hicri (80) tarihinde Kûfe’de doğmuş, (150) tarihinde Bağdat’ta vefat etmiştir (Rahmetullah! Aleyh). Sabit, İmam-ı Ali Hazretleri’ne hizmet etmiş, nesli hakkında onun duasını almıştır. Aslen Türktür. Sahabe devrine ye­tiştiği için tabiindendir. İmâm-ı Âzam’ın ilmî silsilesi, İbn-i Mes’ud, Ali, İbn-i Abbas’a ve on­lar vasıtasıyla Peygamberimize vasıl olmuştur. Hocası Hammâd öldükten sonra talebesi Ebû Hanife’yi o’nun yerine geçirdiler. Çok geniş ve sağlam bir karihası, kuvvetli bir fikir ve müta­laası Kitap ve sünnete ve bunlardaki ince­liklere derin bir vukufu vardı. Zühdü takvası herkesçe mâ’ruf idi. Kırk sene yatsı abdesti ile sabah namazını kıldığı, bir rek’ât namazda Kur’an-ı Kerim’i baştan nihayete kadar okudu­ğu rivayet olunur. Ellibeş defa Hacc’a gitmiş­tir. Fıkıh ilminde pek yüksek ve mümtaz bir yeri vardı. Kendisinden bir mes’elenin hükmü sorul­duğu vakit, Kitab ve Sünnet’le veyâhud Sahâbe’nin asa

Düğme...

Düğme... Japonya'dan gelip Amerika'da üniversite okuyan bir gencin düğmesi ile ilgili bir hikâye. Japon genç Japonya'dan bursla gelmiş biri. Fazla giysisi yok. Bütün sene aynı kıyafetlerle dolaşan tek derdi okumak olan bir genç. Bir gün bu gencin gömleğinin düğmesi kopmuştur. Kopan düğmenin yerine kola kutusunun açma halkasını takan genç üniversitede alay konusu olur. Bu durum üzücü muhakkak. Ama düğme almaz yine de. Son sınıfta mezun olduğunda bu dalga geçilen olayın nedenini açıkladığında büyük bir utanç yaşamıştı Amerika. Yaptığı açıklama şuydu: "Bir düğme yüzünden dalga geçtiniz. Neden bir düğme alıp yerine dikmek yerine, benimle dalga geçmenize izin verdiğimi merak ediyorsanız şunu söyleyeyim ki; Hiroşima'da halkımı katleden bir ülkeye bir düğme parası dahi vermemek içindi. Benim kazandığım paranın tek bir kuruşunu bile hak etmiyorsunuz. Bu ülkeden düğme parası dahi harcamadan gideceğim için mutluyum"

Hazret-i Ebu Hüreyre (Radıyallahü Teâlâ Anh)

Hazret-i Ebu Hüreyre (Radıyallahü Teâlâ Anh) Hazret-i Ebu Hüreyre (radıyallahü teâlâ anh), eshab-ı kiramın büyüklerindendir. Adı Abdurrahman’dır. Eshab-ı kiram arasında Abdullah bin Ömer’den sonra, en çok hadis bilen budur. Yemen’in Devs kabilesindendir. Künyesi Ebu Hüreyre’dir. Resulullah efendimiz, bir gün eteğinde kedi yavrusunu severken görünce kedi yavrusunu seven anlamında Ebu Hüreyre ismini verdi. Yemen’deki Devs kabilesinin ileri gelenlerinden ve meşhur şair olan Tufeyl bin Amr’ın İslam’a davet etmesiyle Müslüman oldu. Hicretin yedinci yılında, Tufeyl bin Amr ve diğer iman edenlerle birlikte, Hayber’in fethi esnasında, Medine’ye geldi. Bir daha, Yemen’e dönmeyip Medine’de kaldı. Hazret-i Ebu Hüreyre, müslüman olduktan sonra, annesinin de müslüman olmasını çok istiyor, bunun için çok uğraşıyordu. Fakat bir türlü muvaffak olamıyordu. Bu hususta şöyle anlatmıştır: Bir gün Resulullahın huzuruna gidip, ya Resulallah, annemi İslam’a davet ediyorum, kabul etmiyor. Bu