Çerkes Hasan'ın Efsane Hikâyesi
Çerkes
Hasan'ın Efsane Hikâyesi
Çerkes
Hasan, Sultan Abdülaziz'i tahttan indiren darbecilerin toplantısını basarak
birçok haini öldürmüştür.
Çerkes
Hasan, 1850 yılında İstanbul'un Silivri ilçesinde doğdu. Babası İsmail Bey
Kafkasya'dan göç etmiş bir Çerkes beyiydi. 1864 yılında Bahriye İdadisine,
ardından Harbiye bölümüne girdi. Ablası Neşerek Kadın Efendi'nin Sultan
Abdülaziz'le evlenmesi sonucu padişahın kayınbiraderi oldu. Bu nedenle sultanın
büyük oğlu veliaht Yusuf İzzeddin Efendi'nin yaveri görevine getirildi.
Abdülaziz
Han'ın kayınbiraderi olan Çerkes Hasan darbecilere ilk kurşunu atan bir
kahraman olarak tarihe geçti.
Bir dost
meclisinde söz darbelerden açılıyor ve konu dönüp dolaşıyor geliyor Niğde’nin,
yiğit evladına. Tarihî konularda bir derya olan Süleyman Zeki Bağlan Hocamız
“Ömer Halisdemir ilk değil ki” diyor “Bir Çerkez Hasan’ımız var mesela!” Çerkez
Hasan kimdir, nerede yatar diye soruyoruz, “Düşün peşime götüreyim” diyor.
“Hemen şurada Edirnekapı’da!” Gidiyoruz, sur dışına çıkar çıkmaz ilk ada. Lakin
mermer atölyeleri ile kuşatılmış, kapılar zincirli, içeri girmek mümkün
olmuyor. Milletin şaşkın bakışları arasında duvara tırmanıp içeri atlıyoruz.
Gözümüze bir taş mezarlığı çarpıyor âdeta, işli mermerler parça parça. Otlar
cangıl olmuş adım attırmıyor insana. Neyse Fatiha’mızı okuyoruz ve Süleyman
Hocam başlıyor anlatmaya: Bizim millet Abdülaziz Han’ı pehlivan meşrep olarak
tanır, sanırsın cazgırlık yapıyor Kırkpınar’da. Hâlbuki sıkı bir tedristen
geçmiştir, yabancılara kendi lisanlarıyla hitap edebilir. Ressamdır, hattattır
ve şairdir sonra. Padişah iken Mısır, Avusturya, Almanya, Fransa ve
İngiltere’yi ziyaret eder, Avrupalıların kafasındaki barbar Türk mefhumunu
yıkar, zarafetine, kibarlığına, vakarına hayran olurlar. Abdülaziz Han imar
faaliyetleri hızlandırır, donanma tarihinin en güçlü seviyesine ulaşır. Düşünün
“Şimendifer geçsin de velev ki sırtımdan geçsin” der ve demir yolu için
sarayının bahçesini verir gözünü kırpmadan. Sahil sarayları yıkılır gider,
umurunda bile olmaz. Onun devrinde ordu modern silahlarla teçhiz edilir, yeni
mektepler açılır. Şura-yı Devlet (Danıştay), Divan-ı Ahkâm-ı Adliye (Yargıtay),
Divan-ı Muhasebat (Sayıştay) kurulur, müesseseler oturmaya başlar. Herşey
güllük gülistanlık değildir tabii. Sadaret makamında oturan Nedimof lâkaplı M.
Nedim Paşa gaileler açar memleketin başına.
Darbeci
vicdanı!
Abdülaziz’in
annesi Pertevniyal Valide Sultan da hayr hasenat sahibidir. Yaptırdığı camiler,
mektepler ayaktadır hâlâ. Kimsesizlere ve bilhassa para yüzünden içeri düşen
mahkûmlara sahip çıkar. Abdülaziz Han, disiplinlidir, kararlıdır, dış güçler
maşaları kullanır ve bir karalama kampanyası başlatırlar. Onun bir oturuşta
kuzu yediğinden, pehlivanlarla boğuştuğundan dem vurur, istihzada bulunurlar.
Nitekim Serasker (Genel Kurmay Bşk) Hüseyin Avni Paşa’nın yönettiği cunta
işareti alır işe başlar. Abdülaziz Han’ı haleder, götürüp Topkapı Sarayına (3.
Selim’in boğdurulduğu odaya) kapatırlar. Sadece onu değil, Valide Sultanı ve
hanım efendilerini de bizar eder, iter kakar mücevherlerini yağmalarlar. Nesrin
Neş’erek kadın efendiyi sürükleye sürükleye sandala bindirir, o soğukta
üzerinden şalını çeker alırlar. Garibim Boğaz’ın ayazında büzülür kalır,
sırılsıklam ıslanır yağmur altında.
Bilahare
Abdülaziz Han’ı Ortaköy Feriye Köşküne alır, üzerine çöker, makasla bileklerini
kesip şehit ederler insafsızca. Çağırdıkları hekimler “intihar” raporuna imza
koymaz, rütbelerini sökerler yine yanaşmazlar. Bir insan tek bileğini kesebilir
ama kesik bilekle makas tutamaz bir daha, ikincisini kesmesi ne akla sığar ne
mantığa. Hekim dediğin alet olamaz böyle oyuna. Cunta tehditle baskıyla ilgili
evrakları toplar ve V. Murad’ı oturtur koltuğa.
Bakın şu işe
ki sandalda fena hâlde üşüten ve manen yıkılan Nesrin Neş’erek Hanım da vefat
edecek iki evladını öksüz bırakacaktır o sıra. Nesrin Sultan Ubıh asıllı Çerkez
Beyi Gazi İsmail’in kızıdır. Hasan adlı bir kardeşi vardır ki boylu poslu,
yakışıklı bir subaydır, silahtan iyi anlar. Öyle ki orduya alınması düşünülen
tüfekler tabancalar hakkında fikrini sorarlar. Çok sadık ve gözü karadır, bir
ara Galata kabadayıları ile çatışmış ve alayını pişman etmiştir doğduklarına.
Tek başına ordudur, bu yüzden Veliaht Yusuf İzzet Efendi’ye yaver yaparlar.
Serasker Hüseyin Avni Paşa da çekinir. Acilen tayinini Bağdat’a çıkartır,
İstanbul’dan uzaklaştırmaya bakar.
Yanlarına
Kalmaz
15 Haziran
1876 -Kolağası Çerkez Hasan artık Dersaadet’te tutulmayacağını anlar. Ablasının
ve eniştesinin öcünü almak için atlar bir sandala, gider Kuzguncuk’a. Ancak
Hüseyin Avni Paşa köşkte yoktur, toplantıya gittiğini öğrenir uşaklardan. Döner
gelir ve beline birkaç tabanca takar, kuşağına Çerkez kamasını sokar, doğru
Mithat Paşa’nın Beyazıt’taki konağına… Üzerinde yaver kordonları vardır, haber
getirdiğini söyleyince kapı ağaları zorluk çıkarmaz. Elini kolunu sallayarak
girer toplantı odasına. Burası geniş bir sofadır, sağ tarafta Hüseyin Avni Paşa
ve has adamı Kaptan-ı Derya Kayserili Ahmet Paşa vardır. Direkt onların üzerine
gider, revolveri çıkararak Hüseyin Avni Paşa’yı göğsünden ve karnından yaralar.
Bu esnada Kayserili arkasından kavrar. Kamasını çıkarıp Ahmet Paşa’nın
parmaklarını keser, kulağını koparır ve yerde yatan Hüseyin Avni Paşa’yı
bıçaklamaya başlar. Hariciye Nazırı Reşit Paşa ise koltuğunda donmuş kalmıştır
(bir rivayete göre ölmüştür heyecandan) bir el de onun kafasına sıkar. Mithat
Paşa o hengamede harem dairesine kaçar. Kapıyı zorlasa da açamaz, Rüştü ve
Halet Paşa da bir odaya kapanmış ağır masalar yaslamışlardır kapının ardına.
Derken inzibatlar yetişir karakoldan. Çerkez Hasan’ın onlarla alıp veremediği
yoktur “teslim ol” çağrısına direnmez, kaçmaya kurtulmaya da çalışmaz. Başına
gelecekleri biliyordur oysa. Yalnız o sıra bir kolağası hakaretamiz konuşur,
gereksiz hareketler yapar. Hasan bir anda kollarına giren askerlerden kurtulur
ve çizmesinde sakladığı tek atımlık tabancayı çıkarır, tetiğe basar. Çerkez
alelacele yargılanır (17 Haziran 1876). Mahkemede “Şuray-ı Devlet Reisi Mithat
Paşa ile Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa’yı öldüremediğim için müteessirim,
biçare zabit ve muhafızları istemeden hırpaladığım için ise pişmanım. Nefsim
için yapmadım, millet için yaptım. Cezama razıyım” der. Yaralarını sarmak
isteyen hekime “beyhude uğraşmayın” der, “nasıl olsa asacaklar. Devletin
malzemesi zayi olmaya!” Sadakate bakın, ıstırabı vardır oysa. Divan-ı Harp önce
askerlikten tardına, sonra idamına karar verir. Hüküm aynı gün Beyazıt
Meydanı’nda infaz edilir iri bir dut ağacının dallarında. Hüseyin Avni
baskısından kurtulan halk, Çerkez Hasan’ı destanlaştırır. Şiirler yazar,
ağıtlar yakar. Senâî, Nâim, Hilmi Efendi gibi şâirler mersiyeler kaleme alır.
Eşref Paşa “Rabb-i izzet Cennet etsin kabrini Çerkes Hasan / Kâmet-i Avnîye ol
esnada biçmişdi kefen” mısraları ile tercüman olur kalabalıklara. Sultan
Abdülhamid Han saltanata gelir gelmez o dut ağacını kestirecek ve Çerkez
Hasan’ın kabrini yaptıracaktır. Üzerine de “Ümerâ ve guzât-ı çerâkiseden İsmâil
Bey’in oğlu olup, genç yaşında (26) velînîmeti uğrunda fedâ-yı cân eden Çerkez
Hasan Bey’in kabridir” yazdırır zarif bir hatla. Bu kabir bilahare zamana
yenilir ve unutulur. Allah razı olsun Hüseyin Hilmi Işık Hoca arar bulur ve
bizzat kendi parasıyla yaptırır. Ancak kabristan şu günlerde de çok perişan,
Çerkez Hasan gibi nice kahramanın, devlet adamının, sanatkârın, ulemanın
taşları devrilmiş kırılmış, bir utanç vesikası gibi duruyorlar ortada.
İstanbul’un orta yeri ve en önemli kavşak. Turistler hâlimize bakıp gülüyor
ihtimal. Meclis Başkanımız İsmail Kahraman Beyefendi’nin tarihe çok değer
verdiğini biliyorum. Bu vesileyle elden geçirilebilir mi acaba?..
1876'da
İdam Edildi
Divan-ı Harp
önce askerlikten tardına, sonra idamına karar verir Çerkez Hasan’ın. Hüküm aynı
gün Beyazıt Meydanı’nda infaz edilir iri bir dut ağacının dallarında. Sultan
Abdülhamid Han saltanata gelir gelmez o dut ağacını kestirir ve kabrini
yaptırır. Hüseyin Hilmi Işık Efendi de yıllar sonra kendi parasıyla kabri tamir
ettirir.
Mezarının
büyük taşında ''Ümerâ ve guzât-ı çerâkiseden İsmâil Beyin oğlu olup, Harb
Okulunu bitirip, kıdemli yüzbaşı rütbesindeyken genç yaşında velînîmeti uğrunda
fedâ-yı cân eden Çerkes Hasan Beyin kabridir'' yazılıdır.
Türkiye
Yorumlar
Yorum Gönder