Kayıtlar

Trans yağ ne demek, hangi yiyeceklerde var?

Resim
Trans yağ ne demek, hangi yiyeceklerde var? Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu Banes hep duyup detayını bilmediğimiz trans yağın detaylarını açıklıyor. Trans yağ, et ve tereyağı gibi hayvansal ürünlerde doğal olarak bulunan bir tür yağ çeşididir. Trans yağların zararı anlatılmaya çalışılırken bu doğal yağlardan söz edilmiyor. Sözü edilen, zararlı trans yağlar, yani doğal olmayanlar, laboratuvarda üretilenler. Doğal sıvı bitki yağlarının, hidrojenasyon (hidrojen gazıyla muamele) yöntemiyle kimyasal yapısının değiştirilmesi olayıdır. Bu doğallıktan uzaklaştırılan yağların kullanılma sebebi, genelde yiyeceklerin bozulmadan uzun süre kalmasıdır. Anlayacağınız, mikroplar bile bu yağdan kaçmakta, bulunduğu yerde kolay kolay üreyememekte. En çok patlamış mısır, cips, kızarmış patates, bisküvi, çikolata, sütsüz krema, meyveli kek, börek, donmuş yemekler, dondurma ve hazır soslarda kullanılıyor. Bu saydıklarımı “Ben bunları evde yapamam. İçinde ne tür yağ olursa olsun (sorgulamadan, d

Hoş Geldin Yâ Şehr-i Ramazan

Hoş Geldin Yâ Şehr-i Ramazan Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir.” (Bakara, 184) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Aziz ve celîl olan Allah "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim…" buyurmuştur.” (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163) Oruç, sadece belli bir süreliğine aç kalmak değildir. Oruç yalnızca mide ile tutulmaz. Bütün uzuvların bu ibâdete iştirâk etmesi îcâb eder. İslâm’ın beş temel esâsından biri olan orucu; yalan, gıybet, kovuculuk gibi zaaflarla zedeleyerek ecrini asgarî seviyeye düşürmek, büyük bir israftır. Peygamb

Oruç Tut Sıhhat Bul

Oruç Tut Sıhhat Bul Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(İbrahim): Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.” (Şuara, 80) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Oruç tutun, sıhhat bulun!..” (Ebu Nuaym, Kitabu’t Tıb, Ebu Hureyre) 1877 senesinde Dr. Edward Dyun adlı doktor, Amerika’da ilk defa “oruçla” tedavi usulüne başlamıştır ve o, bu başarısını bütün dünyaya ispat etmiştir. Bu sihirli tedavi, Dr. Dyun’a öyle tesir etmiştir ki, “Oruç Tedavisiyle” ilgili kitabında şunları söylemektedir: “Bu kitap, ilaçlarla tedavi eden bir doktorun hayat tecrübeleri esasıyla yazılmıştır. Ben bütün ilaçların insan sağlığına tamamen faydasız olduğuna emin olduktan sonra, nihayet –oruçla- tedaviyi iyice denedim ve kesin olarak söyleyebilirim ki, bütün hastalıkları, insanın yaratılışına tam uygun fıtri bir tedavi usulü olan –oruç-la kolaylıkla tedavi etmek mümkündür.” Bilim dünyası açıklamıştır ki, oruç tutan insan, bütün hayat enerjisini, hücrelerini yenilemek için harca

Derman Aradım Derdime

Derman Aradım Derdime Dermân aradım derdime, Derdim bana dermân imiş… Bürhân aradım aslıma, Aslım bana bürhân imiş… Sağ-u solum gözler idim, Dost yüzünü görsem deyû, Ben taşrada arar idim, Ol cân içinde cân imiş… Öyle sanırdım ayrıyam, Dost gayrıdır ben gayrıyam, Benden görüp işiteni, Bildim ki ol cânân imiş… Savm-u salât u hac ile, Sanma ki biter zâhid işin, İnsan-ı kâmil olmağa, Lâzım olan irfân imiş… Kande gelir yolun senin, Ya kande varır menzilin, Nerden gelip gittiğini, Anlamayan hayvân imiş… Mürşid gerektir bildire, Hakk’ı sana hakka’l-yakîn, Mürşîdi olmayanların, Bildikleri gümân imiş… Her mürşîde dil verme, Kim yolunu sarpa uğradır, Mürşîdi kâmil olanın, Gâyet yolu âsân imiş… Anla hemen bir sözdürür, Yokuş değildir düzdürür, Âlem kamu bir yüzdürür, Gören onu hayrân imiş… İşte Niyâzî’nin sözün, Bir nesne örtmez Hak yüzün, Hak’tan âyân bir nesne yok, Gözsüzlere pinhân imiş… Niyazi Mıs

Yuşa Aleyhisselam’ın Okuduğu İsm-i Azam Duası

Yuşa Aleyhisselam’ın Okuduğu İsm-i Azam Duası إن يوشع بن نون دعا ربه   اَللَّهُمَّ! إِنِّي أَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ الزَّكِيِّ الطَّهَرِ الطَّاهِرِ الْمُطَهَّرِ الْمُقَدَّسِ الْمُباَرَكِ الْمَخْزُونِ الْمَكْنُونِ الْمَكْتُوبِ عَلَى سُرَادِقِ الْمَجْدِ وَسُرَادِقِ الْحَمْدِ وَسُرَادِقِ الْقُدْرَةِ وَ سُرَادِقِ السُّلْطَانِ وَسُرَادِقِ السِّرِّ إِنِّي أَدْعُوكَ ياَ رَبِّ بِأَنَّ لَكَ الْحَمْدَ لَا إِلهَ اِلَّا أَنْتَ النُّورُ الْبَارُّ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ الصَّادِقُ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهاَدَةِ بَدِيعُ السَّمَواَتِ وَالْأَرْضِ وَنُورُهُنَّ وَقَيِّمُهُنَّ ذُو الْجَلاَلِ وَالْإِكرَامِ حَناَّنُ مَناَّنُ جَباَّرُ نُورٌ داَئِمٌ قُدُّوسٌ حَيٌّ لَا يَمُوتُ. كنز العمال : ( 11 / 524 ) Okunuşu: Allahümme inni es’elüke. Bismikez zekiyyit tahrit tahiril mütahheril mükaddesil mübarakil mahzunil meknunil mektubi ala süradikıl mecdi ve süradikıl hamdi ve süradikıl kudrati ve süradikıs sültani ve süradıkıs sirr İnni ed’uke ya rabb. Bi enne lekel hamde la ilahe illa enten nurul barrü

Cennetlikler Neyi Temenni Ederler?

Cennetlikler Neyi Temenni Ederler? Enes Radiyallahü Anh’dan rivâyete göre, Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Şehid olarak Cennete girenlerden biri Allah’ü Teâlâ'nın huzuruna getirilir de  Allah’ü Teâlâ da  ona: “Ey Ademoğlu, yerini nasıl buldun?” diye sorar. O adam: “Ey Rabbim! Yerim yerlerin en hayırlısıdır!” diye cevap verir. Bunun üzerine  Allah’ü Teâlâ  şöyle der: “Benden ne istersen iste” buyurur. O kimse de: “Şehidliğin üstünlüğünü görüp bildiği için beni dünyaya tekrar dünyaya döndürmeni ve senin yolunda on kere şehid olmayı isterim” der.”  (Buhârî, Cihad ve Siyer: 22; Tirmizî, Fedailül Cihad: 22)

Ramazân-ı Şerîf Zikirleri

Ramazân-ı Şerîf Zikirleri Ramazan ayının ilk 10 günü  (1’i ile 10’u Arası) Ebû Hureyre Radıyallâhu Anh’dan rivâyet edilen: “Ramazan ayının evveli büyük bir rahmettir, ortası tam bir mağfirettir, sonu ise cehennemden azattır.” hadîs-i şerîfinden dolayı olsa gerektir ki âlimlerimiz, her biri yüzer kere okunmak üzere: İlk on günde: ”يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ“ (جَلَّ شَانُهُ)  “100 defa  “Yâ ERHAMERRÂHİMİN” (celle şanuhu) “Ey acıyanların en merhametlisi!” Ramazan ayının 10-ile 20 sinde  (10’u ile 20’si Arası) İkinci on günde: ”يَا غَفَّارَ الذُّنُوبِ“ (جَلَّ شَانُهُ) “100 defa  “Yâ GAFFÂREZZÜNÛB” (celle şanuhu) “Ey tüm günahları çokça bağışlayan!” Ramazan ayının son 10 günü  (20’si ile 30’u Arası) Üçüncü on günde: ”يَا مُعْتِقَ الرِّقَابِ“ (جَلَّ شَانُهُ)  “100 defa  “Yâ MU'TİKARRİKÂB”   (celle şanuhu) “Ey boyunları cehennemden âzâd eden!” zikirlerini okumayı müstehap görmüşlerdir.

İnkâr eden ve iman eden bir insanın ölüm anı nasıl olur?

Resim
İnkâr eden ve iman eden bir insanın ölüm anı nasıl olur? İnkâr edenler ölüm meleklerini gördüklerinde başlarına gelecek felaketi anlarlar. Bugün sizlere çok önemli, insanların çoğu tarafından bilinmeyen bir konudan bahsetmek istiyorum. Ölüm hepimize çok yakın, belki yarın, belki birkaç dakika sonra ölüm meleklerini hiç beklemediğimiz bir anda karşımızda göreceğiz. Bir anda ahirete geçecek ve bu dünyadaki bedenimizi, malımızı, mülkümüzü, çocuklarımızı, eşimizi, işimizi, evimizi, kısaca değer verdiğimiz her şeyimizi bırakıp gideceğiz. Peki ölüm anımız nasıl olacak? Canımızı almaya gelen melekler bizi nasıl karşılayacak? İnkâr eden ve etmeyen insanın ölümü aynı mı olacak? İşte burada çoğu insan tarafından bilinmeyen, çok önemli bir gerçek var. İnkâr eden, tüm hayatı günahlar içinde geçmiş, Allah’ı bırakıp nefsini ilah edinmiş ve inkâr ederek ölmüş bir insanın canı, iman ederek tüm hayatını Allah yoluna adamış bir insanın canıyla aynı şekilde alınmaz. İnkâr eden insanın gör

Son Nefes 1

Cenâb-ı Hak, bekâ sıfatını bu âlemde yalnız kendisine tahsis buyurmuştur. Onun için onun yüce zâtından başka her varlık fânîdir. Nitekim âyet-i kerîmede: “Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir…”  (er-Rahmân, 26) buyurulmuştur. Bunun tecellîsi de: “Her can, ölümü tadacaktır.”  (el-Enbiyâ, 35)   beyânı üzere ölüm iledir. Bu itibarla bilhassa insanın her dâim bu gerçeği tefekkür ile yaşaması zarûrîdir. Bunun için bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte  (ey insan)  bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.”  (Kâf, 19) İnsan ki, bu fânî dünyâya bir imtihan için gönderilmiştir. Dolayısıyla onun en büyük gâyesi, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanıp Dâru’s-selâm’a, yâni selâm ve saâdet evi olan cennete nâil olmaya çalışmak olmalıdır. Bunun da yolu: “O gün ne mal fayda verir, ne evlâd!.. Ancak kalb-i selîm ile gelenler müstesnâ!..”  (eş-Şuarâ, 88-89) hakîkatinin muhtevâsına girebilmektir. Bu da, nefs terbiyesi ile mümkündür. Nefs terbiy