Kayıtlar

Saâdet Ebediyye’ye (Sonsuz mutluluk) Kavuşmak İçin

Saâdet Ebediyye’ye (Sonsuz mutluluk) Kavuşmak İçin Dünyadaki bütün insanlar “mesut” ve “bahtiyâr” yani mutlu olmak isterler. “Saâdet”, sözlüklerde “Mutluluk, bahtiyârlık; dünyâda ve âhirette mutluluk” şeklinde tarif edilmektedir. Saâdet (mutluluk) denilince, yalnız dünyâdaki rahatlık hatıra geliyor. Hâlbuki asıl saâdet (mutluluk), ebedî olan âhiret saâdetidir. Âhiret saâdetine kavuşabilmek için, Allahü teâlânın ve son Peygamberi’nin emirlerine uymak yegâne çâredir; bundan başka çâre yoktur. “Bütün üstünlükler, faydalı şeyler İslâmiyet'in içindedir. Eski dînlerin, görünür, görünmez bütün iyiliklerini İslâmiyet kendinde toplamıştır. Bütün saâdetler, muvaffakiyetler (başarıların sırrı) ondadır...” buyuran Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî (rahimehüllah) ne güzel söylemiştir? “Saâdet-i Ebediyye”: “Sonsuz, ebedî mutluluk, bahtiyârlık” demektir. Büyük âlim İmâm-ı Mâverdî, “Saâdet-i ebediyyeye kavuşmak için Müslümân olmak lâzımdır” derken, yine en büyük âlim ve velîlerden İmâm-ı Rabb

İslâm ve Ahlâk

İslâm ve Ahlâk ·        Ahlâk, davranış düzenidir. ·        Ahlâk, insan hayatının zorunlu bir boyutu, mütemmim [1] cüzüdür.  ·        Bir davranış düzenini veya herhangi bir davranışı “iyi” veya “kötü” kılan, o düzenin veya fiilin öncelikle insani varoluş üzerindeki tesiridir. ·        Yüce Allah’ın fiilleri ahlakî değerlendirmenin konusu değildir. ·        Ahlâklı ve ahlâksız tabiri esas itibariyle insanlar için kullanılmaktadır. “Ali ahlâklıdır” veya “Ayşe ahlâklıdır” gibi. Bu tabirler insan fiilleri için de kullanılmaktadır. Bir insan gibi bir fiil de “ahlâki” veya “ahlâklı” olarak niteleneceği gibi, “gayri ahlâki” veya “ahlâksız” olarak ta nitelenebilir. ·        Kısaca ahlâki değer ifadeleri insanlar, insan fiilleri ve insan fiillerinin doğrudan veya dolaylı neticelerini nitelemek için kullanılmaktadır. ·        Alışkanlıklar belirli ilkelere bağlı olarak ve sistematik bir şekilde kazanılmışsa/öğrenilmişse, bir aşamadan sonra insanda “düşünme ihtiyacı hissetm

Duanın Kabul Olması İçin Adet-i İlâhiye Nedir?

Duanın Kabul Olması İçin Adet-i İlâhiye Nedir? Duanın kabul edilmesi için kişi kendine düşen tüm görevleri yerine getirmelidir. İlkönce fiili duaya yapışmalıdır. Sonra da kalpten gelen bir yalvarmayla Rabbimize yalvarmalıdır. Eğer kişi kendine düşeni yapmaz sürekli Allah’ü Teâlâ’dan isterse bunun adı dua değil tembelliktir. Böyle dua Rabbimizin adetlerine aykırıdır. Yattığı yerden “Armut piş ağzıma düş!” demekle dua olmaz. Yıllarca “Armut piş ağzıma düş!” diye dua etse ağzına bir armut düşmez. Bacağı kırılan adam doktora gidip tıbbî tedbirleri almadan gece gündüz dua etse bacağı iyileşmez. Anca kangren olur. Önce fiili dua olan tıbbî tedbirleri alacak, doktorlara bacağını sardıracak sonra da Allah’ü Teâlâ’ya dua edecek! Şu ibretli hikâye ne güzeldir. Bir kimse, heyecan ve ıstırapla, Cafer-i Sadık Rahmetullahi Aleyh hazretlerinin huzuruna gelerek der ki: - Ne olursunuz efendim, bana daha fazla rızk vermesi için Allah’ü Teâlâ’ya dua edin, çünkü çok fakirim. - Hayır

Fiili Dua Nedir?

Fiili Dua Nedir? Fiilî dua; insanın sözlü olarak Allah’tan istediği şeyin zeminini hazırlaması ve Allah’ın koyduğu kanunlara (dine ve sünnetüllâha) uyması demektir. Söz gelimi, çocuk sahibi olmak isteyen bir kimsenin evlenmesi; sağlık ve âfiyet isteyen bir kimsenin yemesine içmesine, sıcağa, soğuğa ve sağlık kurallarına dikkat etmesi; zengin olmak isteyen kimsenin çok çalışması, bir sınavda başarılı olmak isteyen kimsenin sınava iyi hazırlanması, tarlasından, bağından ve bahçesinden bol ürün almak isteyen kimsenin bağına, bahçesine ve tarlasına iyi bakması, gerektiğinde sulaması ve gübrelemesi gerekir. Evlenmeden çocuk sahibi olmayı, sağlık kurallarına uymadan sağlıklı kalmayı, çalışmadan zengin olmayı, iyi hazırlanmadan bir sınavda başarılı olmayı, gerekli emeği harcamadan bol ürün almayı istemek sünnetüllâha aykırıdır. Yüce Allah, A’râf sûresinin 56. ayetinde umarak ve korkarak dua edilmesini istedikten sonra rahmetinin işlerini en güzel biçimde yapanlara yakın olduğunu b

Eğitim mi Önemli, Yoksa Cibilliyet mi?

Eğitim mi Önemli, Yoksa Cibilliyet mi? Vakti zamanında bir ülkede yaşlı ve bilge bir padişah, bir de çok akıllı bir veziri yaşar. Padişah vezirine bir gün bir soru sorar: - “Vezirim cibilliyet mi, eğitim mi daha önemlidir?” Vezir hiç duraksamadan cevap verir: -“Cibilliyet, padişahım.” der. Bu sözün gerçeğini ortaya çıkarmak amacıyla padişah memleketin her bir yerine tellallar gönderir. Tellallar ülkenin her tarafını dolaşırken: -“Duyduk duymadık demeyin. Padişahımızın davetidir. Yapılacak bir yarışmada ülkenin en iyi hayvan eğiticiliğini kazanana bin altın verilecektir…” diye avaz avaz duyuru yaparlar. Derken kısa zaman içinde ülkenin en iyi hayvan eğiticisi seçilir ve padişahın huzuruna çıkarılır. Padişah hayvan eğitmenine sorar: -“Bir kediye çok kıymetli bir eşyayı istediğin kimseye göndermeyi ne kadar zamanda öğretebilirsin?” Der. Hayvan eğiticisi: -“Üç-beş ayda öğretirim padişahım.” der. Padişah adamı kabul eder ve adamın istediği sür

En Önemli E-Mail

En Önemli E-Mail Ey Allah’ın kulları ve bu günün değerli Müslümanları: Her gün sabırsızca bekliyorsunuz.   “Bana e-mail geldi mi?” diye Günde bir kaç kez online oluyorsunuz Mutlu oluyorsunuz “Bir mailiniz var!” yazdığında Okumak için sabırsızlanıyorsunuz. Bazı mesajlar gerçekten güzel Arkadaşlarınızdan, dostlarınızdan sıcacık. Fakat çoğu öylesine gelmiş; alakasız.   Sadece zamanınızı alıyor, Derhal siliyorsunuz. Biliyor muydunuz, yaklaşık 1400 yıl önce, Allah size uzun bir e-mail gönderdi.   Meleği Cebrail aracılığıyla elbet, Kulu Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a Açtınız mı bu e-maili? Subject: “Kur’an-ı Kerim” , “Kuşku Barındırmayan Rehber” Download ettiniz mi bu dosyayı? Kalbinize bookmark’ladınız mı, Hayatınızın “favoriler ”ine eklediniz mi? Her sabahınızın “başlangıç sayfası” yaptınız mı? Açtıysanız bu e-mail’i hepsini okumuş olmalısınız. Gönderilen elçilerin kıssalarını,   helak olan kavimlerin öykülerini, insanlığa mesajları, Günlük ha

Hac ve Umre Yolcularına Önemli Tavsiyeler

Hac ve Umre Yolcularına Önemli Tavsiyeler Hac ve Umre, Mekke'yi ve Medine'yi ziyaret etmeye güç yetirebilecek durumdakilerin yapması gereken ibadetlerdir. Bilindiği üzere bizzat kendisinin yerine getirmesi gereken bir ibadeti yapmakla yükümlü olan kişi önce onun nasıl yapılacağını öğrenmek zorundadır. Örneğin kurban kesmekle mükellef olan birinin kurbanı bizzat kendisinin kesmesi zorunlu olmadığından kurban kesme işinin nasıl yapılacağını öğrenmesi de zorunlu değildir. Bilen birine yaptırabilir. Ama namazı bizzat kendisi kılmak, dolayısıyla nasıl kılınacağını da öğrenmek zorundadır. Hac ve umre ibadeti de mali ve bedeni yönden güç yetirenlerin bizzat kendilerinin yerine getirmeleri gereken bir ibadettir. Mali imkânlara sahip oldukları halde bedenen buna güç yetiremeyenler hac için başkalarını yerlerine vekil tayin edebilirler. Ama bedeni mazeretleri olmayanların bu ibadeti bizzat kendilerinin yerine getirmeleri gerekir. Bu durumda hac ve umre ibadetini bizzat yerine geti