Kayıtlar

4 Adımda Güçlü Beyin

4 Adımda Güçlü Beyin Genel olarak yaş ilerledikçe azalan bazen de hastalıklar ve stres yüzünden zayıflayan beyin fonksiyonlarını desteklemek mümkün. Memorial Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlhan Elmacı anlattı. Muz ve kuru baklagiller: Hafıza ve zekâ gelişimi için B vitamini içeren muz, kuru baklagiller, et, balık, yağsız süt, yoğurt ve yeşil yapraklı sebzelerin tüketilmesi önemlidir. Balık: Daha hızlı düşünebilmek için omega 3 bakımından zengin somon gibi balıkları belirli aralıklarla mutlaka tüketin. Kaju ve yer fıstığı: Beyinde yaşlanmayla yavaşlatmak için; E vitamini bakımından zengin ceviz, fındık, kaju, yer fıstığı, ay çekirdeği, susam, keten tohumu tüketilmelidir. Üzüm ve çilek: Dopamin salgılanmasını sağlayan üzüm, problem çözme kabiliyetini artırırken, yüksek oranda antioksidan içeren çilek, yaban mersini gibi meyvelerle domates, havuç gibi sebzeler belleği geliştirerek beyni korumaktadır. Erken yatın erken kal

Dervişin Görmeyen Gözleri

Dervişin Görmeyen Gözleri Adamın biri, gözleri görmeyen bir dervişin evine misafir olmuştu. Evde, rahlenin üzerinde bir Kur’an-ı Kerim olduğunu gördü ve hayret etti. Çünkü derviş yalnız yaşıyordu, âmâ idi ve evde kendisinden başka kimse bulunmuyordu. Üzerinde durmadı ve sebebini de sormadı. Fakat merak etmedi de değil. Gece yarısı olduğu zaman Kur’an-ı Kerim sesiyle uyandı. Baktı ki, âmâ olduğu için gözleri görmeyen ev sahibi rahlenin başına geçmiş Kur’an okuyor. Öyle ki, okuduğu yerleri parmağıyla da takip ediyordu. Dayanamayarak sordu: - Sen, gözleri görmeyen bir adamsın. Nasıl oluyor da Kur’an-ı Kerim’e bakarak okuyabiliyorsun? Üstelik parmağınla da takip ediyorsun. Derviş cevap verdi: - Allah Teâlâ isterse her şey olur. Ben Kur'an okumayı çok seviyorum. Fakat gözlerim görmüyor. Allah'ü Teâlâ’ya dua ettim. "Ya Rabbi, Kur’an-ı Kerim okurken benim gözlerimi aç ki Kur’an-ı Kerim’i elime alıp okuyabileyim" dedim. Allah'ü Teâlâ da benim bu duamı ka

Derviş Nasıl Olur?

Derviş Nasıl Olur? Sual: Derviş ne demektir, nasıl olmalıdır? CEVAP Derviş, tasavvuf talebesi demektir. Allah’ü Teâlâ’dan başka her şeyi gönlünden çıkarıp, İslamiyet’e tam uyarak, gönlünü yalnız Allah’ü Teâlâ’ya bağlayan; güzel huylarla süslenmiş kimse demektir. Fakirlikte rahat, zenginlikte sıkıntılı olur. Olayların değişmesi, onu değiştirmez. Başkalarının kusurlarına bakmaz. Hep kendi kusurlarını görür. Kendini hiç kimseden üstün bilmez. Dost, düşman, herkesi güler yüz ve tatlı dil ile karşılar, hiç kimse ile münakaşa etmez. Herkesin özrünü kabul eder. Dervişlik kılık kıyafet işi değildir. Onun için denmiştir ki: Dervişlik olsaydı tac ile hırka, Biz dahi alırdık otuza kırka Dervişlik, kalb kırmamaktır. Bunu yapabilen, Allah’ü Teâlâ’nın rızasına kavuşur. Dervişlik, bir gönül işidir. Gönlünü Allah sevgisiyle dolduran ve her türlü işini bu sevginin gereklerine uygun yapan, İslam büyüklerini seven, onların terbiyesini kabul eden herkes derviş demektir. Sözün

Bir Derviş Olsaydım

Bir Derviş Olsaydım Bir derviş olsaydım, Yûnus misali, Gönlümü bir aşka salabilseydim! Kalbimde hep ismin, gözümde yaşlar, Mârifetten nasip alabilseydim! Konuşsaydım, sarıçiçek dilinden, Kokunu alsaydım, seher yelinden, Hakk’a doğru gidenlerin yolundan; Sürüne sürüne gelebilseydim! O vefâsız fânîleri bırakıp, Her dem gönülden, gönüle akıp, Boyun büküp, ulu dîvâna çıkıp; Aşkın deryâsına dalabilseydim… Ebûbekir gibi dostun izinde, Hakk’ın nûru parlasaydı yüzümde, Benliğimi yok eyleyip özümde; Hiçliğin kıymetin bilebilseydim… Osman’ım da, yok olsaydım deryâda, Mecnun gibi hak bulsaydım Leylâ’da! Ölmeden ölseydim, yalan dünyada; Gerçek dostta fânî, olabilseydim… Şair: Osman TAŞ (Allah’ü Teâlâ Osman kardeşten razı olsun!)

Zalim Padişah İle Sadık Dervişin Hikâyesi

Zalim Padişah İle Sadık Dervişin Hikâyesi İşittim ki, bir fakir, padişah huzurunda doğru bir söz söylemiş, bu söz o büyük padişaha dokunmuş, incinmiş. Azametini, kudretini göstermek için, fakiri zindana attırmış… Fakir, hapishanede iken, dostlarından biri o fakire gizlice: “A kardeş, demiş sen de o sözü söylememeliydin!” Buna karşılık fakir: “Cenabı hakkın emrini tebliğ etmek ibadettir. Zindandan korkmam, çünkü zindan bir saatlik bir iştir!” cevabını vermiş. Fakir dostun bu konuşmalarını padişahın adamlarından birisi duymuş ve hemen padişaha yetiştirmiş. Padişah gülmüş: “Zavallı yanlış düşünüyor; zindan bir saatlik iştir diyor. Bilmiyor ki o hapishanede ölecektir.” demiş Bu sözde padişahın kölelerinden biri tarafından fakirin kulağına fısıldanmış. Fakir o köleye şöyle demiş: “Tarafımdan padişaha söyle. De ki, ben hiç müteessir değilim. Bence zaten dünyanın kendisi bir saatliktir, ziyade değildir. Beni elimden tutup hapisten çıkaracak olsan sevinme

Kalpten Bile Gıybet Etme

Kalpten Bile Gıybet Etme Cüneyd-i Bağdâdî rahimehullah’dan aktarıldığına göre, O başından geçen şöyle bir kıssa anlatmıştır: “Bağdat’ta Şûnîziyye Mescidi’nde cenaze namazı kılmak için bekliyordum. Bağdat halkı da derecelerine göre oturmuş cenazeyi bekliyorlardı. Bir ara gözüm bir fakire takıldı. Üzerinde ibadet ehli alameti vardı. İnsanlardan bir şeyler dileniyordu. İçimden kendi kendime: “Keşke şu adam kendisini dilenmekten kurtaracak bir iş yapsaydı onun için daha güzel olurdu!” diye düşündüm. İşim bitince evime döndüm. Gece namaz kıldım ve virdlerimi okudum. Virdlerim bana ağır gelmişti. Uykum kaçtı biraz oturdum. Fakat oturduğum yerde uyku bastı, biraz uyumuşum. Rüyamda o fakiri gördüm. Onu bir tepsi içinde uzatmışlar ve bana: – Onun etini ye, sen onun gıybetini yaptın, denildi. – Ben dilimle onun gıybetini etmedim; sadece içimden geçirmiştim, dedim. O zaman bana: – Sen kalbinden geçirmek şeklinde de olsa, kendisinden bu tür işe razı olunmayacak kimse

Padişahlığı Bırakıp Derviş Oldu

Padişahlığı Bırakıp Derviş Oldu Evliyanın büyüklerinden İbrahim bin Edhem Kuddise Sirrûh Hazretleri anlatıyor: Babam Horasan Belh hükümdarlarındandı. Bir gün atına binip ava çıkmıştım. Önüme çıkan -tilki veya tavşan- bir hayvanı kovalıyordum. Arkadan bir ses duydum: - Ey İbrahim, sen bunun için yaratılmadın, bununla emir olunmadın! Sağa-sola bakındım, fakat kimseyi göremedim. Aynı sesi daha açıktan, sonra da pek yakından yine iki kere duydum. Bu sefer durdum ve dedim ki: Bu bana Allah'tan bir uyarıdır. Vallahi bugünden sonra Rabbime isyankârlık yapmam. Atımı sürüp babamın bir çobanına geldim. Onun çoban elbisesini aldım, kendi kıymetli elbiselerimi ona bıraktım. Dağları, ovaları aşarak yürüdüm; Irak ülkesine ulaştım. Oralarda günlerce işçi olarak çalıştım. Fakat helal kaygısından hiçbir şey bana huzur vermiyordu. Bazı olgun kişiler, safi helal kazanç için Şam ve Tarsus tarafına gitmemi tavsiye etmişlerdi. Oralara gittim. Tarsus'ta iken nice günler bost

Üç Nasihat

Üç Nasihat Yıllar önce bir adam çalışmak amacı ile çok uzaklara gitmiş ve yıllarca çalışmış. Sonunda memleketine dönme zamanı gelmiş. Bu çalışma sürecinde toplam 3000 akçe biriktirmiş ve evinin yolunu tutmuş. Evine doğru giderken yolu büyük bir şehirden geçmiş. Yolda yürürken köşe başında birisi; -“Bir nasihat bin akçe, bir nasihat bin akçe” diye bağırıyormuş. Adam düşünmüş: ‘Nasıl olur, bir nasihati bin akçeye satarlar, ben yıllarca çalıştım ve sadece 3000 akçe biriktirdim.’ Bu işe pek aklı ermemiş ama merak işte. Duramamış ve adama bin akçe vererek o nasihati satın almış. Nasihati satan satıcı adama nasihati satarken iyice ezberlemesini tavsiye ederek nasihati söylemiş; -“Kaderde ne var ise o başa gelir.” Adam nasihati aldıktan sonra yoluna devam etmiş. İlerde yine köşe başında başka bir adam bağırıyormuş -“Bir nasihat bin akçe” diye. Adam yine dayanamamış bin akçe de o adama vermiş ve ikinci nasihati de satın almış. İkinci nasihat de: -“Gönül kimi severse güz

Rüya

Rüya Küçük odasının içeresinde bir o yana, bir bu yana gidip geliyor, arada bir camdan dışarı bakıyor ya da balkona çıkıyordu. Gün boyu ağlamış, ağlamaktan yorgun düşmüş ama uyumak istememiş. Kapısı çalındı birden:      - Kimsin?      - Benim kızım. İçeri girebilir miyim?      - Hayır anne. Sakın içeri girme!      - Aslı lütfen!      - Hayır dedim!      Çaresiz kalan anne geri gitti. Şimdi daha fazla ağlıyordu. Kendini yatağına attı. Gözleri yavaş yavaş kapandı ve bir süre sonra göz kapaklarının ağırlığına dayanamayıp uyudu. *****************      Sokaklar neden boş? İnsanlar nerde? Hiç bir şey anlamıyordu, nerde olduğunu bilmiyordu. Aman Ya RABB! Örtüsü örtüsü nerde? Şimdi delirecek. Aslı örtüsüz asla dışarı çıkmaz ki. Kimse onu böyle görmemeli. Nereye saklansa da; kimse görmese? Gerçi sokaklar bomboş. Ama ya aniden birileri sokağa girerse ne olacak? Başını açık görecekler; bir de erkek olursa, eyvah! Bir yerlere saklanmalı. Ama nereye? Bu sokağı tanımıyordu

Hayatın Anlamı

Hayatın Anlamı Eski zamanların birinde bir adam “Hayatın anlamının ne olduğu” na takmış kafayı… Bulduğu hiç bir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş… Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş. Herkese bunu sormaya karar vermiş… Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zamanda durmuyor tabi ki… Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona: “Şu karşı ki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar, istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir” demişler. Çok zorlu bir yolculuk sonunda bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş… Bilge sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş. Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. “Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel… Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin eğer bir damla eksilirse kaybed

Yirmi Saniyede

Yirmi Saniyede     Şeytan hizmetçi kılığına girmiş ve yirmi sene Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi Aleyh Hazretleri'nin yanına gidip gelmişti. Bir türlü gönlüne vesvese vermeye, ona istediklerini yaptırmaya muvaffak olamamıştı. Bir gün:     - Ey Üstad! Yoksa siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Dedi.     Hazreti Cüneyd:     - Sen lanetli İblissin. İlk geldiğin andan beri seni tanıyorum, buyurdu.     Şeytan:     - Ey Sultanü'l Muhakkikin! Sizin kadar yüksek dereceye ulaşan başka bir büyük zat tanımıyorum. Yirmi senedir size hiçbir isteğimi yaptırmaya muvaffak olamadım, dedi.     - Defol mel'un! Şimdi de beni kendini beğenme hastalığına düşürerek mahvetmek mi istiyorsun! Yirmi senede yapamadığını yirmi saniyede mi yapacaksın? Yıkıl karşımdan! Diye bağırdı. İnsanın en zayıf damarı "Sensin!" denilerek, koltuğunun altına girmektir. Nice cahil, günahkâr, kendisini âlim ve faziletli zannederek bu şekilde İslam'a zarar vermiş, verdirilmiştir. Günüm

Merhamet

Merhamet     Tabiînden âlim, fazıl, muhaddis ve sûfî Abdullah bin Mübarek (Rahmetullahi Aleyh), haccı ifa ettikten sonra Mekke'de Harem'de yakaza halinde iken semadan iki melek gelir. Biri diğerine:     " – Bu sene 600 bin kişi haccetti. Hepsinin haccı, Şam'da Ali bin Muvaffak ismindeki bir ayakkabı tamircisinin yaptığı amelin hürmetine makbul oldu. Bu kişi hacca gitmeğe niyet etti, lakin gidemedi. Onun yaptığı bir amel hürmetine bu kadar hüccacın haccı kabul edildi." der.     Abdullah bin Mübarek uyku ile yakaza arası olan bu halden uyanınca, merak ve hayret içinde kalıp Şam kervanı ile Şam'a gitti. O zatı bulup sordu:     " – Sen hacca gitmediğin halde ne amel işledin?"     Ali bin Muvaffak, Abdullah bin Mübarek gibi meşhur bir zatı karşısında görünce şaşırdı. Heyecanından bayıldı. Kendisine geldiğinde şöyle anlattı:     " – Otuz sene hacca gitmeyi arzu eder dururdum. Eskicilikten 300 dirhem para biriktirdim. Hac yolculuğun

Rüyada Bildirilen Beş Sır

Rüyada Bildirilen Beş Sır Önceki Peygamberlerden birisi, bir gün bir rüyâ görür. Rüyâsında kendisinden, sabahleyin kalkınca karşısına ilk çıkan şeyi yemesi, ikinci olarak karşılaştığı şeyi gizlemesi, üçüncü olarak karşılaştığı şeyi kabûl etmesi, dördüncü olarak, karşılaştığını yeise, ümitsizliğe düşürmemesi, beşinci olarak karşılaştığından da kaçması istenir. Sabah olur. O peygamber aleyhisselâm kalkınca, karşısında gözüne ilk çarpan büyük ve kapkara bir dağ olur. Bu manzara karşısında duraklar, hayrete düşer ve kendi kendine, "Rabbim bana onu yememi emretti. Rabbim bana, gücümün yetmeyeceği şeyi emretmez" diye düşünür. Onu yemeğe azmederek oraya doğru yürür. Fakat yanına yaklaşınca dağ birden küçülür, küçülür ve baldan daha tatlı bir lokma hâline gelir. Peygamber onu yiyerek yola koyulur. Biraz gidince karşısına altın bir tas çıkar. Hemen bir çukur açarak onu toprağa gömer ve tekrar yola koyulur. Fakat biraz gittikten sonra dönüp arkasına baktığında altın tasın t

Her Şeyi Bilmek

Her Şeyi Bilmek Her Şeyi bilmek iyi mi? Adamın biri Musa Aleyhisselâm'a: — Ya Musa, ben bütün hayvanların dilinden anlamak istiyorum. Tur'u Sina'ya gittiğin zaman Allah’ü Teâlâ’dan iste de benim duamı kabul etsin, diyordu. Musa Peygamber: — Her şeyi bilmek iyi olmaz. Senin hayvanların dilinden anlamaman daha iyidir. Bu sevdadan vazgeç, dediyse de, adam illâ öğrenmek istiyordu. Bir gün Musa Aleyhisselâm Tur'a çıktığı zaman Cenab-ı Allah’ü Teâlâ Musa Aleyhisselâm'a: — “Ya Musa! O kulumun duasını kabul ettim, bundan sonra bütün hayvanların dilinden anlayacak. Yalnız her şeye ehemmiyet vermesin, sonra onun için iyi olmaz.” buyurmuştu. Musa Aleyhisselâm, Tur'u Sina'dan geldikten sonra durumu bildirip her şeyle fazla ilgilenmemesini söyledi. Kendisine selâhiyet verilen adam, akşam ahıra hayvanlarını yemlemeye girmişti. Orada eşekle öküzün konuşmalarına şâhid oldu. Onlar aralarında şöyle konuşuyorlardı: Öküz: — Yahu eşek kardeş, senin işin