Kayıtlar

Padişahlığı Bırakıp Derviş Oldu

Padişahlığı Bırakıp Derviş Oldu Evliyanın büyüklerinden İbrahim bin Edhem Kuddise Sirrûh Hazretleri anlatıyor: Babam Horasan Belh hükümdarlarındandı. Bir gün atına binip ava çıkmıştım. Önüme çıkan -tilki veya tavşan- bir hayvanı kovalıyordum. Arkadan bir ses duydum: - Ey İbrahim, sen bunun için yaratılmadın, bununla emir olunmadın! Sağa-sola bakındım, fakat kimseyi göremedim. Aynı sesi daha açıktan, sonra da pek yakından yine iki kere duydum. Bu sefer durdum ve dedim ki: Bu bana Allah'tan bir uyarıdır. Vallahi bugünden sonra Rabbime isyankârlık yapmam. Atımı sürüp babamın bir çobanına geldim. Onun çoban elbisesini aldım, kendi kıymetli elbiselerimi ona bıraktım. Dağları, ovaları aşarak yürüdüm; Irak ülkesine ulaştım. Oralarda günlerce işçi olarak çalıştım. Fakat helal kaygısından hiçbir şey bana huzur vermiyordu. Bazı olgun kişiler, safi helal kazanç için Şam ve Tarsus tarafına gitmemi tavsiye etmişlerdi. Oralara gittim. Tarsus'ta iken nice günler bost

Üç Nasihat

Üç Nasihat Yıllar önce bir adam çalışmak amacı ile çok uzaklara gitmiş ve yıllarca çalışmış. Sonunda memleketine dönme zamanı gelmiş. Bu çalışma sürecinde toplam 3000 akçe biriktirmiş ve evinin yolunu tutmuş. Evine doğru giderken yolu büyük bir şehirden geçmiş. Yolda yürürken köşe başında birisi; -“Bir nasihat bin akçe, bir nasihat bin akçe” diye bağırıyormuş. Adam düşünmüş: ‘Nasıl olur, bir nasihati bin akçeye satarlar, ben yıllarca çalıştım ve sadece 3000 akçe biriktirdim.’ Bu işe pek aklı ermemiş ama merak işte. Duramamış ve adama bin akçe vererek o nasihati satın almış. Nasihati satan satıcı adama nasihati satarken iyice ezberlemesini tavsiye ederek nasihati söylemiş; -“Kaderde ne var ise o başa gelir.” Adam nasihati aldıktan sonra yoluna devam etmiş. İlerde yine köşe başında başka bir adam bağırıyormuş -“Bir nasihat bin akçe” diye. Adam yine dayanamamış bin akçe de o adama vermiş ve ikinci nasihati de satın almış. İkinci nasihat de: -“Gönül kimi severse güz

Rüya

Rüya Küçük odasının içeresinde bir o yana, bir bu yana gidip geliyor, arada bir camdan dışarı bakıyor ya da balkona çıkıyordu. Gün boyu ağlamış, ağlamaktan yorgun düşmüş ama uyumak istememiş. Kapısı çalındı birden:      - Kimsin?      - Benim kızım. İçeri girebilir miyim?      - Hayır anne. Sakın içeri girme!      - Aslı lütfen!      - Hayır dedim!      Çaresiz kalan anne geri gitti. Şimdi daha fazla ağlıyordu. Kendini yatağına attı. Gözleri yavaş yavaş kapandı ve bir süre sonra göz kapaklarının ağırlığına dayanamayıp uyudu. *****************      Sokaklar neden boş? İnsanlar nerde? Hiç bir şey anlamıyordu, nerde olduğunu bilmiyordu. Aman Ya RABB! Örtüsü örtüsü nerde? Şimdi delirecek. Aslı örtüsüz asla dışarı çıkmaz ki. Kimse onu böyle görmemeli. Nereye saklansa da; kimse görmese? Gerçi sokaklar bomboş. Ama ya aniden birileri sokağa girerse ne olacak? Başını açık görecekler; bir de erkek olursa, eyvah! Bir yerlere saklanmalı. Ama nereye? Bu sokağı tanımıyordu

Hayatın Anlamı

Hayatın Anlamı Eski zamanların birinde bir adam “Hayatın anlamının ne olduğu” na takmış kafayı… Bulduğu hiç bir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş… Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş. Herkese bunu sormaya karar vermiş… Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zamanda durmuyor tabi ki… Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona: “Şu karşı ki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar, istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir” demişler. Çok zorlu bir yolculuk sonunda bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş… Bilge sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş. Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. “Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel… Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin eğer bir damla eksilirse kaybed

Yirmi Saniyede

Yirmi Saniyede     Şeytan hizmetçi kılığına girmiş ve yirmi sene Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi Aleyh Hazretleri'nin yanına gidip gelmişti. Bir türlü gönlüne vesvese vermeye, ona istediklerini yaptırmaya muvaffak olamamıştı. Bir gün:     - Ey Üstad! Yoksa siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Dedi.     Hazreti Cüneyd:     - Sen lanetli İblissin. İlk geldiğin andan beri seni tanıyorum, buyurdu.     Şeytan:     - Ey Sultanü'l Muhakkikin! Sizin kadar yüksek dereceye ulaşan başka bir büyük zat tanımıyorum. Yirmi senedir size hiçbir isteğimi yaptırmaya muvaffak olamadım, dedi.     - Defol mel'un! Şimdi de beni kendini beğenme hastalığına düşürerek mahvetmek mi istiyorsun! Yirmi senede yapamadığını yirmi saniyede mi yapacaksın? Yıkıl karşımdan! Diye bağırdı. İnsanın en zayıf damarı "Sensin!" denilerek, koltuğunun altına girmektir. Nice cahil, günahkâr, kendisini âlim ve faziletli zannederek bu şekilde İslam'a zarar vermiş, verdirilmiştir. Günüm

Merhamet

Merhamet     Tabiînden âlim, fazıl, muhaddis ve sûfî Abdullah bin Mübarek (Rahmetullahi Aleyh), haccı ifa ettikten sonra Mekke'de Harem'de yakaza halinde iken semadan iki melek gelir. Biri diğerine:     " – Bu sene 600 bin kişi haccetti. Hepsinin haccı, Şam'da Ali bin Muvaffak ismindeki bir ayakkabı tamircisinin yaptığı amelin hürmetine makbul oldu. Bu kişi hacca gitmeğe niyet etti, lakin gidemedi. Onun yaptığı bir amel hürmetine bu kadar hüccacın haccı kabul edildi." der.     Abdullah bin Mübarek uyku ile yakaza arası olan bu halden uyanınca, merak ve hayret içinde kalıp Şam kervanı ile Şam'a gitti. O zatı bulup sordu:     " – Sen hacca gitmediğin halde ne amel işledin?"     Ali bin Muvaffak, Abdullah bin Mübarek gibi meşhur bir zatı karşısında görünce şaşırdı. Heyecanından bayıldı. Kendisine geldiğinde şöyle anlattı:     " – Otuz sene hacca gitmeyi arzu eder dururdum. Eskicilikten 300 dirhem para biriktirdim. Hac yolculuğun

Rüyada Bildirilen Beş Sır

Rüyada Bildirilen Beş Sır Önceki Peygamberlerden birisi, bir gün bir rüyâ görür. Rüyâsında kendisinden, sabahleyin kalkınca karşısına ilk çıkan şeyi yemesi, ikinci olarak karşılaştığı şeyi gizlemesi, üçüncü olarak karşılaştığı şeyi kabûl etmesi, dördüncü olarak, karşılaştığını yeise, ümitsizliğe düşürmemesi, beşinci olarak karşılaştığından da kaçması istenir. Sabah olur. O peygamber aleyhisselâm kalkınca, karşısında gözüne ilk çarpan büyük ve kapkara bir dağ olur. Bu manzara karşısında duraklar, hayrete düşer ve kendi kendine, "Rabbim bana onu yememi emretti. Rabbim bana, gücümün yetmeyeceği şeyi emretmez" diye düşünür. Onu yemeğe azmederek oraya doğru yürür. Fakat yanına yaklaşınca dağ birden küçülür, küçülür ve baldan daha tatlı bir lokma hâline gelir. Peygamber onu yiyerek yola koyulur. Biraz gidince karşısına altın bir tas çıkar. Hemen bir çukur açarak onu toprağa gömer ve tekrar yola koyulur. Fakat biraz gittikten sonra dönüp arkasına baktığında altın tasın t

Her Şeyi Bilmek

Her Şeyi Bilmek Her Şeyi bilmek iyi mi? Adamın biri Musa Aleyhisselâm'a: — Ya Musa, ben bütün hayvanların dilinden anlamak istiyorum. Tur'u Sina'ya gittiğin zaman Allah’ü Teâlâ’dan iste de benim duamı kabul etsin, diyordu. Musa Peygamber: — Her şeyi bilmek iyi olmaz. Senin hayvanların dilinden anlamaman daha iyidir. Bu sevdadan vazgeç, dediyse de, adam illâ öğrenmek istiyordu. Bir gün Musa Aleyhisselâm Tur'a çıktığı zaman Cenab-ı Allah’ü Teâlâ Musa Aleyhisselâm'a: — “Ya Musa! O kulumun duasını kabul ettim, bundan sonra bütün hayvanların dilinden anlayacak. Yalnız her şeye ehemmiyet vermesin, sonra onun için iyi olmaz.” buyurmuştu. Musa Aleyhisselâm, Tur'u Sina'dan geldikten sonra durumu bildirip her şeyle fazla ilgilenmemesini söyledi. Kendisine selâhiyet verilen adam, akşam ahıra hayvanlarını yemlemeye girmişti. Orada eşekle öküzün konuşmalarına şâhid oldu. Onlar aralarında şöyle konuşuyorlardı: Öküz: — Yahu eşek kardeş, senin işin

Bir Annenin Kızına Nasihatleri

Bir Annenin Kızına Nasihatleri   ·       Yürek sızım, inci tanem, gözümden sakındığım, koklamaya kıyamadığım ciğerparem, can kızım! ·       Sana anlatacaklarımı dinle ve sakın unutma... ·       Çünkü bu dünyada sana annenden daha yakın bir dost bulamazsın... ·       Sen benim en değerli hazinemsin kızım... ·       Bana Rabb'imin en güzel hediyesi sin... ·       Sen geleceğin annesisin... ·       Ayaklarının altına cennet serilensin. ·       Toplumun öğretmenisin… ·       Rabb’ini tanı, kulluğun tadına var ve O’ndan gelen her şeye razı ol ki, ·       O’da senden razı olsun... ·       Şunu bil ki; seni Yaratan Rabbin seni senden iyi tanır... ·       Senin için en doğru olanı O bilir... ·       Can parçam, hayâsız insanların çirkin hayallerinde aktör olmanı istemem. Yaban bakışların seni incitmesine gönlüm razı olmaz... ·       Özgürlük yalnız Allah’ü Teâlâ’ya kullukta gizlidir... ·       Allah’ü Teâlâ’ya asi olarak insanları memnun etmeye çalışanlar hiç bir zaman mutlu olamazlar. Aç

Anaya Hizmet Cennet Kazandırır

Anaya Hizmet Cennet Kazandırır İki kardeş vardı. Yatalak annelerine bir gece biri, diğer gece öteki bakacaktı. Öyle anlaşmışlardı. Abid olan nafile ibadete çok düşkündü, sabaha kadar ibadet ederdi. Bunun için, kardeşine, (Bugün de anneme sen hizmete devam et, ben de yine ibadet edeyim) derdi. Annesine bakma sırası hiç ona gelmezdi. Kardeşi, onun da sevap kazanması için Abid olan kardeşine, bazen (Bugün sıra sende) derdi. Bu Abid genç, rica eder, sabaha kadar ibadetle meşgul olurdu. Yine bir gece sabaha kadar yaptığı ibadetten duyduğu hazdan dolayı kardeşine, her zaman olduğu gibi sırayı bozarak, (Bu gece de bana izin ver ibadet edeyim) dedi. Kardeşi kabul edip annesine hizmete gidince, bu ibadet etmeye koyuldu. Bir ara uyuya kaldı ve bir rüya gördü. Rüyasında nurani yüzlü bir zat buna dedi ki: -Kardeşin affedildi. Genç merakla sordu: -Ben niye affedilmedim? -Sen de affedildin ama kardeşinin yüzünden affedildin. -Ben Allah’ü Teâlâ’ya ibadet ediyorum. Kardeşim i