Kayıtlar

Her Şeye Kur’an-ı Kerim İle Cevap Veren Kadın

Her Şeye Kur’an-ı Kerim İle Cevap Veren Kadın Abdullah b. Mübarek anlatıyor: “Hac farizasını eda edip Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Ravza’sını da ziyaret ettikten sonra memleketime dönmek üzere yola çıkmıştım. Tam bu sırada, ileride yolun üstünde bir karartı gördüm. Yanına yaklaşınca yaşlı bir kadın olduğunu fark ettim. Önce ona selam verdim. O da; - “Onlara (cennet ehline) merhametli olan Rablerinden kıymetli bir selam vardır” (Yâsîn S. 58) ayetiyle karşılık verdi. Ona; -Allah iyiliğini versin, bu mekânda yalnız başına ne yapıyorsun? Diye sorunca, yaşlı kadın; -‘Allah, kimi şaşırtırsa artık onun için yol gösteren yoktur’ (el-‘A’raf, 186) ayetini okudu. Yani; Allah, kimi kötü ameli nedeniyle sapıtırsa, onu doğru yola iletecek birini bulamazsın. Yaşlı kadının bu okuduğu ayet-i kerimeden, yolunu kaybettiği anlaşılıyordu. Ona tekrar sordum: -Nereye gitmek istiyorsun? (Yardım edeyim)… Yaşlı kadın; -‘Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim d

Bir Annenin Kızına Evlilik Nasihati

Bir Annenin Kızına Evlilik Nasihati Aralıksız çalan kapının zili, Mübeccel hanımı eski ahşap merdivenlerden hızla aşağı indirmek için zorluyordu. Fakat yaşlanmıştı artık. Dizlerinin ağrısı artmış, ona ağır hareket etmesini söylüyor gibiydi. — Geldim, geldim… — Kim o! — Benim anneciğim, kızın Neriman. — Neriman! Mübeccel Hanım 2 yıl önce gelin etmişti kızını, iyi bir insandı damadı bir de torunu vardı. Ne güzel şeydi torun sevgisi. — Hayırdır kızım ne bu acele peş peşe basıyorsun şu zile. Gel gel, bakalım içeri, ver bakayım şu kucağındaki yavrucağı. —Bıktım artık anne bıktım, dayanamıyorum. Dönmeyeceğim o eve bir daha. —Sakin ol bakalım! Geç içeriye. Kapıda konuşulmaz böyle şeyler. Ben bir çay atayım ocağa, hem konuşur hem de bir şeyler yer içeriz. —Tamam, anne ben çocuğu yatırayım. Mübeccel Hanım, ocağa çay koyarken düşünüyordu; ne oldu acaba? Damat bir şey mi yaptı, deli kız kim bilir neye sinirlendi yine. —Anlat bakalım kızım hayırdır inşallah. Nedir seni

Hanımını Üzmüş

Hanımını Üzmüş Sa’d bin Muaz Radıyallâhu Anh hazretleri, Peygamber efendimiz Aleyhisselâm’ın çok yakını, çok sevdiği bir zattı. Müslüman olduğu için ona inanılmaz işkence yapmışlardı. Neticede bu zat vefat etti. Onun ölüm haberi Peygamberimizi çok üzdü, evine gitti, teçhiz ve tekfinde bulundu. Sonra kabristana giderken, önce hırkasını, sonra ayakkabılarını çıkardı. Tabutun bir bu tarafına, bir de öbür tarafına koşuyordu. Eshab-ı kiram da şaşkın bir vaziyette bakıyorlardı. Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem kabre indi, kabri düzeltti ve onu yerleştirdi. Her şey bitti, telkin verildi. Bu arada Peygamberimiz çok üzgündü ve rengi, benzi atmıştı. Eshab-ı kiram bu durumu merak edip sordular: ― Ya Resulallah Sallallahü Aleyhi Vesellem, tabutu taşırken neden hırkanızı ve ayakkabılarınızı çıkardınız? ― Bütün meleklerin giyinişi böyle olduğu için. ― Peki, tabutun bir bu tarafına, bir öbür tarafına koşmanızın sebebi nedir? ― Kardeşim Cebrail Aleyhisselâm elimi tutup bıra

Eşinden Şikâyetçi Olan Adam

Eşinden Şikâyetçi Olan Adam Hz. Ömer Radıyallâhu Anh’ın hilâfeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği karısını şikâyet etmek üzere Halife’nin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer'in çıkmasını bekler. Derken içerden bir gürültü kopar, Hazreti Ömer'in hanımı, koca Halife’ye bağırıp çağırmakta, fakat Hz. Ömer Radıyallâhu Anh ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir. Bu hali gören kapıdaki kimse boynunu bükerek: — Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik de müminlerin emîri iken Ömer'in hâli böyle olursa, benim hâlim nice olur? Diyerek kalkıp giderken, Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından: — Hayır ola, derdin neydi? Diye seslenir. Adam da der ki: — Ey müminlerin emîri! Karımın kötü huylarını ve bana karşı haddini aşıp ileri gittiğini sana şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğim duyunca, vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime dedim ki: ‘Müminlerin emiri karısıyla böyle olunca, ben

Altını Düşman Belle

Altını Düşman Belle   Sultan Mahmud imanlı, amelli, bilgin bir hükümdardı ama güzel yüzlü değildi. Bundan müteessir de olmuyordu. Ne var ki halk güzel yüzlü hükümdarları daha çok severdi. Endişesi bundan ileri geliyordu. Devrinin büyük velilerinden birine sordu: - Efendi Hazretleri, malumdur ki halk güzel yüzlü hükümdarları daha çok sever. Hâlbuki ben bundan yoksunum. Ama halkımın da beni sevmesini istiyorum, bana ne tavsiye edersiniz? Allah dostu şu tavsiyede bulundu: - Halkın seni sevmesini istiyorsan altını kendine düşman belle... (Halkın refah ve mutluluğu için onu gözünü kırpmadan harca).

Kifl’in Hikâyesi

Kifl’in Hikâyesi Bir zamanlar tefecilikten zengin olmuş Kifl diye birisi yaşardı. Bu adam ahlaksızın tekiydi, menfaati için yapmayacağı şey yoktu. Bir gün borç istemek için kapısına dul bir kadın geldi. Kifl kadını görünce beğendi. Onu tanıyordu. Kadının borcunu ödemekte zorlanacağını ve dul olduğunu biliyordu. Para isteyen kadına ahlaksız teklifte bulundu. Kadının çaresiz olduğu için bu teklifi kabul edeceğini düşünüyordu. Ama kadın Kifl’i reddetti, kapıyı çarpıp gitti. Ama evde çocuklar açtı. Başka bir yerden de borç bulamayınca ertesi gün yine Kifl’in kapısını çaldı. Ahlaksız teklifini kabul edeceğini söyledi. Kifl buna sevinmişti. Kadın Kifl’in evine girdi. Başını öne eğdi. “Allah’ım beni affet, buna mecburdum!” diye dua ediyordu. Bir süre sonra ağlamaya başladı. Kifl kadını sakinleştirmek istedi: – Sen zaten dul bir kadınsın, kimse seni kınamaz merak etme! Dedi. – İnsanların beni kınaması önemli değil! Daha önce hiç böyle iğrenç bir günah işlememiştim. Al

Ah Yazık

Ah Yazık Ömrüm boş şeylerle geçti, ah yazık! Yarını hiç düşünmedim, ah yazık! Hep hevaya bina kurdum, şaşkınca, Din temeli çürük oldu, ah yazık! Affı sonsuzdur diyerek, pek azdım, Kahhar ismini unuttum, ah yazık! Daldım günaha, yapmadım hiç hayır Niçin doğru yoldan saptım? Ah yazık! Mal için, makam için hep uğraştım, Sonsuz nimetlerden oldum, ah yazık! Yol bozuk ve karanlık, önde şeytan, Günah ağır, ağlarım hep, ah yazık! Hesap defterimde yok bir iyilik, Nasıl kurtulur bu Halid ? Ah yazık! Mevlâna Halidî Bağdadi (Kuddise Sirrûh)

Ağlamaktan Kör Olan Kız

Ağlamaktan Kör Olan Kız Bir gün bir zat Hasan Basri hazretlerine gelerek yalvarır: “Aman efendim! Ne olur? Allah için bize bir yardımda bulununuz… ” Hazret– i imam da; “Nedir derdin? Ne hususta yardım edelim? Önce derdini ve ihtiyacını isteğini söyle ki sana yardım edebilelim” der. Adam; “Efendim! Benim çok akıllı bir kızım var, onu çok severim, şimdi bu akıllı kızıma bir şeyler oldu. Gece gündüz durmadan ağlıyor… Kur’an– ı Kerim okuyor ağlıyor, namaz kılıyor ağlıyor, hadis– i şerif okuyor ağlıyor ve bugünlerde gözleri görmez oldu. Korkuyorum ki hepten kör olacak… Sizden istirham ediyorum gelseniz de bir baksanız. Bir nasihat etseniz biraz öğüt verseniz şu kızıma” diye rica eder. Hasan Basri; Hazretleri kabul eder, adamın evine kadar giderler. Eve vardıklarında Hasan Basri hazretleri; “Yavrum neden ağlıyorsun? Gözlerin ağlamaktan temelli kör olabilir! Sebebini bize söylersen sana yardımcı olabiliriz. Senden rica etsem sebebini söyler misin?” der. Kız şu cevabı verir:

Fakir Bedevi

Fakir Bedevi Fakir bedevi çölde, yaşlı hanımıyla birlikte yaşıyordu. Bir eşekleri ve birkaç koyunları vardı. Bedevinin yaşlı hanımı zaman zaman fakirlikten şikâyet ederdi. O gün de fakirlikten şikâyete başladı. Adam hanımını teselli etmek istedi. Sabrın ecrini anlattı ise de kadının şikâyetlerinin sonu gelmiyordu. Sonunda adamın sabrı taştı ve hanımına sordu: O zaman fakirliğin çaresi neyse onu söyle! Kadın bunun üzerine konuştu: “ – Bağdat’a, halifeye git, derdini anlat. O cömerttir. Sana ihsanda bulunacaktır. Çünkü o yoksulların ümit kapısıdır. Kadın kendince çareyi söylemişti. Adam başını iki elleri arasına alarak düşündü, düşündü. Sonra şöyle söyledi: Koskoca halifenin huzuruna eli boş varılmaz ki! Oysa benim halifeye hediye edecek bir şeyim yok. O sırada hanımı bir şey hatırladı. Çölde su çok önemli bir nimetti. Güzün ve Sonbaharda açılan kuyular kurur, susuzluktan hayvanlar ölürdü. Sonbaharda yağan yağmur hem çöldekileri içme sularına kavuşturur, hem de yeni bir

Keşke İnsanlık Üniversitesini Bitirseydi

Keşke İnsanlık Üniversitesini Bitirseydi… Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti; “Gayet iyi.” dedi. Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi. - Alo… Kızım! Nasılsın? – İyiyim anne. Ne oldu? – Sana bir sürprizim var! – Sürpriz mi? – Evet. Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş! – Eee kimmiş? – Kim olduğu sürpriz! Fakat onu senin almanı istiyorum! – Ben mi? – Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum. – Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen! – Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir. – Amaaan! Peki peki!