Kayıtlar

Böyle Dua Edilir mi?

Böyle Dua Edilir mi? Merhum Nasreddin Hocanın, “Allah’ım bu sıkıntıyı benden alma!” diye dua ettiğini duyanlar, Hocaya sorarlar: - Niçin böyle dua ediyorsun, sıkıntının kalması için hiç dua edilir mi? Hoca cevap verir: - Allah’ü Teâlâ her sıkıntıdan sonra ferahlık, her ferahlıktan sonra sıkıntı vaad ediyor. Ben bu sıkıntıya alıştım, yeni gelecek sıkıntının ne olacağını bilmiyorum, ya sabredemeyeceğim bir sıkıntı olursa. Onun için bu sıkıntının kalması için dua ediyorum.

Bir Köylünün Duası

Bir Köylünün Duası Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini, büyük bir zat yapan bol dua almaktır. Bir gün alış veriş yaparken alış veriş yaptığı kişiden dua almadan köye döndü. Sonra tekrar o kişinin yanına gitti. Eskiden de köy öyle yakın bir yer değildi, ulaşım da ayrıca bir dertti. Köye geldiğinde adamı buldu. Adam: -Hayrola bir şey mi oldu neden geri döndün, dedi. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri: -Benim bir âdetim vardır, her iş yaptığım kişiden dua alırım, eve gidince senden dua almadığımı hatırladım, dua almak için geldimi deyince adam ellerini açarak: - "Ya Rabbi aç bunun kalb gözünü" , diyerek dua etti. İşte Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri yapan dua budur.

Başka Dua Bilmez misin?

Başka Dua Bilmez misin? Bir şahıs, Harem-i Şerifin kapısında, Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allah’ım! Diyerek hep aynı duayı okuyordu. Ona, Sen başka dua bilmez misin? Dediler. O şöyle açıkladı, bu duayı tekrar etme sebebini: Ben Beyt-i Şerîfi tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular. Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytanım. İmanım ise, “Bu haramdır, boşuna saklama; sahibini bul, teslim et!” Dedi. Ben böyle mücadele içinde iken, birinin sesi duyuldu: Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim! Bin haramdan otuz helâl hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kıs

Duanın Güzelliği

Duanın Güzelliği Bir yolcu gemisi yolculuk esnasında kopan bir fırtınada batar ve içindekilerden sadece iki adam küçük ve ıssız bir adaya yüzmeyi başarırlar. Ne yapacaklarını bilemeyen bu iki kazazede Allah’a yalvarmaktan başka çarelerinin olmadığına karar verirler. Fakat kimin duasının daha güçlü olduğunu anlamak için adayı ikiye bölmeye karar verirler ve adada karşılıklı olarak yaşamaya başlarlar. İlk diledikleri şey yiyecektir. Ertesi sabah, birinci adam kendi tarafında dalları meyve dolu bir ağaç bulur ve ağacın meyvelerinden yer. Diğer adamın alanı ise hala çoraktır! Bir hafta sonra, birinci adam yalnız olduğu için kendisine bir eş diler. Ertesi gün bir kadın yüzerek birinci adamın tarafına gelir. Diğer tarafta yine hiçbir şey yoktur! Hemen sonra birinci adam bir ev, giysiler ve daha fazla yiyecek diler. Sihirli bir değnek değmişçesine tüm istedikleri kendisine verilir. Fakat ikinci adam hala hiçbir şeye sahip olamamıştır! En sonunda birinci adam bir gemi dil

Duanın Gücü

Duanın Gücü Eğer sizin duanız olmazsa ne ise yararsınız? Buyurmakta Yüce Mevla… Duanın gücünü hepimiz hayatımızda bir şekilde yaşamışızdır. Büyüklerin eli öpüldüğünde onlardan dua istenir. “Dua et yeter!” denilir. “Kiminin parası kiminin duası” deyişinde de dikkat çekilmek istenen kelime “Dua” dır. Hayal bile edilemeyecek şeyleri gerçekleştiren, üzgün yüzlerin bile gülümsemesine sebep olan yine “ Duanın gücü” dür. Dua aslında yaratıcıyla olan bağlantının teyidi bir yerde ispatidir. “DUA” yaptığın kadar kul, kabul edildiği kadar sevgilisindir Rabbin katında. Duanın gücünü defalarca yasamışımdır hayatımda. Bunlardan birisi 1980'li yıllarda basımdan geçti. Ailece Diyarbakır iline bağlı kaplıcaları ile meşhur Çermik de idik. Annemler sıcak sulara gitmiş, babam ağabeyim civar köylerden birine alış veriş yapmaya (et almaya) gitmişlerdi. Ben de pansiyonda odamda oturmakta idim. Bir ara hafiften kendimden geçtim. Uyku ile uyanıklık arasında bir halde iken şöyle bir şey yaşa

İsrailli General Alçakça Planı Böyle Anlattı

Resim
İsrailli General Alçakça Planı Böyle Anlattı İsrailli general ve eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı Golan, PKK'nın, Irak, Suriye, Türkiye ve İran'ı kapsayan 'Büyük Kürdistan'ı desteklediğini söyledi. İsrail 'in eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve halen faal komutanlarından olan  Yair Golan , dün  Washington 'daki bir düşünce kuruluşunun panelinde konuşma yaptı. "PKK BİR TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİL" Golan konuşmasında PKK için, "Benim kişisel bakış açıma göre, PKK bir terör örgütü değil. Belki (bu sözler) manşetlere çıkacak ama; ben böyle görüyorum," dedi. Türkiye  Topraklarında " Büyük Kürdistan " “ İran ,  Irak ,  Suriye  ve Türkiye Kürtlerini -eğer ki bir araya getirirseniz- nasıl bir araya getireceğinizi ve sınırları ben tam olarak belirleyemem,” diyen Golan "Fakat İran'a ve bölgede yaygın olan istikrarsızlığa bakarsanız, bağımsız ve birleşik Kürt oluş

Her Günü Son Günün Bil

Her Günü Son Günün Bil Gökşen Özden Keskin Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer koltukta sessizce oturup kalmıştı. Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu: -Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim. “Kahverengi gömlekle gidiversen ne olur!” muş. Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun? -Tamam bey, bitti işte.             Adam açık mavi göleği hışımla aldı; -Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar. Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı; -Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin. -Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yap

Doğruluğun Sonu Böyle Olur

Doğruluğun Sonu Böyle Olur     Adam, Harem-i Şerif'in kapısında hep aynı duayı okuyordu:     - Ey doğrulara yardım eden, haramdan kaçınanları koruyan!..     Ona 'Sen başka dua bilmez misin?' dediler. O şöyle açıklama yaptı bu duayı tekrar etme sebebi olarak:     - Ben Beyt-i Şerif'i tavaf ederken ayağıma takılan şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular. 'Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar.' dedi şeytanım.     İmanım ise, 'Bu haramdır, boşuna saklama, sahibini bul, teslim et.' dedi. Ben böyle mücadele içinde iken birinin sesi duyuldu.     - Burada içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise versin, ona otuz altın müjde vereyim.     Bin haramdan, otuz helal hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce hemen satın

Hak Yola Getiren İki Söz

Hak Yola Getiren İki Söz     Büyük erenlerden Hasan Basrî, bir gün arkadaşlarıyla birlikte yolda giderken memleketinin tanınmış devlet büyüklerinden birinin oğlu ile karşılaşır. Devlet büyüğünün oğlu yağız atının üzerine kurulmuş, beraberinde de hizmetçileri, bütün sükse ve ihtişamıyla yoluna devam etmektedir.     Hasan Basrî yolun ortasında durarak hoş beşten sonra devlet büyüğünün oğluna şöyle seslenir: "Ey devlet büyüğünün oğlu!.. Sizler her şeyi mal ve para ile değerlendirirsiniz. Size şu iki sözü satmak istiyorum, alır mısınız? Çünkü bu sözleri size benden başka kimse söylemeye cesaret edemeyecektir. Sonra bu sözler sizi aydınlık Allah yoluna sokacaktır."     Devlet büyüğünün oğlu, "Peki kaça satacaksınız?" deyince Hasan Basrî, "Birincisini bir, ikincisini de iki gümüş para karşılığında veririm." diye karşılık verdi. "Evet, alırım" deyince de ilk sözünü söylemeye koyulur ve şöyle der: "Ey devlet büyüğünün oğlu!.. Senin evin va

Rum Elçisi

Rum Elçisi     "Rum elçisi, Medine-i Münevvere'ye siyasi bir görüşme için gelir. Halife Hz. Ömer'in sarayını sorar. Sorduğu kimseler:     "Halife'nin köşkü yoktur. Onun parlak bir gönül sarayı vardır. Kendisinin dünyaya ait yalnız, fakirlerin ve gariplerin barındığı gibi bir kulübesi vardır." derler.     Rum elçisinin bu sözler üzerine dehşeti ve hayreti artar. Yükünü, atını, hediyelerini başıboş bırakır. Hz. Ömer Farûk' aramaya koyulur. Her tarafta Halife'yi sorar. Hayretle kendi kendine:     "Demek dünyada böyle bir hükümdar var ki, aynı rûh gibi, etrafın nazarından gizli kalıyor!..." diye mırıldanır Halife'ye ram olmak için, O'nu aramaya devam eder...     Bir Arap kadın:     "İşte senin aradığın Halife, şu hurma ağacının altındadır! Herkes yatakta, döşekte yatarken; O, bunların zıddı olan kumların üzerindedir! Git de, hurma ağacının gölgesinde yatan zıll-i ilahi'yi (Hakk'ın gölgesini) gör!..." der

Sizin Yanlışınızı Düzeltecek Adam Anasından Doğmamış mı?

Sizin Yanlışınızı Düzeltecek Adam Anasından Doğmamış mı?     Bir gece Medine sokaklarında Halife Hazreti Ömer ve Abdurrahman bin Avf hazretleri gezerken bir evin içinden karışık seslerin geldiğini duyarlar. Biraz yaklaşınca sorar Halife:     - Ey Abdurrahman, bu evin kime ait olduğunu biliyor musun?     Abdurrahman bin Avf, "Bilmiyorum" der. Şöyle açıklama yapar.     - Burası Rebi'a bin Ümeyye'nin evidir. İçindekiler de sarhoşlar, içmişler bağırıp çağırışıyorlar. Ne dersin, bunlara ne türlü bir ceza uygulayalım? Gecenin bu saatinde  bu haldeler...     Abdurrahman bin Avf der ki:     - Bana kalırsa ceza uygulanacaklar onlar değil, biziz!     İrkilir Halife.     - Neden? Diye sorar. Şöyle izah eder büyük sahabe:     - Allahü Azimüşşan 'İnsanların gizli ayıplarını araştırmayınız' buyuruyor. Biz ise gecenin bu saatinde evinin içindeki ayıplarını araştırıp meydana çıkarmakla meşgulüz. Aslında cezalık işi biz yapıyoruz demektir!     Bunun üze

Allah’ın Adaleti de Ahireti Gerektirir

Allah’ın Adaleti de Ahireti Gerektirir Şu kâinata baktığımızda, her şeyde çok hassas bir ölçü görürüz. Bu ölçü büyük şeyler de kendini gösterdiği gibi, küçük şeylerde de kendini göstermektedir. Bu kâinatın hâkimi olabildiğine adaletli olduğunu kâinattaki icraatı ile bizlere gösteriyor. Eğer bu kâinatın sahibi son derece adaletli birisi ise böyle bir adaletin gereği olarak onun mülkünde adaletsizliğin olmaması lazım, Yani zalimin zulmü yanına kar kalmamalı, mazlumunda ahı... Oysa kâinatta ki gidişata baktığımızda zalim zulmü ile gidiyor. Mazlumda ahı ile gidiyor. Adeta zalimin zulmü yanına kalıyor, mazlumunda ahı yanına kalıyor gibi bir manzara var. Oysaki insan adalet ister, adaletsizlik gördüğünde hemen tepkisini gösterir. “Olmaz, olamaz der” Eğer adaletsizlik bir insan tarafından yapılıyorsa onun adı zalimdir. Zülüm ise insanlık tarafından çirkin görülen bir haslettir. İnsanlar arasında bile çirkin görülen bu hasletin Allah’ta görülmesi mümkün değildir. Öyle ise bu dünyada zulm

Azgın Arzular, İğnelerini Kalbe Batırırlar

Azgın Arzular, İğnelerini Kalbe Batırırlar İbrahim Havvas (rahimullahu) anlatıyor: Bir gün Likam dağında idim. Bir nar ağacı gördüm, canim çekti, ondan bir nar kopararak yardım, ekşiymiş, elimden attım ve yoluma devam ettim. Az ileride birini gördüm, yere serilmiş ve üzerine arılar üşüşmüştü. Adama selâm verince "aleykümselam, ya İbrahim" diye cevap verdi. "Beni nereden tanıyorsun" diye sordum. "Allah Celle Celâlüh'ü tanıyanlara hiç bir şey saklı değildir!" karşılığını verdi. Ona "Anlaşılan Allah Celle Celâlüh ile münasebetin var, şu arılardan seni kurtarmasını O'ndan istesene" diye takıldım. Bana şu cevabı verdi, "Ben de senin Allah Celle Celâlüh ile münasebetin olduğunu sanıyordum. Asıl kendin, nar düşkünlüğünden seni kurtarmasını istesene! Nar düşkünlüğünün acısını insan ahirette çeker, oysa arı sokmasının acısı dünyadadır. Öte yandan arı sokması vücudu incittiği halde azgın arzular, iğnelerini kalbe batırırlar.&quo

Büyük Devlet Adamının Hayat Hikâyesi

Büyük Devlet Adamının Hayat Hikâyesi Siyasetname adlı şaheserin yazarı, Haşhaşileri dize getiren devlet adamı ve Büyük Selçuklu Devleti'nin koca veziri Nizamülmülk'ün baş döndürücü hayat hikâyesi 'Vezir' ile yazıldı. Büyük Devlet Adamının Hayat Hikâyesi Siyasi tarihimizde büyük padişahların yepyeni bir çığır açtıklarını, devleti ve toplumu bambaşka mecralara taşıdıklarını biliriz. Alparslan, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, bu meyanda ilk planda akla gelen padişahlardır. Ama sadece padişahlar damga vurmamışlardır tarihimize; zaman zaman padişahları da gölgede bırakırcasına büyük devlet adamları, vezirler, komutanlar, kendi isimlerini yazdırmışlardır yaşadıkları döneme… Osmanlı'da Sokullu Mehmet Paşa, Halil ve Ali Paşalarıyla Çandarlılar, 17. yüzyılda Köprülüler, padişahları aşan bir şöhrete, başarıya ve güce erişmişlerdir. Selçuklu tarihinde de bu payeye erişebilen zirve bir isimdir Nizamülmülk. Kendisi pek çok açıdan ya