Kayıtlar

Hafız Osman'ın Besmelesi

Hafız Osman'ın Besmelesi Bugün Hafız Osman hattı olarak bilinen Kur'an-ı Kerîm'in de yazarı olan meşhur hattat Hafız Osman 1642 yılında dünyaya gelmiştir. Fakir bir ailenin çocuğu olan hattat bir gün Eminönü'nden Üsküdar'a geçmek için kayığa binmişti. Üsküdar iskelesine gelince kayıkçıya para vermek için elini cebine attı ki, cebinde beş kuruş bile yok. Hemen cebinden bir parça kâğıt çıkarıp üzerine çok nefis bir Besmele-i Şerife yazıp kayıkçıya uzattı ve: — Bu besmele sana armağanım olsun. Kusura bakma yanıma para almayı unutmuşum, dedi, kayıktan inip çekti gitti. Kayıkçıya para lâzımdı. Elindeki kâğıttan pek bir şey anlamıyordu. İskeleye en yakın bir kahvehaneye girip başından geçenleri anlattı. Kayıkçının elinde besmeleyi görenler onun Hafız Osman'ın eseri olduğunu anladılar ve satın almak istediler. Kahvede bulunanlar besmele yazılı kâğıdı almak için yarış ediyorlardı. Açık artırmaya çıkardılar ve en sonunda elli altına birisi satın aldı. H

Adaletin Tecellisi

Adaletin Tecellisi İslâm’ın meşhur kadılarından İyas'ın huzuruna iki kişi geldi. Bunlardan biri, hacca giderken arkadaşına emânet olarak bin altın bıraktığını, fakat hacdan gelince vermeyip inkâr ettiğini söyleyerek hakkının alınmasını istedi. Kadı Eyas, parayı aldığı iddia olunan adama: — Aldınsa ver. Adamın hakki' kalmasın, dediğinde adam kadının huzurunda da almadığını tekrarladı. Bu sefer kadı bir plân düşündü. Parayı veren adama: — Git parayı nerde verdiysen, orada ağaç varsa bir yaprak, yoksa verdiğin yerden bir miktar toprak al gel, dedi. Adam parayı bir ağacın altında vermişti. O ağacın yaprağından almak için gittikten bir müddet sonra, kitap okumakla meşgul olan kadı kafasını kaldırıp: — Amma da bekletti bizi. Nereye gitti bu adam? Diye söylendi. Kadının yanında oturan ve parayı almadığını iddia eden adam dalgınlığa gelerek: — Efendim daha çok bekleriz. Çünkü bana parayı verdiği ağaç çok uzakta, deyiverdi. Mesele anlaşılmıştı. Kadı

Evli Ve Bekâr

Evli Ve Bekâr İbrahim Edhem Hazretleri, saraydan ayrıldıktan sonra bir daha evlenmedi, bütün ömrünü ibadetle geçirdi. Onun bu halini bilen bir dostu: — Evlenmemekle ne iyi ediyorsun. Hiç olmazsa bir de aile derdi ile uğraşmıyor ve bütün zamanını ibadete veriyorsun, dedi. O: — Sen evliliğin faziletini bilmez misin? Aile efradı için çekilen zahmet benim yaptığım ibadetlerden daha efdaldır, deyince adam: — öyle ise niçin evlenmiyorsun? Diye sordu. İbrahim Edhem'in cevabı şöyle oldu: — Benim kadınlara ihtiyacım olsa ben de evlenirim. Sebepsiz yere bir kadını sefil etmek istemiyorum. Evli ile bekâr arasındaki fark, mücahit ile evinde oturan arasındaki fark gibidir. (Alıntı)

Atın Ayağından Sıçrayan Çamur

Atın Ayağından Sıçrayan Çamur Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethettikten sonra, İstanbul'a geri dönüyordu. Adana civarına geldiklerinde, şiddetli yağmur yağmış, ortalık çamur içinde kalmıştı. Birkaç gece o havalide konakladıktan sonra, yola çıktılar, ilim adamlarına son derece ehemmiyet veren Yavuz, yanı-başında devrin büyük ilim adamlarından Kemal Paşazade ile atbaşı beraber gidiyorlardı. Bir ara Kemal Paşazade'nin atı tökezleyerek ayağından sıçrayan çamur, Yavuz'un üzerine bulaştı. Bu tökezleme esnasında, hem Yavuz'u ileri geçmiş olmasından, hem de üzerini pislemiş olmasından son derece korkan Kemal Paşazade'de, bet beniz kalmamıştı. Çünkü Yavuz, en ufak hataları bile affetmez: “Hemen, bre cellat neredesin kes şunun başını” deyiverirdi. Nitekim birkaç gün evvel de “Sultanım Mısır'ı aldık ama bir haine bıraktık” diyen Sadrazam Yunus Paşa'nın kellesini kestirmişti. Fakat bu hâdise karşısında Yavuz Sultan Selim, Yunus Paşa'ya yaptığı gibi y

Cami Ve Kilise

Cami Ve Kilise Hazreti Fatih İstanbul’u fethettikten sonra, Avrupa'da fütuhata devam ediyordu. Bir seferinde Sırbistan Hududuna gelmiş ve Sırbistan'ın fethi artık an meselesi idi. Sırp Kralı Brankoviç bir yanda Macaristan bir yanda da Türkler olduğu için arada zor durumda kalmıştı. Her iki büyük devletten birine sığınmak, ondan yardım istemek düşüncesiyle, her iki tarafa da elçiler gönderdi. — Sırbistan elinize geçer ve burayı fethederseniz nasıl muamele edeceksiniz? Diye fikirlerini öğrenmek istedi. Sırplılar Ortodoks mezhebine mensup olduklarından, Katolik olan Macar Kralı Hünyad tarafından şu cevabı aldı: — Eğer Sırbistan bizim elimize geçer ve biz oraları istilâ edersek, bütün Sırplıları katolik yapıncaya kadar mücadele ederiz ve bütün kiliseleri yıkar, yerlerine Katolik kilisesi yaparız... Fatih Sultan Mehmet Hazretlerine giden elçi ise, şu haberle dönmüştü. Hazreti Fatih elçiye: — Biz Sırbistan'ı alırsak, İslâmiyetin Allah indinde tek din

Fare Emanet Bırakılmazsa

Fare Emanet Bırakılmazsa Büyük velilerden, Zünûn-u Bısrî'ye biri: — Bana ismi azamı emanet edip de öğretsen, der dururmuş. Zünnûn bunun ısrarına dayanamayarak bu adama mendil içinde sarılı bir şey verir ve: — Uç güne kadar sende kalsın emanet olarak, sonra senden alırım, der. Adam mendili alıp eve götürür ve evde merak edip dayanamayarak mendili açınca mendilden bir fare çıkar ve fare kaçar. Hemen Zünnûn'a gider ve sitemde bulunur. Zünnûn da adama ben seni imtihan etmiştim ki kaybettin. Sen bir fare emanetini elinde tutamıyorsun, nasıl olur da ismi Azam'ı sana emanet ederim, demiş. (Alıntı)

Sıkarken Öldü

Sıkarken Öldü Adamın birisinin, akıldan noksan bir karısı varmış. Adamcağız bir gün eve bir kedi getirir. Karısına sakın bunu yıkama yoksa hasta olur ve ölür dîye tenbih eder. Karısı sanki kendisine, bu kediyi hemen yıka demiş gibi hareket ederek, o gün kediyi yıkamış. Akşam adamcağız evin önünde kedinin ölüsünü görünce, karısı kocasından evvel söz olarak: — Vallahi efendi yıkarken ölmedi de, sıkarken öldü, demiş. (Alıntı)

Boyu Ve Sakalı Uzun

Boyu Ve Sakalı Uzun Adamın biri kitap mütalaa etmekte iken, ibarenin bir yerinde boyu uzun ve sakalı da bir tutamdan daha uzun olan kimseler ahmak olur, Diye bir yer gelmiş. Adamcağızın da hem boyu uzun, hem de sakalı bir tutamdan fazla imiş. Hiç olmazsa sakalımı kısaltayım diye, masanın üzerindeki mumu sakalına tutup yakarak sakalını kısaltmak istemiş. Fakat tutuşan sakalını tamamen yanmaktan kurtaramamış. Hemen kalemi eline alıp kitabın orasına; “Tecrübe ile sabit olmuştur” Diye yazmaktan kendini alamamış. (Alıntı)

Yüzün Sirke Satıyor

Yüzün Sirke Satıyor Adamın biri çok kAli eli bal sattığı halde, bir türlü balına rağbet etmezlermiş ve üstelik hemen herkes kAli esiz olduğu halde, komşu dükkândan alırlarmış. Adam bir müşterisine içini dökmüş ve bunun sebebini sormuş. Ahbabı müşteri de kendisine: “Arkadaşım sen belki iyi bal satıyorsun amma, yüzün sirke satıyor; Onun için balının iyi olması bir mânâ ifade etmiyor.” demiş. (Alıntı)

Afrikalı Bebeğe Hain Tuzak!

Resim
Afrikalı Bebeğe Hain Tuzak! Afrikalı Çocuğun Önündeki Yemeğe Kuşlar, Tavuklar Ve Hindiler Saldırdı İnternete düşen ve paylaşım rekoru kıran videoda Afrikalı bebeğin önüne bir yakını tarafından yemek konuluyor. Bu esnada yemeğe orada bulunan kuşlar, civcivler, hindiler ve tavuklar musallat oluyor. Ortaya çıkan tablo karşısında çok korkan ve yemeğini onlara vermek istemeyen bebek ne yapsa olmuyor. Hayvanlar tabaktaki yemekleri siliyor süpürüyor... Kahkaha atan kim? Görüntüleri kameranın kayıt açısının tersinde bulunan bir kadın ise kahkaha atarak izliyor. Kayıtlarda görünmeyen kadın bebeğin korkudan hıçkırıklara boğulmasına aldırış etmiyor. Video kısa sürede dünya ülkelerinde paylaşım rekoru kırarken kahkaha atan kadına lanet yağdırıldı. (Haber 7)

Hem Yıpranmaktan Korur Hem Değerini Artırır!

Hem Yıpranmaktan Korur Hem Değerini Artırır! Bir kız telefon almıştı. Babası ona sordu: - Cep telefonunu alınca yaptığın ilk iş ne oldu? Kız dedi: - Cep telefonunun ekranına, çizilmeye karşı ekran koruyucu yapıştırdım, telefonun kendisi için de bir kılıf aldım. Babası yine sordu: - Bunu yapmaya seni biri mi zorladı? Kız, hayır diye cevap verdi. Babası yine sordu: - Sence, bu yaptığın iş, cep telefonunu üreten firmaya saygısızlık olmadı mı? Kız cevap verdi: - Yok, babacığım; bilakis, firmanın cep telefonunun yanında verdiği kullanma kılavuzunda yazdığı üzere, cep telefonunun, kılıf ve ekran koruyucu ile muhafaza edilmesi tavsiye edilmektedir. Babası yine sordu: -Cep telefonun, kötü ve değersiz miydi ki koruma altına aldın? Kız cevap verdi: -Hayır, aksine, onun zarar görmesini ve değersizleşmesini istemediğim için bunu yaptım. Babası sordu: -Cep telefonunu kılıf ve ekran koruyucu ile örttükten sonra çirkin olmadı mı? Buna cevaben kız: -Bence ç

Hebenneka

Hebenneka Arabistan'da, Hebenneka isminde son derece ahmak biri varmış. Manâlı mânâsız ne kadar süs aleti varsa, bulduğunu hemen üzerine takıp takıştırırmış. Bir gün Hebenneka uyurken, kardeşi Hebenneka'nın elbisesini kendi giymiş, kendi elbisesini de Hebenneka'ya giydirmiş. Hebenneka uyanınca bir kendisine bakmış, bir de kardeşine; “Sen Hebenneka”sın, ya ben kimim?” Diye sormuş.  (Alıntı)

Siz Böyle Derseniz

Siz Böyle Derseniz Köylü dayının biri, vergi memurlarını valiye şikâyete gitmiş: — Vali bey demiş, senin memurların benim yirmi çuval çıkacak buğdayımı, yüz çuval Diye yazıp gittiler. Vali hemen köylüye: — Bir kalbur sakalınla yalan söyleme. Memurlar bu kadar büyük hata yapmazlar, deyince; köylü büsbütün kükremiş: — Yaparlar vali bey yaparlar. Siz onların amiri olduğunuz halde, benim ancak bir tutam gelecek olan sakalıma on kilo derseniz, memurların bundan fazlasını bile yaparlar, Diye cevap vermiş.  (Alıntı)

Yavuz Ve Zînet

Yavuz Ve Zînet Yavuz Sultan Selim gayet sade giyinir, süse ve zinete itibar etmezdi. Kendisine: — Sultanım, siz de daha güzel elbiseler giyer ve daha mutantan gezebilirsiniz, bunu neden yapmazsınız? Diye sorduklarında O şöyle derdi: — Bizden başkaları, bize hoş görünmek ve kendilerini beğendirmek için süslü ve zinetli elbise giyerler, ya biz kendimizi kime beğendirmek için zinet takınacağız, temiz olsun, Allah indinde güzel olsun, bizim için o kâfidir, derdi. Bir gün oğlu Süleyman'ı, (Geleceğin Kanunîsi) fazlaca süslü elbise giyinmiş görünce, şöyle söyledi: — îki gözüm evlâdım, bu kadar zinetlenmene ne hacet! ., O kadar çok süslenmişsin ki, annene birşey kalmamış, dedi.  (Alıntı)

O Beni Dişi İle Isırdı!

 O Beni Dişi İle Isırdı! Köylü dayının biri, ormanda odun ihtiyacını karşılamakla meşgul iken, bir av köpeği üzerine hücum etmiş. Adamcağız baltayı vurunca köpeği ikiye bölmüş. Avcılar köylüyü mahkemeye vermişler. Mahkemede hakim, köylüye niçin baltanın sapı ile vurmadın da, keskin tarafı ile vurdun, Diye sorunca köylü dayı, “Hakim bey o beni kuyruğu ile ısırmadı ki, ben ona baltanın sapı ile vurayım” deyince, hakim köylü dayıyı beraat ettirmiş.  (Alıntı)

Benden yana mısın, Domuzdan yana mı?

Benden yana mısın, Domuzdan yana mı? Adamın biri arkadaşına şöyle bir soru sormuş: — Yalnız bir dağın başında bir domuza rastlasan ne yaparsın? Demiş. O da: — Tüfeğimle onu öldürürüm, Diye cevap vermiş. — Ya tüfeğin yoksa? Deyince: — Kafasına taş vururum, demiş. — Taş ta bulamazsan ne yaparsın? Deyince: — Bıçakla öldürürüm, demiş. — Ya bıçağın da yoksa deyince, adam artık dayanamamış: — Be arkadaş söyle, benden yana mısın, yoksa domuzdan yana mı? Demiş.  (Alıntı)

Vah Vah

Vah Vah Umûmî vasıtaların birinde bir genç ile, bir ihtiyar kadın yan yana otururlar. Yaşlı kadın bir ara, darlanarak yanındaki uzun saçlı genç erkek delikanlıyı kız zannederek: — Kızım biraz kenara çekil, iyice sıkıştık, der. Delikanlı: “Teyze! Ben kız değilim” Diye cevap verince, bu defa yaşlı kadın: — Vah vah gencecik yaşta dul kalmış, Diye cevap verir.

Şairin Kaybedişi

Resim
Şairin Kaybedişi  Felluce’de ABD ve İsrail askerlerinin katliamı devam ediyordu. Halkın kentten kaçmasına bile izin verilmiyordu. Büyük bir sessizliğin yaşandığı Felluce’ye girerken, ABD askerlerinden er Henry endişe içindeydi. Daha kısa zaman önce öldürecekleri insanların yüzlerini görmeleri gerekmiyordu. Uçak ve helikopterlerden bombalar ve bilgisayar oyunu oynar gibi üstün uzun namlulu silahlarla öldürdükleri insanlara fazla aldırmıyorlardı. Oysa geçen hafta El Şuheda kentine bombardımandan bir süre sonra yaya girmişlerdi. Kendilerine El Şuheda’ya girmeleri ve hareket eden tüm canlıları acımadan öldürmeleri emredilmişti. Ölüleri de kanıt bırakmamak için ceset torbalarına koyup Fırat nehrine atmaları söylenmişti. “Kanıt bırakmamak” cümlesinin manasını bir süre sonra anlamışlardı; şişmiş, sararmış ama kokmayan cesetler kimyasal silah kullanıldığını gösteriyordu. Er Henry’nin şair yüreği bu manzaradan sonra isyan etmiş ama dili susmuştu. Askerliği uzamasın diye sus

Benden Her Gün Sekiz Şey İstiyorlar…

🍃🍂  Benden Her Gün Sekiz Şey İstiyorlar…   🍃🍂 🍃🍂  İmam Şafii Hazretleri; bir sabah namazdan sonra evine dönerken yolda birine rastlar. Adam önce selam verir, iyi dilek ve duada bulunduktan sonra da  "Hayırlı Sabahlar"  manasında  "Nasıl Sabahladın?”  Der. 🍃🍂  İmam Şafii, nasıl sabahladığını şöyle anlatır: -Sekiz tane şeyin benden istendiğini düşünerek sabahladım! 🍃🍂  ... Adam şaşırır: - Ya imam kim sizden 8 tane şey isteyebilir? Sizin kimseyle takışık bir işiniz yoktur ki? 🍃🍂  İmam, tebessüm ederek meseleyi açar: -Bak benden her sabah kimler neler istiyorlar, der ve şöyle izah eder: 🍂   1) Rabbim benden farzını istiyor. 🍂  2) Rasulûllah Sallallahü Aleyhi Vesellem benden sünnetini istiyor. 🍂  3) Aile çoluk çocuk günlük masrafını istiyor. 🍂  4) Nefis kendine tabi olmamı istiyor. 🍂  5) Şeytan arkasından gitmemi istiyor. 🍂  6) Kiramen kâtibin melekleri iyi şey yazdırmamı istiyor. 🍂  7) Geçen günler ihtiyarlanmamı istiyor. 🍂  8) So

Kim Neyi Bilir?

Kim Neyi Bilir? Gençliğin kıymetini, ihtiyarlar; Huzûrun kıymetini, huzursuzlar; Sıhhatin kıymetini, hastalar; Hayatın kıymetini, ölüler bilir! Hatim-i Esam (Rahmetullahi aleyh)