Kayıtlar

Ön Yargıyı Kırmak Çok Zordur…

Ön Yargıyı Kırmak Çok Zordur… Bir Arife sormuşlar: -Efendim, Dünyada en çok kimi seversiniz? -Terzimi Severim diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar: -Aman Efendim, Dünyada sevecek o kadar çok kimse varken, terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Demişler. Ârif: -Evet, Dostlarım, ben en çok terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde; “Şişmanladı mı, zayıfladı mı, uzadı mı, kısaldı mı diye…” ölçümü yeniden alır. Diğerleri öyle değil… Bir kez hakkımda karar verdiler mi, ölünceye kadar bana hep aynı ölçü nazarıyla bakarlar...

Güneşin Mecali

Güneşin Mecali Hazreti Fatih ve ikinci Beyazıd devirlerinde yaşamış büyük âlimlerden Molla Fenari Hazretleri, son derece mütevazı ve lüzumsuz yere hiç konuşmayı sevmeyen bir zattı. Aynı zamanda manevî ilimlerle de mücehhez olan Mevlânâ Fenarî, Şeyh Hacı Halife Hazretlerinin müridlerindendi. Onun talebeleri çok az konuştuğunu, ancak Padişahlardan bir bahis açıldığı zaman bülbül kesildiğini söyleyerek şöyle anlattığını nakletmişlerdir: — Bir gün sıcak bir Ramazan günü idi. Sultan Beyazıd Hazretleri ben âcizi de yanlarına alarak şöyle ferah bir yere çıkmış güneşin batmasını ve iftar vaktini bekliyorduk. Gurup vaktini seyreden Sultan Hazretleri bana dönerek şöyle söyledi: — Görüyor musun Molla! Galiba orucun bitkinliği ve sıcak, güneşe de tesir etmiş ki yürümeye bile mecali kalmamış. (Alıntı)

Dağları Bile Yerinden Oynatırlar

Dağları Bile Yerinden Oynatırlar Hazreti Ömer Radiyallahü Anh radıyallahu anh zamanında, İran'a harp ilân edilmişti, İran Hükümdarı Yezdecerd, Çin Hükümdarından yardım istedi. Çin Hükümdarı, İran'dan gelen elçilere savaşacakları düşmanın vasıflarından sual etti. Elçiler de, bildikleri kadarıyla Müslümanların vasıflarından anlattılar! “İçki içmezler, kumar oynamazlar, yalan söylemezler, birbirlerine yardımlarını hiç esirgemezler, zina etmezler, birbirlerinin namuslarına saygılıdırlar” dediler. Çin Hükümdarı uzun uzadıya sorduklarına müspet cevaplar alınca, eline kalemini alarak İran Hükümdarına şöyle bir mektup yazmıştı: — “Azizim Yezdecerd! Sana bir ucu Merv'de bir ucu da Çin'de olan muazzam ordular gönderebilirdim. Fakat karşındaki düşmanın vasıflarını öğrendikten sonra, bundan vazgeçtim. Düşmanların olan müslümanlar, bu ahlâk kaideleri üzere bulundukları müddetçe, dağları bile yerinden oynatmak isteseler yine de oynatırlar. Sen bunlarla dost geçinmeye bak. B

Yüz Suyu

Yüz Suyu 1735 1808 yılları arasında yaşamış Hoca Neş'et adıyla ma'ruf bir âlim vardı. Bu âlim varlıklı bir kimse olduğu için gelen geçen herkese iyilik etmeyi çok sever, hatta kendisinde olmazsa, başkalarından isteyerek, gene de ihtiyaç sahibinin işini görürdü. Bir defasında kendisine: — Hocam şunun bunun işi için ona buna yüzsuyu döküyorsun. Kendin elinden geleni yapıyorsun. Bir de yüzsuyu dökmek niye? Diye söylenmişlerdi. Hoca Neş'et şu cevabı verdi: — Yüzsuyu ile değirmen dönmez ya, yüzsuyu ile ancak iş görülür, ben de onu yapıyorum. (Alıntı)

Hikâyenin Hikâyesi

Hikâyenin Hikâyesi Osmanlı şair ve nüktedanlarından Cenanî'ye, zamanın padişahı, anlattığı fıkra ve hikâyeleri bir kitap halinde toplamasını söylemişti. Cenanî bildiklerine kendi uydurduklarını da ekleyerek bir kitap yazdı. Kitabı güzel yazı yazan birine verip temize çektirdikten sonra yaldızlanması ve ciltlenmesi için ciltçiye vermişti. Böyle bir kitabın yazılıp ciltçiye verildiğini duyan padişahın nedimlerinde Derviş Eğlence, isimli bir hikâyeci Cenanî'den habersiz olarak daha ciltçide iken baştan sona okuyup ezberledi. Derviş Eğlence, padişaha hikâye ve nükteler anlatır ve onu eğlendirirdi. Cenanî'nin yazdığı kitabı baştan sona padişaha anlattı. Olup bitenlerden habersiz Cenanî, kitabını ciltciden almış ve padişahın takdirini kazanacağı ümidiyle saraya getirip, Kapı Ağası aracılığı ile padişaha gönderdi. Cenanî, dışarda heyecanla padişahtan gelecek ihsanı bekliyordu. Biraz sonra Kapı Ağası Gazenfer Ağa, huzurdan çıktı ve: — Beyim, gerçi bizim Derviş

Kabul Olan Üç Dua

Kabul Olan Üç Dua Mevlânâ Fenarî Hazretleri bir gün medresede talebe okuturken şöyle demişti: — Allah'a hamd ü senalar olsun ki, bu zamana kadar ne istedimse hiç birini reddetmedi. Yalnız üç dileğim var, inşallah onlar da kabul olunur. Bunlardan birincisi; evimde benden evvel kimsenin vefat etmemesi, ikincisi; hastalığım uzun sürüp ölümümün zor olmaması, üçüncüsü ise; îmanla göçüp ahirette saadeti ilâhînin müyesser olmasıdır. Hazretin bu dualarından ilk ikisi tahakkuk etmiş, kendisinden evvel ailesinden kimse irtihal etmemiş, ikindi abdestini alıp namaz için camiye doğru gittiği bir sırada ruhunu teslim etmiştir. Allahü a'lem üçüncü dileği de kabul olunmuştur. Allah şefaatinden mahrum etmesin! Âmin! (Alıntı)

Arapça Günlük Konuşma العربية الَمحَادَثَة اليَوميّة

Arapça Günlük Konuşma  العربية الَمحَادَثَة اليَوميّة  Günlük Arapça Konuşmada Kullanılan Temel Kelimeler… Kelimati esasiyeti fi tekellem yevmiyyeh. كلمات اساسية في تكلم يومية Merhaba! Merhaban. مَرحباً. Hayırlı sabahlar! sabâhu’lhayr. صَباحُ الخَير. Sana da merhaba, hayırlı sabahlar! Sabahu’nnur; marhaban bik. مَرحَباً بك. صَباحُ النّور. Hayırlı akşamlar! Mesâu’lhayr. مَساءالخَير. Sana da merhaba, hayırlı akşamlar! Marhaban bik; mesau’nnur. مَرحَباً بك. مَساءُالنّور. Esselamu aleyküm! Nasılsınız? Esselâmu aleyküm; keyfe halukum. السّلام عليكم ، كَيف حَالُكُم. Ve aleyküm esselam ve rahmetüllah-i ve berekâtuhu, Allah’a hamd olsun, iyiyim! Ve aleyküm-ü’sselam ve rahmetullah-i ve berakatuhu; bi hayr vel-hamdülillah. وعليكم السّلام ورَحْمَة الله وبَركاتهُ، بِخَير والحَمدلله. Görüşmek üzere. Selametle! İlellikâ; m’aasselame.

Felsefenin Sonu

Felsefenin Sonu Kadızade Hızır Bey'in oğlu olan ve sonradan üstün zekâsı ve son derece kaabiliyeti sayesinde büyük ilim adamlarından olan Sinan Paşa, gençlik çağlarında felsefeye çok önem verirmiş. Babası Hızır Bey her ne kadar oğlunu bu yoldan çevirmeye çalışmışsa da bir türlü başaramazmış. Hatta öyle olmuş ki, bir gün baba-oğul beraber yemek yerlerken yine münakaşaya başlamışlar. Baba oğlunun her şey hakkında şüphe etmesine çok sinirlenmiş. Bir ara demiş ki: — Yahu Sinan, sende o kadar evham var ki, her şey için o kadar şüpheye düşüyorsun ki, neredeyse şu yemek yediğimiz tabağa bile bakır değil diyeceksin, demiş. — Doğru söylüyorsun baba! İnsanın hisleri bazan o kadar galipgelir ki, ben bu tabağa “bakır değildir” diyebilirim, demiş. Bunun üzerine son derece sinirlenen Hızır Bey, yemek yedikleri tabağı kaldırdığı gibi, oğlunun kafasına geçirmiş. Sinan Paşa, daha sonra ilmini ilerletip hakikati anlayınca bu vehim sevdasından tamamen vazgeçip, değerli ilim

Zamanın Ebû Hanife'si

Zamanın Ebû Hanife'si İstanbul feth olunduktan sonra Ayasofya Müderrisliği, Molla Hüsrev Hazretlerine verilmişti. Zamanının insanları ona o kadar değer verirler, hürmet ederlerdi ki, her sabah talebeleri ve halk evinin önünde toplanır, Molla Hüsrev atına biner, talebeleri ve eve gelen esnaf da atının önünde Medrese'ye kadar götürürler, akşam olunca da aynı vaziyette Medrese'den alıp evine getirirlerdi. Cuma namazını mutlaka Ayasofya Camiinde kılan Molla Hüsrev, Camiye geldiği zaman bütün cemaat ayağa kalkar ve ta en öndeki yoriııe varıncaya kadar oturmayıp onun oturmasını beklerlerdi. Bir defasında Hazreti Fatih de cemaatın Molla Hüsrev Hazretlerine bu hürmeti gösterdiklerini ve caminin içinde bile kendisine yol verip ayağa Kalktıklarını görünce vezirlerine dönerek manzarayı göstermiş ve: — Molla Hüsrev zamanımızın Ebu Hanifesidir, diyerek memnuniyetini belirtmiştir. Molla Hüsrev Hazretleri o kadar mütevazî hayat yaşardı ki, birkaç tane cariyesi ve hizmetç

Molla Hüsrev'in İlmi

Molla Hüsrev'in İlmi Meşhur Osmanlı ulemasından Molla Hüsrev Hazretleri Edirne'deki Halebî Medresesinde müderrislik yaparken Allâme Sadeddin Teftezânî'nin “Mutavvel” isimli kitabına bir haşiye yazmış ve o zamanın sayılı Alimlerinden sayılan Seyyid Ahmed Kırımı Edirne'ye geldiği zaman haşiyeyi tetkik etmesi ve gerekli tashihi yapması için ona vermişti. Seyyid Ahmed Kırımı, Molla Hüsrev'in haşiyesini baştan sona kontrol etmiş ve bazı değişiklikler yaparak birçok yerde yanlışlar yapıldığını bildirmişti. Molla Hüsrev Hazretleri, Seyyid Ahmed Kırımî'nin tenkidlerini görünce, hele bir çok tutarsız ve mesnetsiz itirazlar yaptığını anlayınca hayli üzülmüş ve durumun devrin ileri gelen ilim adamlarının önünde müzakere edilmesini ve Seyyid Ahmed Kırımi'nin itirazlarının çürütülmesini arzu etmişti. Bu vesile ile hem misafir olan hem de kendi haşiyesinin yanlışlarını tesbit ettiğini bildiren Seyyid Ahmet Kırımî'nin de hazır bulunduğu bir yemek ziya

Hasta Doktor Ve Tedavi

Hasta Doktor Ve Tedavi Osmanlı şairlerinden Şeyhî namıyla maruf, asıl adı Sinan olan bir zat, ömrünün son zamanlarında şimdiki ismiyle baharatçılık yapmaya başlamıştı. O zaman attarlar (Baharatçılar) bir nevi eczane vazifesi görmekteydi. Dolayısıyla bir yerinden rahatsız olanlar oraya müracaat ederlerdi. Bir gün Şeyhî'nin Kütahya'daki dükkânına gözlerinden rahatsız bir adsın gelip ilâç istemişti. Şeyhî, adama lüzumlu ilaçları verdi ve parasının verilmesini bekliyordu. Adam bir de baktı ki, kendisine tedavi olması için göz ilâcı veren adamın gözleri de bozuk. Adam bir an düşündükten sonra tezgâhın üzerine Şeyhî'nin istediği parayı koyduğu gibi bir o kadar daha para bırakıp: — Şu bizim ilâcın parası, ikinci verdiğim ise kendi gözünüzün iyileşmesi için ilâçta kullanırsınız, bizim gibi siz de kurtulmuş olursunuz, dedi. Adamın bu keskin zekâsı Şeyhî'nin çok hoşuna gitti ve: — Hastayı tedavi eden doktor kendisi hasta, mısrasını mırıldandı. (Alıntı)

Timur'un Değeri

Timur'un Değeri Timurlenk, bir gün yanında Şair Ahmedî de olduğu halde yakınları ile beraber, hamama gitmişti. Hamamda Şair Ahmedî'ye lâtife yaparak: — Şu anda padişahlık sarayında değiliz. Hepimiz ayni vaziyetteyiz. Her birimize ayrı bir değer ver bakalım, der. Şair Ahmedî, keskin zekâsıyla orada bulunanların hepsini ayrı ayrı değerlendirip kıymetlerini söyler, fakat Timur için bir değer takdir etmez. Bunun üzerine Timur, kendisi için de bir kıymet takdir etmesini söyleyince, Şair Ahmedî: — Sultanım mademki ısrar ediyorsun söyleyeyim; senin değerin seksen akçedir, der. Şair'in kendisine çok az değer verdiğini düşünen Timur: — Ahmedî bu adalet üzere bir değerlendirme olmadı. Benim şu üzerimdeki peştamal seksen akçe eder, der. Şair Ahmedî bunun altından da şöyle kalkar: — Hünkârım ben de zaten yalnız sizin üzerinizdeki futeye kıymet biçmiştim, der. (Alıntı)

Derviş Yok

Derviş Yok Padişahın biri, adamlarından birine bir miktar para verip şehir içindeki dervişlere dağıtmasını söylemiş. Adamcağız birçok dervişin yanına gidip gelmiş ve parayı padişaha iade etmiş. Padişah: “Niçin dağıtmadın?” Diye sormuş. Adam, Padişahım derviş bulamadım, demiş. Padişah: “Şehirde yüzlerce derviş vardır” deyince adam,: — Efendimiz! Dervişler para kabul etmiyorlar. Para alanlar ise zaten derviş değil kî, Diye cevap vermiş. (Alıntı)

Ziyaretçiler

Ziyaretçiler Bazı kerametlerini gören halk bir müridi ziyaret etmeye başlamış. Mürid bu halden çok sıkılmış ve şeyhine durumu anlatıp nasıl kurtulacağını sormuş. Şeyhi de; — “Sana gelenler fakir ise onlara borç para ver. Zengin iseler-ödünç para iste” demiş. (Alıntı)

Aynı Özeni Gösteriyorum…

Aynı Özeni Gösteriyorum… Padişahın biri, oğlunu âlim bir zata; ilim tahsili için teslim etti. Seneler geçmesine rağmen çocukta bir ilerleme göremeyen padişah, Âlim zata: “Başka çocukları görüyorum hepsi mezun olup derslerini tamamladılar. Onlara gösterdiğin ihtimamı bizim çocuğa niçin göstermiyorsun?” deyince Âlim: — Padişahım hepsine gösterdiğim ihtimam hep aynı… Ne yapayım ki istidatlar muhtelif, dedi. (Alıntı)

Müslüman Ahlâk’ından Şaheser Tablolar (1)

Müslüman Ahlâk’ından Şaheser Tablolar (1) Bir gün çarşıda bir hırsız Hz. Ömer'in Radiyallahü Anh sarığını çalıp kaçtı. Hırsızın peşinden hızla koşan Hz. Ömer Radiyallahü Anh:  -“Allah şahit ki onu sana verdim, sen de kabul ettim, de! De ki Cehennem ateşi sana dokunmasın!” Diye bağırıyordu… Ah sahabe ahlâkı… Ah! 

Sığınma Duaları

Sığınma Duası 1 اَللَّهُمَّ إِنيِّ أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْهَمِّ وَالْحَزَنِ، وَالْعَجْزِ وَالْكَسَـلِ، وَالْبُخْلِ وَالْجُبْنِ، وَضَلَعِ الدَّيْنِ وَغَلَبَةِ الرِّجَال Okunuşu: Allâhümme innî eûzü bike mine’l-hemmi vel hazeni vel aczi vel keseli. Vel buhli. vel cübni dalîddeyni ğalebetir ricâli Anlamı: “Allah’ım! Keder ve hüzünden, âcizlik ve tembellikten, cimrilik ve korkaklıktan, borcun belimi bükmesinden ve insanların bana üstün gelmesinden sana sığınırım.” Buhâri(7/158) Sığınma Duası 2 اَللّهُمَّ إنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الجُبْنِ والْبُخلِ وَأَعوذُ بِكَ مِنْ أنْ أُرَدَّ إلى أرْذَلِ العُمُرِ وَأعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الدُّنْيَا، وأَعوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ القَبر Okunuşu: “Allâhümme innî eûzü bike mine’l-cübni ve’l-buhl, ve eûzü bike min en uredde ilâ erzeli’l-umr, ve eûzü bike min fitneti’d-dünyâ, ve eûzü bike min fitneti’l-kabr. Anlamı: Allah’ım! Korkaklıktan, cimrilikten sana sığınırım. Erzel-i ömürden (bunaklık günlerinden) sana sığınırım. Dünya fitne