Kayıtlar

Polis

Polis "Saf çocuğu masum Anadolu'nun" tabirine uygun bir genç okulu bitirip polis olmuş. İlk olarak da Fâtih - Balat Karakolu'nda işe başlamış. İlk gününü masasını düzelterek, çekmecelerini, dolabını yerleştirerek geçirdikten sonra, akşam hizmetli masasına gelmiş. Bir miktarı parayı uzatıp: "Al" demiş, "Bugünkü hasılattan payın. "Şaşırmış bizimki: "Ne hasılatı, ne payı? Kim gönderdi bu parayı? Aldırmamış hizmetli, "Al işte" demiş, "Bu parayı baba gönderdi." "Kimdir bu baba?" "Bu karakolun komiseri." "Yok, hemşerim, ben öyle bilmediğim parayı almam." "Sen bilirsin" demiş adam ve çıkıp gitmiş. Ertesi sabah âniden Fethiye Karakolu'na tâyin olduğunu öğrenmiş zavallı genç. Ne yapsın, gitmiş bir gün de oraya yerleşmekle uğraşmış. Akşama kadar masasını düzeltmiş, eşyalarını yerleştirmiş, akşam olunca yine birisi parayla çıkagelmiş. "Al bu parayı baba gönderdi.&q

Mecûsilerin Secdesi Ve İhlas

Mecûsilerin Secdesi Ve İhlas İbrahim Aleyhisselâm cömertliği ve misafirperverliği ile de meşhur büyük bir peygamberdir. Bir gün kendisine, ikiyüz mecûsi misafir oldu. Misafirlerini gayet güzel bir şekilde ağırladı, yedirdi, içirdi. Mecûsî (Ateşe tapan) bu ikiyüz misafir, tam veda edecekleri zaman, aralarında para toplayarak İbrahim Aleyhisselâm’a takdim ettiler. Hz. İbrahim Aleyhisselâm ise kabul etmedi. — Birkaç gün hizmetinde bulunalım, dediler, bu da kabul olunmadı, O zaman mecûsîler: — Ya İbrahim Aleyhisselâm! O halde sen söyle, sana bir iyilikte bulunmak istiyoruz, senin için ne yapmamızı istiyorsun? Dediler. Hazreti İbrahim Aleyhisselâm: — Sizden- şahsım için herhangi bir istekte bulunamayacağım. Ancak sizden isteğim şudur ki, Rabbim Teâlâ Hazretlerine bir defa secde etmenizi istiyorum, dedi. Mecûsîler aralarında görüşerek kabul ettiler ve saf tutup secde ettiler. Onlar secdeye inerken İbrahim Aleyhisselâm da ellerini dua için kaldırdı ve: — Allah

Sen Putunu Örtüyorsun

Sen Putunu Örtüyorsun Züleyha, Yusuf Aleyhisselâma kastedip de üzerine gitmezden önce, odasında bulunan putunun üzerini örtmüş ve ondan sonra Yusuf Aleyhisselâmın üzerine yürümüştü. Yusuf Aleyhisselâm, ondan uzaklaşmakta iken arkasından şöyle bağırıyordu: — Kalbinde zerre kadar da mı insaf yok Yusuf, niçin kaçıyorsun? Yusuf Aleyhisselâm dönüp kendisine şu cevabı verdi: — Sen bir taş parçasından ibaret olan putunun üzerini, seni görmesin diye örtüyorsun. Halbuki benim rabbim, beni daima görüyor. Nasıl olur da ben, senin isteğine razı olurum? (Alıntı)

Bilgeliği Kimden Öğrendin?

Bilgeliği Kimden Öğrendin? Lokman Hekim Aleyhisselâm’a: Bilgeliği kimsen öğrendin? Diye sorduklarında ondan şu cevabı almışlar: Körlerden öğrendim. Çünkü onlar elindeki değnekle tam araştırmadan adım atmazlar. Basacakları yerin sağlam olduğundan emin olduktan sonra adım atarlar... Bundan dolayı ben de bir şey yapacağım zaman düşünür, faydalı ise konuşur, yararlı ise yaparım... Faydasız ise bırakmayı ve susmayı tercih ederim. http://kitap.mollacami.com

Acı Söz Yedirmeyin de...

Acı Söz Yedirmeyin de... Lokman Hekim Aleyhisselâm'a: "Hastamıza ne yedirmemizi tavsiye edersiniz?" diye sorduklarında, ondan şu cevabı almışlar: "Aman, acı söz yedirmeyin de, ne yese olur." http://kitap.mollacami.com

Karşılık

Karşılık Kendisine hakaret edilen Hz. İsa'ya Aleyhisselâma: - "Niçin karşılık vermediniz?" diye sorduklarında: - Herkes yanındakini verir, buyurmuş. Onda olan, benim yanımda yoktu. http://kitap.mollacami.com

Sandıkta Ne Var?

Sandıkta Ne Var? Lokman Hekim Aleyhisselâm, ailesine bir sandık bırakarak şöyle demiş: "Ben öldükten sonra bu sandığı açmadan satışa sunun, oradan alacağınız paralar sizindir." Lokman Hekim Aleyhisselâm vefat edince ailesi onun bu isteği üzerine sandığı satmış. Sandığı alan şahıs ise heyecanla "Acaba sandıkta ne var?" düşüncesiyle sandığı açınca, üzerinde şöyle yazan bir kemikle karşılaşmış: "Ayağını sıcak tut, başını serin; Kendine bir iş bul, düşünme derin..." http://kitap.mollacami.com

Edeb

Edeb Hz. Lokman Aleyhisselâm'a: - "Edebi kimden öğrendin?" diye sormuşlar. Şu cevabı vermiş: - Edepsizlerden. http://kitap.mollacami.com

Hızır Aleyhisselâm Yazdığı Kitapları Nehre Attırdı

Hızır Aleyhisselâm Yazdığı Kitapları Nehre Attırdı İlm-i zahir ve ilm-i bâtın sahibi Imam-ı Kuşeyr'i Hazretleri, öğrendiği ilimle alâkalı olarak başından geçen hâdiseyi şöyle anlatıyor: Küçük yaşta babamdan yetim kalmıştım. Bir annem vardı, başka da kardeşim yoktu. Ben çevremde mümkün olduğu kadar dini bilgilerimi öğrenmiştim. Fakat bu öğrendiğim bilgiler beni tatmin etmiyordu. Daha fazla okuyup, ilim sahibi olmak istiyordum, ilme karşı büyük bir aşkım vardı. Arkadaşlarım ilim tahsiline gidiyorlardı. Onlarla beraber ben de gitmeye karar verdim, gelip anneme durumu arzedip ilim tahsiline gitmem için izin vermesini istedim. Annem: — Oğlum, sensiz ben ne yaparım. Senden başka kapımı açacak kimsem yok. Sen de gidersen, ben yapa yalnız kalacağım. Senden uzun müddet ayrı kalmaya yüreğim tahammül etmez, diyerek bana müsaade etmedi. Fakat ben gitmeye kararlı idim. Çok rica minnet ettim. Annem de en sonunda kabul ederek beni uğurladı. ilim öğrenmek aşkıyla sevinçle evden a

Babasını Dağa Bıraktı

Babasını Dağa Bıraktı Bir adamın yaşlı bir babası ve babasına bakmaktan bıkan bir de karısı vardı. Karısı kocasına: — Ya beni bırak, babanla kal yahut babanı buradan uzaklaştır, beraber kalmaya devam edelim. Eğer sen babanla kalmayı tercih edeceksen, ben ayrılmaya razıyım, diyordu. Adamcağız ne yapacağını şaşırmıştı: — Ne yapalım hanım, o benim babam, öldüreyim mi, ne yapabilirim onu? Biz bakmazsak ona bizden başka kim bakar? dediyse de karısı isteğinde ısrar ediyordu. Adam en sonunda babasını götürüp dağa bırakmaya karar verdi. Yanına oğlunu da alarak arabayı hazırladı. Babasına da: — Baba, şöyle dağa doğru gitmek istemez misin? Biz torununla beraber oduna gidiyoruz, sen de gel, dedi ve bir yatak bir miktar da yiyecek içecek alıp dağın yolunu tuttu. Dağda ormanlığın içine doğru epey girmişlerdi. Getirdiği yatağı yere serip ihtiyar babasını üzerine yatırdı: — Baba sen burada biraz istirahat et! Biz biraz odun yapıp gelelim, dedi, oradan ayrıldılar.

Ana Hakkı

Ana Hakkı Hazreti Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Selman-ı Farisî Hazretlerine: — Ya Selman! Seninle garipleri ziyarete gidelim, buyurdular. Selman-ı Farisî Hazretleri: — Garipler kimlerdir ya Resûlallah? dedi. Peygamberimiz: — Garipler o kimselerdir ki, dünyadan göçüp gitmişler ve arkalarından da rahmet okuyacak kimseleri kalmayan ölülerdir, buyurup beraberce Medine kabristanlığına gittiler. Kabristanlığa vardıklarında, Peygamber Efendimiz bir kabrin başına varınca göz yaşlarını dökmeye, hatta hırka-i saadeti ıslanıncaya kadar ağlamaya başladılar. Selman-ı Farisi Hazretleri bu ağlamanın sebeb-i hikmetini anlayamamıştı: — Ya Hayrelbeşer! Ağlamanızın sebebi nedir? Vahiy mi nazil oldu, yoksa başka bir sebep mi var? dedi. Hazreti Resûl-ü Ekrem Efendimiz: — Hayır Ya Selman! Vahiy nazil olmadı, bu kabirde yatan bir delikanlıdır; ona şiddetli azap olunmaktadır. Onun azabının şiddeti beni ağlatıyor, buyurdular. Daha sonra da meseleyi şöyle izah ettil

Kimse Görmeden Tavuğu Kim Kesecek?

Kimse Görmeden Tavuğu Kim Kesecek? Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, üstadı Üftade Kuddise Sirrûh Hazretlerinin hizmetinde daha ilk yıllarında talebe iken birçok talebe arkadaşlarının arasında, üstadının yanında ayrı bir yeri vardı. Üftade Hazretleri, müridleri arasında en çok onunla ilgilenir, birçok iltifatlar eder ve onun yetişmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi. Üstadın o talebesi ile, fazla meşgul olmasını etraftan hissedenler ve birçok talebesi çekemezler ve Üftade Hazretlerine derler ki: — Biz de talebeyiz, onun bizden ne farkı var? . Talebelerin ve bazı müridlerin bu halini sezen Hazreti Üftade, onları imtihan etmek istedi. Hepsini huzuruna çağırdı, ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip: — Bunu, gidip kimsenin görmediği bir yerde kesip geleceksiniz. Tek şartım, keserken kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse, benim en çok takdirimi o talebem kazanmış olur, buyurdular. Bıçakla tavuğu alan talebeler sür'atle etra

Cenaze Namazını Papaza Kıldırtacağım

Cenaze Namazını Papaza Kıldırtacağım Maneviyat erbabı ile zahiri ulema arasındaki çekişmeler, İslâm tarihinde pek meşhurdur. Şeyhul islâm Ebussuud Efendi ile, Şeyh Sünbülü Sinan Hazretlerinin arasındaki hâdise de oldukça mâruftur. Şöyle ki: Ebussuud Efendi, ilk zamanlar maneviyata, tarikata, rabıtaya pek inanmaz ve her karşılaştığında da, Sünbül-ü Sinan Hazretlerine çok ağır sözler söyleyerek incitirmiş. Hattâ bir defasında, münakaşa o raddeye gelmiş ki, Ebussuud Efendi, Sünbül Efendiye: — Senin cenaze namazını papaza kıldırtacağım, demiş. Sünbül Efendi de, amin Diye dua ve istekte bulunmuş. Aradan epey bir zaman geçtikten sonra, Sünbül Efendi, vefatına yakın bir zamanda, müridlerini toplayıp şöyle bir vasiyette bulunmuş: — Evlâtlarım! Ben yolcuyum. Öteki âleme göçmek üzereyim. Vefatımdan sonra, Musa Aleyhisselâmlla taşından kaldırıncaya kadar zinhar ağlamıyacak ve hiç kimseye haber vermiyeceksiniz. Cenazemi Fatih camiine götürüp, namazımı da orada kılacaksını

Yılandan Kamçı

Yılandan Kamçı İki yolcu arkadaşın başına gelen şu hâdise, din adamlarının sözlerini dinlemeyen ve kendi bildiğine gidip, tuttuğu yolun en doğru yol olduğunu körü körüne müdafaa edenlere güzel bir misâl. Sabahın erken saatlerinde, iki atlı arkadaş yola çıkmışlar. Fakat iki kişiden birisi âmâ imiş. Giderlerken âmâ olan şahıs, attan aşağıya kamçısını düşürmüş. Fakat itimad edemediği için, öbür arkadaşına da kamçının düştüğünü ve yerden almasını söylememiş, kendisi inip aramaya karar vermiş, inmiş atından el yordamıyla kamçıyı aramış, derken, kendi kamçısını bulamamış ama eline ondan daha güzel yumuşak bir şey geçmiş. Bu kamçı daha güzelmiş diyerek alıp atına binmiş. Fakat o kamçı Diye bulup aldığı kamçı değil gecenin soğuğundan hareketsiz hale gelmiş bir yılanmış ve o âmâ gözleri görmediği için onu kamçı sanarak almış. Derken biraz sonra hayli ilerlemiş olan arkadaşına yetişmiş. Arkadaşı sormuş: — Yahu neredesin? diye... Âmâ cevap vermiş: — Kamçımı düşürmüştüm, gerç

Kendisini Yaralayana Süt Gönderdi

Kendisini Yaralayana Süt Gönderdi Dört halifenin (Radiyallahü Anhüm) dördüncüsü Hazreti Ali Radiyallahü Anh, sabah namazını kılıyordu. Hiç beklenmedik bir anda, İbn Mülcem isminde bir namerd tarafından, sırtından zehirli hançerle vurularak yaralandı. Hazreti Ali Radiyallahü Anh'i sırtından hançerleyen İbni Mülcem, o anda kaçmayı başardı. Kanlar içinde yere serilen Allah'ın arslanı Hazreti Ali Radiyallahü Anh’ı oğlu İmam-ı Hasan Hazretlerinin yüzüne şefkatle bakarak: — Beni kim vurdu? Diye sordu. Hemen, Hazreti Ali Radiyallahü Anh 'yi yaralayan hain İbni Mülcem'i, Halife'nin huzuruna getirdiler. Hazreti imam, kendisini vuranı tanıyordu. Çünkü daha evvel îbni Mülcem denen hain, kendisine hizmet etmiş, ekmeğini yemiş ve Hazreti Ali Radiyallahü Anh 'den birçok yardım görmüştü. Daha o zamanlar Hazreti Ali Radiyallahü Anh Kerremallahü Veche: — Ya İbni Mülcem! Benim ecelim senin elinden olacak, buyurarak, büyük bir keramet izhar etmişti. O zaman,

Feridüddin-i Attâr Kuddise Sirrûh Hazretleri’nden Altın Damlalar…

Feridüddin-i Attâr Kuddise Sirrûh Hazretleri’nden Altın Damlalar… Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden sonra Evliyaullah Kuddise Sirruh Hazerâtının sözleri kalbden gelen İlİm olup, okuma sûretiyle öğrenilmiş değil, Allah’ın lütfuyla olduğundan onlara “Enbiyâ Vârisleri ve Mevlâ’nın Yakınları” denilmiştir. Evliyâ sözleri şerîatın ince noktalarını aydınlatır. Onların sözlerini dinleyenler, hidâyet ve hikmet bulur, arzûsuna ulaşır, murâdına nâil olur… Onların sözleri gönülleri aydınlatır, şeytânî vesveseyi def’eder. Dünya hırsını, Allah’tan gayrinin sevgisini gönülden siler. Doğru ve yanlışı ayırır, ölü kalpleri diriltir. Zira Evliyaullah’ın bâzısı Hz. Âdem (Safiyyullah) ahlâkı, bazıları Hz. İbrâhim, Hz. Musâ ve Hz. İsa (Aleyhimmüsselâm) ahlâkı ve niceleri de Hz. Fahr-i Âlem Sallallahü Aleyhi Vesellem ahlâkına sâhiptir. Bu îtibarla Evliyaullah’ın sözleri sâde hikmet olduğundan Hak Teâlâ’nın feyiz ve inâyetiyle şeytânî düşünceleri def ‘eder ve gönüllere nur verir. S. Hûd 120.

Hazreti Musa Aleyhisselâm'ın Yağmur Duası

Hazreti Musa Aleyhisselâm'ın Yağmur Duası Hazreti Musa Aleyhisselâm zamanında bir ara kuraklık vuku bulmuş, millet susuzluktan çıkıntıya düşmüştü, inananlar Hz. Musa Aleyhisselâm ile beraber yağmur duasına çıktılar. Kaç gün devam ettilerse yağmur yağmıyor, yani Cenab-ı Hak onların duasını” kabul etmiyordu. Hz. Musa Aleyhisselâm Tur-i Sina'ya çıkarak: — Ya Rabbi, duamız kabul olunmadı. Bize yağmur vermedin. Bir günahımız mı var acaba? Diye niyazda bulunduğu zaman, Hak Teâlâ Hazretleri: — Ya Musa, aranızda nemmam, (yani lâf götürüp getiren) biri var buyurdular. Bu sefer Hz. Musa Aleyhisselâm: — Ya Rabbi! Sana malûm, onu bana bildir de aramızdan çıkaralım ki duamız kabul olsun, dediğinde, Hak Teâlâ Musa Aleyhisselâm’a hitaben: — Ya Musa! O nemmamın kim olduğunu sana bildireyim de, bende mi nemmam olayım? Buyurdular. Hazreti Musa Aleyhisselâm bunun üzerine, eshabına gelerek meseleyi anlattı. Dualarının kabul olunması için tevbe, istiğfar etmelerini, s

Peygamberimize Bakan Kendisini Görür

Peygamberimize Bakan Kendisini Görür Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem bir mecliste otururlarken, oraya îslâmiyetin baş düşmanlarından Ebu Cehil geldi. Hiçbir şey konuşmadan Peygamberimizin yüzüne epeyce dikkatlice baktıktan sonra: — Ya Muhammed!, Sen ne kadar çirkin suratlı, acayip görünüşlü bir insansın, dedi. Peygamberimiz hiç kızmadı, hiddetlenmedi. Ona: — Doğru söylüyorsun ya Eba Cehil, buyurdular. Orada bulunanlar, bundan pek bir şey anlamamışlardı. Biraz sonra, aynı yere Hazreti Ebu Bekir (Radıyallahu Anh) geldiler. Oda bir müddet Sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin mübarek veçhi şerifine baktıktan sonra: — Ya Resulallah! Anam, babam, nefsim ve bütün varlığım sana feda olsun. Sen ne kadar güzel yüzlü, güzel görünüşlü, tatlı sözlüsün. Ben, senden daha güzel bir insan görmedim, dedi. Hazreti Peygamber Efendimiz ona da: — Doğru söyledin Ya Ebu Bekir!, buyurdular. Her iki zıd söze de, aynı şekilde mukabele ederek tasdik eden Peygamber

Habbab'ın Aşkı

Habbab'ın Aşkı Hazreti Peygamberimiz İslâmı tebliğle emrolunduğu zaman, birçok. padişahlara, sultanlara, şahlara mektup yazıp îmana davet ediyor, elçiler gönderip fikirlerini soruyordu. O zaman birçok hükümdarlar, bu mektuba müsbet cevap verip Peygamber Efendimize hediyeler göndererek memnuniyetlerini izhar ederlerken, birçokları da ya gelen elçiyi öldürüyor, yahut birçok eza ve cefa ettikten sonra elindeki mektubu yırtarak elçiyi eli boş gerisin geriye gönderiyordu. Bunlardan İran Şahı Peygamber Efendimizin mübarek mektubunu yırttığı gibi gelen elçiyi de öldürtmüştü. Fakat Cenab-ı Allah da onun cezasını bizzat kendi oğlu vasıtası ile verdi. Oğlu babasını tahtından indirdikten sonra onun cesedini o parçalanan mektup gibi parça parça ettirdi. Kendisine mektup gönderilen Rum Hükümdarı Herakliyus ve Mısır Hükümdarı Mukavkis ise gelen mektuba karşılık hediyeler göndermişler, fakat İslâmiyeti kabul edemeyeceklerini bildirmişlerdi; Bunlardan kendisine mektup gönderilen Arap kab