Kayıtlar

Hz. Ömer Radiyallahü Anh’ın adaletine bir misal

Hz. Ömer Radiyallahü Anh’ın adaletine bir misal Ashab'tan Abdurrahman bin Avf, Hazreti Ömer Radiyallahü Anh halife iken onu makamında ziyarete gelmişti, selâm verip müsait bir yere oturdu. Hz. Ömer Radiyallahü Anh kendisiyle hiç meşgul olmuyor hattâ selâmını bile almıyordu. Hayretle neticeyi beklerken, Hazreti Ömer Radiyallahü Anh, işini bitirdikten sonra yanan mumu söndürdü; aynı onun gibi başka bir mum yaktıktan sonra: “Ve aleyküm selâm” deyip selâmını aldı. Ve konuşmaya başladılar. Abdurrahman bin Avf Hazretleri, Ömer Radiyallahü Anh Hazretlerine niçin o mumu söndürüp başkasını yaktıktan sonra kendisiyle meşgul olmaya başladığını sormuştu. Hazreti Ömer Radiyallahü Anh: — Ya Abdurrahman, evvelki mum devletin hazinesinden alınmış mumdu. O yanarken şahsî işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mes'ul olurdum. Sizinle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım ondan sonra sizinle meşgul olmaya başladım, deyince Abdurrahman bin Avf

İbadeti Artarsa Rızkı Da Artar

İbadeti Artarsa Rızkı Da Artar Abid bîr zat, evden karısına işe gidiyorum diyerek ayrılır, fakat doğru tekkeye çekilerek ibadete başlardı. Akşam eve geldiği zaman karısı, “yiyecek yok, bir şey getirmedin mi?” dediğinde de, “çalıştığım zat çok cömert bir kimse... Ondan para istemeye utanıyorum. On gün sonra ücretimin tamamını, toptan verecek” derdi. Onuncu gün gene evinden ayrılmıştı, işe gidiyorum diye. Doğruca Savmaya (tekke) gitti, ibadetine başladı. Akşam üzeri yine evine dönecekti... Hanıma ne demeli, on gün doldu Diye düşünüyor ve mahzun mahzun yoluna devam ediyordu. Evine yaklaştı... Evden sıcak ve leziz yemek kokusu duydu. Şaşırmıştı. Acaba karısı yiyeceği nereden almıştı. Eve geldiğinde karısı dervişi kapıda karşıladı, neşeliydi. Kocasına olanları şöyle anlattı: — Çalıştığın adam hakikaten cömert bir kimse imiş... Öğle vakti idi, nur yüzlü iki kişi gelerek bana: “Bunlar kocanın iş ücretidir. Eğer bundan sonra da işine devam eder ve daha fazla çalışırsa, daha fazla

Fatihin Halkını İmtihanı

Fatihin Halkını İmtihanı Hazreti Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetme plânları yapıyordu. Daha henüz 21 yaşında bulunan hükümdar, İstanbul’un fethine girişmeden önce, halkını imtihan etmek istemişti. Sabahın erken saatlerinde tebdili kıyafet ederek, Osmanlı'nın başşehri olan Edirne'de çarşıya çıktı. Çarşının bir tarafından girip, alış - veriş yapmaya başladı. Birinci dükkâna varıp bir şey aldı. İkinci bir şey istediğinde dükkân sahibi vermedi... Fatih'i tanımıyordu dükkân sahibi. Fatih Hazretleri mal olduğu halde neden vermediğini sordu. Adam: — Ben sana bir şey satmakla sabah siftahımı yapmış oldum, ikinci alacağını da karşıdaki dükkândan al. Çünkü o henüz siftah etmemiştir, dedi. Fatih memnun olmuştu. Öbürüne vardı, bir miktar mal aldı... İkincisini istediğinde o da vermeyip komşu dükkâna gönderdi. Böylece Hazreti Fatih koca çarşıyı baştan sona kadar dolaştı... Hepsinde aynı mukabele ile karşılaşmıştı. Aldıkları erzakı, medresede ilim tahsil e

İbrahim Edhem Kuddise Sirruh'un Kırklara Kabulü

İbrahim Edhem Kuddise Sirruh'un Kırklara Kabulü İbrahim Edhem Kuddise Sirruh hazretleri hurmacıdan hurma almıştı... Hurmacıdan ayrılırken yanlışlıkla bir miktar hurmayı para ile aldığı hurmaya karıştırarak götürdü ve yedi... Ondan sonra kırk gün ibadetinden bir feyz almaz oldu. O günlerde Şam'a gelmişti. Kırklara karışarak sohbetlerinden istifade etmek istemişti. O'na: — Sen yanlışlıkla yediğin hurma yüzünden ibadetinden bir huzur duymuyorsun. Nasıl olur da bize karışabilirsin, dediler. İbrahim Edhem Kuddise Sirruh Hazretleri, Şam'dan Medine'ye gelerek hurmacıyı buldu. Hakkını helâl ettirip hurmanın parasını verdi. Ondan sonra tekrar Şam'a gitti, kırklara karışabildi...  

Delinin Beyazid-i Bestami'ye Tavsiyesi

Büyük Mutasavvıf Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri bir gün tımarhanenin önünden geçiyordu. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla bireyler dövdüğünü görüp: — Ne yapıyorsun? Diye sordu. Hizmetçi: — Burası tımarhanedir. Delilere ilâç yapıyorum, dedi. Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri: — Benim hastalığıma da bir ilâç tavsiye eder misin? Dedi. Hizmetçi hastalığının ne olduğunu sordu. Beyazıd Hazretleri: — Benim hastalığım günah hastalığı... Çok günah işliyorum, dedi. Hizmetçi: — Ben günah hastalığından anlamam... Ben delilere ilâç hazırlıyorum, Diye cevap verdi. Tam bu sırada tımarhane parmaklığının arasından konuşulanları duyan bir deli, (!) Beyazıd-ı Bestamî Hazretlerine: — Gel dede, gel! Senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim, Diye seslendi. Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri, delinin yanına sokularak: — Söyle bakalım, benim derdime çare nedir? dedi. Deli (! ) şu ilâcı tavsiye etti: — Tevbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır... Kalb havanında tevhîd tokmağı

Paşa Olursun Ama Adam Olamazsın

Paşa Olursun Ama Adam Olamazsın Bir adamın haylaz, yaramaz bir oğlu vardı. Adamcağız oğluna yeri geldikçe: — Oğlum sen adam olmazsın, derdi. Babasının bu sözleri ise çocuğun çok zoruna giderdi. Bir gün gene babası aynı sözü tekrarlamıştı. Çocuk başını aldı gitti, İstanbul'a geldi okumaya başladı. Çocuğun tek muradı adam olmak ve babasını mahcup etmekti. Nitekim okudu, uğraştı ve türlü imtihanlardan sonra Osmanlı Devletine Paşa oldu. Unutmamıştı babasının kendine söylediği sözleri. Emrindekilere, gidin filân memlekette, filân köyde şu isimde biri var onu istanbul'a huzuruma getirin, Diye emir verdi. Paşanın adamları gittiler ve söylenen köyde Paşanın babası Mehmet efendiyi buldular. Adamcağız tarlada çift suluyordu. Yanına varıp: — Seni Paşa Hazretleri İstanbul'a huzuruna çağırır, hazır ol gideceğiz, dediler. Adamcağız şaşırmıştı. Bir Paşa Anadolu'nun fakir köylüsünü niçin huzuruna çağırsındı. Ne ise emir emirdir, hazırlandı, İstanbul'a yola

Ana Hakkı Ve Alkame'nin Sonu

Ana Hakkı Ve Alkame'nin Sonu Hazreti Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem eshabıyla oturmuş sohbet ediyordu. Bir kadın sahabe Resûlüllah'ın huzuruna telâşla girerek: — Yâ Resûlallah! Şu anda kocam ölüm döşeğinde, belki biraz sonra ölmüş olacak,, . Yalnız yanında kelime-i şehadet getirdiğimi anladığı ve kendisi de getirmeye çalıştığı halde şehadet kelimesi getiremiyor. Kocamın imansız gitmesinden korkuyorum. Bu hususta bir yardımınızı bekliyorum, dedi. Hazreti Peygamberimiz: — Kocan sağlığında ne gibi kötü harekette bulunurdu? Diye sordu. Kadın hiçbir kötü amelinin olmadığını, namazını kılıp her türlü ibadetini noksansız yerine getirmeye çalışır olduğunu söyledi. Bu sefer Peygamberimiz: — Kocanızın dünyada kimi var? Diye sordu. Kadın ihtiyar bir anası olduğunu söyleyince Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem kadının kocası Alkame'nin anasını huzuruna çağırdı. Hazreti Alkame'nin anası, Hazreti Peygamberimizin huzuruna çıktı. Peygamberimiz

İnsanın En Şereflisi Allah'tan Ziyade Korkandır

İnsanın En Şereflisi Allah'tan Ziyade Korkandır Ebû Zerr Hazretleri anlatıyor: Bir gün Bilâl-i Habeşî ile sohbet ederken, bir mesele hakkında anlaşamayarak işi münakaşaya döktük. Bilâl Hazretlerine: — Sen bundan ne anlarsın siyah kadının oğlu, diyerek hakaret ettim. Hazreti Bilâl bunu Efendimiz Hazretlerine söylemiş, Resûlüllah beni huzuruna çağırdı. Hemen Efendimizin huzuruna koştum. Peygamberimiz bana: — Sen rengi siyah Diye Bilal’i küçük görmüş ona hakaret etmiş-sin. Doğru mu? Diye sordu. Ben çok mahcup olmuştum, utancımdan hiçbir şey söyleyemedim. Resûlüllah devamla: — Demek sende hâlâ cahiliyet devri adetlerinden eser var. Hâlbuki İslamiyet’te insanın derisinin hiçbir ehemmiyeti yok. İslâmiyet ırk, renk ve soy - sop farkını ortadan kaldırmıştır. Müslümanlıkta Allah'tan kim daha fazla korkarsa o öbüründen daha üstündür. Sen bu hali nasıl işledin? Buyurdular. Ben Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem efendimizin bu sözleri karşısında ziyades

Atasözleri ve Vecizeler 1 الأمثال والحكم

Atasözleri ve Vecizeler 1   الأمثال والحكم İslâm, güzel ahlâktır. اَلإِسْلاَمُ حُسْنُ الْخُلُقِ Yalanın ipi kısadır. حبل الكذب قصير Arapça atasözleri الحِكَم والأمْثَال في اللّغة العَرَبِية Hakka yardım etmek şereftir. نُصرَةُ الحَقِّ شَرَف Pek yaş olma sıkılırsın, pek’ de kuru olma kırılırsın. لا تَكنْ صَلْباً فتُكسرْ ولا ليّناً فتُعْصَر Kim ilgilendirmediği işe karışırsa, razı olmadığı şeylerle karşılaşır. مَنْ تدخّلَ فيما لا يعنيهِ لقيَ ما لا يرضيهِ Çalma kapım, çalınır kapın. (Çalma elin kapısını; çalarlar kapını) مَن دَقَّ دُقَّ Takva sahibi olmayan kişi başkasına takvalık emreder. وَغَيرُ تَقيٍّ يَأمرُ النّاسَ بالتُّقى Yalancı da olsan, söylediğini hatırla. إنْ كُنتَ كَذوباً فكُنْ ذّكوراً Zamanı ayıplarız hâlbuki ayıp bizdedir. المَرءُ عَدوُّ مَا جَهِل

Behlül, Göre, Üç, Kafa,

Behlül'e Göre Üç Kafa Behlül Dana Hazretleri, bir gün pazara üç tane kuru kafa getirerek satmaya başlamış ve her üçüne de ayrı ayrı fiyat takdir etmişti. Bu kafaları kaça satıyorsun diyenlere, birini bir paraya, birini on paraya, birini de ağırlığınca paraya sattığını söyledi. Behlül'ün bu tuhaf hareketlerini seyrederlerken biri dayanamayarak: — Ey Behlül! Bunların üçü de kurumuş kafalar olduğu halde sen üçüne de ayrı ayrı fiyat biçiyorsun. Bunların birbirlerinden ne farkı var ki? Dedi. Behlil Dana Hazretleri, bundaki esrarı şöyle anlattı: — Şu birincisi, taş kafadır. Bunun değeri hepsinden düşük. Çünkü hu hiç nasihat dinlemez ve ihtiyaç da duymaz, ikincisi, yani on paralık kafa ise nasihat dinler ama tutmaz... Bir tarafından girer öbür tarafından çıkar. Bunun adı da boş kafadır. Üçüncüsü ise tam kafadır. Hem dinler, onunla amel eder, hem de başkasına öğretir, İşte en kıymetli kafa budur. Bunu da ağırlığınca paraya veriyorum, dedi. Tabii ki bunda anlay

Ebu Leheb'în Azabı

Ebu Leheb'în Azabı Peygamberimizin amcası, fakat en büyük düşmanlarından olan Ebû Leheb îman etmeden geberip gitmişti. Onu, yakınlarından birisi rüyasında gördü. Ve ona nasıl azap edildiğini sordu. Ebû Leheb, Hazreti Muhammed'e îman etmemesi yüzünden çok büyük azap gördüğünü söyleyip başına gelenleri şöyle anlattı: — Yazıklar olsun bana! O'na îman edip dünya ve ahirette kurtulacağım yerde, îman etmedim ve dünyada da ahirette de perişan oldum. Yalnız bana haftada üç gün hususî muamele oluyor. O da Muhammed doğduğu zaman cariyem gelip bana O'nun doğumunu müjdelemişti, ben de memnun olarak onu azat etmiştim, işte onun için o gece azap hafifliyor. Bir de Pazartesi olunca iki parmağımın arasından serin su akar, ben de onu emer rahatlarım. Bunun sebebi ise Muhammed doğduğu zaman ben cariyeme git O'na meme ver demiştim, ondan dolayı haftada bir gün bana su veriliyor, dedi. (Alıntı)

Oduncu İle Şeytan Dövüşü

Oduncu İle Şeytan Dövüşü Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. Allah'a karşı kulluk” vazifesini yapar, kimsenin ekşisine tatlısına karışmazdı. Bu zahit kişinin bulunduğu köyün yakınında bir köy daha vardı, onlar da dağda kutsal Diye kabul ettikleri bir ağaca taparlar, ondan meded beklerlerdi. Oduncu, bir gün: “Şunların Allah Diye taptıkları ağacı kesip odun edeyim, pazarda satarak ekmek parası kazanırım; hem de, bir kavmi Allah'a isyandan kurtarmış olurum” Diye düşünerek Allah rızası için ağacı kesmeye karar verdi. Dağa doğru giderken karşısına acayip suratlı pis bir adam çıkarak nereye gittiğini sordu. Oduncu: — Halkın Allah Diye taparak Allah'a isyan ettikleri ağacı kesmeye gidiyorum, dedi. Adam, oduncuya: — Ben şeytanım... O ağacı kesmene müsaade etmiyorum, deyince zahit oduncu, şeytana çok kızmıştı. Öldürmek için hücum ederek yere yatırdı ve üzerine oturup hançerini boğazına dayadı.  Şeytan zahide: — Ey zahid, sen beni öldüremezsi

Hz. Ali Radiyallahü Anh’ın Kürkü

Hz. Ali Radiyallahü Anh’ın Kürkü Hazreti Ali Radiyallahü Anh, Sıffîn Harbînden dönerken kürkünü kaybetmişti. Aradan, bir müddet zaman geçtikten sonra kürkünü bir Hristiyan’ın sırtında görerek, geri alması için kadıya şikâyet etti. Hz. Ali Radiyallahü Anh ile Hristiyan arasında mahkeme kurulmuştu. Kadı Hazreti Ali Radiyallahü Anh'aya: — Kürk senin mî? Senînse isbat edebilir misin? Diye sordu. Hazreti Ali Radiyallahü Anh:  — Kürk benimdir, fakat ispat edemem, dedi. Bu sefer kadı Hristiyan’a: — Emirel mü'mininin dediği doğru mu? Diye sordu. Hıristiyan-: — Kürk benim, fakat Emirel mü'minin de yalancı değildir, dedi. Kadı, Hazreti Ali Radiyallahü Anh delil gösteremediği için kürkün Hristiyan’ın olduğuna karar verip adamı akladı. Kadının bu adilâne kararı karşısında vicdanen hakikati anlatmak mecburiyetini hisseden Hristiyan, kürkü Hazreti Ali Radiyallahü Anh'ye teslim etmek üzere gelip: — Ya emirel mü'minin! Bu kürk senindir. Sıffın Harbinden dö

Baykuşlar Ve Nuşirevan

Baykuşlar Ve Nuşirevan Adaletiyle meşhur İran Hükümdarlarından Nuşirevan tahta geçtiği ilk yıllarda, halka karşı o kadar zalim ve gaddarca davranmış, o kadar zevk-ü sefasına düşkünmüş ki, millet artık canından bıkar hale gelmiş, en ufak ses çıkaran olsa kellesi gidermiş. İşte bu zalim hükümdar Nuşirevan, bir gün maiyetiyle beraber ava çıkmıştı. Yanında gayet zeki bir de veziri vardı. Avlanırken bir ara diğerlerinden ayrılan hükümdar, yanında veziri olduğu halde bir suyun başına varıp atından indi ve bir müddet istirahata çekildi. Yeşillikler üzerinde otururlarken, iki baykuş gelip yakınlarına kondu ve ötmeye başladılar. Baykuşların o nağmeleri Nuşiveran'ın hoşuna gitmiş olacak ki, vezirine: — însan şu kuşların dilinden anlasa da ne dediklerini bilse... Kim-bilir bu kuşlar şimdi neler söylüyorlardır? dedi. Vezirin, derdini anlatması için büyük fırsat doğmuştu: — Sultanım ben bu kuşların ne dediklerini biliyorum. Eğer müsaade eder ve beni bağışlarsanız bu kuşların n

Hakim-ül Harameyn Değil, Hadimül Harameyn

Hakim-ül Harameyn Değil, Hadimül Harameyn Yavuz Sultan Selim, Mısır'ı fethetmiş ve hilâfet 1516 yılında Abbasilerden Osmanlılara geçmişti. Bir cuma günü Ümeyye Camünde cuma namazı kılınacaktı. Yavuz Sultan Selim de, camide idi. Şam valisi hükümdarın namaz kılacağı yere yeşil atlastan bir seccade sererek namaz kılınacak yeri ayırmıştı. Yavuz, namaz kılacağı yerde diğer cemaattan ayrı olarak serilmiş bu seccadeleri görünce hiddetlenerek: — Burası ibadet yeridir, padişah sarayı değildir, dedi ve atlas seccadelerin kaldırılmasını emretti. Kendisi de, cemaatla beraber camide namaz kılmaya başladı. Sıra Cuma hutbesine gelmişti ki, imam çıkarak hutbeyi okumaya başladı. Hutbenin mukaddimesinde halifelerin ismi zikredilirken imam efendi Yavuz Sultan Selim'i kastederek: — Hakimül harameyniş şerifeyn (Mekke ve Medine'nin hükümdarı) dedi. İmam efendinin bu sözlerini duyan Koca Yavuz hemen oturduğu yerden ayağa kalkarak: — İmam efendi! Okuduğunuz hutbedeki

Tevbenin Şartları

Tevbenin Şartları Yapılan her günah için tevbe etmek farzdır! Ölüm her an gelebilir. Onun için tevbeyi geciktirmeden acele yapmak gerekir. 1) Yapacağı veya içinde bulunduğu günahı hemen terk etmek, 2) İşlediği günahtan dolayı pişmanlık duymak, 3) Bir daha günah işlememeye kesin karar vermek. 4) Kime karşı suç işlediyse veya hakkını aldıysa kendisini affettirmesi, haklarını iade ederek helâllik alması gerekir. Şayet bu dört şarttan biri yerine getirilmezse kulun tevbesi kabul olmaz.

Münafık ne demektir?

Münafık ne demektir? عن بُرَيْدَةَ رَضِيَ اللَّه عنهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: «لا تَقُولُوا للْمُنَافِقِ سَيِّدٌ، فَإِنَّهُ إِنْ يكُ سَيِّداً، فَقَدْ أَسْخَطْتُمْ رَبَّكُمْ عزَّ وَجَلَّ» رواه أبو داود بإِسنادٍ صحيحٍ. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Münafıka, ‘efendi’ demeyiniz. Eğer onu efendi sayacak olursanız, Azîz ve Celîl olan Rabbinizin kızgınlığını çekmiş olursunuz.” Müslüman olmadığı halde, müslümanları aldatmak için müslüman görünen kimselere münafık denir. Münafıklığın bazı alametleri vardır. Bu alametlerin biri bir kimsede bulunsa, o kimseye münafık denmez, onda münafıklık alametleri var denir. Mesela yalan söylemek münafıklık alametidir. Bir kimse, yalan söylese münafık olmaz. Münafıkların işlediği bir işi işlemiş olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder.) [Buhari] Birine