Kayıtlar

Behlül, Göre, Üç, Kafa,

Behlül'e Göre Üç Kafa Behlül Dana Hazretleri, bir gün pazara üç tane kuru kafa getirerek satmaya başlamış ve her üçüne de ayrı ayrı fiyat takdir etmişti. Bu kafaları kaça satıyorsun diyenlere, birini bir paraya, birini on paraya, birini de ağırlığınca paraya sattığını söyledi. Behlül'ün bu tuhaf hareketlerini seyrederlerken biri dayanamayarak: — Ey Behlül! Bunların üçü de kurumuş kafalar olduğu halde sen üçüne de ayrı ayrı fiyat biçiyorsun. Bunların birbirlerinden ne farkı var ki? Dedi. Behlil Dana Hazretleri, bundaki esrarı şöyle anlattı: — Şu birincisi, taş kafadır. Bunun değeri hepsinden düşük. Çünkü hu hiç nasihat dinlemez ve ihtiyaç da duymaz, ikincisi, yani on paralık kafa ise nasihat dinler ama tutmaz... Bir tarafından girer öbür tarafından çıkar. Bunun adı da boş kafadır. Üçüncüsü ise tam kafadır. Hem dinler, onunla amel eder, hem de başkasına öğretir, İşte en kıymetli kafa budur. Bunu da ağırlığınca paraya veriyorum, dedi. Tabii ki bunda anlay

Ebu Leheb'în Azabı

Ebu Leheb'în Azabı Peygamberimizin amcası, fakat en büyük düşmanlarından olan Ebû Leheb îman etmeden geberip gitmişti. Onu, yakınlarından birisi rüyasında gördü. Ve ona nasıl azap edildiğini sordu. Ebû Leheb, Hazreti Muhammed'e îman etmemesi yüzünden çok büyük azap gördüğünü söyleyip başına gelenleri şöyle anlattı: — Yazıklar olsun bana! O'na îman edip dünya ve ahirette kurtulacağım yerde, îman etmedim ve dünyada da ahirette de perişan oldum. Yalnız bana haftada üç gün hususî muamele oluyor. O da Muhammed doğduğu zaman cariyem gelip bana O'nun doğumunu müjdelemişti, ben de memnun olarak onu azat etmiştim, işte onun için o gece azap hafifliyor. Bir de Pazartesi olunca iki parmağımın arasından serin su akar, ben de onu emer rahatlarım. Bunun sebebi ise Muhammed doğduğu zaman ben cariyeme git O'na meme ver demiştim, ondan dolayı haftada bir gün bana su veriliyor, dedi. (Alıntı)

Oduncu İle Şeytan Dövüşü

Oduncu İle Şeytan Dövüşü Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. Allah'a karşı kulluk” vazifesini yapar, kimsenin ekşisine tatlısına karışmazdı. Bu zahit kişinin bulunduğu köyün yakınında bir köy daha vardı, onlar da dağda kutsal Diye kabul ettikleri bir ağaca taparlar, ondan meded beklerlerdi. Oduncu, bir gün: “Şunların Allah Diye taptıkları ağacı kesip odun edeyim, pazarda satarak ekmek parası kazanırım; hem de, bir kavmi Allah'a isyandan kurtarmış olurum” Diye düşünerek Allah rızası için ağacı kesmeye karar verdi. Dağa doğru giderken karşısına acayip suratlı pis bir adam çıkarak nereye gittiğini sordu. Oduncu: — Halkın Allah Diye taparak Allah'a isyan ettikleri ağacı kesmeye gidiyorum, dedi. Adam, oduncuya: — Ben şeytanım... O ağacı kesmene müsaade etmiyorum, deyince zahit oduncu, şeytana çok kızmıştı. Öldürmek için hücum ederek yere yatırdı ve üzerine oturup hançerini boğazına dayadı.  Şeytan zahide: — Ey zahid, sen beni öldüremezsi

Hz. Ali Radiyallahü Anh’ın Kürkü

Hz. Ali Radiyallahü Anh’ın Kürkü Hazreti Ali Radiyallahü Anh, Sıffîn Harbînden dönerken kürkünü kaybetmişti. Aradan, bir müddet zaman geçtikten sonra kürkünü bir Hristiyan’ın sırtında görerek, geri alması için kadıya şikâyet etti. Hz. Ali Radiyallahü Anh ile Hristiyan arasında mahkeme kurulmuştu. Kadı Hazreti Ali Radiyallahü Anh'aya: — Kürk senin mî? Senînse isbat edebilir misin? Diye sordu. Hazreti Ali Radiyallahü Anh:  — Kürk benimdir, fakat ispat edemem, dedi. Bu sefer kadı Hristiyan’a: — Emirel mü'mininin dediği doğru mu? Diye sordu. Hıristiyan-: — Kürk benim, fakat Emirel mü'minin de yalancı değildir, dedi. Kadı, Hazreti Ali Radiyallahü Anh delil gösteremediği için kürkün Hristiyan’ın olduğuna karar verip adamı akladı. Kadının bu adilâne kararı karşısında vicdanen hakikati anlatmak mecburiyetini hisseden Hristiyan, kürkü Hazreti Ali Radiyallahü Anh'ye teslim etmek üzere gelip: — Ya emirel mü'minin! Bu kürk senindir. Sıffın Harbinden dö

Baykuşlar Ve Nuşirevan

Baykuşlar Ve Nuşirevan Adaletiyle meşhur İran Hükümdarlarından Nuşirevan tahta geçtiği ilk yıllarda, halka karşı o kadar zalim ve gaddarca davranmış, o kadar zevk-ü sefasına düşkünmüş ki, millet artık canından bıkar hale gelmiş, en ufak ses çıkaran olsa kellesi gidermiş. İşte bu zalim hükümdar Nuşirevan, bir gün maiyetiyle beraber ava çıkmıştı. Yanında gayet zeki bir de veziri vardı. Avlanırken bir ara diğerlerinden ayrılan hükümdar, yanında veziri olduğu halde bir suyun başına varıp atından indi ve bir müddet istirahata çekildi. Yeşillikler üzerinde otururlarken, iki baykuş gelip yakınlarına kondu ve ötmeye başladılar. Baykuşların o nağmeleri Nuşiveran'ın hoşuna gitmiş olacak ki, vezirine: — însan şu kuşların dilinden anlasa da ne dediklerini bilse... Kim-bilir bu kuşlar şimdi neler söylüyorlardır? dedi. Vezirin, derdini anlatması için büyük fırsat doğmuştu: — Sultanım ben bu kuşların ne dediklerini biliyorum. Eğer müsaade eder ve beni bağışlarsanız bu kuşların n

Hakim-ül Harameyn Değil, Hadimül Harameyn

Hakim-ül Harameyn Değil, Hadimül Harameyn Yavuz Sultan Selim, Mısır'ı fethetmiş ve hilâfet 1516 yılında Abbasilerden Osmanlılara geçmişti. Bir cuma günü Ümeyye Camünde cuma namazı kılınacaktı. Yavuz Sultan Selim de, camide idi. Şam valisi hükümdarın namaz kılacağı yere yeşil atlastan bir seccade sererek namaz kılınacak yeri ayırmıştı. Yavuz, namaz kılacağı yerde diğer cemaattan ayrı olarak serilmiş bu seccadeleri görünce hiddetlenerek: — Burası ibadet yeridir, padişah sarayı değildir, dedi ve atlas seccadelerin kaldırılmasını emretti. Kendisi de, cemaatla beraber camide namaz kılmaya başladı. Sıra Cuma hutbesine gelmişti ki, imam çıkarak hutbeyi okumaya başladı. Hutbenin mukaddimesinde halifelerin ismi zikredilirken imam efendi Yavuz Sultan Selim'i kastederek: — Hakimül harameyniş şerifeyn (Mekke ve Medine'nin hükümdarı) dedi. İmam efendinin bu sözlerini duyan Koca Yavuz hemen oturduğu yerden ayağa kalkarak: — İmam efendi! Okuduğunuz hutbedeki

Tevbenin Şartları

Tevbenin Şartları Yapılan her günah için tevbe etmek farzdır! Ölüm her an gelebilir. Onun için tevbeyi geciktirmeden acele yapmak gerekir. 1) Yapacağı veya içinde bulunduğu günahı hemen terk etmek, 2) İşlediği günahtan dolayı pişmanlık duymak, 3) Bir daha günah işlememeye kesin karar vermek. 4) Kime karşı suç işlediyse veya hakkını aldıysa kendisini affettirmesi, haklarını iade ederek helâllik alması gerekir. Şayet bu dört şarttan biri yerine getirilmezse kulun tevbesi kabul olmaz.

Münafık ne demektir?

Münafık ne demektir? عن بُرَيْدَةَ رَضِيَ اللَّه عنهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: «لا تَقُولُوا للْمُنَافِقِ سَيِّدٌ، فَإِنَّهُ إِنْ يكُ سَيِّداً، فَقَدْ أَسْخَطْتُمْ رَبَّكُمْ عزَّ وَجَلَّ» رواه أبو داود بإِسنادٍ صحيحٍ. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Münafıka, ‘efendi’ demeyiniz. Eğer onu efendi sayacak olursanız, Azîz ve Celîl olan Rabbinizin kızgınlığını çekmiş olursunuz.” Müslüman olmadığı halde, müslümanları aldatmak için müslüman görünen kimselere münafık denir. Münafıklığın bazı alametleri vardır. Bu alametlerin biri bir kimsede bulunsa, o kimseye münafık denmez, onda münafıklık alametleri var denir. Mesela yalan söylemek münafıklık alametidir. Bir kimse, yalan söylese münafık olmaz. Münafıkların işlediği bir işi işlemiş olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder.) [Buhari] Birine

Hz. Ömer Radiyallahü Anh’dan Nasihatlar

Hz. Ömer Radiyallahü Anh’dan Nasihatlar ·         Hz. Ömer Radiyallahü Anh Buyuruyorlar ki, On Şey Olmadıkça On Şey Islah Edilemez: 1-     Şüphelerden kaçınmadıkça, akıl ıslahı kabul etmez. 2-     İlim olmadıkça, fazilet olmaz. 3-     Korku olmadıkça, feyiz olmaz. 4-     Adalet olmadıkça, sultanlık olmaz. 5-     Edeb olmadıkça, haseb [iyilik, salih amel, şeref] olmaz. 6-     Emniyet olmadıkça, huzur olmaz. 7-     Çalışma olmadıkça, zenginlik olmaz. 8- Kanaat olmadıkça, zenginlik olmaz. 9- Tevazu olmadıkça, yücelik olmaz. 10- Tevfik olmadıkça, cihad olmaz. ·         Sırrını saklarsan ona hâkim olursun. Saklamazsan, o sana hâkim olur. ·         İnsanların en akıllıları, insanların hareketlerini takdir edenlerdir. ·         Ahmakla dostluktan çekin, zira iyilik edeyim derken çok defa kötülük eder. ·         İnsan için iş çoktur, fakat tutacağı işten ak yüzle çıkmayı düşünmelidir. ·         Bugünkü işini yarına bırakma. ·         Başkasını

Bişr-i Hafi Rahmetullahi Aleyh Hazretleri

Bişr-i Hafi Rahmetullahi Aleyh Hazretleri Nefeslerin buhar olup savrulduğu ilik donduran bir kış günü... Gün doğalı çok olmuştur ama genç adam yeni yeni doğrulur. Gözlerinde bir ağırlık vardır, şakakları zonklar. Hep öyle olur, eğlence ile geçen gecenin sabahı mahmurluk basar ve kulakları uğuldar. Karnı tok, sırtı pektir ama huzursuzdur. O sıra kapı çalınır. Hizmetçi koşup açar. Soğuk hava içeri girer köşeleri dolanır. Kapıdaki adam kadife yumuşaklığında bir sesle sorar ama duvarlar yankı yapar: -Bu ev kimin? -Merv reislerinden Haris Abdurrahman’ın. -Kendileri yoklar mı? -Yok ama oğlu var. -Bişr mi? -Evet. -Peki o hür müdür, kul mudur? -Elbette hürdür. -Hür olduğu belli, çünkü kul gibi yaşamıyor. -Anlayamadım? -Sen bu kadarını söyle, o anlar. Bişr fırlar ama meçhul ihtiyar yok olmuştur. Acaba adı menkıbelerde geçen Hızır aleyhisselam o mudur? Genç adam tutulur kalır. Bir an oyun ve eğlence ile geçen gecelerinden iğrenir. Kendin

Bişri Hafi Rahmetullahi Aleyh’den Nasihatler

Bişri Hafi Rahmetullahi Aleyh’den Nasihatler Bişr-i Hafi Rahmetullahi Aleyh Buyurdular ki… Bişr-i Hafî Rahmetullahi Aleyh; Merv’de doğdu. (D. 769/ Ö. 227/841) Ahmet b. Hanbel Rahmetullahi Aleyh, Fudayl b. lyad Rahmetullahi Aleyh, Süfyan-ı Sevr’i Rahmetullahi Aleyh, İmam-ı Malik Rahmetullahi Aleyh gibi zatlarla görüştü, onlardan ders aldı. Emir ve sultanların hediyelerini kabul etmezdi. Bağdat’ta medfundur. ·         İki şeyden kaçın: “Çok yemekten ve çok konuşmaktan!” ·         Dünyada aziz olmak isteyen diline sahip olsun. Şahitlik yapmasın, imam olmasın, ziyafetlere katılmasın. ·         İnsanlar arasında tanınmak isteyen ahiretin tadını alamaz. ·         Şöhreti seven Allah’tan korkmaz. ·         Övülmekten hoşlanmak ahmaklıktır. ·         Kötü insanlarla arkadaşlık yapan iyi kimselere kötü zan eder. ·         Topal bir karınca düşünün. Bir buğday için saatlerce uğraşır, didinir, tam yuvasının ağzına getirir ki taneyi kuş kapar. Ölüm kuşu da böyledir. Kimse