Kayıtlar

Heybedeki Altınlar

Heybedeki Altınlar Yalova’da bir imâm vardı ki, Yahyâ Efendiyi büyük bilir ve çok severdi. Zaman zaman ziyâretine gelirdi. Bu imâmın çoluk çocuğu kalabalık olup, maddî sıkıntı içindeydi. Fakat o sabreder fakirliğini gizler, kimseye bir şey söylemezdi. Bir gün yine Yahyâ Efendi hazretlerini ziyârete geldi. Selâm verip huzûrunda oturdu. O sırada dergâh tenhâ olup, kimseler yoktu. Yahyâ Efendi ona; - Ey temiz insan! Gel seninle bahçede biraz dolaşalım. Allahü teâlânın lütfunun sonu yoktur, buyurdu. Berâberce çıktılar. Bir yere geldiklerinde, Yahyâ Efendi; - Sen bize candan bağlısın. Şimdi sana Allahü teâlânın lütfuyla bir iş göstereceğim. Böylece gönlündeki fakirlik sıkıntısı kalmayacak. Fakirlik ateşini söndürmüş ve seni sevindirmiş olacağız, buyurdu. Sonra yere asâsını vurdu ve; - Burasını kaz! dedi. İmâm Efendi orasını açtığında, içinden bir küp altın çıktı. Ona; -Ne durursun, fakirlik hastalığına çâredir. Bunları sana sonsuz hazîneler sâhibi Allahü teâlâ g

Oğlum Sakın, Yalan Söyleme!

Oğlum Sakın, Yalan Söyleme! Gavs-ül Vasilin Abdülkadir Geylânî, küçük yaşta ilim tahsiline başlamıştı. Daha dokuz yaşında iken annesinden izin alıp Bağdat’a ilim tahsiline gitti. Giderken annesi oğlunun beline kırk altın bağlamış ve bazı nasihatlarda bulunarak: Oğlum sakın, ne olursa olsun yalan söyleme! Diye tenbihte de bulunmuştu. Abdülkadir’in de içinde bulunduğu kervan, Bağdat yolunda devam ediyordu. Bir vadiden geçerken kervanın önünü kırk kişilik bir eşkiya kesti. Eşkiyalar kervanda işlerine yarayan ne varsa aldılar. Ayrılacakları zaman, içlerinden biri Abdülkadir Geylânî’ye: Senin neyin var? Diye sordu. O hiç tereddüt etmeden: Belimde kırk tane altınım var! Dedi. Eşkıyalar üzerini bile aramaya lüzum görmedikleri çocuğun öyle söylemesine hayret etmişlerdi. Onu alıp reislerinin yanına götürdüler. Reis: Evlâdım biz seni aramayacaktık. Sen niye bende altın var dedin ve başını derde soktun, dediğinde, Abdülkadir: Ben dünya malı için anneme ve Allah’a verdiğim sözüm

Biz Onları Senden Alınca İlimsiz Kalıyorsun

Biz Onları Senden Alınca İlimsiz Kalıyorsun Îmâmı Gazâlî, çocukluğunda fıkıhtan bir miktarını kendi memleketinde okudu. Sonra Cürcan'a gitti, İmâm Ebû Nasr İsmâilî'den bir müddet ders aldı. Üç sene sonra Tûs'a döndü. Cürcan'dan Tûs'a dönerken başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır: “Bir grup yol kesici karşımıza çıktı. Yanımızda olan her şeyimi alıp gittiler. Benim ders notlarımı da aldılar. Arkalarından gidip kendilerine yalvardım. -Ne olur işinize yaramayan ders notlarımı bana verin dedim. Reîsleri, -“Onlar nedir? Nasıl şeylerdir?” diye sorunca, -“Onları öğrenmek için memleketimi terk ettim, gurbetlere gittim. Filân yerdeki birkaç tomar kâğıtlardır” dedim. Eşkiyaların reîsi güldü: -“Sen onları bildiğini nasıl iddia ediyorsun, biz onları senden alınca ilimsiz kalıyorsun” dedi ve onları bana geri verdi. Sonra düşündüm, Allahü teâlâ yol kesiciyi beni ikaz için o şekilde söyletti dedim. Tûs'a gelince üç yıl bütün gayretimle çalışarak, Cür

Hem Çok Komik Hem Çok Anlamlı

Hem Çok Komik Hem Çok Anlamlı Küçük bir kız öğretmeni ile balinalar hakkında konuşuyordu. Öğretmen bir balinanın insanı yutmasının fiziksel olarak imkânsız olduğunu söyledi, çünkü balinaların boğazı çok küçüktü. Küçük kız Hz. Yunus Peygamber’i bir balinanın yuttuğunu söyledi, sinirlenen öğretmen balinanın insanı yutamayacağını tekrarladı, bu imkânsızdı. Küçük kız şöyle dedi,  'Cennete gittiğim zaman Hz. Yunus'a soracağım'  Öğretmen 'Ya Hz Yunus cehenneme gittiyse?' diye yanıtladı. Küçük kız; 'O zaman sen sorarsın' 

Niçin Müslüman oldum? (9) Bayan CECILLA CANNOLY [REŞÎDE] (Avusturyalı)

Niçin Müslüman oldum? (9) Bayan CECILLA CANNOLY [REŞÎDE] (Avusturyalı) Size çok samîmî olarak söyleyebilirim ki, ben farkına varmadan müslüman olmuştum. Çünkü daha genç yaşta iken bağlı olduğum hıristiyan dînine karşı, zerre kadar itimadım kalmamış, hıristiyanlıktan soğumaya başlamıştım. Ben, dinde birçok şeyleri bilmek ve anlamak istiyordum. Bana öğretilmeye çalışılan îtikatları, körü körüne kabûl etmek taraftârı değildim. Neden üç tanrımız vardı? Neden dünyaya hepimiz günahkâr olarak gelmiştik ve kefaret vermeye mecbûrduk? Neden ancak râhib vâsıtası ile Allahü teâlâya yalvarıyorduk? Sonra bize gösterilen türlü türlü işaretlerin, anlatılan türlü türlü mucizelerin ne mânası vardı? Ben bunları ders veren râhiblere sorduğum zaman, onlar kızıyor, (Kilisenin sana öğrettiği şeylerin aslını sen soramazsın. Bunlar gizlidir. Sen yalnız inanmakla mükellefsin) diyorlardı, ama buna da benim aklım ermiyordu. İnsan, anlamadığı, aslını bilmediği bir şeye nasıl inanır? Fakat o zamanlar ben düşü

Niçin Müslüman oldum? (8) DEVIS WARRINGTON (Avusturyalı)

Niçin Müslüman oldum? (8) DEVIS WARRINGTON (Avusturyalı) Korkunç bir kıştan sonra, ilkbehârın tatlı ve ılık eli, soğuk toprak tabakasına nasıl te'sîr ederse, islâmiyet de bana öyle te'sîr etti. Kalbimi ısıttı ve bana yeni ve güzel bir ilim elbisesi giydirdi. İslâmiyetin öğrettiği şeyler, ne kadar güzel, ne kadar doğru ve mantıkîdir! (Allahü teâlâ birdir ve Muhammed aleyhisselâm Onun resûlüdür) sözü ne kadar açık, ne kadar doğru ve güzeldir! Hıristiyanların inanılması mümkün olmayan, anlaşılmaz (Baba, Oğul ve Ruh-ul-kuds) inancına benzer mi?Hıristiyanların insanı ürküten, onu korkutan, fakat hiçbir zaman onu tatmîn etmeyen akîdeleri yanında, bu sâde ve mantıkî îman, insanı kendisine cezb ediyor. İslâmiyet, hiç değişmemiş ilâhî bir dindir. Aradan asırlar geçmesine rağmen, bugün için de, yarın için de, insanın maddî ve mânevi bütün ihtiyaçlarını karşılar. Meselâ, insanların eşit olduğunu, Allahü teâlâ indinde aralarında bir rütbe veya mevki' farkı bulunmadığını, islâmiyet

Niçin Müslüman oldum? (7) THOMAS MUHAMMED CLAYTON (Amerikalı)

Niçin Müslüman oldum? (7) THOMAS MUHAMMED CLAYTON (Amerikalı) Tam öğle olmak üzereydi. Sıcaktan bunalmış, tozlu yoldan geçerken, bir aralık kulağımıza kendine mahsûs bir güzelliği olan, bir ses gelmeye başladı. Bu ses, etrâfımızdaki bütün boşluğu sanki dolduruyordu. Bir ağaç topluluğunu geçince, önümüze insana hayret verici bir manzara çıktı. Âdetâ gözlerimize inanamıyorduk. Tahtadan yapılmış ufak bir kule üzerine çıkmış, tertemiz cübbeli ve beyaz sarıklı yaşlı bir Arab ezan okuyordu. Ezanı okurken kendinden geçmiş, sanki dünyadan tamamen ayrılarak, hâlıkının, sahibinin huzuruna çıkmıştı. Bu yüce manzara karşısında, biz de sanki hipnotize olmuş gibi durakladık ve yavaş yavaş yere oturduk. Kulağımıza gelen seslerin ve sözlerin mânasını anlamıyor, fakat onun te'sîri altında kalıyor ve ruhumuzda bir başkalık, bir ferahlık his ediyorduk. Sonradan öğrendik ki, Arabın söylediği tatlı sözlerin mânası şu idi: (Allahü teâlâ en büyüktür. Allahü teâlâdan başka ilâh, mâbut yoktur). Birden

Bu, Allah'ın işine itiraz etti!

Bu, Allah'ın işine itiraz etti! Abdüllatif Uyan Mısır’da vefat eden Seyyid Ahmed Rıfai hazretlerinin yeğeni Hasan Ali şöyle anlatıyor: Bir gün dayımın evindeyken hiç tanımadığım biri geldi. Dayımla “gizli bir şeyler” konuştular. Sonra o kişi izin alıp gitti. Merak edip sordum: “Dayıcığım, o zat kimdi?” “Dört kutup'tan biriydi.” “Niçin gelmiş dayıcığım?” “Bu kişi deniz kenarında oturur. Geçen gün zihninden bir düşünce geçirince kutupluk vazifesi alındı kendisinden. Hatasını anlayıp tövbe etti. Bizden dua almaya gelmiş. Dua ettik. Sevinerek gitti.” “Ne düşünmüş ki?” “Denize yağmur yağdığını görünce, içinden ‘çöllerdeki insanlar bir damla suya muhtaçken denize yağmur yağıyor’ diye düşünmüş” dedi. Merakım zail oldu. Dayımdan ayrıldım. Ve o zatı gördüm. Yanıma gelip “Bir şey rica etsem yapar mısın?” dedi. “Yaparım” dedim. Bir urgan çıkardı. Ucunu bana verdi. Ve “Şu ipi boynuma geçir ve beni yerlerde sürükleyerek ‘Ey insanlar! Bu, Allahü teâlânı

Sevgi Gözü İle Bakmak

Sevgi Gözü İle Bakmak  "İbrahim b. Ethem birisiyle arkadaş oldu. Bu arkadaşlıkları bir müddet devam edip zaman gelip ayrılmaları icap edince arkadaşı dedi ki;  - Uzun zaman arkadaşlık ettik, bu zaman zarfında bir ayıbımı gördünse söyle de bir daha yapmayayım.  - Kardeşim sende bir ayıp görmedim. Ben sana daima sevgi gözü ile baktım. Onun için seni hep iyi buldum. Senden gördüklerim hep iyi şeylerdi. Ayıp arıyorsan başkalarına sor."

Suskunlar Meclisi

Suskunlar Meclisi "İran'da bir araya gelen 30 kişi suskunlar meclisini kurmuşlar. Şartları ise az konuşmak, çok tefekkür edip yazmak imiş. Otuz kişiden fazlasını da kabul etmiyorlar. Uzun zaman sonra çok meşhur olan bu meclisin bir üyesi vefat eder. Bunun üzerine molla cami meclise üye olmaya gelir ve kapıda duranla konuşmadan kapıda durana, kağıda üye olmak istediğini yazar ve gönderir. Bunun üzerine meclis üyeleri ölen kişinin yerine başkasını bulmuşlardır. Dolayısıyla başkasını alamazlardı. Ama mollayı da geri çevirmek, kırmak istemiyorlardı. Bunun üzerine birisi bardağı su ile doldurup mollaya göstererek bir damla daha olursa suyun taşacağını, dolu olduklarını anlatmak istemiş. Bunun üzerine molla konuşmadan oradan bir bitkiden ince bir yaprak söküp suyun üzerine koymuş ve suda taşmamış. Bununla nezaketli birinin zararı olmayacağını bildirmek istemiş. Bunun üzerine meclis üyeleri onu almışlar ancak meclisin sayısına 30 yanına bir 0 koyup meclisin değerini on kat artır

Keşke Düzenimizi Hiç Bozmasaydık!

Keşke Düzenimizi Hiç Bozmasaydık! "Bir zamanlar bir fare, kuş ve sucuk arkadaş olmuşlar, birlikte yaşamaya karar vermişler. Aralarında iş bölümü yapmışlar. Kuş her gün ormana giderek çalı çırpı getirecek, fare kuyudan su çekip ocağı yakacak, sofrayı kuracak, sucukta yemek pişirecekmiş. Bir süre rahat ve huzur içinde yaşamışlar. Günün birinde kuş ormanda eski bir arkadaşıyla karşılaşmış. Ona ne kadar mutlu olduğunu anlatmış. Arkadaşı sen budalanın birisin, demiş. Bütün işi sen yapıyorsun sabahtan akşama kadar çalı çırpı topluyorsun, fare kuyudan su çekip ocağı yakıyor, sonra uyuyor. Sucuk beş dakikada yiyecek bir şeyler hazırlıyor ikisi de senin sırtından geçiniyorlar. Kuş topladığı çalı çırpıyı eve götürmüş oturup yemek yemişler. Sonra da sabaha kadar mışıl mışıl uyumuşlar. Ama ertesi sabah kuş ben ormana gitmeyeceğim demiş artık. En ağır işi yapıyorum diye sitem etmiş. Fare ve sucuk ne kadar biz çalı çırpı toplayamayız demişseler de dinletememişler. Sonunda aralarında kura

Nasıl Bıraksın?

Nasıl Bıraksın? "Köylüler bir dostlarının ölümü üzerine konuşurlarken birisi der ki, - Demek hanımına ve çocuklarına para pul bırakmamış ha öbürü şöyle cevap vermiş. - Nasıl bıraksın? Evvela servet yapayım derken sıhhatini bozdu. Sonra da sıhhatine kavuşmak için servetini bitirdi." (Alıntı)

Keşke Daha Önce Namaza Başlasaydım!

Resim
'Keşke Daha Önce Namaza Başlasaydım!' Fenerbahçeli eski futbolcu ve spor yorumcusu Abdülkerim Durmaz, TV 8'de katıldığı bir programda duygu dolu anlar yaşadı. Eski görüntülerini izlerken eski yaşantısı aklına gelen Abdülkerim Durmaz; “38 yaşından önceki yaşamında pek de masum bir hayat sürmediğini belirtirken, 38'den sonra İslam'ı ön planda tutan bir hayat tercih ettiğini” söyledi. "Ondan önceki hayatımı yaşanmamış kabul ediyorum" diyen Durmaz'ın sözleri seyirciler tarafından büyük alkış alırken, 56 yaşındaki yorumcu gözyaşlarına hâkim olamadı. Haber’in Videosunu İzle: http://video.haber7.com/video-galeri/80060-38-yasina-kadar-namaz-kilmamanin-pismanligini-yasadim

Çoğaldı Cürmüm

ÇOĞALDI CÜRMÜM Çoğaldı cürm-ü isyânım benim pek yâ Rasûlâllah Kati müşkil huzûr-i Hak ka gelmek yâ Rasûlâllah!. Erişmezse bana lûtfun efendim rûz-i mahşerde Mekânım nâr-ı dûzeh ola bî-şek yâ Rasûlâllah!. Bırakma bendeni ol gün açılır çün Livâ-ül-hamd. Beni de ol livânın tahtına çek yâ Rasûlâllah!. Ümîdim var, yine mağfûr ü mesrûr olurum ol gün Girince destime pây-i mübârek yâ Rasûlâllah!. Bihâkkı Hazret-i Zehrâ bihakkı Hazret-i Sıbteyn Sana geldi kulun Ulvi, dahîlek yâ Rasûlâllah!. Ali Ulvi KURUCU

Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin Çocuk Sevgisi

Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin Çocuk Sevgisi Hayati OTYAKMAZ Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem çocukları çok severdi Çocuklara karşı çok şefkat ve merhametliydi Her konuda olduğu gibi "Çocuk Sevgisi ve Terbiyesi'' konusunda da Müslümanlara en güzel örnek sevgili Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz olmuştu Çocuğun önem ve değerini belirten hadisi şeriflerinden bazıları şunlardı: ''Çocuk, cennet nimetlerinden biridir'' ''Çocuk kokusu, cennet kokularındandır'' ''Her ağacın bir meyvesi vardır. Gönülün meyvesi de çocuktur'' Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem, sevgili torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i kucağına alır, okşar, öper ve severdi Hatta Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem namaz kılarken sevgili torunları mübarek omuzlarına çıkarlardı Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem sokak ve çarsılarda karşılaştığı çocuklara selâm

Yaşanmış Korkunç Bir Hikâye Işığında; Çocuk Yetiştirmede Sevgi Şefkat ve Merhametin Önemi…

Yaşanmış Korkunç Bir Hikâye Işığında; Çocuk Yetiştirmede Sevgi Şefkat ve Merhametin Önemi… Caninin biri 6 kişiyi işkence ederek öldürüyor. Cinayetlerine 23 yaşında başlayan, bu cani son kurbanı yaşlı bir teyzeyi öldürdüğü gün yakalandı. Yakalanana kadar geçen 7 ay 13 günlük sürede 6 kurbanı ardında bırakan, tam bir cani psikopat. Öldürmeden önce kurbanlarının kimisinin kulaklarını kimisinin ellerini, burunlarını kesen öldürdükten sonra bile işkencelerine devam eden bir vampir… Vampir çünkü bazı cesetlerin kanını bile içmiş… İnsan aklının ve vicdanının alamayacağı derecede kötülük dolu bu cani, 23 yaşında başlıyor; 7 ay 13 gün devam ediyor işkence etmeye, öldürmeye… Sonunda yakalanarak ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırıldı. Olayları medyadan takip eden ünlü bir psikolog bu adamla görüşüp konuşturmaya karar verdi. Çeşitli hediyelerle seri katili ziyaret etti.  Eğer konuşursan sana para vereceğim hapishanede rahat edersin, belki de afla çıkar rahat yaşarsın dedi. Cani s