Kayıtlar

bir etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yâ Rabbi öyle bir iman ver ki...

Yâ Rabbi Öyle Bir İman Ver ki...   Eûzü billâhimineşşeytânirracim. Bismillâhirrahmânirrahîm! Elhamdulillahi Rabbil Alemîn. Vesselâtü vesselamu alâ Resûlina Muhammediv ve alâ âlîhî ve sahbihî ecmaîn!   Yâ Rabbi öyle bir iman ver ki... Başımı vereyim; imanımı vermeyeyim! Canımı vereyim; namazımı, orucumu, zekâtımı ve haccımı vermeyeyim!   Yâ Rabbi öyle bir hidayet ver ki... İslâmiyet’ten başka bir din aramayayım. Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’den ayrılmayayım!   Yâ Rabbi öyle bir aşk ver ki... Seni ve Rasûlün Muhammed Aleyhisselâm’ı canımdan, malımdan bütün sevdiklerimden daha çok seveyim!   Yâ Rabbi öyle bir sevgi ver ki... Senin sevdiklerini ben de seveyim; senin sevmediklerini ben de sevmeyeyim!   Yâ Rabbi öyle bir Cihad ver ki... Senin şânı yüce adını yeryüzünün en ücra köşesinde her ferde kadar duyurayım! Şirki, küfrü ve zulmü yok etmek için kanımın son damlasına kadar çarpışıp şehit olayım!   Yâ Rabbi öyle bir güzel ahlâk ver ki... Tatlı dilli, güler yüzlü, alçakgönüllü ve emr

Öyle Bir Gözyaşı Ver ki Yâ Rabbî!

  Öyle Bir Gözyaşı Ver ki Yâ Rabbî!   Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Aklansın.. Ölümün kara düşleri, Korkuları, umutlara döndürsün. Rahmetinle, her damlası Cehennemler söndürsün…   Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Cennetler berâtı inci damlalar, Secdelerde seller gibi çağlasın. Etrafımda haşre kadar melekler, Sevinçlerle ağlasın…   Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Eritsin.. Buzlarını gafletin, Gönül ufukları, nûra bürünsün. Açılsın da cehlin kara perdesi, Gerçek görünsün…   Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Müjdeler dökülsün, Arş-ı Âlâ’dan, Hidâyet selleri, sineme dolsun. Her damlası Mahşer Günü Şâhidim olsun…   Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Esmâ’ndaki ‘Doksandokuz’ aşkına, Semâlardan gufranını indirsin. Hesap günü, titreşirken Mîzan’da, Hicâbımı dindirsin…   Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Firdevs Göklerinden, nûr sağnakları, Dehşet günü, Sırât üzre saçılsın. Sekiz yerden, sekiz cennet kapısı Bir lâhzad

Bir Dâhinin İnanılmaz Hikâyesi

Resim
Bir Dâhinin İnanılmaz Hikâyesi Gaziantep’e bir Fransız gelir. Tekstilcilere akıl verir: “- Makineleriniz yetersiz! Yenileyin, dünya pazarı sizin olsun!” En iyi makinelerin Fransa’da olduğunu söyler. Kendi mallarını pazarlar. Dinleyenler arasında bir usta vardır. Kendine özgü lehçesiyle… “- Bu adam ne diy?”, der. Kafaya takar, makinenin resmine bakar. Demiri eritir, çeliği büker, vidasını, motorunu koyar. Fransızların 3 milyon Euro’ya satacağı makineyi… 50 bin liraya üretir. Yerli piyasaya sunduğu yetmez. Brezilya’ya kadar çeşitli ülkelere yaptığı makineleri gönderir. Bu usta, Mennan Aksoy’dur. Diplomasız dahi! Yoksulluktan okuyamamıştır. İlkokulu 9 yılda bitirmiş, bir daha eğitim görmemiştir. Allah Teâlâ vergisi öyle bir akıl ve beceriye sahiptir ki… Makineyi bir görsün, ertesi gün atölyesinde yapımı başlanmıştır. Bu nedenle… Uluslararası makine, teçhizat fuarlarına girişi yasaklanmıştır… Mühendislerin, aylarca çalışarak tasarladığı makineleri, tek başına yapmak

Aşk bir Şem’-i İlâhîdir

  Aşk bir Şem’-i İlâhîdir   Aşk bir şem’-i ilâhîdir benim pervânesi, Şevk bir zencîrdir gönlüm anun dîvânesi   Mahrem-i râz olalı gamzenle oldu hâtırım, Âşinânın âşinâ bîgânenin bîgânesi…   Zühd-i huşku bezm-i nûş-â-nûşdan fark eylemez, Böyledir erbâb-ı hâlin meşreb-i rindânesi…   Âlem-i âbın sevâd-ı hâki hep pür-feyz olur, Çeşme-i hûrşîd-i hikmetdir hum-ı mey-hânesi…   Ol nigâh-ı çeşm-i zehr-âlûddan mey-nûş-ı nâz, Ben humâr-ı nergis-i şehlâsının mestânesi…   El-hazer gâfil bulunma hançer-i hâbîdeden, Güft-gûy-ı katldir dâ’im anun efsânesi…   Mahrem-i halvet-sarây-ı zevkı ol Gâlib’de gör Başkadır rez duhterinin meşreb-i ferzânesi…   Şeyh Galib Rahmetullahi Aleyh

Aşk bir Züleyha çağrısıdır

  Aşk bir Züleyha çağrısıdır   Aşk bir Şirin çağrısıdır, Dağları delmeye Ferhat gerek… Yunusça yanmamışsa sözün; Gökleri tutan heyhat gerek…   Sevmek gönül ağrısıdır, Dert çekmeye Eyüp gerek… Aşk bir Züleyha çağrısıdır, Reddetmeye Yusuf gerek…   Nuh Keniş

Ne Güzel, Gerçek Bir Hikâye!

Ne Güzel, Gerçek Bir Hikâye!   Gönenli Hocamız Rahmetullahi Aleyh anlatıyor… “- Bir gün şurada namaz kıldırıyorum. Mihrabtayım… Namazdan evvel birisi geldi:” “- Hocam, dedi. Ben Hacca gitmek istiyorum. Kâbe’ye gitmek istiyorum, Ravza’ya gitmek istiyorum ama hiç bir tutarım yok! Ne olur, elinizden gelirse, bir kolayını bulursanız, bana yol göstericilik yapın! Bana da bir yol açın, imkân açın, filan dedi gitti.” “- Olur, dedim; inşallah, dedim. Allah Teâlâ bir kolayını verirse filan diyerek adamcağızın gönlünü aldım gitti.” “- Sonra. Öğle namazını kıldık, tesbihimizi çektik, dualarımızı yaptık, kalktık…” “- Baktım bir adam geldi, selam verdi:” “- Aleyküm selam! Dedim.” Adam: “- Efendim, dedi. Ben şu taraftaki, deniz kenarındaki bahçelerin bekçisiyim. Hâkim emeklisi filan Bey gönderdi beni. Selam ve hürmetleriyle birlikte bir de ricası var sizden.” “- Aleyna ve aleykümselâm, ricası nedir Hâkim Bey’in? “- Efendim Hâkim Bey’in ricası şu:” “- Ben hac borçlusuyum, am

Allah Dilerse Kâfir, Münafık Ve Fâsık Bir Adamın Eli İle

  Allah Dilerse Kâfir, Münafık Ve Fâsık Bir Adamın Eli İle   Allah dilerse kâfir, münafık ve fâsık bir adamın eli ile de dinine hizmet ettirebilir!   Facir: Kelime olarak "Haktan sapmış, haram ve günaha dalmış kötü ve günahkâr insan" demektir. Facir ifadesi burada mutlak bırakıldığı için, biz âcizane bu kelimeye birkaç mana daha ilave edeceğiz.   Şöyle ki:   Facir burada kâfir, münafık, fâsık olmak üzere üç anlama gelebilir. O zaman mana şöyle olmuş oluyor: "Allah dilerse kâfir, münafık ve fâsık bir adamın eli ile de dinine hizmet ettirebilir."   "Pekâlâ, bunun gerçek hayatta örnekleri var mı?" denilirse, bunun örneklerinin hem Asr-ı Saadet'te hem de günümüzde olduğunu görüyoruz.   Mesela Ebu Talip kâfir olmasına rağmen Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'e ve Müslümanlara büyük hizmetlerde bulunmuş, onları himaye ederek İslâm’ın kuvvet kazanmasına büyük katkısı olmuştur.   Medineli münafıklar zahirde de olsa

Ya İlâhi Senden Bir Dileğim Var

Ya İlâhi Senden Bir Dileğim Var   Yâ İlâhi senden bir dileğim var, Kapından sürüp de dara düşürme... Öter bülbüllerin ah-û can kuşu, Maksudu giryana, hara düşürme...   Ağlıyor kulların alnı secdede, Affını ver ya Rab dara düşürme... Ağlıyor kulların alnı secdede, Affını ver ya Rab dara düşürme...   Cemalin nurudur aşığın canı, Âşık feda etmiş ezelde kanı, Ey bu can mülkünde ruhun sultanı, Aşkından başka bir hara düşürme...   Kadir Mevla'm ateş atma özüme, Dünya malı görünmüyor gözüme, Yâ İlâhi sen bak benim yüzüme, Cehennem ateşi ile dağlama…   Sen sinemdeki ben, ben gibi durân, Sinemin üstünde hâtsız oturân, Ey gönlümü yâkıp, kâlbimi bilen. Derdimi dermânsız hâle düşürme...   Malûmundur hâlim Ey Yüce Rahman! Gizli saklı nem var, hep sana ayan, Ey rahmeti sonsuz, lütfu bir payan Gönlümü yüzde bir dara düşürme...   Ağlıyor kulların alnı secdede, Affını ver ya Rab dara düşürme... Ağlıyor kulların alnı secdede, Affı

Bir Kez Daha Gördük ki!

  Bir Kez Daha Gördük ki!   ·      Bir kez daha gördük ki Müslümanların ölüsünü de dirisini de sevmiyorlar. Kin ve öfke dolular. Sevginin hoşgörünün birlikte yaşama kültürünün sadece edebiyatını yapıyorlar.   ·      Bir kez daha gördük ki vatan millet bayrak gibi değerler umurlarında değil. Ülkenin en azılı düşmanlarıyla ittifak yapmaktan çekinmeyecek kadar gözleri kararmış.   ·      Bir kez daha gördük ki Emperyalistlere karşı olağanüstü derecede yumuşak ve onlardan her gelen emri el pençe durup yapacak kadar teslimiyetçi bir karakterdeler.   ·      Bir kez daha gördük ki çok kolay yalan söyleyip çok kolay şekilde iftira ve kumpasla itibar suikastı yaparak insan hayatına kastediyorlar.   ·      Bir kez daha gördük ki Osmanlı Selçuklu başta olmak üzere bütün köklerimize kökten düşmanlar. Tarihe medeniyete coğrafyaya dair içlerinde en ufak bir aidiyet hissi yok.   ·      Bir kez daha gördü ki hiçbir bir değer yargıları yok. İşlerine gelince Kürtçü işlerine gelinc