Allah Dilerse Kâfir, Münafık Ve Fâsık Bir Adamın Eli İle
Allah Dilerse Kâfir, Münafık Ve Fâsık Bir Adamın Eli İle
Allah dilerse kâfir,
münafık ve fâsık bir adamın eli ile de dinine hizmet ettirebilir!
Facir: Kelime olarak "Haktan sapmış, haram ve günaha dalmış kötü
ve günahkâr insan" demektir. Facir ifadesi burada mutlak bırakıldığı için,
biz âcizane bu kelimeye birkaç mana daha ilave edeceğiz.
Şöyle ki:
Facir burada kâfir,
münafık, fâsık olmak üzere üç anlama gelebilir. O zaman mana şöyle olmuş
oluyor: "Allah dilerse kâfir, münafık ve fâsık bir adamın eli ile de
dinine hizmet ettirebilir."
"Pekâlâ, bunun
gerçek hayatta örnekleri var mı?" denilirse, bunun örneklerinin hem Asr-ı Saadet'te
hem de günümüzde olduğunu görüyoruz.
Mesela Ebu Talip
kâfir olmasına rağmen Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'e ve
Müslümanlara büyük hizmetlerde bulunmuş, onları himaye ederek İslâm’ın kuvvet
kazanmasına büyük katkısı olmuştur.
Medineli münafıklar
zahirde de olsa İslâm saflarında savaşarak dolaylı bir şekilde hizmet
etmişlerdir.
Meşhur Kuzman
hadisesi buna güzel bir örnektir: (1)
“Allah, bu dini
facirlerin / fâsıkların eliyle de güçlendirir." mamasına gelen hadis,
birçok tarikle rivayet edilmiştir. Hafız Heysemî, Taberanî’nin -Amr b. Numan
tarikiyle- yaptığı rivayetin sahih olduğunu belirtmiştir. (bk. Mecmau’z-Zevaid,
5/303).
Konuyu daha detaylı
olarak ifade eden rivayetler de vardır. Buharî ve Müslim’in aktardıklarına
göre, Ebû Hureyre şöyle demiştir: Bizler (Hayber'de) Rasûlullah'ın beraberinde
hazır bulunduk. Resûlullah, İslâm'ı iddia etmekte olanlardan bir kimse için:
"Bu adam ateş ehlindendir." buyurdu.
Savaş başlayınca bu
adam şiddetli bir şekilde -düşmanla- çarpışmaya başladı ve kendisine büyük bir
yara isabet etti. Bunun üzerine (bir sahâbî tarafından):
"Yâ Rasûlallah!
‘O, ateş ehlindendir’ buyurduğun şu kimse, bu gün gerçekten çok çetin bir savaş
yapmış ve ölmüştür.” denildi. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem bu söze
karşılık: "O, ateşe gitmiştir." buyurdu.
Bu haberden dolayı
insanlardan bazıları şaşkınlık içerisindeydiler. Onlar bu şaşkınlık hâli
üzerinde bulundukları sırada birdenbire: “O adam ölmemiştir, lâkin onda
şiddetli bir yara vardır.” denildi.
Geceden bir vakit
olunca o yaralı adam, yaranın acısına sabredemedi ve kendi kendini öldürdü.
Sonra bu durum Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem'e haber verildi. O da: “Allâhu
Ekber, ben kendimin Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuma şahâdet ederim."
buyurdu.
Sonra Bilâl'e
emretti de Bilâl insanlar içinde: "Şu muhakkak ki cennete ancak Müslümân
nefis girer. Ve muhakkak ki Allah bu İslâm Dîni'ni (dilerse) elbette fâcir kişi
ile de te'yîd edip kuvvetlendirir." sözlerini bağırıp ilân etti. (Buharî,
Cihad, 182; Müslim, İman, 178)
Vakidî'nin
Megâzî'si, hâdisenin Uhud'da cereyan ettiğini, olayın kahramanın adının
Kuzmanolduğunu belirtir. Ona göre, "Kuzman, Uhud'dan geri kalır. Kadınlar
bunu (savaş kaçkını diye) alaya alırlar. Bunun üzerine ilerler ve ön safta yer alır;
ilk oku atar, sonra kılıcını çeker ve acaib kahramanlıklar gösterir.
Müslümanlar dağılınca kılıcın kınını kırar ve "Ölüm, kaçmaktan daha
iyi!" diye bağırarak ileri atılır. Bu esnada kendisine uğrayan Katade
İbnu'n-Nu'man: "Şehidlik sana mübarek olsun!" diye tebrikte bulunur.
Kuzman ise: “Vallahi ben bir din için savaşmadım, kavmimin itibarı için
savaştım!" diye mukabele eder ve yaranın ızdırabına dayanamayarak intihar
eder." (bk. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ, 14/147-148)
Allahü teâlâ
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Kıyâmet gününde nice
yüzler vardır ki (dünyâda iken geceleri ibâdetle geçirmek veya alınan abdestler
sebebiyle) parıl parıl parlar, (kavuştukları nîmetlerden dolayı) güler ve
sevinir (bunlar mü'minlerdir). Nice yüzleri de o gün, toz-toprak, karanlık ve
siyahlık kaplayacaktır. İşte bunlar, kâfirler ve fâcirlerdir. (Abese sûresi:
38-42)
Fâcirlerin amel
defterleri, Siccîn denilen yerdedir. (Mutaffifîn sûresi: 7)
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder