Kayıtlar

Su etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yüz Suyu

Yüz Suyu 1735 1808 yılları arasında yaşamış Hoca Neş'et adıyla ma'ruf bir âlim vardı. Bu âlim varlıklı bir kimse olduğu için gelen geçen herkese iyilik etmeyi çok sever, hatta kendisinde olmazsa, başkalarından isteyerek, gene de ihtiyaç sahibinin işini görürdü. Bir defasında kendisine: — Hocam şunun bunun işi için ona buna yüzsuyu döküyorsun. Kendin elinden geleni yapıyorsun. Bir de yüzsuyu dökmek niye? Diye söylenmişlerdi. Hoca Neş'et şu cevabı verdi: — Yüzsuyu ile değirmen dönmez ya, yüzsuyu ile ancak iş görülür, ben de onu yapıyorum. (Alıntı)

Su Kırbasını Delen Çocuk

Su Kırbasını Delen Çocuk istanbul'un Vefa semtinin ismi, kendisinden kalan zamanın manevî erlerinden Şeyh Vefa Hazretlerinin, bir oğlu vardı. Bu çocuk o zaman henüz İstanbul'a çeşmeler yapılmadığı için evlere hayvan sırtında su taşıyan sakaların kırbalarını (Kırba, eti yenen hayvanın derisinden tabaklanarak elde edilen tulum) delerdi. Hazreti Fatih devri meşayihlerinden olan Şeyh Vefa Hazretlerinin çocuğu bu kötü hareketini uzun zaman devam ettirdiği halde, sucular Şeyhin hatırına çocuğa bir şey demedikleri gibi, gelip durumu Hazreti Şeyhe bile anlatmaya cesaret edemezlerdi. Sakalardan (Sucu) bir tanesi artık dayanamayıp durumu, çocuğun babasına açmaya karar verdi. Şeyhin huzuruna gelerek: — Ya Şeyh! Ne zamandan beri sizin çocuk, bizim kırbalarımızı elindeki çivi ile delmekte ve akan suları ağzını dayayıp içmektedir. Biz bu zamana kadar bir şey söylemedik ama artık dayanılmaz oldu, siz bir tenbihte bulunsanız'da çocuk bu halinden vazgeçse, dedi.  Oğlun

Üç Yaralıya da Nasip Olmayan Su

Üç Yaralıya da Nasip Olmayan Su Peygamberimiz samanında Yermük Savaşı vuku bulmuştur. Bu savaşta eshap, birçok şehit vermiş ve birçok eshap da gazilik şerefi kazanmıştır, işte bu harpte vuku bulan bir hâdise; eshabın biribirine şe-hadet şerbeti içerken bile nasıl bağlı olduğunu göstermektedir. Şöyle ki; Huzeyfetül Adevî isimli sahabî, harpte kahramanca savaşan amcası oğlunun yaralanarak yere düştüğünü gördü. Yanında bir miktar su bulunuyordu. Yere düşerek inlemeye başlayan amcası oğlunun yanına yaklaştı. Suyu ona vereceği sırada, başka bir yaralının “Su! . Su!” Diye bağırdığı duyuldu, Şehadet şerbetini içmek üzere olan amcasının oğlu, hemen Huzeyfe'ye eliyle işaret ederek suyu ona götürmesini istedi. Hazreti Huzeyfe suyu hemen ona götürdü. O anda başka bir yaralı yine ölüm anında idi.”Su! Su!” Diye inliyordu... Suyu içmek üzere olan ikinci yaralı da Hazreti Huzeyffe'ye eliyle işaret ederek suyu öbür kardeşine götürmesini bildirdi... Hazreti Huzeyfe suyu alarak üçü

Su Kadar Değeri Yok

Su Kadar Değeri Yok Bir sene hacca gitmek üzere yola çıktı. Bağdât’a vardığında Halife Hârun Reşid bunun geldiğini haber aldı ve yanına çağırttırdı. Şakîk-i Belhî, halîfenin yanına geldi. Halîfe Hârun Reşîd sordu: “Zâhid olan Şakîk-i Belhî sen misin?” Şakîk-i Belhî; “Şakîk benim ama zâhid değilim.” dedi. Halife nasîhat isteyince şöyle buyurdu: “Aklını başına topla ve çok dikkatli ol. Allahü teâlâ sana Ebû Bekr-i Sıddîk’ın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi doğruluk istiyor. Sana Ömer-ül-Fârûk’un makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi, hak ile bâtılı ayırmanı istiyor. Sana Osman-ı Zinnûreyn’in makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi hayâ ve kerem (çok lütuf ve ihsân) sâhibi olmanı istiyor. Sana Aliyyül Mürtezâ’nın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi ilim ve adâlet istiyor.” Hârun Reşîd; “Biraz daha nasîhat et.” deyince, Şakîk-i Belhî buyurdu ki: “Allahü teâlânın Cehennem diye bilinen bir yeri vardır ve seni de oraya bekçi yaptı. Eline üç şey verdi. Bunlar

Yaz Kış Demeden Buz Gibi Akan Tatlı Su Pınarı

Yaz Kış Demeden Buz Gibi Akan Tatlı Su Pınarı Hikmet ehli bilge bir zat talebeleriyle bir soğuk su kenarından geçiyordu. Bilge Zat ve talebeler o sudan kana kana içtiler. Pınarın suyu tatlı mı tatlı; soğuk mu soğuktu. İçenler tekrar tekrar içtiler… Mübarek Zat talebelerine dönerek sordu: -Evlâtlarım bir kimse bu suya gelip kötü şeyler söylese; bu su tadını değiştirip acı, tuzlu veya kötü kokulu olarak akar mı? Hepsi birden: -Akmaz hocam! Dediler! -Peki, bir kötü kişi gelip bağırsa, çağırsa, öfkelense, bu güzel çeşmeye hakaretler etse; bu su tadını değiştirir mi? Talebeler yine hep bir ağızdan; -Hayır, değiştirmez! Dediler. Bilge Zat o zaman şöyle dedi: -Evlâtlarım bizler de inşallah bu su gibi olmaya çalışacağız. Bakınız bu çeşme yaz kış buz gibi tatlı tatlı akıyor. Bu sudan bir içen, defalarca içmek istiyor. İyi kötü ayırt etmeden herkese buz gibi tatlı sularını ikram ediyor. Bizler de öyle olacağız inşallah! Kimseyi ayırt etmeden herkese güzel hizmetler sunac

Çatlak Kova

Çatlak Kova Hindistan’da bir parya, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalarından biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan sahibin evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu yıllar boyunca her gün böyle devam etmiş. Parya her seferinde sahibinin evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. Sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında Parya’ya seslenmiş: ”Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum...” ”Neden?” diye sormuş Parya. “Niye utanç duyuyorsun?” Kova cevap vermiş: ”Çünkü yıllardır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.” Parya şöyle demiş:

Unutma!

Unutma! Zaman geçiyor. Şimdi gözlerini kapat ve gidebildiğin kadar gerilere git, beş yaşına, üç yaşına... Su birikintilerinde üstünün çamur olmasına, ütünün bozulmasına endişe etmeden, sek sek oynadığın günlere... Misket oynarken aldığın keyfi, ilk aldığın oyuncağını hatırla. Sana "bir şarkı söyle" dediklerinde, hiçbir kaygı taşımadan avazın çıktığı kadar yüksek sesle söylediğin şarkını hatırla... Aç gözlerini. Şimdi kaç yaşındasın on beş mi, otuz mu, kırk beş mi, yoksa altmış mı, hangisi? Şimdi söyle; gözünü kapatıp açmandan daha hızlı geçmedi mi zaman? Peki, o günlerden geriye ne kaldı? Bir kırık misket... Unutma! Gözünü bir daha kapayıp açacaksın ve ömrün bitmiş olacak. Belki o zaman elinde kırık misketin de olmayacak! Olsa da ne çıkar ki zaten? Bir akşamüstü geldin ve gün batmadan gideceksin... (Alıntı)

Siz Bari Yanmayın

Siz Bari Yanmayın             Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Ömür su gibi akıyor. Bu dünya fânidir. Fâni, yok demektir. Rüyadaki gibi, hayalde olan varlıkların peşinde koşuyoruz. İnsan demek âciz demektir. Çok mükemmel olan insanın beynindeki bir tıkanıklık veya böbreğindeki bir sıkıntı, onu ne hale getirir. Allah’ü Teâlâ, İbrahim Aleyhisselam’a, (Kazma küreğini al, filan dağa çık, orada büyük bir kabir var, onu kaz, içinde ne varsa bak) buyurdu. İbrahim Aleyhisselam, o dağa çıktı, kabri buldu. Allah’ü Teâlâ’nın emrine uyarak, mezarı kazınca, mezar içinde muazzam büyüklükte bir insan cesedi ile başında yazılı bir levha gördü. Bu levhada şunlar yazıyordu: (Ben Ad kavminin melikiyim, bin sene yaşadım, bin orduyla savaştım, hepsini yendim, bin defa evlendim, bin çocuğum oldu. Servetimin sayısını, sınırını ölçemez hâle geldim. Ama bir gün devası olmayan bir hastalığa yakalandım. Beni bu dertten kurtarın, ne isterseniz vereceğim dedim, hattâ bütün servetimi vermeyi taahhüt ettim,

Bir Bebeğe Deseler…

Bir Bebeğe Deseler… Annesinin karnındayken; hayatı, anne karnından ibaret sanan bebeğe; "Yakında buradan çıkıp, başka bir âleme gideceksin. Işığın dünyası var, uçsuz bucaksız denizleri, yüksek dağları, alabildiğine uzanan düzlükleri, çiçek açan muhteşem bahçeleri, nehirleri, yıldızlarla dolu seması ve parlayan güneşiyle, yer çekimiyle, daha birçok şeyiyle orası bambaşka bir dünya… O dünyaya geçerken seni besleyen bu hortumun da kesilecek. O dünyaya alıştıktan kısa bir süre sonra artık rızkını sen kendin temin edeceksin! Hem de kesinlikle anne karnına geri dönemeyeceksin! Sen gideceğin dünyanın tüm bu ihtişamına rağmen, burada karanlıklar arasında, bir hortuma bağlısın, Orada kanla değil kebap, lahmacun, baklava vs. diye bir sürü yiyecek ve içecekler var. Onlarla besleneceksin! O dünyada kalabalık insanlar var, sen orada bir yere bağlı değilsin! Adımlar atacak, bineklere binecek istediğin birçok yerlere gidebileceksin! Orada acıların, sevinçlerin korkuların olacak… O d

İnsan İle Kardan Adam Arasındaki İnanılmaz Benzerlik

Resim
İnsan İle Kardan Adam Arasındaki İnanılmaz Benzerlik   Su her sıcaklıkta buharlaşabildiği için havada her zaman su buharı bulunur. Bir sıvının gaz haline geçmesi olayına Buharlaşma denir. Buharlaşma her sıcaklıkta olur ve buharlaşan sıvı, yüzeyinden moleküller kaybetmek suretiyle, yavaş yavaş buhar haline geçer. Sıvı molekülleri, buharlaşma olayı sırasında devamlı ve düzensiz bir termik hareket halindedirler. Birbirlerine ve bulundukları kabın çeperlerine çarparlar. Buharlaşma su yüzeyinden meydana gelir. Suyun su buharı haline gelmesine buharlaşma, su buharının tekrar su haline gelmesine de yoğunlaşma denir. İnsan ile kardan adam arasında inanılmaz bir benzerlik vardır. Kardan adam her derecede buharlaştığı gibi insanın ömrü de her saniyede her nefeste buharlaşır yani azalır. Kardan adam güneşli havalarda fazla buharlaşır. İnsan da hastalık stres gibi olumsuz durumlarda fazla ihtiyarlaşır. Kardan adam, fırtınada parçalandığı gibi insan da bir kazaya uğrayabilir. S