Kayıtlar

Hükümdar etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hacı Bayram Veli Hazretleri Gerçek Mürid

Hacı Bayram Veli Hazretleri Gerçek Mürid Ankaralı Hacı Bayram Veli Rahmetullahi Aleyh, Sultan II. Murat'ın saygı duyduğu bir manevi önderdi. Hükümdar'ın Hacı Bayram'a saygısı o derece çoktu ki, onun müritlerinden vergi almıyordu. Ama ne var ki, bütün Ankara Halkı Veli'nin müridi olduğunu iddia ediyordu! Ankara'da kimden vergi istense” ben Hacı Bayram'ın müridiyim" deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bunu öğrenen hükümdar, Hacı Bayram'a mektup gönderir.” gerçek müritlerinizin sayısını bana bildiriniz, müritlerinizden vergi alınmayacak" der. Hacı Bayram, devletine saygılı bir bilge kişiydi. Kendisine bağlılığın kötüye kullanılışından da şikâyetçiydi. Sultanın mektubunu fırsat bilerek, müritlik iddiasındaki herkese” falan gün, falan yerde toplanın" diye haber saldı. O gün Ankara halkı, şeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akın ettiler. Hacı Bayram, bir tepeciğin üzerini kurduğu kıl çadırından çıkarak kalabalığa sordu: “Beni seviyor

Aç Gözlü İnsan

Aç Gözlü İnsan Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adan, deniz kenarında oltayla balık tutuyordu. Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla ilgilendi ve ona. -“Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa sana onun ağırlığınca altın vereceğim, ” dedi. Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takıldı. Hükümdar balıkçıya, -“Ne yapalım, şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı” diyerek alıp sarayına götürdü. Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emretti. Kemiği terazinin kefesine koydular, öbür kefesine de altın koymaya başladılar. Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular ama kemik yerinden oynamıyordu. Görünüşte dört beş altını zor tartar göründüğü halde, tahminlerin on misli üzerinde altın koydular kemik bana mısın demedi. Altını doldurmaya devam ettiler, terazinin kefesi doldu taştı ama kemik tarafı yerinden kımıldamıyordu. Bunda bir sır olduğunu anladılar. Ulemadan bi

Nefsini Avlayan Hükümdar

Nefsini Avlayan Hükümdar Nur yüzlü bir ihtiyar, bastonuna dayanarak durdu. Uzun yoldan geliyordu. Yorulmuştu. Önünde durduğu ihti­şamlı yapı, Belh ülkesinin şanlı hükümdarı İbrahim bin Ethem'in saraydı. Sarayı süzerken kapı nöbetçileri, ne arıyorsun ihtiyar?" diye sordular. "Ben yolcuyum, bu gece konaklayacak bir kervansaray arıyorum. Herhalde burası uygundur" dedi. Nöbetçiler, "Sen yanlış gelmişsin baba, burası kervan­saray değil, hükümdarımızın sarayıdır" dediler. Nur yüzlü adam biraz durdu. O arada ne düşündüyse, "Hayır, ben kendimden eminim, burası kervansaraydır, burada gecelemek istiyorum. Tanrı misafiriyim!" diye diretti. Nöbetçiler ne söyledilerse ihtiyarı ikna edemediler ve qidip hükümdara durumu bildirdiler. İbrahim bin Ethem, "Bırakın gelsin bakalım, biz de tanıyalım şu ihtiyarı" diye emretti. Nuranî çehresiyle saraya girdiğinde adeta sarayı ay­dınlattı adam ve "Selâmün aleyküm" diyerek hükümdarı selâm

Devletimizin Bekası Çocuklarımızın Eğitimi Ve Geleceği

Devletimizin Bekası Çocuklarımızın Eğitimi Ve Geleceği Hükümdar Bekir Han ve bilge veziri Osman Alp birkaç adamı ile birlikte ormanın derinliklerinde ava gitmişti. Hükümdar yanına on yaşlarındaki şehzade Onurbey’i de almıştı. Ormanda ilerledikçe ilerlediler. Nihayet yeşil bir vadide dinlenmeye karar verdiler. Bir de baktılar derenin yamacında otuz kırk hanelik güzel bir köy var. Zaten akşam olmuş hava kararmaya başlamıştı. Hükümdar ve vezir bir evin kapısını çaldılar. Kapıyı kırk yaşlarında bir erkek açarak; -“Buyurun, ben Gökçayır Köyü’nden Oduncu Ali!” diyerek misafirleri kabul etti. Hükümdar kendisini tanıtarak; -“Bizleri misafir kabul edebilir misiniz? Dedi. Oduncu Ali; -“Bizim için şeref olur efendim! Buyurunuz! Buyurunuz!” dedi. Büyük odadaki divana oturdular. Hükümdar, oğlu Onurbey, vezir ile beş koruması toplam sekiz kişiydiler. Ev sahibi sevinçten uçuyor, ne hizmet yapacağını şaşırıyordu. Önce herkese yayık ayranı ikram etti. Ayranın lezzeti o kadar güzeld