Kayıtlar

Aliya İzzetbegoviç Rahmetullahi Aleyh’ten Seçme Sözler

  Aliya İzzetbegoviç Rahmetullahi Aleyh’ten Seçme Sözler   001-       Bizi toprağa gömdüler fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı... 002-       Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır. 003-       Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım. 004-       Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır. 005-       Biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar… 006-       Ben Avrupa`ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptı. Hem de Batı`nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına. 007-       Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.   008-       &q

İslâmiyet Ve Batılılar

İslâmiyet Ve Batılılar   İslâmiyet’ten evvel Arabistan bir çöl ve orada oturan bedevîlerdi. Putperest idiler. Birçok putlara taparlardı. Basit bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri gömmek gibi korkunç âdetleri vardı. İşte böyle âciz, zavallı, fakat saf ve temiz olan bir kavim; onlara mürşitlik, rehberlik eden Muhammed aleyhisselamın getirdiği Kur’ân-ı kerîm sayesinde birdenbire değişmiş, tam bir medeniyete kavuşmuş, harikulâde bir gayret ile çok kısa bir zamanda, doğuda Türkistan ve Hindistan, batıda İspanya olmak üzere akla hayret veren çok kudretli bir İslâm devleti meydana getirmiştir... İlimde, fende ve medeniyette son derece ilerlemişler, o zamana kadar bilinmeyen birçok şeyler keşfetmişlerdir. İlim, fen, tıp ve edebiyatta en yüksek mertebeye varmışlardır... O zamanın Avrupa’sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir tarihçi, [Avrupa’nın Mânevî İnkişâfı] ismindeki eserinde şöyle demektedir: “O zamanki Avrupalılar, tamamen barbardı. Hıristiyanlık onları

Namaz Nurdur

  Namaz Nurdur   Namaz, dinin direği, mü’minin mirâcıdır, Namaz, hasta ruhların, tesirli ilâcıdır.   Namaz kılan, kurtarır, yıkılmaktan dinini, Namaz kılmayan bulur, Cehennemde kendini.   Namaz, korur insanı, çirkin kötü her işten, Namazdır insanlara, günâhı terkettiren.   Namaz nurdur, ışıktır, insanların kalbine, Namaz, Münker-Nekir’in cevaptır suâline.   Namaz kılan kimsenin, kalbi temiz, pak olur, Namaz kılan, her zaman, huzur ve rahat bulur.   Namaz, serin gölgedir, kıyamet sıcağında, Namaz, kalkan gibidir, Cehennemin narında.   Namazdır mü’minleri birbirine bağlayan, Namazdır küskünleri, barıştırıp dost yapan.   Namaz kılan, yapar hep, faydalı iyi amel, Namaz, kötülüklere olur mani ve engel.   Namazla geçer insan şimşek gibi Sıratı, Namazla insan bulur huzur ile rahatı.   Namazı, kim beş vakit, getirirse yerine, Namaz ile kavuşur, Cennet nîmetlerine…   Mehmet Ali Demirbaş

Nene Hatun

Resim
Nene Hatun İstiklâl mücadelesinde yapa yalnızdı, Kimsesiz bıraktı yavrusunu, ahd etti, Kuşandı, cephanesini, çıktı yiğitçe, Dadaş yüreğiyle, meydan okudu, İhlâsıyla cenk eyledi düşmana.   Başı öne eğik gezemezdi, şehit olan eri vardı, Bismillah deyip, kendini ok gibi saldı, Doksan üç harbinde, yiğit dadaşımız, Karındaş, düşüyordu, top silleyle, Dönekler, düşmana yem oluyordu hevesiyle,   Sine-i millet orak, tırpanla verdi milli mücadele, Leş kargaları, dökülüyordu, bir bir kan gölünde, Parlayan ay yıldızımız parlıyordu, göğüslerde, Misk-i amber kokuyordu, nurlanan yüzler, Nene hatun anamız, Ya Allah iniltileriyle…   Nene hatun anamız, ordunun tabyasıydı, Erenler onun, omuz veren tayfasıydı, Gönül tahtımız, destanımız, ol fermanımızdı, Erzurum'da abidesiyle, hatırlanan kahramandı, Oyunları bozan, düşmanı imanıyla boğan, Nene hatun anamızdır, özgürlük ateşini yakan…   Yaşar Duymuş

Fakire Cimri, Zengine Cömert

Resim
Fakire Cimri, Zengine Cömert   Pazarda sosyetik bir kadın yaşlı adama sorar: "- Yumurtaların tanesini kaça satıyorsunuz?" Yaşlı satıcı cevaplar: "- Tanesi 3 lira hanımefendi.” Kadın der ki: “- 12 tane alacağım, 30 TL'ye verirsen alırım.” Yaşlı satıcı şöyle der: “- İstediğiniz fiyattan alın, Hanımefendi. Çünkü henüz satış yapamadım ve bunları satmaya ihtiyacım var!” Kadın 12 yumurtayı 30 Lira'ya aldı ve lüks arabasına binip arkadaşıyla lüks bir restorana gitti. O ve arkadaşı güzel yemekler sipariş ettiler. Birazını yediler ve çoğunu tabaklarında bıraktılar. Hesap istendi, hesap geldi 1.750 TL. Cüzdanından 2.000 TL çıkaran kadın, lüks restoran sahibine bahşiş olarak paranın üstünü kalsın!” dedi.   İnsanların Onurunu Kırmadan...   Babam, ihtiyacı olmasa bile yüksek fiyatlarla fakir insanlardan basit ürünler satın alırdı. Bazen onlar için gereksiz şeyler alırdı fazladan para öderdi. Bu rol beni endişelendirdi ve ona, "- Neden

Şaşırdım Kaldım İşte

Şaşırdım Kaldım İşte   Sözde, senden kaçıyorum dolu dizgin atlarla... Bazen sessiz sedasız ipekten kanatlarla...   Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla... Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla...   Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla... Yüreğimin başına noktalarla... Hatlarla...   Baş başa kalıyorum sonunda heyhatlarla... Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla.   Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle... Öldür bendeki beni... Sonra dirilt kendinle!   Çarpsan karasevdayı en azından yüz binle... Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle...   Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle... Ama her defasında geri döndüm SENİNLE...   Hangi düğüm çözülür... Nazla... Sitemle... Kinle... Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle...   Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n’emsin? Bazen kız kardeşimsin... Bazen öpöz annemsin...   Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin... Eksilmeyen çilemsin...   Orada ufuk çizgim, burda yanım yör

Edepsizliğin Sınırsızlığı

Edepsizliğin Sınırsızlığı Ali Günaydın Edeb: Hayâ demektir. Türkçemizde “AR” kelimesiyle de ifade edilmektedir. Utanmak, sıkılmak ve çekinmek anlamlarına gelmektedir. Kişiyi kötülüklerden alıkoyup, iyiliklere yönelten fıtrî bir ahlâk güzelliğidir Edeb/hayâ duygusu: Genel olarak yüzün kızarması, kişinin başını öne eğmesi, gözlerini kaçırması, şaşkın davranışlar sergilemesi gibi özelliklerle kendini gösterir. Edeb duygusu kişinin dînî yaşayışına, içinde bulunduğu toplumun örf ve âdetlerine göre şekillenir. Bir toplumda değer yargılarının değişmesiyle orantılı olarak edeb duygusu da değişir. Kişiden kişiye farklılıklar da gösterir. Hatta edebin hiçe sayıldığı toplumlarda tamamen ortadan kalkabilir. Edeb duygusunun mimarları da peygamberler olup, kavimlerine bunu öğütlemişlerdir. Buna işareten bir hadîs-i şeriflerinde de Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır: “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bili