Edepsizliğin Sınırsızlığı

Edepsizliğin Sınırsızlığı

Ali Günaydın

Edeb: Hayâ demektir. Türkçemizde “AR” kelimesiyle de ifade edilmektedir. Utanmak, sıkılmak ve çekinmek anlamlarına gelmektedir. Kişiyi kötülüklerden alıkoyup, iyiliklere yönelten fıtrî bir ahlâk güzelliğidir

Edeb/hayâ duygusu: Genel olarak yüzün kızarması, kişinin başını öne eğmesi, gözlerini kaçırması, şaşkın davranışlar sergilemesi gibi özelliklerle kendini gösterir.

Edeb duygusu kişinin dînî yaşayışına, içinde bulunduğu toplumun örf ve âdetlerine göre şekillenir. Bir toplumda değer yargılarının değişmesiyle orantılı olarak edeb duygusu da değişir. Kişiden kişiye farklılıklar da gösterir. Hatta edebin hiçe sayıldığı toplumlarda tamamen ortadan kalkabilir.

Edeb duygusunun mimarları da peygamberler olup, kavimlerine bunu öğütlemişlerdir. Buna işareten bir hadîs-i şeriflerinde de Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır:

“İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan dilediğini yap.” (Buhârî, Edeb, 78)

Yüce Yaratıcı sonsuz hikmetinin gereği olarak her şeyi zıddıyle beraber yaratmıştır. Hayır ve şerde olduğu gibi, edeb ve edepsizlik de insana mahsus özellikler olarak yaratılmıştır. Yani insanoğlu dışındaki mahlûkât için edeb gibi erdemlilik ve edepsizlik gibi bir aşağılık söz konusu değildir.

Kişinin edebi dîndârlığıyla alâkadardır. Hayatını ne kadar islâm ile yaşıyorsa, edeb duygusu da o kadar güçlü demektir. İnsanı şerefli kılan yüce değerlerden biridir.

Edeb/hayâ’nın ölçüleri, sınırları da sözlerin en doğrusu ve güzeli olan Kur’ân-ı Kerim’de bizzât açıklanmıştır. İlgili bazı âyet meâlleri şöyledir:

“…Zina ve benzeri çirkinliklere, bunların açığına da, gizlisine de yaklaşmayın…” (En’âm, 6/151)

“De ki! Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği her hangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allâh’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (A’râf, 7/33)

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. Hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 16/90)

Dîn ile alakası olmayan, hayatı sofra ile kenef/tuvalet arasında geçen ve hesap gününe inanmayanlardan edeb diye bir şey beklenemez. Çünkü bundan nasipleri yoktur. Onlar hayatı sadece dünyadan ibaret gördükleri içindir ki bütün hayâsızlıkları kendilerine mübah görüyorlar. Bu özelliklerini de ağızlarından salyalar akıtarak dile getiriyorlar. Bunu yaparken de sahte bahaneler uydurmaktan da geri kalmıyorlar. Neymiş efendim! Bu AKP’den kurtulmak için inadına mini etek giyilmeliymiş. İnadına dekolte kıyafetle gezilmeliymiş. İnadına kızlı erkekli dışarı çıkılmalıymış. İnadına içki içilmeliymiş… devam edip gidiyor.

Fakat bahane ne kadar da ucuz. “AKP’den kurtulmak için!!!”

Bu namus fukaraları aynı sözleri 10-15 sene evvel çağdaşlık adına söylüyorlardı. Yani mini etekli gezmek, dekolte giyinmek, zil zurna sarhoş olup merkepler gibi sokaklarda anırmak. Kadınlı erkekli karışık balolar tertip edip dans etmek vs.

Bu alçaklıklar dün medeniyetin, çağdaşlığın gereği oluyor, bugün de AKP’den kurtulmanın bahanesi oluyor. Bu sefih zümre, milleti herhalde kendileri gibi seviyesiz zannediyorlar ki böyle fütursuzca konuşabiliyorlar.

Aslında Merhûm Üstâd Necib Fâzıl ne güzel teşhis koymuş bu sefihler için. Diyor ki:

“Bu medenî geçinenler, kadınları islamın soktuğu kafesten sokağa çıkaracağız diyorlar. Meğer dertleri sokakta kafeslemekmiş”

Tam da Üstâd’ın dediği gibi. Kadınları sokağa çıkardılar. Sermaye yaptılar, sattılar, köleleştirdiler. Bugünkü gelinen noktada ise bu edebsiz zihniyetin icraatlarının sonucu olarak âile mefhumu çöktü. Tahribatları öyle büyük oldu ki; düzeltmek için daha yıllar gerek.

Bütün bu rezilliklerin altında yatan gerçek ise tamamen dîn düşmanlığıdır. Halkın tepkisinden korktukları için bunu açıkça söyleyemiyorlar. Buna yürekleri de yetmez zaten. Fakat bunu biz çok iyi biliyor ve vatandaşın bilgisine sunuyoruz.

Konu ile ilgili bir hadîs-i şerifte Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır:

“Her dînin (kendine hâs) bir ahlâkı vardır. İslâm ahlâkının özü ise hayâdır.” (İbn.Mâce, Zühd, 17)

Sözü yine Merhûm Necib Fâzıl’a verelim, şöyle diyor Üstâd:

“Ar-mut (armut) deyip geçmeyin. Onun ilk hecesi (olan “ar”) bazılarında yoktur.”

Herkes karakterinin gereğini yapıyor. Bu gerçeğe Kur’ân-ı Kerim’de de şöyle vurgu yapılır:

“De ki! Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz en doğru yolda olanı daha iyi bilir.” (İsrâ, 17/84)

Edebsizlikte sınır tanımayanlara karşı söyleyecek çok sözümüz olmakla beraber özetle diyoruz ki:

Siz isterseniz çıplak gezin, zil zurna sarhoş olup ayyaş dolaşın, birbirinizle koyun koyuna yatıp kalkın… Biz inadına edepli olacağız ve en az sizin kadar da sesimizi duyuracağız. Yağma yok. Bundan sonra biiznillâh hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis