Kayıtlar

Han Duvarları

  Han Duvarları -Osmanzade Hamdi Bey'e- Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya. İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık! Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları, Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...   Ellerim takılırken rüzgârların saçına Asıldı arabamız bir dağın yamacına. Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, Yalnız arabacının dudağında bir ıslık! Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar, Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu. Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu. Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince. Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince Nihayet

Kâfir mi, Mümin mi?

  Kâfir mi, Mümin mi?   İmam-ı Azam’ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu: “- Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükûsuz, secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez, bu adam kâfir midir, mümin mi?” Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine “- Bunlar kâfirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kâfirin ta kendisidir.” dediler. İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh susuyordu: “- Ya imam sen ne dersin?” dediler. İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh, “- Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir” dedi. İtiraz ettiler: “- Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı?” diye. İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh tek tek açıkladı: “- Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah’ü Teâlâ’yı) ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediğiniz balıktır, görmediğine şahitlik eder, çünkü Allah’ü Teâlâ’yı görmez ama kesin inanır, rükûsuz secdesiz kıldığı

Lokmayı Bölüşmek

  Lokmayı Bölüşmek   Dünya hayatı iniş ve çıkışlarla, düz ve yokuşlarla dolu. Her zorluğun bir kolaylığı, her bolluğun bir darlığı var. Hayat tekdüze değil. Belki de bu, dünyanın Allah’ın cemal ve celal sıfatlarının mazharı olmasının tabii bir gereği. Eşya zıtları ile kaim olduğu, karşıtlarıyla tanınıp anlaşılabildiği için Câmiu’l-ezdâd olan Allah’ın cemal sıfatlarından hayır, güzellik, gündüz, iman, iyilik ve cennet; celal sıfatlarından şer, çirkinlik, gece, küfür, kötülük ve cehennem zahir oluyor. Ancak gece ile gündüzün birbirini izlemesi gibi cemal ile celal de birbirinin peşi sıra geliyor. Nitekim Niyazi Mısrî bunu ne güzel ifade etmiş: Cemâli zâhir olsa, tiz celâli yakalar ânı Bu âlemde gül açılsa yanında hâr olur peydâ Cemalin ve celâlin zuhuru hayatın her safhası ve her alanı için geçerli. Ferdi hayatta, içtimai hayatta ve ekonomik hayatta. Önemli olan her celal içre bir cemal ve her cemal içre de bir celal bulunduğunun farkında olabilmektir. Nitekim bazıları “gerçek

Kaç Çeşit Müslüman Var

Kaç Çeşit Müslüman Var Bayram Müslüman’ı: Sadece bayramdan bayrama ve kandil gecelerinde Müslüman olduğu aklına gelir. Bayram namazı kılar; bayram ve kandil gecelerinde tebrikleşmesi yapar. Tatil beldelerine ve plajlara gider. Sıla-ı Rahim yapmaz. Ramazan Müslüman’ı: Sadece ramazandan ramazana Müslüman olduğu aklına gelir. Oruç tutar, teravih kılar. Cuma Müslüman’ı: Sadece Cumadan Cuma’ya Müslüman olduğu aklına gelir, Cuma namazı kılar, diğerlerine karışmaz. Mezarlık Müslüman’ı: Sadece cenazesi olduğu zaman; Müslüman olduğu aklına gelir; kadınsa başını örter… Gerdek Gecesi Müslüman’ı: Evlendiği gece, gerdeğe girerken iki rekât namaz kılar; o kadar… Musalla Müslüman’ı: Yakınları ölünce musallaya kadar gelir. Kadınsa başını örter… Erkekse namaz kılar, camiye gider … Bizzat şahit olduğum bir olayı anlatayım. Hali vakti yerinde, sosyetik hayat yaşayan eczacı bir hanım ölmüştü. Cenazesine çok sayıda bayan katılmıştı. Hepsi de saçlarını kuaföre yaptırmışlar; bazıları yarı

Hac'dan Yeni Dönen Bir Hacının İbretlik Gerçek Bir Öyküsü

  Hac'dan Yeni Dönen Bir Hacının İbretlik Gerçek Bir Öyküsü   Muhammed kardeşimiz, hac işlemlerini bitirmiş, dönüş için Cidde Havalimanı'nın bekleme salonunda uçağın hareket saatini bekliyordu. Bir ara yanına bir hacı gelip oturdu. Selâm verip Muhammed’e şöyle dedi: “- Ben inşaat sektöründe müteahhitlik yapıyorum. Allah’ın lütfu ile bu sene onuncu defadır hac nimeti bana nasip oluyor... Muhammed, başını sallayarak müteahhide şöyle dedi: “- Maşaallah! Allah haccınızı ve amellerinizi etsin, günahlarınızı bağışlasın.” Müteahhit gülümseyerek Muhammed’e dedi ki: “- Âmin, ecmain... Peki, sen daha önce hacca geldin mi hiç?" Muhammed az düşündü, sonra da şöyle dedi: “- Aslına bakarsan hacım, benim bu hac seferimin uzun öyküsü var, başınızı ağrıtmak istemem...” Hacı güldü, sonra da Muhammed’in omuzuna vurarak dedi ki: “- Gördüğün gibi burada boş oturmuşuz. Uçağın kalkış saatini beklemekten başka bir işimiz yok. Hadi anlat, çok merak ettim.” Muhammed de tebes