Kayıtlar

Ashâb-ı Kirâm’dan Sonraki Muhabbet Çağlayanı

Ashâb-ı Kirâm’dan Sonraki Muhabbet Çağlayanı   Âlemleri kuşatan bir rahmet olan Hazret-i Peygamber Sallâllâhu Aleyhi Vesellem’in bu aşk ve muhabbet kâfilesi, sahâbeden sonra da aynı tazelik ve coşkunluk pınarı hâlinde vuslat deryâsına doğru akmaya devam etmiştir. Çünkü dünya ve âhiretin saâdet ve selâmeti, O’na muhabbet sermâyesiyle mümkündür. Allâh Rasûlü Sallâllâhu Aleyhi Vesellem, âşıklarının kıyâmete kadar devâm edeceğini hadîs-i şerîflerinde şöyle beyân buyuruyorlar: “– Ümmetim içinde beni en çok sevenlerin bir kısmı benden sonra gelenler arasından çıkacaktır. Onlar beni görebilmek için mallarını ve âilelerini fedâ etmeye can atarlar.” (Müslim, Cennet 12; Hâkim, IV, 95/6991) Rabbimiz biz âcizleri, bu hadîs-i şerîfin muhtevâsına dâhil eylesin! Âmîn! Peygamber âşıklarında, Allâh Rasûlü’nün muhabbetinin bütün fânî ıztırapları aştığını gösteren şu misâl pek ibretlidir: Abdullâh bin Mübârek anlatıyor: “– İmam Mâlik’in yanındaydım. Bize Allâh Rasûlü’nün hadîs-i şerîfleri

Muhabbetullâh

  Muhabbetullâh Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Mü’minlerin Allâh’a olan muhabbetleri ise her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir…” (Bakara, 165) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Allâh’ım! Beni, Sen’in muhabbetinle ve sevgisi Sen’in katında fayda verecek olan kimsenin muhabbetiyle rızıklandır. Allâh’ım! Bana ihsân ettiğin ve benim de kendilerini sevdiğim nîmetleri, Sen’in sevdiğin ve râzı olduğun amelleri işleyebilmem husûsunda bir kuvvet kıl. Allâh’ım! İstediğim hâlde bana vermediğin şeyleri de, zihnimi Sen’in sevdiğin şeylerle meşgul etmeme ve tamâmen Sen’in tâatine yönelmeme bir sebep kıl.” (Tirmizî, Deavât, 73/3491) Rabbimizin muhabbetine eren bir kimsenin, O’nun rızâsına ve huşû hâline nâil olcağını bildiren şu rivâyet ne kadar ibretlidir: Ashâb-ı kirâm bir gün Rasûlullah Efendimiz’e şöyle sordular: “- Bir mü’mini huşû içinde, diğer bir mü’mini de huşûdan mahrum görüyoruz. Bu farklılığın sebebi nedir?” Rasûlullah -Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle cevap

Bütün Memleket Halkı Sevinir

Bütün Memleket Halkı Sevinir   Çok önemli ülke meselelerini görüşmek üzere; Amerika'ya giden on milletvekilli aralarında konuşuyorlar: 1. milletvekili: "- Ben simdi uçaktan aşağıya on milyon atsam bulan bir fakir sevinir." 2. milletvekili: "- Ben iki on milyonluk atsam iki fakir sevinir!" Bu muhabbet onuncu milletvekiline kadar sürer.   En sonunda pilot dayanamaz ve lafa karışır: "Ben sizi atsam bütün memleket halkı sevinir..."    

İki, İki Daha Kaç Eder?

  İki, İki Daha Kaç Eder?   Yer: Türkiye'nin en güzide aracı kurumlarının birinin toplantı salonu. Toplantı nedeni: İstifa eden genel müdürün yerine şirket içinden bir genel müdür seçmek. Yönetim kurulu ve şirket içinden bu pozisyona aday olabilecek kişiler toplantı salonunda buluşurlar. Yönetim kurulu başkanı, toplantıyı, toplantı nedenini anlatarak açar, ve ilk sorusunu adaylara sorar: " - İki, iki daha ne eder?" Baştakiler hemen atılır ve sorar: " - Alışta mı, satışta mı?" Müşteri ilişkilerinden sorumlu müdür atılır. " - Müşteri hangi kategorimizde?" Hukuk işlerinden sorumlu müdür devam eder: " - Huzurlarınızda ikiyle, ikinin, dört ettiğini açıklarız, bu konuda gerekli görülmesi halinde delil ve şahitlerimizi gelecek duruşmada hazır bulunduracağımızı yüksek müsaadelerinizle beyan ederiz ve kararın tarafımız lehine sonuçlandırılmasını arz ederiz." Araştırma bölümünden sorumlu müdür (ki kendisi büyük bir istatisti

Muhabbed

Ali Hâfız Efendi Kuddise Sirrûh sohbetlerinde buyururdu ki: "Muhabbet edene muhabbet edilir. Seven sevilir. Unutmayan unutulmaz." "Ömür geçiyor. Gâfil olmayın. Ömrü, Allah’ü teâlânın zikri ile kıymetlendirin." "Büyükleri tanıyan bir zâtın merhametinden, cömertliğinden, yumuşaklığından, güzel ahlâkından herkes istifâde etmelidir." "Peki deyin, îtirâzcı olmayın." Sohbetlerinde hocasından nakille buyururdu ki: "Ölümden korkuyor ve hazırlığımız yok diyorsak ne duruyoruz? Ne yapacaksak bir ân önce yapalım. Yarın, vakit, fırsat elverir mi, bunu bilmiyoruz. Giden günler sermaye-i ömürden gidiyor. Sonra bu sermâye âniden tükenir de haberimiz bile olmaz!" "Nefsimizin alıştığı zevklerine erişmek için bizi şeklen olan bir pişmanlıkla aldatıp duruyor. Nefis düşmandır. Düşman sözüyle hareket etmek akıl işi değildir." "Cebrâil aleyhisselâm dört bin senede iki rekat namaz kıldı ve; "Benim kıldığım namaz gibi bir nam

Hakiki Muhabbet Nedir?

Hakiki Muhabbet Nedir?   Biri birlerine kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar.   “– Kim o?” diye seslenir içerdeki.   “– Benim, der!” kapıyı çalan.   “– Burada ikimize birlikte yer yok!”, diye cevap verir öbürü.   Aradan uzunca bir zaman geçer... Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşının kapısını.   “– Kim o?” diye sorar yine içerdeki.   “– Sen'im”, der bu sefer. Ve kapı sonuna kadar aralanır.   Hz. Mevlânâ da;   “– Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp âdeta o olmalısınız!” diye anlatır hakiki muhabbeti.

Muhabbet Sırları İle İlgili Hikâyeler

Muhabbet Sırları İle İlgili Hikâyeler   Bir Hakk dostu anlatır: Geniş ve ıssız bir ovadan geçiyordum. Garip bir çobana rastladım. Gördüm ki, derin bir huşû içinde namaz kılıyor, sürüsünü de kurtlar koruyordu. Taaccüb ettim. Merakla namazın bitmesini bekledim ve: “– Ey çoban! Kurtlar nasıl oldu da koyunlarınla dost oldu? Onlardaki düşmanlık ve cânîlik rûhu nasıl oldu da yerini sulh ve muhabbete terk etti?” diye sordum. Allâh’a secdenin alâmeti sîmâsını nûra bürümüş olan sâlih çoban, şöyle dedi: “– Ey garip yolcu! Kurtların kuzulara olan şu dostluğundaki sır, çobanın, sürünün asıl sahibine olan dostluğuna bağlıdır. Yâni bu hâl, muhabbetteki bir sırdır.” …………………………………… Bahçıvan bir sabah bağında güzel bir gül açtığını gördü. Baktı, seyretti, hoşlandı, gönlü ısındı ve onu, sanki âşık olmuşçasına korudu. Gözünden kıskanıyor, esen yelden sakınıyordu. Bir sabah ne görsün! Bülbülün biri gülün dalına konmuş, yapraklarını bir bir koparıyor, zedeleyip yaralıyor. Önce bülbülü k

Sadakat Fakirlik - Kasr-i Emel

  Sadakat Fakirlik - Kasr-i Emel   Allah-ü Teâlâ Celle Celâlüh bir vahyinde (hadîs-i kudsîde) şöyle buyurmuştur: “Beni sevdiğini söyleyip de geceyi benden habersiz bir şekilde uykuyla geçiren kimse muhabbet iddiasında yalancıdır.” Eğer sen Allah’a Celle Celâlüh karşı gerçekten muhabbet dolu olsaydın, sabaha kadar zevk için uyumaz, onu ibâdet ile bölerdin. “Muhib” (Hakk CELLE CELÂLÜH, âşığı) zorluklara katlanır; “mahbûb” (Allah CELLE CELÂLÜH, tarafından sevilen kimse) ise rahatlık içerisinde olur. Muhib talep eden, mahbub talep edilendir. Hz. Peygamber’den Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle rivâyet edilmiştir: “Allah-ü Teâlâ Celle Celâlüh, Cebrâil Aleyhisselâm’a buyurur ki: ‘Ey Cebrâil Aleyhisselâm! Falan kişiyi uyut, falan kişiyi de kaldır’.” Bu sözün iki anlamı vardır: Falan kişiyi kaldır, çünkü o muhibdir. Falan kişiyi de uyut, zîrâ o mahbubdur. Muhib, beni sevdiğini iddia etmekte, bana muhabbet dâvâsında bulunmakta; dolayısıyla onunla bu muhabbet iddiasını tartışmalı ve vücûdund