Kayıtlar

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak…

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak… Biri, mübarek bir zata bağlanır. O zatın dergâhına gidip gelmeye başlar. Fakat yine dergâha gittiği bir gün, dergâhtaki büyük bir köpek, önüne çıkar, havlamaya başlar ve onu içeri bırakmaz. Mübarek zat da, merakla pencereden bakar. Köpek içeri almayınca, talebe köpeğe bağırır, “- Ey köpek, yeter yahu! Sen de bu dergâhın köpeğisin, ben de… Köpeğin köpeğe bunu yapması reva mı?” Der. Köpek kuyruğunu indirip gider. Talebe içeri girince hocası, onu ve diğer bütün eski talebelerini çağırır. “- Bana kâğıt kalem getirin!” Der. İcazetini yazıp, o talebenin eline verir, “- Evladım, senin işin tamam. Benim vekilimsin. Artık benim sana verecek bir şeyim kalmadı!” Buyurur. Herkes şaşırır, çünkü dergâha intisap edeli henüz çok az bir zaman olmuştur. O talebe, bunun üzerine, “- Efendim, ben bir şey bilmiyorum. Bu icazeti neye istinaden verdiniz?” Diye sorar. Hocası buyurur ki: “- Evladım, bu dergâhın vazifesi, insanlara

Tevâzu İnsanı Yüceltir

Tevâzu İnsanı Yüceltir "Ne mal iledir, ne sal iledir, Beyim ululuk kemâl iledir." Hiç gördünüz mü ki; bir insan mal mülk sayesinde adam olmuş? Yâda bir insan düşünün; zaman geçerek, yaşı ilerleyerek adam olmuş? Her iki şekilde de olmaz. Ya adam gibi adam nasıl olunur? Adama gibi adam "Kemâl" ile olunur. Ya "Kemâl" ne ile elde edilir derseniz, o da iman, ameli salih ile kazanılır. İnsan kendini hiçbir zaman yüksekte görmemeli, her zaman alçak, alçak gönüllü olunmalıdır. Bu hususta Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurdu: "Kim Allah için tevâzu ederse, Allah onu yüksek eder." Kendini yüksek görenler hep kaybetmiştir, bunların en başında Şeytan gelmektedir. Şeytan kendisini büyük zannetti, alçakların alçağı oldu. Şeytan alçakların alçağı olurken Âdem Aleyhisselâm'da "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettin" (A'raf; 23) diyerek en yüksek insan oldu. Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Biz Kısık Sesleriz

Biz Kısık Sesleriz Biz kısık sesleriz, minareleri, Sen ezansız bırakma Allah’ım! Ya çağır şurda bal yapan arılarını, Ya kovansız bırakma Allah’ım! Mahyasız minareler, göğü de, Kehkeşansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Bize güç ver, cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allah’ım! Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah’ım! Bilelim hasma karşı koymasını, Bizi cansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Yarının yollarında yılları da, Ramazansız bırakma Allah’ım Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah’ım! Bizi sen sevgisiz susuz havasız, Ve vatansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Arif Nihat Asya Rahmetullahi Aleyh

Ahmed Yemenî Hazretleri Buyurdu ki

Ahmed Yemenî Hazretleri Buyurdu ki: ·      Efendi! Evliyâullâha yakın olmaya çalış. Çünkü Allah'ın velîsini seven, Allah'ı sevmiş; ona düşmanlık eden, Allah'a düşmanlık etmiş olur. ·      Allahü teâlâ, nebileri ve velîleri âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Bu yüzden halka bıkmadan, usanmadan nasihatte bulunurlar. Bu nasihatleri dinlemeyip kabul etmeyenler için de, "Ya Rabbi! Sen bunlara acı, rahmet kapısını bunlara kapatma!" diye yalvarırlar. ·      Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, eminliğe eriş! ·      Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk'a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın! ·      Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekl

Zamanın Ninnisiyle, Uykuda Geçirmemeli Hayatı! Hayatın Anlamı

Resim
Zamanın Ninnisiyle, Uykuda Geçirmemeli Hayatı! Hayatın Anlamı Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, dağlara dönmeli yüzünü insan. Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak; yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak... Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, gerçekleştirmeyi denemeli! Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı. Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri; küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; gördüğünü hissedebilmeli! Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli, küçük m

Osmanlı’nın Torunları Bu Gün Bize Hizmet Eder Hale Geldiler

Osmanlı’nın Torunları Bu Gün Bize Hizmet Eder Hale Geldiler Almanya’da RAMAZANI ŞERİF ayında bir fabrikada çalışan Türk işçilerini papazın birisi evine iftar yemeğine davet eder. Bazıları mazeret belirtip davete katılmazlar bazıları da papazı kırmamak adına davete icabet ederler ve iftar saatinde papazın evine misafir olurlar. Papaz Efendi elinde bir “Kura’n-ı Kerim” olduğu halde işçilerin yanına gelir ve onlara: “- Ben “Kura’n-ı Kerim” okunurken dinlemekten büyük zevk alırım biriniz okusa da ben mutfakta uğraşırken bir yandan da “Kura’n-ı Kerim” dinlesem!” der. “Kura’n-ı Kerim”i masanın üzerine bırakıp mutfağa geçer. Bu arada odada sanki buz gibi bir hava esmektedir. Herkes bir ümit diğerinin gözünün içine bakar ama nafile. Kimse KURAN okumayı bilmemektedir. İçlerinden birisi: "- Yahu içinizde “Fatiha” okumasını bilen yok mu açsın, Fatiha’yı okusun papaz nerden anlayacak ki" der. Bir tanesi: "- Ver ben biliyorum!” der ve rastgele bir

Sakın Terk-i Edepten

Sakın Terki Edepten! Nâbî: “Nâ” ve “bî” menfî (olumsuzluk) eklerini birleştirerek kendisine isim yapacak kadar mütevâzı’ olan meşhur, Dîvân Edebiyâtı şâiri Yusuf Nâbî, 1678 yılında ekseriyeti Osmanlı Devlet adamlarından müteşekkil Hacc kâfilesiyle birlikte yola çıkar. Ve başından şu tarihi şiirinin kıssası ortaya çıkar. Kâfile Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i ziyâret etmek için Medîne-i Münevvere’ye yönelir. Kâfilenin şehre yaklaştığı bir gecede son defa mola verilir. Kâfiledekiler kısa bir süre içinde yorgunluktan uykuya dalarlar. Gözüne günlerdir uyku girmeyen Peygamber âşığı Nâbî ise o gece de uyumamaktadır. Gözleri yaşlı, Mescid-i Nebevî’ye kavuşacağı ânı beklemektedir. Rasûlullah Efendimiz’e bu kadar yakın olmanın hazzı sebebiyle de yerinde duramayıp gezerken gözüne birisi takılır. Yüksek rütbeli devlet me’murlarından biri ayağını o yöne doğru uzatmış bir hâlde uyumaktadır. O anda bu zâtı uyaracak ve uyandıracak tarzda şu mübârek mısraları söylemeye başlar. “Sakın t

Ya Hu Edep

Ya Hu Edep Yetmez su hava toprak ateş Ya Hu edep illa ki edep Çamuru pişirmeden güneş Ya Hu edep illa ki edep! Dil ile hayvanı bağlasan Göz ile yürekler dağlasan Öz ile özünden çağlasan Ya Hu edep illa ki edep! Güneşe baksan yüzü solsa Asanı atsan yılan olsa Deryalar avucuna dolsa Ya Hu edep illa ki edep! Oturup Nebilerle yesen Sen olsan gönüllerde esen Bir olup enel-Hak' ta desen Ya Hu edep illa ki edep! Şeytanın kast etsin dalaşsın Varsın dört yanını dolaşsın Anka olup dağları aşsın Ya Hu edep illa ki edep! El uzatıp aya dokunsan Şems'e giden yolu da bulsan Yetmez İhsan kâmilde olsan Ya Hu edep illa ki edep! (Alıntı)

Edeb Örtüsünü Giymemişse Beden

Edeb Örtüsünü Giymemişse Beden Kalbin köşküne kurulmuşsa nefis; İnsan da bir, hayvan da bir... Edeb örtüsünü giymemişse beden; Bahar da bir, hazan da bir... Haram lokmaya alışmışsa kursak; Aç da bir, tok da bir... Haline şükrü unutmuşsa insan; Az da bir, çok da bir... Merhamet elini tutmamışsa vicdan; Zalim de bir, mazlum da bir... Bildiği ile amel etmemişse dimağ; Âlim de bir, cahil de bir... Samimiyetten nasibini almamışsa akıl; Akil de bir, mecnun da bir... Manaya bakmayı bilmemişse göz; Güzel de bir, çirkin de bir... Vermeye kudretsiz kalmışsa el; Zengin de bir, fakir de bir... Vermeye kudretsiz kalmışsa el; Zengin de bir, fakir de bir... Ezandan huzursuz olmuşsa kulak; Duyan da bir, sağır da bir... Kulluğun önüne geçmişse kibir; Şeytan da bir, melek de bir... Ve gaflet uykusuna dalmışsa ruh; Hayat da bir, ölüm de bir... Allah aşkını tatmamışsa gönül; Sevgi de bir, nefret de bir... Mevlânâ Ce

Gece Gündüz Zikretmekten Daha Faydalı Zikir (Adede ma alime)

Gece Gündüz Zikretmekten Daha Faydalı Zikir (Adede ma alime) İbni Abbas Radiyallah’ü Anh’tan rivayet edildiğine göre; bir kere İsrâfil Aleyhisselâm Muhammed Sallallâhü Aleyhi Veselleme gelerek şöyle dedi: “Ya Muhammed Sallallâhü Aleyhi vesellem, her kim bu duayı bir kere söylerse Allah’ü Teâlâ ona beş haslet yazar. Bu kişi çok zikredenlerden yazılır. Bu tesbih ve zikirler kendisi için gece gündüz sürekli zikrinden efdal olur. Ayrıca kendisi için Cennet’te büyük bir ağaç olur. Kuru ağacın yaprakları döküldüğü gibi günahları kendisinden dökülür. O kişiye Rahmetiyle tecelli eder. Allah’ü Teâlâ her kime nazar etmişse artık ona azap etmez.” سُبْحَانَ اللَّهِ، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ، وَلَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، وَاللَّهُ أَكْبَرُ، وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ، عَدَدَ مَا عَلِمَ اللَّهُ تَعَالَى، وَزِنَةَ مَا عَلِمَ اللَّهُ تَعَالَى، وَمِلْءَ مَا عَلِمَ اللَّهُ تَعَالَى Okunuşu: Sübhanallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallahü vallahü ekber velâ havle velâ kuvvete il

Afetlerden Allah’a Sığınma Duası

Afetlerden Allah’a Sığınma Duası اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ي أَسْأَلُكَ الْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ي أَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي د۪ين۪ي وَدُنْيَايَ وَأَهْل۪ي وَمَال۪ي اَللّٰهُمَّ اسْتُرْ عَوْرَات۪ي وَآمِنْ رَوْعَات۪ي اَللّٰهُمَّ احْفَظْن۪ي مِنْ بَيْن يَدَيَّ وَمِنْ خَلْف۪ي وَعَنْ يَم۪ين۪ي وَعَنْ شِمَال۪ي وَمِنْ فَوْق۪ي وَأَعُوذُ بِعَظَمَتِكَ أَنْ أُغْتَالَ مِنْ تَحْت۪ي Okunuşu: Allahümme innî es'elükel ‘âfiyete fi’d-dünya ve’l-âhira. Allahümme innî es'elüke’l ‘afve ve’l ‘âfiyete fî dînî ve dünyaye ve ehlî ve mâlî, Allahümmestür ‘avrâtî ve âmin rav'âtî. Allahümmehfaznî min beyni yedeyye ve min halfî ve ‘an-yeminî ve ‘an şimalî ve min fevkî ve e’ûzü bi ‘azametike en uğtâle min tahtî. Anlamı: “Allah’ım! Senden dünya ve âhirette afiyet dilerim. Allah’ım! Senden dinim, dünyam, aile fertle-rim ve malım hakkında af ve afiyet dilerim. Allah'ım! Ayıplarımı ört, korkularımdan emin kıl. Allah’ım! Beni önümden, arkamdan, sağımdan sol

Delilere ve Hastalara Okunacak Dua

Delilere ve Hastalara Okunacak Dua İmam-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri Müsned'inde buyuruyor ki: Cebrail Aleyhisselâm’ın Allah’ü Teâlâ’dan naklen, Peygamber efendimize; aşağıdaki duayı her kim rivayet edenlerin isimleriyle, inanarak ihlâsla bir deliye veya hastaya okursa şifa bulur. لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ حِصْنِي، مَنْ قَالَهَا دَخَلَ حِصْنِي، وَمَنْ دَخَلَ حِصْنِي آمِنَ مِنْ عَذَابِي Okunuşu: Lâ ilâhe illallah hısnî, men kâlehâ, dehale hısnî ve men dehale hısnî, emine min azâbî Anlamı: Lâ ilâhe illallah' benim kalemdir; kim onu söylerse, kaleme girer; kim de kaleme girerse, azabımdan emîn olur.

Diş Ağrısı Duası

Diş Ağrısı Duası أَعُوذُ بِعِزَّةِ اللَّهِ وَقُدْرَتِهِ مِن شَرِّ مَا أَجِدُ وَأُحاذِرُ Okunuşu: Euzu bi izettillahi ve kudretihi min şerri ma ecidü ve ühâzirü Anlamı: “Hissettiğim bu hastalığın şerrinden Allah’ın izzetine ve kudretine sığınırım Nasıl okunur: “Sağ elini vücudunda rahatsız olduğun mahalle koyup yedi defa bu duayı oku: Biiznillahi Teâlâ şifâ bulursun Kaynak: (İbn Hanbel, IV, 217)

Hz.Hifa Hatun ve Hz.Suheyb'in Ağlatan Hikayesi

Resim
Hifa Hatun Medine’nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler. Hifa Hatun’un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri, tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece ALLAH’ın rızasını diler. Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer… Kimi cevahirler döker… Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı? Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp “Ey ALLAH’ın Resûlü” der, “bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene.” Doğrusu o, Peygamber Efendimiz’in (sallALLAHu aleyhi ve

Saltanat Bir “Sübhanallâh” Demek Kadar Kıymetli Değil…

Saltanat Bir “Sübhanallâh” Demek Kadar Kıymetli Değil…   Bütün dünyaya hâkim olanlardan biri de Süleyman Aleyhisselam’dır. Hiç kimseye nasip olmayan saltanat ona verilmişti. İnsanlar, cinler, hayvanlar, rüzgâr hep onun emrinde idi... Bir gün bir yerden gelirken insanlar sağ tarafında ona refakat ediyor, cinler sol tarafında... Güneşten rahatsız olmasın diye kuşlar kanat germişler, öylece yol alırken bir adama rastlarlar. Adam ona der ki: “- Ey Davud'un oğlu! Cenab-ı Hakk sana ne büyük saltanat ihsan etmiş, hiç kimseye vermediğini sana vermiş.” Süleyman aleyhisselam şöyle cevap verir: “- Bize verilen bu saltanat bir “Sübhanallâh” demek kadar kıymetli değildir. Çünkü bu saltanat geçicidir. “Sübhanallâh” demek ise kalıcıdır. Hiç geçici ve fâni olan şeylerle, ebedî ve kalıcı şeyler mukayese edilebilir mi?” İbrahim aleyhisselam da; "- Ben batan şeyleri sevmem!" buyurmuştur.  Gerçekten de Süleyman Aleyhisselamın saltanatı geçici idi ve bitti. Ne güzel demişler:    "Seyrett

Nureddin Üsküdari Hazretleri’nden Nasihatler

Nureddin Üsküdari Hazretleri’nden Nasihatler ·      “Kendi nefsinden râzı olan, aldanmıştır. Ona güvenen, mağrur ve yolunu şaşırmıştır.” ·      “Gerçek dost, ayıbını görüp nasihat eden, gıyabında seni koruyan ve seni kendisine tercih edendir.” ·      “Ahmaklık; her şeyi fuzûliymiş gibi hiçe saymak ve câhil insanlarla arkadaşlık kurmaktır.” ·      “Allah için dost olan, kişiye doğru yolu gösteren, fesattan uzaklaştıran ve ibâdetlerinde yardımcı olandır.” ·      “İlim, maldan daha hayırlıdır, ilim seni, sen de malı korursun.” ·      “Fazilet; çok mal ve büyük işlerle değil, güzel kemâliyet ve hayırlı işlerle olur.” ·      “Takvâ sahibi kişilerin nefsleri tok, şehvetleri ölü olup, güler yüzlü, hazin kalblidirler.” ·      “İslâmiyet, teslimiyettir. Teslimiyet, yakîndir. Yakîn, tasdiktir. Tasdik, ikrârdır, ikrâr, edadır (yerine getirmektir). Eda ise ameldir.” ·      “Fazilet, en iyi maldır. Cömertlik, en güzel mücevherdir. Akıl, en güzel zînettir. İlim, en şerefli mezi