Kayıtlar

En Büyük Düşman Evliyânın büyüklerinden Kadîb-ül Bân hazretleri, bir sohbetinde; “Kardeşlerim! İnsanın en büyük düşmanı, nefsidir. Dînin her bir emrinde bu nefsi kırmak vardır ve nefis kırılırsa netice hayır olur” buyurdu. Sordular: “Nefsi nasıl kıralım efendim?” Buyurdu ki: “İstişâre edin ki, bu, nefsi kırar. Zîra nefis, istişâre etmek, fikir sormak istemez. ‘Ben de biliyorum’ der. Yolda bir mümine rastlarsanız önce siz selâm verin. Müsâfaha ederken önce siz uzatın elinizi.” Ve şöyle devam etti: “Kırıldığınız kimseden önce siz özür dileyin. Öfkelenmeyin, halîm olun, çok çalışın, tembel olmayın ki, bunlar da nefsi kırar.” Bir gün sevdikleri, bu zata; “Efendim, Allahü teâlânın en çok sevdiği kullar kimlerdir?” diye sordular. Cevabında; “Allahü teâlânın en çok râzı olduğu kimse, Onun kullarını üzmeyen, yük olmayan, bilâkis onları ferahlatıp sevindirendir” buyurdu. Bir gün de sevdikleri; “Efendim, bir kimse sadece  ‘Lâ ilâhe illallah’  dese fakat ‘Muham

Temiz Kalbe Sahip Olmanın Şartları

Temiz Kalbe Sahip Olmanın Şartları Mânevî tezkiye ve tasfiye netîcesinde selîm ve münîb bir kalbe ve mutmain bir nefse sâhip olabilmek için riâyet edilmesi gereken birtakım şartlar vardır. Onların başlıcaları şunlardır: 1- Helâl gıdâ, 2- İstiğfar ve duâ, 3- Kur’ân okumak ve ahkâmına tâbî olmak, 4- İbâdetleri huşû ile edâ etmek, 5- İnfak, 6- Geceleri ihyâ etmek, 7- Zikrullâh ve murâkabe, 8- Resûlullâh’a muhabbet ve salevât-ı şerîfeye devâm etmek, 9- Tefekkür-i mevt, 10- Sâlih ve sâdıklarla beraber olmak, 11- Güzel ahlâk sâhibi olmak… Bütün bu şartlar üzerinde ciddiyetle durulup, gayretle yaşanması neticesinde elde edilen kalb-i selîm, mâsivâdan arınmış ve mücellâ bir ayna gibi Hakk’ın cemali sıfatlarının tecellîgâhı hâline gelmiştir. Hak Teâlâ, kulunun kalbinde cemâlî sıfatlarının tecellîlerini görünce onu sever ve ondan râzı olur. Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

Kesik El

Kesik El Beni İsrail zamanında kıtlık oldu. Bir fakir, bir zenginin kapısına gelip. - Allah rızası için bana bir parça ekmek veriniz, dedi. O fakir kimsenin istemesine dayanamayan zenginin kızı, taze bir ekmek çıkarıp verdi. Sonra zengin baba hışımla niçin taze ekmek verdin diye kızının elini kesti. Cenabü Rabbül Alemiyn o zenginin halini değiştirdi. Onu fakir kıldı ve fakirin eline düşecek duruma getirdi. Zengin zillet halinde öldü. Kızı ise kapıları dolaşarak bir şeyler topluyordu. Bir gün bir zengin kimsenin kapısına geldi. Evin hanımı kızı çok güzel görüp oğluna alıvermeyi düşündü ve kızı içeri aldı. Oğlu da münasip görüp onunla evlendi. Onu zinnetledi. O gece bir sofra kurup yemeğe oturduklarında, kız, yemek için sol elini çıkardı. Kocası: "Fakirler görgüsüz olur" diye düşündü ve sağ elini çıkarmasını emretti. Kız yine sol elini çıkardı. Bir kaç defa kocası sağ elini çıkar diye ısrar etti. O anda o kızın içinden bir his ona "sen sağ eli

Kötürüm Çocuk

Kötürüm Çocuk Abdullah Kassâr şöyle anlatmıştır: Bir zamanlar hacca gitmek üzere yola çıkmıştım. Şirâz âlimleriyle görüştüm. Bana dediler ki: "Abdullah- ı Tüsterî ile görüştüğün zaman onun fazîletini, üstünlüğünü kabul ettiğimizi ve selâmımızı söyle. Arefe gününde evinden çıkıp hacılarla vakfeye durduğunu işittik. Bu haber doğru ise bildirsin de bizim bu kerâmeti hususunda tereddüdümüz kalmasın." Abdullah- ı Tüsterî hazretlerinin yanına varınca selâm verdim. Üzerinde uzun bir elbise vardı. Kendinden geçmiş bir halde oturuyordu. Onu görünce üzerime bir heybet düştü. Konuşmağa cesaret edemedim. Yanında bir yere oturdum O sırada bir kadın geldi; - Efendim benim kötürüm bir oğlum var. Şifâ bulması için duânızı almaya geldim. Dedi. Abdullah Tüsterî: - Onu niçin Rabbine havâle etmedin? Deyince, kadın: - Siz Rabbimizin sevgili kulusunuz. Dedi. Abdullah-ı Tüsterî bana doğru baktı ve işâret etti. Hemen kalkıp elinden tuttum. Ayağa kalkıp, ayakkabılarını gi

Hikmet Ehli Bir Zata “Nasılsınız?” Diye Sormuşlar

Hikmet Ehli Bir Zata “Nasılsınız?” Diye Sormuşlar Muhammed bin Vâsi hazretlerine; “- Nasılsınız?” , “- İyi misiniz?” diye sormuşlar. Üzüntülü bir şekilde; “- Hayır iyi değilim!” demiş. “- Ama iyi görünüyorsunuz!” dediklerinde de; “- Ömrü her gün azalan, ama günahı her gün çoğalan kimse nasıl iyi olur?” karşılığını vermiştir.

Tatlı Dilli Birine Sormuşlar

Tatlı Dilli Birine Sormuşlar Tatlı dilli birine sormuşlar: “- Bunu nasıl yapıyorsun?” “- Ağzımdan çıkacak, her sözün tadına bakar. Acı ise yutar, tatlı ise, servis yaparım!” demiş...

Gel Gör Beni Aşk Neyledi?

Gel Gör Beni Aşk Neyledi? Ben yürürüm yana yana aşk boyadı beni kana, Ne âkılem ne divâne gel gör beni aşk neyledi? Gâh eserim yeller gibi gâh tozarım yollar gibi, Gâh akarım seller gibi gel gör beni aşk neyledi? Akarsu gibi çağlarım dertli ciğerim dağlarım, Şeyhimi anıp ağlarım gel gör beni aşk neyledi? Tut elimden kaldır beni yâ vaslına erdir beni, Çok ağlattın güldür beni gel gör beni aşk neyledi? Ben yürürüm ilden ile şeyh ararım dilden dile, Gurbette hâlim kim bile gel gör beni aşk neyledi? Bir mecnun olup yürürüm o yâri düşte görürüm, Uyanıp mahzun olurum gel gör beni aşk neyledi? Miskin Yunus bîçâreyim baştan ayağa yâreyim, Dost ilinden âvâreyim gel gör beni aşk neyledi?     Yunus Emre Rahmetullahi Aleyh

Ya Rabbi iman ile ölmemi nasip eyle!

Ya Rabbi iman ile ölmemi nasip eyle! Evliyanın büyüklerinden bir zat, hac zamanında insan kılığına girmiş olan İblisi Arafat'ta gördü. Zayıflamış ve benzi solmuş, gözü yaşlı ve kamburu çıkmış, perişan bir haldeydi. Evliya zat, İblisi tanıyıp ona dedi ki: - Niçin gözün yaşlıdır? - Ticaret yapmak fikri olmadan, sırf Allah rızası için hac yapmaya gelenlerin, bu arzuları yüzünden diğerlerinin de haclarının Allah tarafından kabul edilmesinden korktum. Onun için ağlıyorum. - Seni zayıflatan nedir? - Hacıları getiren atların inlemeden, kişneyerek gelmelerine üzüldüm. Hâlbuki benim yoluma gidenleri böyle götürselerdi, sevincim çok artardı. - Peki, benzini solduran nedir? - Müslümanların ibadetlerine devam etmeleri ve birbirleriyle yardımlaşmalarıdır. Şayet isyanda yardımlaşsalardı, sevincim artardı. - Seni çökertip, belini büken nedir? - Kulların, (Ya Rabbi, iman ile ölmemi nasip eyle) diye dua etmeleridir. Halbuki ben onları, kendi ibadetlerini beğendirip veya Allah

Ateşli Hastalara Okunacak Dua

Ateşli Hastalara Okunacak Dua عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يُعَلِّمُنَا مِنَ الأَوْجَاعِ كُلِّهَا، وَمِنَ الْحُمَّى، هَذَا الدُّعَاءَ: "بِسْمِ اللَّهِ الْكَبِيرِ، أَعُوذُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ، مِنْ شَرِّ كُلِّ عِرْقٍ نَعَّارٍ، وَمِنْ شَرِّ حَرِّ النَّارِ. " Okunuşu: Bismillâhil kebîr, eûzü billâhîl azîm, min şerrî küllî ırkın ne’ârin, ve min şerri harrin nâr. Anlamı: Yüce Allah’ü Teâlâ’nın adıyla… Amansız ağrı ve sızıların tümünün şerrinden ve Cehennem’in amansız helâk edici ateşinin azabından azîm olan Yüce Allah’ü Teâlâ’ya sığınırım! Ravi: İbn-i Abbas Radiyallahü Anh

Arapça Kısa Dualar

Arapça Kısa Dualar   Allah'ım bana hayır kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ أَفْتَحْ لِي أَبْوَابَ اَلْخَيْرِ Allah’ım selâmet kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ وَأَبْوَابَ السّلَامَةِ Allah'ım sıhhat kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ أَبْوَابَ الصِّحَّةِ Allah'ım nimet kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ وَأَبْوَابَ النِعمَةِ Allah'ım bereket kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ وَأَبْوَابَ البَرَكَةِ Allah'ım kuvvet kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ وَأَبْوَابَ القُوَّةِ Allah'ım sevgi kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ وَأَبْوَابَ المَوَدَّةِ Allah'ım rahmet kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ وَأَبْوَابَ الرَحْمَةِ Allah'ım rızık kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ وَأَبْوَابَ الرِّزْقِ Allah'ım ilim kapılarını aç! اَلَّلهُمَّ وَأَبْوَابَ العِلْمِ Allah'ım mağfiret kapı

Rahibi Susturan Soru

Rahibi Susturan Soru Rivâyet edilir ki: Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri, kırkbeş kez haccetmiş ve pek çok kerâmeti zâhir olmuş Allah dostlarından birisiydi. Bir gün Arafat tepesinde oturuyordu. Nefsi ona şöyle fısıldadı: “-Bâyezid! Senin bir benzerin var mıdır? Kırkbeş defa haccettin ve binlerce defa Kur’ân-ı Kerîm’i hatim eyleme bahtiyarlığına eriştin.” Bu ses onu çok üzdü. Nefsinin hâlâ onu benlik ve kibir uçurumuna doğru sürüklemek istediğini anladı. Derhal toparlandı ve orada bulunan mahşerî kalabalığa dedi ki: “-Kim benim kırkbeş defa yapmış olduğum haccı, bir ekmeğe satın alır?” Bir adam başını kaldırdı: “-Ben alırım.” dedi, ekmeği uzattı. Bâyezid aldığı ekmeği orada bulunan bir köpeğin önüne attı. Ve sonra işini bitirip yol hazırlığı yaparak Rum diyarına doğru yüzünü çevirdi. Günlerce yol aldıktan sonra bir rahip ile karşılaştı. Rahip, terbiyeli bir adama benziyordu. Hazretin elini tutup evine misafir olarak götürdü. Evinde ona bir oda ayırdı. Bâye

Helâl Haram Gözetiyor mu?

Helâl Haram Gözetiyor mu? Hazret-i Ömer Radiyallahu Anh da şöyle der: “– Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız!” – Konuştuğunda doğru söylüyor mu? – Kendisine bir şey emânet edildiği zaman emânete riâyet ediyor mu? – Dünya ile meşgul olurken helâl-haram gözetiyor mu, ona bakınız!” (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 288; Şuab, IV, 230, 326)

Sen Onu Tanımıyorsun!

Sen Onu Tanımıyorsun! Bir kişi Hazret-i Ömer Radiyallahü Anh’ın yanında başka birini medhediyordu. Hz. Ömer Radiyallahü Anh ona: “–Medhettiğin kişiyle hiç yolculuk yaptın mı?” diye sordu. O: “–Hayır.” dedi.   “–Alışveriş gibi ictimâî bir muâmelen oldu mu?” “–Hayır!”   “–Peki, sabah-akşam ona komşu oldun mu?” “–Hayır.” Bu cevaplar üzerine Hazret-i Ömer Radiyallahü Anh şöyle dedi:   “–Kendisinden başka ilâh olmayan Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki sen onu tanımıyorsun!”

Aldanma Gönül

Aldanma Gönül Yalan söz moda oldu, şimdi bozuldu mertlik, Modaya uymak için, yolundan sapma gönül, Döner isen sözünden, buna denir namertlik, Söz verince bir yere, her yere bakma gönül! İşler iyi giderse, benim sayemde demek, Hata olduğu zaman, başkasına yüklemek, Kul hakkına girmektir, bu günahı bilmemek, İşlerinde kendini, hatasız sanma gönül! Hesaba çek kendini, gör halini şu anda Herkesle iyi geçin, sıkıntı var her yanda, Suçsuz insan arama, az bulunur cihanda, Fitne fesat zamanı kimseye kızma gönül! İman saklandı kaldı, küfr sel gibi akıyor, Edep nerede kaldı, nefs azdıkça azıyor, Alametlerin hepsi, ilmihalde yazıyor, Sen nasihatlere uy, sakın aldanma gönül! Aldanma deli gönül, dünyanın elemine, Dileğim var elbette, büyükler keremine, Gitmeyi arzularım, hakikat âlemine Durma sanal âlemde, geride kalma gönül! Mahmut Sağırlı