Rahibi Susturan Soru
Rahibi Susturan Soru…
Bayazid
Bestami Kuddise Sirrûh Hazretleri kırk beş kez haccetmiş ve her gün bir hatme
okumuş mübarek kişilerin safında yer alan kadri yüce bir zattır.
Bir gün Arafat
tepesinde oturuyordu. Nefsi ona şöyle fısıldadı:
“- Bayazid! Senin
benzerin var mıdır? Kırk beş defa haccettin ve binlerce defa hatmetme
bahtiyarlığına eriştin!”.
Bu ses onu üzdü, nefsin
hala onu kendine doğru sürüklemek istediğini ve enaniyete doğru ittiğini
anladı.
Derhal toparlandı ve
orada bulunan mahşeri kalabalığa dedi ki:
“- Kim benim kırk
beş defa yapmış olduğum haccı bir ekmeğe satın alır?”
Bir adam:
“- Ben alırım!” dedi
ve ekmeği uzattı
Bayazid Bestami
Kuddise Sirrûh Hazretleri aldığı ekmeği orada bulunan bir köpeğin önüne attı.
Ve sonra işini bitirip yol hazırlığı yaparak Rum diyarına doğru yüzünü çevirdi.
Günlerce yol
aldıktan sonra bir rahip ile karşılaştı. Rahip terbiyeli bir adama benziyordu.
Hazretin elini tutup evine misafir olarak götürdü. Evinde ona bir oda ayırdı.
Bayazid Bestami
Kuddise Sirrûh Hazretleri kendisine ayrılan bu odada ibadete başladı ve kalbini
her şeyden çevirip Cenab-ı Hakk’a yöneltti. Rahip her gün onun yiyeceğini, içeceğini
sabah-akşam getirir önüne kor, sonra dışarı çıkardı. Bu hal bir ay devam etti.
Bayezid Bestami Kuddise Sirrûh nefsine dönerek dedi ki:
“- Ey nefis seni
kırmak istiyorum, fakat sen uğursuzluğunla kırılmıyorsun…”
Tam bu sırada rahip
içeri girdi ve Bayezid Bestami Kuddise Sirrûh’a:
“- İsmin nedir?” diye
sordu.
O’da:
“- Bayazid” diye
cevap verdi.
Rahip:
“- Ne güzel adamsın…
Keşke Mesih’in (İsa Aleyhisselâm’ın) kulu olsaydın!” dedi.
Bu söz Bayezid
Bestami Kuddise Sirrûh’a ağır geldi ve evi terk etmek isterken rahip ona
seslendi:
“- Bizim burada kırk
gününü tamamla, öyle git. Çünkü bizim büyük bir bayramımız var, onu görmeni
arzu ediyorum. Aynı zamanda değerli bir vaizimiz var, senede bir defa bize
hitap eder, bir de onu dinlemeni diliyorum.”
Bayezid Bestami
Kuddise Sirrûh Hazretleri, onun bu teklifini kabul etti ve kırk gün kalmaya
razı oldu. Kırkıncı gün olunca rahip içeri girdi ve:
“- Buyurun, ayağa
kalkın, bayram günümüz geldi.”
Bayazid Bestami
Kuddise Sirrûh ayağa kalktı; Fakat rahip ona dedi ki:
“- Sen bu kıyafet ve
halde nasıl bin kadar rahibin arasına girebilirsin? Doğrusu biraz endişeliyim. Bu
sebeple üzerindeki elbiseyi çıkar, şu üstlüğü giy, beline şu zünnarı bağla, İncil’i
de boynuna as!” dedi
Bu teklif ona çok
ağır geldi. Fakat “Bunda bir hikmet ve esrar, İslâm’ın da izzet ve şerefi
gizlenmiştir, onun dediğini yapayım”, diye düşündü. Hemen üzerindeki elbiseyi
çıkardı, onun verdiği üstlüğü giydi, beline de zünnar’ı bağladı. İncil’i de
boynuna astı ve rahiple birlikte bine yakın rahibin arasına katıldı. Hiç kimse
onu yadırgamadı.
Biraz ilerledikten
sonra birdenbire kalabalık durdu. Rahiplerin en büyüğü ve saygıdeğeri olan zat
geldi, yerine geçti. Herkes onun konuşmasını bekliyor, fakat o susuyordu.
Rahipler bunun manasını anlayamadılar ve sordular:
“- Ey büyüğümüz!
Neden konuşmuyorsunuz?”
“- Nasıl
konuşabilirim ki, aranızda bir Muhammedi var!” diye cevap verdi. Halk ve
rahipler galeyana geldi ve:
“- Onu bize göster, parçalayalım!”
Diye bağırdılar.
Başrahip onlara dedi ki:
“- Hayır, yemin
ederim ki söylemem, ancak bir şartla onu size tanıtabilirim. Ona
dokunmayacağınıza söz veriniz!”
Bunun üzerine
rahipler ve halk Muhammedi olan adama dokunmayacaklarına yemin ettiler.
Başrahip başını kaldırdı ve şöyle seslendi:
“- Ey Muhammedi!
Allah için, ayağa kalk ve kendini göster.”
Bayazid Bestami
Kuddise Sirrûh Hazretleri ayağa kalktı.
Başrahip:
“- İşte bu zat, ona
dikkatle bakın!” dedi.
Sonra Bayazid
Bestami Kuddise Sirrûh’a sordu:
“- Adın ne?”
“- Bayazid”
“- Tahsil gördün mü?”
“- Rabbimin
öğrettiği kadar bir şeyler biliyorum!”
“- O halde bana şu
hususları cevaplandır!”
“- İkincisi olmayan
biri, üçüncüsü olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan altıyı,
sekizincisi olmayan yediyi, dokuzuncusu olmayan sekizi, onuncusu olmayan dokuzu,
on birincisi olmayan onu, on ikincisi olmayan on biri, on üçüncüsü olmayan on ikiyi…
Söyle bunlar nelerdir?”
Bayazid Bestami
Kuddise Sirrûh, başrahibe:
“- Beni iyi dinle, cevap
veriyorum: İkincisi olmayan bir, eşi-ortağı, dengi ve benzeri bulunmayan Allah
Celle Celâlüh’tür, Üçüncüsü olmayan iki, gece ve gündüzdür. Dördüncüsü olmayan
üç, üç talaktır (kadını boşamak). Beşincisi olmayan dört, Tevrat, Zebur, İncil,
Kur’ân-ı Kerim’dir. Altıncısı olmayan beş, beş vakit namazdır. Yedincisi
olmayan altı, göklerin ve yerlerin yaratıldığı altı gündür. Sekizincisi olmayan
yedi, yedi kat göktür. Dokuzuncusu olmayan sekiz, kıyamet günü Arş’ı taşıyacak
olan sekiz melektir. Onuncusu olmayan dokuz, kadının dokuz aylık gebelik
müddetidir. On birincisi olmayan on, Hazreti Musa Aleyhisselâm’ın Şuayb
Peygamber Aleyhisselâm’a on yıl çobanlık etmesidir. On ikincisi olmayan on bir
Hz Yusuf Peygamber Aleyhisselâm’ın on bir kardeşidir. On üçüncüsü olmayan on
iki, on iki aydır.”
Rahip tebessüm etti
ve:
“- Doğru söyledin.
Şimdi de bana, havadan ne yaratıldı, havada ne muhafaza olundu ve kim hava ile
helâk edildi? Bunlardan haber ver!”
“- İsa Peygamber Aleyhisselâm
havadan yaratıldı, havada muhafaza edildi. Süleyman Aleyhisselâm Peygamber de
havada muhafaza edildi. Ad kavmi de hava ile helâk edildi.” diye cevap verdi.
Rahip ona:
“- Doğru söyledin”, dedi
ve tekrar sordu:
“- Kim ateşten
yaratıldı, kim ateşte korundu ve kim ateşte helâk oldu?”
“- İblis ateşten
yaratıldı. İbrahim Peygamber Aleyhisselâm ateşten korundu. Ebu Cehil ateş ile
helâk oldu!” diyerek gereken cevabı verdi.
Rahip tekrar sordu:
“- Taştan kim
yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helâk oldu?”
“- Salih Aleyhisselâm
Peygamberin devesi taştan yaratıldı. Ashâb’ı Kehf taş içinde korundu ve
Ebrehe’nin filleri taş ile helâk edildi“ diye cevap verince,
Rahip:
“- Doğru söyledin!” dedi
ve tekrar sordu:
“- Âlimler,
Cennette dört nehir vardır, biri baldan, biri sütten, biri sudan, birisi de
şaraptandır. Ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş diyorlar, bunu
açıklar mısın? Dünyada bunun örneği var mıdır?”
Bayazid Bestami
Kuddise Sirrûh:
“- Evet vardır.
İnsanın baş kısmından dört nehir akar: Kulak yağı acıdır. Gözyaşı tuzludur.
Burun suyu ayrı bir tat taşır. Ağızdan gelen su tatlıdır…”
Diye cevap verince;
Rahip ona:
“- Doğru söyledin!” dedi
ve sormaya devam etti.
“- Cennet ehli yer
içer, fakat abdest bozmaz, su dökmez. Bunun dünyada benzeri var mıdır?”
Bayazid Bestami
Kuddise Sirrûh:
“- Evet, vardır, Ana
rahmindeki cenin yer içer fakat dışkı ve idrarı yoktur.”
“- Doğru söyledin.
Cennette Tuba ağacı vardır. Cennette hiçbir saray, hiçbir köşk yoktur ki bu
ağacın bir dalına dokunmasın. Bunun dünyada bir örneği var mıdır?”
“- Evet, güneş
sabahleyin doğunca böyle değil midir?”
“- Doğru söyledin.
Şimdi de bana şunları cevaplandır!”:
“- Bir ağaç vardır, on
iki dalı bulunuyor, her dalında otuz yaprak var ve her yaprakta beş çiçek yer
almıştır; bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakar; bu ağaç nedir?”
“- Ağaç yılı temsil
eder. On iki dalı on iki ayı, her daldaki otuz yaprak otuz günü, her yapraktaki
beş çiçek beş vakit namazı temsil eder.”
“- Doğru söyledin.
Bana şu kimseden haber ver ki; Hacca gitmiş, tavaf yapmış ve o makamlarda
bulunmuştur; ama onun ne ruhu var, ne de hac kendisine vaciptir?”
“- Nuh Peygamber
Aleyhisselâm’ın gemisidir.”
“- Doğru söyledin.
Peki, gece gelince gündüz, gündüz girince gece nereye gidiyor?
“- Bu bir zaman
meselesidir. Güneşin doğup batması bunun ölçüsü oluyor. Geri kalanını Allah
Celle Celâlüh bilir.”
“- Doğru söyledin.”
Sorular bitince Bayazid
Bestami Kuddise Sirrûh Hazretleri dedi ki:
“- Muhterem rahip!
Birçok sorular sordun, cevaplandırmaya çalıştım. Müsaade ederseniz benim de
birkaç sorum var. Ama bir tanesiyle yetinerek sormak istiyorum”
“- Tabii, istediğin
şeyi sorabilirsin!”
Bayazid Bestami
Kuddise Sirrûh Hazretleri sordu:
“- Cennetin anahtarı
nedir? Sekiz Cennet kapısının üzerinde yazar?”
Rahip sustu, cevap
vermekten çekindi. Diğer rahipler bozuldular ve:
“- Ey büyüğümüz, mağlup
mu oluyorsun?”
O da:
“- Hayır, mağlup
olmak istemiyorum!” deyince,
“- Öyle ise neden
cevap vermiyorsun?” dediler.
“- Şayet cevap verirsem,
benim cevabıma katılır mısınız?” deyince,
Hepsi birden:
“- İncil hakkı için,
sana uyarız!” diye söz verdiler.
Rahip:
“- Dinleyin, şimdi
cevap veriyorum! Cennetin anahtarı ve kapılarının üzerinde yazılı bulunan ibare,
‘Lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasûlullah’tır!”.
Bunun üzerine diğer
rahipler hep bir ağızdan Kelime-i Şehadet getirip Müslüman oldular.
Bayazid Bestami
Kuddise Sirrûh Hazretleri de onların yanında bir müddet kalıp İslâmiyet’i
öğretti ve bu sır da böylece çözülmüş oldu…
Yorumlar
Yorum Gönder