Kayıtlar

Göğsünü Açıp

Göğsünü Açıp Bedir savaşından önceki saatlerdir... Son bir kez safları kontrol etmekte, askerine çeki düzen vermektedir. Saftan bir az önde duran arkadaşlarından Hudayr oğlu Üseyd'i hafifçe göğsünden iterek safa girmesini ister. Şakacı bir kişi olan Üseyd ise: "Ey Allah'ın Elçisi" der "canımı acıttın, izin ver, karşılığını alayım." Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem hemen önüne geçerek: "Buyur, al hakkını" der. Üseyd ise son derece ciddi bir tavırla: "Fakat" der "Ey Allah'ın Elçisi, benim göğsüm çıplaktı, sende ise elbise var " Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem gömleğini çözerek: "Haydi" der "şimdi al hakkını." Peygamberini kucaklayarak öpmeye başlayan Hudayr oğlu Üseyd, bir yandan da "Ey Allah'ın Elçisi" demektedir. "Anam babam sana feda olsun, istedim ki, hayatım seni öpmekle son bulsun." M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, II/492.

Bunları biliyor muydunuz??? 1

Bunları biliyor muydunuz??? 1 Mısır Seferinde Yavuz Sultan Selim'in hiç bir kayıp zayiat vermeden 13 günde geçtiği Sina Çölü’nü bundan 200 yıl sonra Napolyon’un askeri geçemeyip susuzluktan çıldırıp birbirlerini vurduğunu biliyor muydunuz??? 1. Dünya savaşında onca teknolojiye tanka kamyona karşın 11 günde bu çöl anca geçilmiştir yavuzun nasıl geçtiğini öğrenmek isteyen Amerikalı üniversiteler birçok kürsü kurup bir şey anlayamayıp şaşkın kaldılar…

Allah’ü Teâlâ Hesap Sorar...

Allah’ü Teâlâ Hesap Sorar...   Halife Hazreti Ömer Radiyallahü Anh Bir gece makamında çalışıyor… Ashab-ı Kirâm’dan biri ziyaretine gelir. Selâm verir. Selâmı alınmamıştır. Oturur. Ömer Radiyallahü Anh işiyle meşgul... Sahabe bekler. Ömer Radiyallahü Anh çalışır. Selâm alınmamış, yüzüne bile bakılmamıştır. İş biter. Ömer Radiyallahü Anh mumu söndürür. Bir başka mumu yakar. O anda selâmını alır. Konuşmaya başlar. Sahabe sorar: - Ya Ömer, niçin hemen selâmımı almadın ve niçin bir mumu söndürüp diğer mumu yaktın ve ondan sonra benle konuşmaya başladın? Hazreti Ömer Radiyallahü Anh: - Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. Devletin mumu yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah’ü Teâlâ indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle meşgul olmaya başladım. Sahabenin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder: -Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer Radiyallahü Anh'ı bizim başımızdan ek

Kabirde Konuşan Genc!!!!!

Kabirde Konuşan Genc!!!!! Takva sahibi olmak, hayatın her döneminde güzel. Ama fırsatlar çağı gençlikte bir başka güzel. Güce, kuvvete, güzelliğe rağmen günahlardan sakınanların mükafatı ebedi mutluluk. Hayatın baharı şeytana satılmazsa, sonsuz bahar bir adım ötede. Hz. Ömer'in Radiyallahü Anh halifeliği döneminde ibadet ehli, son derece takva sahibi bir genç vardı. Hz. Ömer'in hayret ve takdirle izlediği bu gencin kalbi, Allah’ü Teâlâ ve Rasulü'nün Sallallahü Aleyhi Vesellem sevgisiyle doluydu. Vakit namazlarında cemaati kaçırmaz, namazdan çıkar çıkmaz evine döner ve ihtiyar babasının hizmetini görürdü. Bu gencin evine giden yolu bir kadının kapısının önünden geçiyordu. Kadın her defasında gencin yoluna çıkarak çirkin tekliflerde bulunuyor, fakat genç, Allah’ü Teâlâ korkusundan ona iltifat etmiyordu. Yine bir gün yatsı namazını kıldıktan sonra evine giderken, kadın tekrar karşısına çıktı. Bu sefer bütün maharetini kullanarak genci kandırmayı başardı. Fa

Müslüman Yapan Sorular (Hikâye)

Müslüman Yapan Sorular (Hikâye) Aşağıdaki sorular bir Hıristiyan topluluğunun Müslüman olmasına sebep olmuştur. O sualler ve cevapları şunlardır: Soru: Cennette Tuba Ağacı denilen bir ağaç vardır. Kökü yukarda, dalları yerdedir. Cennette ne kadar köşk varsa, hepsine bu ağacın dalları erişir, deniliyor. Her şeyin dünyada bir misali olduğuna göre, bu ağacın dünyadaki misali nedir? Cevap: Bunun dünyadaki misali güneştir. Güneş doğar ve dünyadaki her şeyi aydınlatır. Kendisi yukarda olduğu halde ışığı yerdedir. Soru: Cennetteki insanlar yeyip içecekler ama, küçük ve büyük abdest ihtiyaçları olmayacaktır, deniliyor. Bunun dünyadaki misali nedir? Cevap: Bunun misali anne karnındaki bebektir. Yer, içer fakat tuvalet ihtiyacı olmaz ve yediğini çıkarmaz. Soru Cennet ve cehennemin kaçar kapıları vardır, ikisinin de kapıları aynı sayıda mıdır? Birisi eksik veya fazlaysa neden? Cevap: Cennetin sekiz, cehennemin ise yedi kapısı vardır. Sebebi de şudur:

Sararmış Resim

Sararmış Resim Çaresiz bir şekilde yatarak ölümü bekleyen bir kadın. Boş, izbe, kömürlükten bozma bir oda. Eşya yok denecek kadar az. Camları kapatan yırtılmış bir perde, kırık dökük olan masanın üzerindeki karton kutuda birkaç tabak, yine birkaç kaşık, çatal, iki tencere bir tava, yerde bir ufak tüp. Mutfak eşyası bundan ibaret. Duvarda çerçeveli, siyah beyaz, kenarları sararmış eski bir resim. Belli ki mutlu bir aile tablosu bu. Anne, baba ve üç çocuk, sarmaş dolaş bir şekilde poz vermişler. Çocuklardan ikisi annesinin kollarında sıkıca kavranmış. Korunmanın himaye edilmenin verdiği güvenle sokulmuşlar annelerine. Büyük çocukta babasının şefkatli kucağında kendinden emin bir şekilde oturmuş.. Hepsinin yüzünde garip bir tebessüm. Yatan Fatma nine’ ye bakarak tebessüm ediyor gibiler. Odanın bir köşesinde ufak bir lavabo. Diğer köşede de eski bir karyola. Asılı olan resimdeki üç çocuğun annesi Fatma nine hastalık ve fakirlikle mücadele ederken çocukları resimden seyrediyorlar anne

Gül Baba

Gül Baba Fatih Sultan Mehmet’in yerine geçen oğlu ikinci Bayezid avdan dönüyordu. Bir an önce saraya varıp dinlenmeyi düşünürken atını durdurdu, havayı kokladı ve derin derin nefes alıp ferahladıktan sonra sordu: "- Bu güzel kokular da nereden gelir böyle? " Yanındaki vezirlerden biri cevap verdi: "- Devletlû Padişahım! İstanbul kuşatmasına katılan gazilerimizden tabiat aşığı biri vardır ki, O'na Gül Baba derler. Aksakallı, nur yüzlü bir ihtiyardır. Şu yamaçları güllerle ve dahi türlü çiçeklerle donattı. Bu hoş kokular O'nun bahçesinden gelmektedir. " Padişah, vezirin anlattıklarını tebessümle dinliyordu. Sözlerini bitirince kararını bildirdi: "- Merhum babamın bu gazi askerini ziyaret etmek isterim! " Artık yorgunluklar unutulmuştu. Gül Baba'nın kulübesine doğru yürüdüler. Kulübeye doğru yaklaştıkça gül kokuları artıyor, insanın gözü - gönlü açılıyordu. Değerli misafirlerin geldiğini gören Gül Baba koştu, onları kapıda karşıl

Hayat Alınacak Derslerle Dolu! İşte Size 5 Önemli Ders...

Hayat Alınacak Derslerle Dolu! İşte Size 5 Önemli Ders... Birinci ve en önemli ders Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: "Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?" Bu herhalde bir çeşit oyun olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki! Son soruyu yanıtsız bırakıp kâğıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dâhil olup olmadığını sordu. "Tabii dâhil" dedi, hocamız... "İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi bir birinden farklı insanlar, ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hakkeden insanlar, onlara sadece gülümsemeniz ve 'Merhaba' demeniz gerekse bile... Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da... Dorothy i

Yeşim Taşı

Yeşim Taşı Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. "Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım" diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş, yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. "Anlat, dinliyorum" demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, "Bu bir yeşim taşıdır" dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. "Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle" demiş ve şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış. Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine ço

Havkalenin Fazilet Ve Esrarı

Havkalenin Fazilet Ve Esrarı                                                                             لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إلَّا بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ. Okunuşu: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil âliyyil azîm” Yukarda görülen cümleye HAVKALE denir. Anlamı: “Güç de, kuvvet de; ancak Allah’ü Teâlâ Hazretleri’nin yardımı ile meydana gelir.” Demektir. Rasulullah Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur. “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-Aliyyi’l-Azim” kelamını çok söyle! Çünkü o, Cennet hazinesindendir. “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” derse, en hafifi keder ve üzüntü olan doksan dokuz derde devadır. Fazilet Ve Esrarı ·         Sıkıntılı anlarda söylenirse, ferah ve sabır kapılarını açar. ·         Tehlikeli durumlarla karşılaşıldığında söylenirse, emniyet ve kuvvet bahşeder. ·         İhtiyaç halinde söylenirse, cennet hazinelerinden bir hazineye delalet eder. ·         Günahlardan kaçmaya kuvvet ve ibadet yapmay
Alparslan’ın Şehid Edilişi 1072 yılında Mâverâünnehr’e sefere çıkan Alparslan’ın huzuruna hain bir kale komutanını getirdiler. Alparslan dört kazık çakılarak komutanın el ve ayaklarının bunlara bağlanmasını emretti, bunun üzerine komutan: “Ey korkak! Benim gibi bir adam böyle öldürülür mü?” diye cevap verdi. Bu sözlere çok sinirlenen Alparslan eline ok ve yay alarak muhafızlara komutanın serbest bırakılmasını emrini verdi. Ancak o güne kadar hedefini hiç şaşırmayan Alparslan’ın attığı ok komutana isabet etmedi. Komutan hemen Alparslan’ın üzerine saldırdı. Tahtında oturan Alparslan komutanın kendisine doğru geldiğini görünce ayağa kalkıp tahtından inmek istedi, ancak bu sırada ayağı sürçerek yere düştü. Bunun üzerine üzerine çullanan komutan, yanında bulunan bıçağını Alparslan’a saplayarak onu yaraladı. Alparslan bu olaydan sonra şöyle dedi: “Her nereye yönelsem ve hangi düşman üzerine yürümek istesem daima Allah’tan yardım dilerim. Dün bir tepeye çıktım, ordunun azametinden v

Hayat Yolu Düz Değil

Hayat Yolu Düz Değil Hayat yolu düz değil... Baharı var, kışı var. Gecesi var, gündüzü var. Her insan da bir değil. İyisi var, kötüsü var. Mademki bu dünyadayız, imtihana da alışacağız. Hayat yolu düz değil. Hz. Mevlânâ hayatını üç kelimede özetliyor: “Hamdım, piştim, yandım.” Yine Mevlânâ’yı dinleyelim: “Bu dünya bir ağaca benzer. Bizler de bu ağacın yarı ham, yarı olmuş meyveleri gibiyiz. Ham meyveler ağacın dalına iyice yapışır; oradan kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve köşke ve saraya lâyık değildir. Bu dünyadan başka hayat tanımayanların, ham meyveden bir farkı yok. Onlar dünyadan hiç ayrılmak ve hiç çıkmak istemezler. Çünkü Allah’ın huzuruna, O Yüce Sultanın sarayına, Cennete çıkacak ne yüzleri vardır, ne de olgunlukları.” İyilerin çekmedikleri bir eza, bir cefa yok bu dünyada. Onlara dadanan düşmanların sayısı hesaba gelmez ama neticede kazanan yine hep iyilerdir. Ve onların yolundan gidenlerdir. Hayat böyle... Hayat yolu düz değil. Görmek isteyen gözün

Köle Olmamı İster misin?

Köle Olmamı İster misin?    Hazreti Osman Radiyallahü Anh, kölesi ile bir yerden geçiyordu. Bir ağacın altında herkesten uzak vaziyette yatan Ebu Zerri Gıfari Radiyallahü Anh hazretlerini gördü. Ebu Zerr Radiyallahü Anh, eshabın maddeten en fakirlerinden biri idi. Hz. Osman Radiyallahü Anh yanındaki kölesine bir kese altın verdi: “Git bunu şu ağacın altında yatan adama ver. Eğer dediğimi yaparsan seni azad edeceğim” dedi.    Hazreti Osman Radiyallahü Anh’ın bu müjdesine sevinen köle, mutlaka parayı verebileceği ümidiyle uyuyan adamın yanına varıp uyanmasını bekledi. Bir müddet sonra Ebu Zerr Radiyallahü Anh Hazretleri uyanmıştı. Köle: “Al bu keseyi… “ diye rica ettiyse de Ebu Zerr, kabul etmiyordu. Köle ısrar ederek: “Eğer bu altınları alırsan kölelikten kurtulacağım. Sen benim azad olmamı istemez misin?” diye söylediğinde O: “Senin kölelikten kurtulmanı ben de isterim ama, ben onu alırsam sen hür olacaksın, ben köle olacağım. Sen benim köle olmamı ister misin?” Diyere

Bir Kaç Dakika Tahta Çıkma

Bir Kaç Dakika Tahta Çıkma    Halife Harun Reşid’in kardeşi Behlül Dane hazretleri bir gün kardeşinin tahtına geçip oturmuştu. Birkaç dakika oturmadan hemen sarayın hizmetçileri görürler. Behlül Dane hazretlerini tahtan indirdikleri gibi bir de temiz bir dayak atarlar. Behlül ağlamaya da başlamıştı. O anda saraya Harun Reşid gelerek Behlül’ün niye ağladığını sordu. Oradakiler Behlül’ün büyük ve affedilmez bir hata ettiğini, tahta çıkıp oturduğunu, kendilerinin de tahttan indirip dövdüklerini söylediler. Ağabeyinin ağlamasına üzülen Harun Reşit:    “Behlül böyle hatalardan dolayı dövülür mü?” deyip özür diledi. Behlül Dane hazretleri kardeşine:    “Kardeşim ben beni dövdüler diye ağlamıyorum. Ben birkaç dakika tahta çıkmakla bu kadar dayak yedim, yarın senin durumun ne olur, ne kadar dayak yiyeceksin diye düşünüyor ve onun için ağlıyorum” dedi. Bu sözler Harun Reşid’in gözlerini yaşarttı…    “O halde söyle nasıl hareket edersem kurtulurum” dedi. Hazret şu tavsiyede bulundu:

Büyücü Koca Karıya Aşık Olan Padişahın Oğlu

Büyücü Koca Karıya Aşık Olan Padişahın Oğlu    Bir padişahın çok yiğit bir oğlu vardı. İçi ve dışı hünerlerle bezenmişti.    Padişah bir gece rüyasında oğlunun öldüğünü gördü büyük bir ıstırap içinde kıvranmaya başlamıştı ki uyandı. Uyanınca bunun rüya olduğunu görüp bu seferde sonsuz bir sevinç içinde kaldı ve kendi kendine:    “Bu sevincimin sebebi rüyadaki kederdi. Allah, bir sebep ihsan edip beni sevindirdi.” dedi. Padişah düşündü:    “Soyumun devamı için oğlumu evlendirmem lâzım, oğluma kötü bir padişahın kızını almaktansa iyi bir kişinin soyundan bir kız almam daha iyi.” dedi.    Şehzadenin annesi bu işten haberdar olunca: “Oğlumuzu bir yoksulla mı akraba yapacaksın?” dedi. Padişah:    “Temiz bir kişiye yoksul demek hatadır, çünkü temiz kişilerin gönülleri zengindir bu da Allah vergisidir.” dedi. Uzun münakaşalardan sonra nihayet padişahın dediği oldu. Padişah oğluna yaradılışı güzel ve temiz bir kız aldı. Kızın güzellikte eşi yoktu, huyu ve ahlâkı da yüzü gibi gü

Şaban Ayı’nın Zikirleri

Resim
Şaban Ayı’nın Zikirleri Şaban ayının ilk 10 günü (1’i ile 10’u Arası) Ebû Hureyre Radıyallâhu Anh’dan rivâyet edilen: “Ramazan ayının evveli büyük bir rahmettir, ortası tam bir mağfirettir, sonu ise cehennemden azattır.” hadîs-i şerîfinden dolayı olsa gerektir ki âlimlerimiz, her biri yüzer kere okunmak üzere: 1- İlk On Günde: Şaban ayının 1’i - ile 10’u ”يَا لَطِيفْ جَلَّ شَانُهُ“ 100 defa “ya LATIF” celle şanuhu “Ey acıyanların en merhametlisi!” Meali: Ey işlerinde lutuf, incelik sahibi, yaratılmışların ihtiyaçlarını en ince noktasına kadar bilip karşılayan. 2- İkinci On Günde: Şaban ayının 10’u - ile 20 sinde (10’u ile 20’si Arası)   ”يَا رَزَّاقْ جَلَّ شَانُهُ“   “100 defa “Ya RAZZÂK” celle şanuhu Meali: Ey rızkı bol bol veren, ruh ve bedenlerin gıdasını yaratıp veren 3- Üçüncü On Günde: Şaban- Ayının Son 10 Günü (20’si ile 30’u Arası) ”يَا عَزِيز جَلَّ شَانُهُ“ “100 defa “ya AZİZ”   celle şanuhu “Ey boyunları cehennemden âzâd

Taviz ve Yanlış Meyil Yok

Taviz ve Yanlış Meyil Yok Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Sakın (kendi hayatını ziyan eden) zalimlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur…” (Hûd, 113) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Bir kavme benzeyen, onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 5/4031) İman hiçbir tavizi ve ehl-i îmân olmayanlar ile fâsıklara meyletmeyi kabul etmez. Çünkü kalp, husûsiyeti gereği muhabbet duyduğu kimselerin tesiri altındadır. Nitekim Cenâb-ı Hak; “Sakın (kendi hayatını ziyan eden) zalimlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur…” (Hûd, 113) buyurmak sûretiyle mü’min bir kimsenin, gönlünü zalim ve fâsık kimselerin muhabbetinden uzak tutması gerektiğine dikkat çekmiştir. Unutulmamalı ki; kalbimizde Cenâb-ı Hak, kendisine hiçbir ortak istemiyor. Çünkü tevhîdin ortaklığa asla tahammülü yoktur. Hevâ, heves de ortak olmayacak. Allah korusun, hele din düşmanına, İslâm’a muhalif kimselere muhabbet beslemek, kalbe büyük bir leke ve zarar verir. İmam Gazâlî Hazretleri; “ Gayr