Kayıtlar

Peygamberimizin Mektubunu Yırtan Iran Hükümdarı

Peygamberimizin Mektubunu Yırtan Iran Hükümdarı İran kumandanlarından Finiz Deylemî ve Şehr bin Bâzan, İran hükümdarı tarafından Yemeni istilâ eden Habeşlileri, oradan çıkarmak için vazifelendirilmişlerdi. Muzaffer olduktan sonra orada VAli Radiyallahü Anh olarak kalmışlar ve asil bir soy olarak Asrî Saadete kadar orada yaşamışlardı. Hazreti Peygamberimiz, civar devletlere mektup yazarak İslâmiyete davet ediyordu. Aynı mektuptan bir tane de İran Hükümdarına yazmıştı. İran hükümdarı Kisra, gelen mektubu yırttı ve Yemen VAli Radiyallahü Anhsi Bâzan'a; Hazreti Muhammedi yakalayıp, huzuruna getirmesi için emir verdi. Bâzan, Peygamberimize adamlar gönderip, hükümdarın; kendisini huzuruna çağırdığını bildirdi. Peygamberimiz gelenlere: — Bâzan'a selâm söyleyin, îmana gelsin, hükümdar öldü... Pek yakında, İran ve havalisi de müslüman olacak! Siz de îslâmiyeti kabul edin, dedi ve elçileri geri gönderdi. Birkaç gün sonra da Bâzan'a, îran hükümdarının öldüğü ve y

Abide Bir Kadınla Hibal'in Konuşması

Abide Bir Kadınla Hibal'in Konuşması Büyüklerden Hayyan b. Hibal'in bulunduğu meclise; arif-i billah hatunlardan bir kimse gelerek: — Benim soracağım suallere içinizde cevap verecek kimse var mı? Diye sordu. Oradakiler, Hibal'i göstererek: — İstediğinizi bu zata sorabilirsiniz, dediler. Kadın: — Size göre cömert lik nedir? Diye sordu. Hibal: — Bol bol ihsan etmektir, Diye cevap verdi. Hanım bu sefer: — Bu anlattıklarınız dünya ile ilgili cömert liktir. Ben sana dindeki sahadan soruyorum, onu bana söyle? dedi. Hibal: — Gönül arzusu ile Allah'a Celle Celâlüh ibadet etmektir, Diye cevap verdi. Kadın: — Bu ibâdetinizde Allah'tan karşılık bekler, birşey ister misiniz? Diye sorunca, Hibal: — Tabii bekleriz, ... Allahü Teâlâ bize en azından bire on sevap vaadediyor. Niçin beklemeyelim, Diye cevap verdi. Kadın: — Ne acaip şey! Hem bire on bekliyor, hem de kendinizi ibadette cömert lerden sayıyorsunuz, Diy

Cüneyd-İ Bağdadî Hazretleri Ve Gıybet

Cüneyd-İ Bağdadî Hazretleri Ve Gıybet Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri, bir gün bir camide iken, bir genç gelip: — Allah rızası için bana yardım edin. Ben yardıma muhtaç bir kimseyim, der. Cüneyd-i Bağdadî hazretleri bakar ki genç sapa - sağlam bir insan, bu genç bu haliyle dilencilik yapmaya utanmaz mı ? Niye çalışıp kazanmaz da dilencilikle kendini küçük duruma düşürür,, Diye düşünür. O gece Cüneyd-i Bağdadî hazretleri bir rüya görür... Rüyasında; camide gördüğü gencin vücûdu bir kebap yapılıp bir tepsiye konmuş, önüne getirilir. Cüneyd-i Bağdadî hazretlerine: — Bunu yiyeceksin, derler. Hazret, “o insan etidir, yenir mi?” Diye karşılık verdiğinde: — Ya dün camide nasıl yiyordun... Yine öyle yiyeceksin! ., derler. Daha sonrasını Cüneyd-i Bağdadî hazretleri şöyle anlatıyor: — Meğer gıybet etmişim! Hemen korku ile uyandım. Abdest alıp iki rek'at namaz kıldım... Tevbe istiğfar ettim... Sabah olunca, hakkkında konuştuğum genci aramak için dışarı çıktım... Arad

İlk Yıllarda İslâmiyet

İlk Yıllarda İslâmiyet Hazreti Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz ve Ebu Bekir Sıddık Radiyallahü Anh hazretleri, bir gün, Mekke sokaklarından giderken; müşrikler mahallesinde kafirlerin saldırısına uğradılar. Mütecavizlerden bilhassa, Utbe bin Rabia, Hazreti Ebu Bekr'e, öyle bir tokat attı ki, yüzü tanınmayacak hale geldi. Bu hale şahit olan Beni Temim kabilesinden bir grup; Hazreti Ebu Bekir'i, evine götürdüler. Hazreti Ebu Bekir bayılmıştı... Biraz sonra kendine gelir gibi olunca ilk sözü: — Muhammed nasıl acaba? Diye sormak oldu. Orada bulunanlardan bazıları Ebu Bekir Radiyallahü Anh’ın bu halini ayıplamak istediler... Onlara göre, onun yüzünün gözünün şişmesine Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem sebeb olmuştu. Fakat Hazreti Ebu Bekir, arzusunda ısrar ediyordu. Biraz sonra annesi Ümmü Hayr, bir miktar yiyecek getirdi, Oğluna şunları ye! Bir miktar kendine gelirsin... Ondan sonra Muhammed'in durumunu öğreniriz” dedi. Hazreti Ebu Bekir ısrar

Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim

Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim Muaz b. cebel Radiyallahü Anh’dan rivayete göre Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Sana cennet kapılarından birisini göstereyim mi?” Muaz Radiyallahü Anh; O nedir? Diye sordu. Allah Rasûlü Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem:   ﻻَحَوْلَ وَﻻَ قُوَّ ةَ ِاﻻَّ بِا للهِ La hâvle velâ kuvvete illâ billâh Söyle! Buyurdu. [Maiyetten kaçınmak, itaatte bulunmak, güç ve kuvvet ancak Allah’tandır.] Hafız Ed-dimyati. Hadislerle Amellerin Sevabı. Sayfa 398 – Hadis no:1275

Hazreti Peygamberimizin Annesi Âmine Validemizin Son Sözleri

Hazreti Peygamberimizin Annesi Âmine Validemizin Son Sözleri Annelerin en şereflisi, Kâinatın Efendisi Hazreti Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi vesellem'in mübarek validesi, bütün müslümanların annesi Hazreti Amine validemiz, Muhammed'ül - Emîn Aleyhisselâm Efendimiz henüz altı yaşında iken vefat etmişlerdir. O bahtiyar anne, Peygamberimizin babası Abdullah'la izdivaç şerefine nail olup, Server-i Kâinat, Anne rahmine düştükten sonra babasını, dünyaya gelip altı sene yaşadıktan sonra da annesini kaybetmiştir. Evladının anne ve babadan yetim kalacağını gören anneler Sultanı Amine validemiz, evlâdına ölüm döşeğinde iken şu sözleri söylemiştir: . “Ma'sum çocuk! Seni vedia-i İlâhî olarak bırakıp gidiyorum, Rabbım seni mes'ut ve mebrûk buyursun! VAli Radiyallahü Anhdenin yokluğundan me'yüs olma! Ey bir ru'yanın kurbanı olacakken, Lütfü İlâhi sayesinde, fidye-i necat ile Pençe-i cellad-ı ezelden yakayı kurtaran Abdullah'ın o ma'sûm yav

Yasin Sütü İle Büyüyen Çocuk

Yasin Sütü İle Büyüyen Çocuk İmanlı bir kadın, çocuğunu emzirirken daima “Yasin” Sûresini baştan sona kadar okurmuş. Kadın Yasin'i bitirinceye kadar da çocuk emmeyi bitirir ve bu âdetini muntazaman devam ettirirmiş. Çocuk büyümüş, hayırlı, alî, fâzıl bir zat olmuş. Kadın oğluna ara sıra dermiş: —Oğlum! Sakın bu fazileti hep kendinden bilme, ben seni Yasin sütü ile büyüttüm! (Alıntı)

Anne Şefkati

Anne Şefkati Hazreti Davud aleyhisselâm zamanında iki kadın, çocuklarını bir ağacın altına bırakmışlar, kendileri de beraber tarlada iş yapıyorlardı. Biraz sonra ağacın altındaki çocuklardan birini, kurt kaptığını gördüler. Koşarak ağacın dibine varan kadınlardan her ikisi de orada kalan çocuğa sahip çıkıyor, ikisi de birbirine, senin çocuğunu kurt kaptı bu kalan çocuk benim diyorlardı. Aralarında anlaşamayıp, meseleyi halletmesi için Hazreti Davud'un Aleyhisselâm huzuruna çıkmaya karar verdiler. Kadınlardan birisi çocuğu kucağına almış, öbürü de onun yanında Hazreti Davud'un huzuruna çıkıp meselelerini anlattılar... Davud aleyhisselâm, çocuksuz kadına: — Bu kadının kucağındaki çocuk benim diyorsun. Bana bir şahid bulabilir misin? Diye sordu. Kadıncağız: — Bulamam, Ya Davud! Çünkü orada yanımızda kimsecikler yoktu. Fakat ben iyi biliyorum ki çocuk benimdir. Bu benden evvel varıp benim çocuğumu aldı, dedi. Davud aleyhisselâm, kadına: — Şahid bulamay

Hazreti Halime'nin Peygamberimizi Anlatan Sözleri

Hazreti Halime'nin Peygamberimizi Anlatan Sözleri Peygamberimizin sütannesi Hazreti Halime, Mekke-i Mükerreme'ye gelerek Peygamberimizle karşılaşmasını şöyle anlatmaktadır: — Zevcimle şehre inmiştik, bir süt çocuğu bulup bakacak ve hiç olmazsa bir miktar dünyalık elde etmiş olacaktık... Bizimle beraber şehre çocuk almaya gidenler, birer tane bulup döndüler. Biz bulamamıştık. En sonunda bir öksüz çocuk olduğunu ve öksüz olduğu için kimsenin onu bakmak için almadığını duyduk. Boş geri dönmektense, Amine'nin oğlu, öksüz çocuğu alalım da dönelim, bizimki de öksüz olsun, de-mekki nasibimiz bu imiş dedik ve çocuğa bakmak için almaya karar verdik... Zevcim beni, Âmine Hatun'un evine götürdü. Âmine Hatun beni kapıda karşılayıp, içerde mışıl mışıl uyumakta olan çocuğun yanına götürdü. Çocuk, altında yeşil ipekten bir şilte, 'beyaz yünden bir sargıya sarılmış yatıyordu. Çocuğun olduğu odaya girince, öyle güzel bir koku ile karşılaştım ki, cazibesinden sanki büyü

Hazreti Fatma Radiayallahü Anha'nın Mihri

Hazreti Fatma Radiayallahü Anha'nın Mihri Hazreti Fâtıma validemiz Radiayallahü Anha evlenme zamanı yaklaşıp düğün hazırlığı yapıldığı bir sırada, Sevgili Peygamberimizin huzuruna çıkıp şöyle dedi: — Babacığım herkesin kızlarının mihri altın ve gümüşle takdir ediliyor. Benim mihrim de böyle olursa seninle diğer insanlar arasında ne fark olur. Ben öyle arzu ediyorum ki, benim mihrim, yarın huzuru îlâhî'de senin ümmetlerinin affı olarak kabul edilsin de, bir dünyalık olmasın, dedi. Cenâb-ı Allah, Hazreti Fâtıma Radiyallahü Anha validemizin bu dileğini kabul buyurmuşlardı. Hazreti Cibril gelerek Peygamberimize: “Fâtıma'nın dileği kabul edilmiştir” müjdesini getirdi. Peygamberimiz de kızından memnun olmuşlardı ki; “Aferin kızım... Peygamber çocuğu olduğunu belli ettin” buyurdular. (Alıntı)

Huzur ve Saadet Reçetesi

Huzur ve Saadet Reçetesi 1 - Saadetimiz İçin; Şûrâ Suresi Âyet - 129 حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ Okunuşu: Hasbiyellâh, lâ ilâhe illahû, aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbûl arşiil azîm. Anlamı: Bana, Allah yeter (kâfidir), O'ndan başka ilâh yoktur. Ben, Allah'a tevekkül ettim (güvendim). Ve O, azîm arşın rabbidir. (Sabah Akşam 7'şer kez oku) 2 - Sıkıntı ve Stresin Defi İçin; Enbiya Suresi 87. Ayet Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz buyurdular ki: “Bir kelime biliyorum ki, onu kederli olan okudu mu kederi dağılır. Bu kardeşim Yunus Aleyhisselâm’ın duasıdır: لَا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ Okunuşu: Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn. Anlamı: “Senden başka İlâh yoktur. Sen Sübhan’sın (her şeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zalimlerden oldum.” (Her gün 21 veya 100 defa oku) 3 - Rızık İçin;

Paylaşılamayan Velî

Paylaşılamayan Velî Mar’uf-ı Kerhi Hazretlerini sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da çok sever. Bir defasında bunlardan biri gelir, “çocuk sahibi olabilmek” için dua ister. Büyük veli bir fırsatını bulup onu zarif bir şekilde İslâm’a davet eder. Adam “İyi ama” der, “ben buraya din değiştirmeye gelmedimki. İstediğim sadece bir evlad” - Allah sana hayırlı bir evlad nasip etsin. Onun elinden imana gelesin. Çok geçmez, adamcağızın çok akıllı bir oğlu olur. Okul çağı gelince onu kilise mektebine gönderir. Rahip ilk gün teslisi anlatır ama çocuk bir tuhaf olur. “Hayır” der, “kalbim daralıyor, dilim söylemiyor.” -Tamam, bunları sonra konuşuruz. Şimdi alfabeye geçelim. Haydi bana harfleri oku. Çocuk bir şiir okur ki ilk beyit elif, beyle başlar son beyit lamelif, ye ile biter. Her mısra Allahü teâlânın sıfatlarını ve Muhammed Aleyhisselamın meziyetlerini anlatır ki sanatlarla doludur. Çocuk, alfabeyi bitirip devam eder. “Ağlatan, güldüren, öldüren, dirilten Allah’a

Beddua Yerine Dua...

Beddua Yerine Dua... Ma’rûf-ı Kerhi Hazretleri bir gün talebelerini toplar Dicle kenarındaki hurmalıklara çekilir sohbet ederler. Bu esnada nehirden bir kayık geçer. İçinde birkaç bıçkın genç. Hem içki içerler, hem şarkı söylerler. Bir ara hepten şirazeden çıkar, naralar atarlar. Talebeler bu edepsizliğe çok bozulur. Hatta içlerinden bazıları “Ah şu kayık bir devrilse de” derler, “günlerini görseler”. Ardarda patlayan kahkahalardan ders yapılamaz olunca mübarek o yana döner. Ellerini açar ve “Ya Rabbi” der, “Sen bu kullarını dünyada neşelendirdiğin gibi ahirette de neşelendir. Onlara hidayet ve istikamet nasip eyle.” İşte tam o sıra gençlerden biri sahildeki sohbetin farkına varır, arkadaşlarını uyarır. Mübareği görünce derlenir toparlanırlar. Hatta sazlarını kırar, destileri suya atarlar. Mahçup mahçup gelir Şeyh Mar’uf’un ellerine kapanırlar. O günden sonra sohbetin müdavimlerinden olurlar. (Alıntı)

Bayram Edilecek Nimetler

Bayram Edilecek Nimetler Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Bayram edilecek nimetler çoktur. Önce, insan yaratıldığımıza mı bayram edelim, eli ayağı düzgün yaratıldığımıza mı bayram edelim? Allahü teâlâ bizi bir İslâm ülkesinde dünyaya getirdiği için mi bayram edelim? Yetmiş bin türlü itikadın kol gezdiği bir dönemde, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadını bize nasip ettiği, yani bizi seçtiği için mi bayram edelim? Ehl-i sünnet âlimlerini, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi mübarek bir zatı, sevgili bir kulunu tanıttığı, kitaplarına kavuşturduğu için, binlerce büyük zatın mübarek sözlerinden toplanmış, birçok çiçeklerden toplanıp bal gibi hazırlanmış olan, kıymetli eserlerini görmek, tanımak nimetine kavuştuğumuz için mi bayram edelim? Büyükler buyurdu ki: (Eğer Allahü teâlâ bir kuluna, sevdiği bir kulunu tanıştırmışsa, ona her şeyi vermiştir. Bu, Eshab-ı kiramın Cenâb-ı Peygamberi tanıması gibidir. Allahü teâlâ bir kuluna iki şeyi vermişse, üçüncüsünü istemeye hakkı yoktur: 1- Ehl-i sü

Altı Şeyden Çok Korkmalıyız 2

Altı Şeyden Çok Korkmalıyız 2 İftara doğru M. SAİD ARVAS Hazreti Osman (radıyallahü anh) Hulefa-i Raşidin'in üçüncüsü, cennetle müjdelenenlerden ve meleklerin bile kendisinden hayâ ettiği mübarek bir zattır. Bir gün şöyle buyurdu: “Mü'min altı şeyden çok korkmalıdır. Ona göre kendini hazırlamalıdır.” 1-     İmansız gitmekten korkmalıdır. Allah korusun, bir insan, imanlı, ibadetle dahi olsa, son nefesini imanla veremediyse, hiçbir kıymeti olmaz İnsanlar dört kısma ayrılır: a- Müslüman bir anne ve babadan dünyaya gelir, Müslümanca yaşar ve imanla son nefesini verir. b- Kâfir bir anne ve babadan dünyaya gelir, imanla şereflenir, imanla dünyadan göçer. c- Müslüman anne ve babadan dünyaya gelir, imanını muhafaza edemez, mürted olur ve imansız gider. d- Kâfir bir anne ve babadan dünyaya gelir, kâfir olarak yaşar ve küfür üzere dünyadan ayrılır... İlk ikisi güzel, son ikisi ise felâkettir. Önemli olan son nefestir. Yüce Rabbimizin, üzerimizdeki nimetlerini sa

Mü'min altı şeyden çok korkmalıdır! 1

Mü'min altı şeyden çok korkmalıdır! 1 İftara doğru M. SAİD ARVAS Yüce Rabbimizin, üzerimizdeki nimetlerini saymakla bitiremeyiz. Bizi O yarattı ve yaşatıyor. İmanla şereflendirdi. En büyük nimet, bir insanın son nefesini imanla verebilmesidir. Meleklerin bile kendisinden hayâ ettikleri; Hazreti Osman radıyallahü anh buyuruyor ki: Mü'min altı şeyden çok korkmalıdır. Ona göre kendini hazırlamalıdır: 1- İmansız gitmekten korkmalıdır. Allah korusun, bir insan, imanlı, ibadetli dahi olsa, son nefesini imanla veremediyse, hiçbir kıymeti olmaz. Önemli olan son nefestir. Yüce Rabbimizin, üzerimizdeki nimetlerini saymakla bitiremeyiz. Bizi O yarattı ve yaşatıyor. İmanla şereflendirdi. En büyük nimet, bir insanın son nefesini imanla verebilmesidir. Bundan daha büyük lütuf, bundan daha büyük nimet olmaz. Çünkü insan, nasıl öldüyse öyle haşrolunur. İmanla kabre girebilmek için dünyayı sevmemek lâzımdır. Dünyayı çok seven, ondan ayrılmak istemez. 2- Sol omuzumu

Dostun Dosta Arkasından Ettiği Dua Kabul Olur…

Dostun Dosta Arkasından Ettiği Dua Kabul Olur… Dostun dosta arkasından gıyabında ettiği dua kabul olurmuş, ben dualarıma katıyorum sizleri, sizler de dualarınızda zikredin bizleri… Cami kapısından geçerken ezanın okunduğunu duyan şoför geriye dönüp patronundan izin ister: Beyefendi izin verirseniz ezan okunmuşken şuracıkta namazımı kılsam da yola devam etsek! Der… Patron pek de memnun olmasa da izin verir. Şoför camiye girer, patron da arabanın içinde bekler… Ancak cemaat namazını kılıp çıktığı halde şoför çıkmayınca canı sıkılan patron, arabadan inip caminin avlusuna dalar, pencere camına başını dayayıp içeri bakar ki, şoför ellerini açmış duaya devam ediyor... Camı tıklatarak seslenir: Herkes çıktı ne duruyorsun sen de çıksana! Gelen cevap ibretlidir; bırakmıyor !.. Kim bırakmıyor? Diye sorar patron. Cevap gelir; Seni içeri bırakmayan!.. Bir düşünce sarar patronu ‘seni içeri bırakmayan’ nidası... Hemen orada abdestini alır camiye gi

Hz. Selman'ın Kuşlara Emri

Hz. Selman'ın Kuşlara Emri Silsile-i Sâdâttan SELMAN-I Farisî Radiyallahü Anh Hazretleri yanında bir misafir olduğu halde sahraya çıkmıştı. Dağda havada uçan kuşlar ve ovadan geçen ceylan sürüleri gördü; Hazreti Selman Radiyallahü Anh uçan kuşlara ve oradan geçen ceylan sürüsüne hitaben: — Yanımda bir misafirim var. İçinizden biriniz buraya gelsin. Misafire ikram edeceğim, Diye seslendi. Kuşlardan ve ceylan sürüsünden birer tane süratle hazreti Selman'ın huzuruna geldiler. Misafir bu işe çok hayret etmişti: — Sübhanellah! Diyerek hayretini belirtti. Selman-ı Farisî Hazretleri: — Bunda hayret edecek ne var? Sen Allah'a itaat edene mahlûk'atın isyan ettiğine bu zamana kadar hiç şahit oldun mu? buyurdular... (Alıntı)

Hazreti Fatma'nın Açlığı

Hazreti Fatma'nın Açlığı Eshaptan îmran -b. Hüseyn anlatıyor Radiyallahü Anh: — Birgün Fatimatü-'z - Zehra radıyallahu anhâ hazretleri Peygamberimizin huzuruna gelmişti. Açlıktan benzinin sarardığı belliydi. Hazreti Fâtıma'nın yüzünde bir sarılık vardı. Server-i Kâinat Efendimiz hazreti Fâtıma VAli Radiyallahü Anhdemizin yüzüne baktı, gözlerinden yaş gelmişti. Mübarek ellerini Hazreti Fâtıma'nın göğsüne koyarak —Meâlen— şöyle dua etti: — Ey açları doyuran Allah’ım! Muhammed'in kızı Fâtıma'yı aç bırakma!: O anda Hazreti Fâtıma'nın yüzündeki sarılığın gitmiş olduğunu ve yerine pembeliğin gelmiş olduğunu gördüm. Sonra kendisiyle görüştüğüm Hazreti Fâtıma VAli Radiyallahü Anhdemiz, bana: “ondan sonra bir daha açlık hissetmediğini” söyledi. (Alıntı)

Harp Etmeden Şehid Olan Kadın

Harp Etmeden Şehid Olan Kadın İlk müslümanlardan ümmü Varaka isimli kadın, her harpte Resûl-ü Ekrem Efendimizin huzuruna çıkar: — Ben de harbe iştirak etmek isterim. Hiç olmazsa yaralıların yaralarını sararım, derdi. Fakat Server-i Kâinat Efendimiz O'na: — Sen evinde otur! Evde de sana şehîdlik nasip olur, buyurarak harbe iştirakine müsaade etmezlerdi. Hatta Ummü Varaka'yı kasd ederek: — Şehide hanımı ziyaret edelim, der o yaşlı sahabeyi evinde sık sık ziyaret ederlerdi. Ümmü Varaka da evinde daima: — Ya Rabbi! Bana şehitlik mertebesi nasip eyle! Diye dua ederdi. Yine bir harbe çıkılmıştı, Ümmü Varaka yine gelip harbe iştirak etmek istediğini bildirdi. Peygamber Efendimiz de ona yine: — Sen evinde kal! Ev halkına imamlık et, onlara namaz kılmasını öğret... Namaz kıldır, buyurdu. Bir de müezzin tayin etti. Her gün Ümmü Varakâ'nın evinde ezan okunur, cemaatla namaz kılınırdı. Ümmü Varaka'nın bir cariyesi, bir de kölesi vardı, öldüğü zaman