Kayıtlar

Verdi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Eyüp Sultan'a Verdiği Öğütler

Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Eyüp Sultan'a Verdiği Öğütler İstanbul'un manevî sultânı, halk arasında “Eyyûb Sultân” diye meşhûr olan Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî Radıyallahü Anh, bir gün Resûlullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip dedi ki: “Ya Resûlallah! Bana öyle az ve öz bir nasîhat et ki, onu hem kafamda tutabileyim, hem de onunla amel edebileyim.” Peygamber efendimiz Aleyhisselâm Buyurdular ki: 01-   Halkın elinde olanlara göz dikme ve onlardan ümidini kes. Bu, zenginliğin ta kendisidir. 02-   Tamahtan sakın. Zira tamah peşinen fakirliktir. 03-   Namazı öyle kıl ki, sanki bu senin en son namazındır ve artık diri kalıp da diğer namazı kılamayacaksın. 04-   Sonradan mecbur kalıp da özür dileyeceğin bir ameli yapmaktan sakın. 05-   Kendin için istediğin (arzu ettiğin, sevdiğin) şeyi din kardeşin için de iste (arzu et, sev).”

Bir Köpeğin Beyazidi Bistami Hazretlerine Verdiği Ders

Bir Köpeğin Beyazidi Bistami Hazretlerine Verdiği Ders Bayezid-i Bestami Kuddise Sirruh Bir gün, talebeleri ile birlikte, gayet dar bir sokaktan geçiyorlardı. karşıdan bir köpeğin gelmekte olduğunu gördü ve geri çekilip köpeğe yol verdi. Talebelerinden birinin hatırına şöyle geldi: "İnsanoğlu hayvanlardan şereflidir. Hem bizim şeyhimiz, ariflerin sultanıdır. Hem de etrafındakiler onun, her biri çok kıymetli sadık talebeleridir. Bütün bunlara rağmen, şeyhimiz bu köpeğe yol vermesinin hikmeti acaba nedir?" Bunun üzerine Bayezid-i Bestami Kuddise Sirruh Buyurdu ki; "Şu köpek, hak lisanı ile bana dedi ki; ‘Rabbimiz Sana ariflerin sultanı olmak hilatini ve bana da köpeklik postunu giydirdiler. Bunun tersi de olabilirdi. Yani sen köpek ben insan olabilirdim!’ , dedi. Bunun üzerine ben de o köpeğe yol verdim."

Suriyeli Kadının Verdiği Ders!

Suriyeli Kadının Verdiği Ders! “ Pazar günü öğlene doğru balkonumuzda kurduğumuz kahvaltı sofrasına hep birlikte oturduk. Dopdolu soframızın huzurunda çocuklarla bir arada olduğumuzu görmenin sevinci beni durdurdu. Bu an, şükrü eda edilemeyecek güzellikte bir andı ve bu durumu çocuklarıma anlatma sorumluluğundaydım. Ben patates büyüklüğünde bir avuç kuru mısır ekmeğini kahvaltı niyetine koparıp evden çıktığım çocukluk yıllarımdan bu günlere geldim. Bu sofrada ikişer çeşit reçel, zeytin, peynir görüyorum. Böyle bir sofrada rahat oturmak bana yakışmıyor. Bu sofranın vefasız kalmasının ürpertisiyle çocuklarımın dikkatini Mevla ’ nın bize lütfettiği nimetlerin paha biçilmez değerine dikkat çekmek istedim.  “-  Sizin gibi nice çocukların kahvaltı fırsatları yok. Nicesi aç. Nicesi böyle lezzetlerden habersiz büyüyor. Biz bu nimetleri ne ile hak ettik? Nankörlüğün sonu mahrum düşmektir. ” diye anlatırken, hanım söze girdi. İki gün önce buluştukları sofrada sohbet ettiği Suriyeli bir

Benim Ağaç Senede İki Defa Meyve Verdi

Benim Ağaç Senede İki Defa Meyve Verdi Bir gün geziye çıkmıştı Nûşirevân. Yanında da veziri vardı. Gezerken bakmış ki, yolda çok yaşlı bir dede meyve ağacı dikiyor. Selâm verip der ki adama: - Amca, hayırdır, sen bu yaşa gelmişsin, bu ağacın meyvesini yiyemezsin. Bu ağaç kim bilir kaç sene sonra meyve verecek? Niye bu zahmeti çekiyorsun? - Padişahım, bizden öncekiler dikti biz yedik. Biz de dikelim ki, bizden sonrakiler yesin. Padişah "Zih" der. "Zih" Farsça aferin demek. Sâsânî ananesine göre Padişah "Zih" dediğinde, o kimseye 100 altın verilir, yani bir kese altın. Bunun için ihtiyara 100 altın verilir. Bunun üzerine ihtiyar dede der ki: - Gördünüz mü padişahım, meyveleri şimdiden yemeye başladık. Padişah, bir daha "Zih" der. İhtiyara 100 altın daha verilir. - Allah Allah, her ağaç senede bir defa meyve verir, benimki ise senede iki defa meyve verdi hükümdarım. Nûşirevân, tekrar "Zih" der 100 altın daha ver

Elindekinin Hepsini Verdi

Elindekinin Hepsini Verdi Hz Ali’nin ağabeyi Cafer b Ebu Talib’in oğlu Abdullah, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu: "Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?” Köle sıkılarak cevap verdi: “İşte bu üç parça ekmek” “O halde neden kendine hiç ayırmadın?” “Baktım ki, hayvan çok aç O halde bırakmak istemedim” “Peki, sen ne yiyeceksin şimdi?” “Oruç tutacağım” Bunun üzerine, Abdullah b Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra d

60 Yaşında Okumaya Karar Verdi, 90 Yaşında Rektör Oldu, 120 Yaşında Öldü!

60 Yaşında Okumaya Karar Verdi, 90 Yaşında Rektör Oldu, 120 Yaşında Öldü! El-Ezher Üniversitesi’nin kapısına Zekeriya Ej-Ensdrî adında 60 yaşında bir ihtiyar gelmiş ve “Burayı kim yönetiyor?” diye sormuş. Bekçi, “Rektör!” demiş. İhtiyar “Ben rektör olmak istiyorum, bana bunun yolunu anlatır mısın?” deyince bekçi alaylı bir tavırla ona eğitim durumunu sormuş. İhtiyar, ilkokul mezunu olduğunu söylediğinde bekçi gülmüş ve “Amca! Rektör olabilmek için önce ortaokul, sonra lise, ardından da üniversite okuyacaksın; daha sonra doktora yapıp doçent ve profesör olacaksın. Fakat senin yaşın 60’a dayanmış, bunları başarabilmen mümkün değil!” demiş. İhtiyar yine de ümidini kaybetmemiş, yalvara yakara idare amiriyle görüşme izni almış ve sonuçta hizmetli olarak üniversitede göreve başlamış. Çalışırken bir taraftan da ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirmiş. Sınavlara girip kendi üniversitesinde okumaya hak kazanmış. Bu arada büyük kültür hizmetlerinde bulunuyor, sosyal faaliyetlere, çal

Kuru Kızılcık Meyve Verdi

Kuru Kızılcık Meyve Verdi Beyazıd- ı Velî olarak anılan İkinci Sultan Bayezid, oğlu ve şehzadesi Birinci Selim'i Yavuz Selim Trabzon'dan getirttiği zaman kızıp Çubuklu Bahçe denen yerde kızılcık çubuğu ile sekiz defa vurmuş ve bazı nasihatlarda bulunmuştur. Bayezid Velî'nin oğluna sekiz çubuk vurması onun sekiz sene padişahlık yapacağına delâlet etmektedir. Ayrıca orada Şehzade'ye söylediği bazı sözleri vardır ki, apaçık padişahın bir kerametidir: —- Oğlum! Elem çekme, zikreyle... Zikr tarihinden itibaren tedibimle hilafet senindir. Al bu yediğin kuru çubuğu yere dik. Sekiz sene kadar meyvesini yiyesin! buyurmuştur. Orada bulunan, hem Bayezid- i Velî hem de Kara Şemseddin Hazretleri “amin> demişler ve Selim ise sekiz değnek yedikten sonra çubuğu babasından alıp: - Ya Rabbi, bu kuru ağaç meyve versin, o meyvesini bu dünyaya meşhur eyle, diyerek dikmiş ve kuru çubuk çok geçmeden yeşerip meyve vermeye başlamıştır. Çubuklu bahçe olarak anılan yerin kızı

Fidanlar Şimdiden Meyve Verdi

Fidanlar Şimdiden Meyve Verdi Bir hükümdar maiyetiyle birlikte gezintiye çıkmıştı Yolu üzerindeki bir köyde çok yaşlı bir adamın tarlasına fidan dikmekle meşgul olduğunu gördü, gayreti hoşuna gitti, yanına gelip latife yapmak istedi: - Baba, sen ne diye fidan dikmeye uğraşıyorsun? Maşallah yaşını yaşamışsın, bu diktiğin fidanların meyvesinden belki de yiyemezsin. İhtiyar cevap verdi: - Bu diktiğim fidanların meyvesini bizim yememiz şart değil evlat. Biz nasıl bizden öncekilerin diktiği fidanların meyvesinden yiyorsak, bizim diktiğimiz fidanların meyvesini de bizden sonrakiler yer. Bu cevap hükümdarın hoşuna gitti ve mükafat olarak ihtiyara bir kese altın verilmesini emretti. İhtiyar bu ihsanı tebessümle karşıladı: - Gördün mü evlat, bizim diktiğimiz fidanlar şimdiden meyve verdi. Bu cevap da hükümdarın hoşuna gitti, bir kese daha altın verilmesini emretti. Yaşlı köylü güldü: - Evlat herkesin diktiği fidan yılda bir defa meyve verir, bizim diktiğimiz fidan yılda iki de

Uçan Kuşlar Haber Verdi

Uçan Kuşlar Haber Verdi Şeyhin biri hac niyeti ile Kâbe yolunu tutmuş. Bir müddet yol aldıktan sonra yolda eşkıyalara rastlamış. Eşkıyalar parasını almışlar. Kıymetli eşyasına da el koymuşlar, Şeyh hiç itiraz etmeden hepsini vermiş. Yalnız öldürmemeleri için çok yalvarmış. Kâbe’yi bir defa olsun görmek için yola çıktığını onun için canına kıymamalarını aksi halde o gökte uçan kuşların bile şahit olup onları ele verebileceğini söyledi ise de öldürmüşler. Şeyhin öldürüldüğü kısa zamanda duyulmuş. Bir gün şehrin pazarında, birkaç kişi gökyüzündeki kuşlara bakarak. — Bu kuşlar sakın Şeyhi öldürdüğümüzü gören kuşlar olmasın, demişler ve gülüşmüşler. Şeyhin müritlerinden biri de bunu duymuş hemen kadıya haber verip katilleri yakalatmış. (Alıntı)

Allah’ü Teâlâ Kullarına Üç Vazife Verdi

Allah’ü Teâlâ Kullarına Üç Vazife Verdi Birinci vazifesi: Şahsi vazifeleridir. Her Müslüman, kendini iyi yetiştirecek, sıhhatli, edepli, iyi huylu olacak, ibadetlerini yapacak, ilim ve güzel ahlak öğrenecek, helal lokma kazanmak için çalışacaktır. Nefsine, şeytana uymayıp ve kötü arkadaşlara, azgın, asi kimselere, anarşistlere aldanmayıp, kanuna karşı suçlu olmaktan, Allah’ü Teâlâ’ya karşı da günah işlemekten sakınmaktır. İkinci vazifesi: Aile içindeki vazifesidir. Hanımına, ana, babasına, çocuklarına, kardeşlerine olan haklarını yapacaktır. Üçüncü vazifesi: Cemiyet, toplum içindeki vazifeleridir. Ailesine, hocalarına, talebesine, komşularına, emrinde olanlara, bütün vatandaşlara, devletine, dini ve milleti başka olanlara karşı vazifeleridir. Herkese iyilik etmesi, eli ile dili ile kimseyi incitmemesi, kimseye zarar vermemesi, hıyanet, hainlik etmemesi, herkese faydalı olması, islâmi devlete, Müslüman yöneticilere İslâmi kanunlara karşı, hiç isyan etmemesi, herkesin