Kayıtlar

Necip etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

O Erler ki...

O Erler ki...   O erler ki gönül fezasındalar, Toprakta sürünme edasındalar. Yıldızları tesbih, tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Bir ân yabancıya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaşı cezasındalar.   Günü her dem dolup, her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Her rengin silici aşk ötesi renk; O rengi kavuran beyzasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Ne cennet tasası ve ne cehennem; Sadece Allah’ın rızasındalar.   Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh

Geçilmez

Geçilmez Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez, Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez. İçeride bir has oda, yeri samur döşeli, Bu odada gelsin diye çağrılmadan geçilmez. Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada… Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez. Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne topyekûn? Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez. Kayalıklı boğazlarda yön arayan bir gemi, Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez. Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse hep hava, Yer çökmeden, yer iki şak yarılmadan geçil­mez Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh

Geçilmez

Geçilmez Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;            Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez. İçeride bir has oda, yeri samur döşeli; Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez. Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada, Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez. Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne, topyekün? Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez. Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi; Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez. Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berhava; Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez. Geçitlerin, kilitlerin yalnız O'nda şifresi; İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez! Necip Fazıl KISAKÜREK

Utansın!

Utansın! Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın! Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın! Eski çınar şimdi Noel ağacı; Dallarda iğreti yaprak utansın! Ustada kalırsa bu öksüz yapı, Onu sürdürmeyen çırak utansın! Ölümden ilerde varış dediğin, Geride ne varsa bırak utansın! Ey binbir tanede solmayan tek renk; Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın! Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh

Necip Fazıl’dan İki Ramazan Hatırası

Necip Fazıl’dan İki Ramazan Hatırası  “Çocuktum. 6-7 yaşlarında var yoktum. Bir Ramazan günüydü. Çemberlitaş’ta oturduğumuz büyük konaktan sokağa çıktım. İleride, bir sehpaya oturttuğu tablasından çoluk çocuğa şeker meker satan birini gördüm. 10 para mı, 20 para mı, ne verdiğimi hatırlayamadığım bir horoz şekeri satın aldım. Şekeri eme eme konağa dönmek üzereydim ki, üzerime hamal kılıklı bir adam çullandı. Yarı ciddi, yarı şakacı bir edâ ile haykırdı: – Şu bacaksıza da bak! Sokakta, elâlemin karşısında yiyor! Ödüm patlamıştı sanki… Şekeri yere attım ve evime doğru koşmaya başladım. Adam beni kapıya kadar kovaladı. Konağın açık kapısını bu herifin suratına çarparcasına kapatıncaya kadar adeta baygınlık geçirdim. Şimdi, masum çocuklara değil, Ramazan günü açıkça ve iftihar edercesine sigaralarını tüttüren her vasıf dışı insanlara o hamal kılığı içindeki saffet ve hassasiyetle hitap etmek istiyorum: – Günahınızı niçin Allah’la aranızda bırakmıyor ve sanki onun reklâmını yapa

Gel

Gel Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk, O gün başucuma karalarla gel Arkanda, çepçevre, kızıl bir ufuk, Tepende simsiyah kargalarla gel Elinden, dal gibi düşerken ümit, Ne bir hasret dinle, ne bir ah işit; Bir yaprak ol, esen rüzgârlarla git, Kırık bir tekne ol, dalgalarla gel. Necip Fazıl Kısakürek