Kayıtlar

İncittiğiniz İnsanın Bedduasından Korkun...

İncittiğiniz İnsanın Bedduasından Korkun...   Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Hazretleri redde uğramayacak üç duadan söz eder. Bu üç duayı da şöyle sıralar: 1- Ana babanın çocukları hakkındaki duaları. 2- Misafirin ev sahibi hakkındaki duası. 3- Mazlumun zalim hakkındaki duası.   İşte bu üç duaya ehemmiyet vermeli, bu duaların bedduaya dönüşmemesine dikkat etmelidir. Aksi halde redde uğramayan bu üç dua, eninde sonunda bir sebeple kabul olur. Hem de kitapların tarifine göre namludan çıkan kurşun gibi hedefini bulur, muhatabını vurur.   Özellikle yapılan zulmün, haksızlığın, kırıcı ve incitici baskı ve dayatmaların sonunda kırık gönülle mazlumun yaptığı bedduasından korkulmalıdır.   Çünkü kırık gönüllü mazlumun duasının arşa kadar yükselip Rabb"imizin manevi huzuruna engelsiz ulaştığı hadislerle de hatırlatılmıştır.   İrşad kitapları mazlumun kırık gönülle yaptığı beddualardan örnekler verir, ibret almamız için ikazlarda bulunur.   İsterseniz

Kanuni ve Karınca Hikâyesi

  Kanuni ve Karınca   Hikâyesi   Kanuni Sultan Süleyman Rahmetullahi Aleyh Topkapı Sarayında Has Bahçede dolaşırken gözüne bir elma ağacı ilişir. Bir elma koparmak için ağaca doğru yaklaştığında ağaca çok sayıda karıncanın musallat olduğunu görür. Derhal has bahçeden sorumlu olan bahçıvanı çağırtır. Ağaçtaki karıncaların başka ağaçlara da dadanıp kurutmaması için ağacın kesilmesini emredeceği sırada; her işinde fetva istediği Şeyh’ül – İslam Ebu Suud Rahmetullahi Aleyh Efendi aklına gelir. Ağacın kesilmesi emrini vermez. Hocasını ayağına çağırmak da istemez. Hasbahçeden çıkar ve Ebu Suud Efendi Rahmetullahi Aleyh’in makamına doğru gider. Ebu Suud Efendi Rahmetullahi Aleyh’nin makamına çıktığında hocasını odada göremez. Ebu Suud Efendi Rahmetullahi Aleyh’nin makamında bulunan okka ve diviti alır doğrudan sormak yerine hayâ edip bir beyit şeklinde kağıda şöyle yazar:   “Dırahta ger ziyan etse karınca, Günah var mıdır anı kırınca?”   ( Ağaçta eğer ziyan etse karınca ; Günah var mıdır onu

Cennet Kimlere Âşıktır?

Cennet Kimlere Âşıktır?   İşte Cennetin âşık olduğu kimseler:   01- Allah Teâlâ’ya gönülden inanıp, O’nu sevip, kulluk bilinciyle kemal-i edeple hayatını idame ettirenler, 02- İhlas ile ibadet edip, Allah Teâlâ’nın ahkâmını hayata koyma noktasında çok titiz davrananlar, 03- Allah Teâlâ yolunda ve mukaddes değerler uğrunda şehit olanlar, 04- Zorluklar ve muhtelif sıkıntılar karşısında hayatın bir imtihan olduğunu bilerek sabredenler, 05- Anne ve babası yanında ihtiyarlayıp da onların duasını alan, onlara hizmet eden, onları sözde huzur olduğu iddia edilen yaşlılar yurduna atmayan salih evlatlar, 06- Yapıp ettiği iyilikleri, hayr-u hasenatı başa kakmayan güzel kalpli insanlar, 07- Yetimin başını okşayanlar, onlara sofralarında çorba içirenler, giydirip kuşatanlar, defalarca umreye- hacca gitmek yerine yetimi okutup onlara sahip çıkanlar, 08- Babalarının ölmesi sebebiyle yetimlerini okutup hayata hazırlamak için fuhşu tercih etmeyip namusu ile çalışmayı tercih eden ve bin bir güçl

Uyan Artık Yiğidim

  Uyan Artık Yiğidim   Istırâbdır yiğidim azığımız, hicrandır Mirasımız mahkûmdur, mahzundur, perişandır Gene de ye’se düşme yiğidim; imtihandır Filizlenen her ölüm, mazlumlara nişandır   Ne gönüllerde sevinç, ruhlarda beyaz kaldı Ufka bir bak, ilerle; inkılâba az kaldı.   Ülkemden hatırıma hep sefiller geliyor Bin yüzlü Ebrehe’ler, kara filler geliyor Şimdi devran değişti; ebâbiller geliyor İbrahim bahçesinden taze güller geliyor   Âlemde, duyulacak kutlu bir âvaz kaldı Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.   Çöküyor sırtımızda yükselen vahşi duvar Heykeller kırılıyor; dökülüyor mumyalar Toprağın sinesinde umut var, heyecan var Okşadığın her kökten fışkırıyor bir bahar.   Buzlar çözüldü; kıştan kuru bir ayaz kaldı Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.   Gözlerin âyet âyet büyüyen bir bebektir Ellerin sokaklarda uçuşan kelebektir Sana rehberlik eden ne cindir, ne melektir O bir İnsan-ı Kâmil, mücella bir dilektir   O’n

İlim

İlim   İlim, amel içindir. Yoksa sırf ezberlemek ve insanlara anlatmak için değildir. Önce öğren ve öğrendiğinle amel et. Sonra da başkasına öğret. Önce öğrenir, sonra da öğretirsen, sendeki ilim konuşur. Sen sussan ve konuşmasan bile, ilim, amel diliyle konuşur. Yani ilminle işlediğin amel, ilmin amel olarak konuşması demektir. Sen, önce zahir ilmini öğren, sonra da zahir ilminden bâtın ilmine atla. Sen, önce şu zahir ilmi ile amel et, zahir ilmini tatbik et. Ta ki onunla yaptığın amel, seni yapmadığın şeyin ilmine götürsün. Sen zahir ilmi ile amel et ki, o, seni bâtın ilmine ve bâtın ameline götürsün. Şu zahir ilmi, zahirin ışığıdır. Bâtın ilmi de bâtının ışığıdır. Bâtın ilmi, Rabbinle senin aranda bir ışıktır. Her ne zamanki ilminle amel edersen, yolun Allah’a yaklaşır. Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’a şöyle buyururlar: - Âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Âlimler, peygamberlerin ilimleri ile amel edince, onların halifeleri, vârisleri ve naibleri, vekilleri