Kayıtlar

Ahirete En Halis İmanı Götürenler, Dünyada En Çok Tefekküre Dalanlardır

       Ahirete En Halis İmanı Götürenler, Dünyada En Çok Tefekküre Dalanlardır   Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.” (Âl-i İmran Sûresi, ayet 190) Şüphe yok ki, aklı başında olan uyanık bir kimse bu âlemi güzelce düşününce Cenâb-ı Hakk’ın kudretini, ihtiyaçlardan münezzeh olduğunu hemen tasdik eder. Çünkü göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün gidip gelmesinde elbette akıl sahipleri için Hak Teâlâ’nın varlığına, kudretinin kemaline, hâkimiyetinin azametine dair açıkça deliller vardır. Bu kâinata ibret nazarıyla bakan her aklıselim sahibi, kâinatın yaratıcısının varlığını, azamet ve kudretini tasdike mecbur olur. Bunları gafletle seyretmek insana yakışmaz. Her sabah doğan güneş, her gece semalarda parıldayıp duran milyonlarca yıldız, ibretli gözler için hikmetlerle doludur. Her biri bir âlem, her biri bir kanun-i ilahidir. Ahirette çok feraha kavuşanlar,

İneğin İnsana Verdiği Ders!

Resim
İneğin İnsana Verdiği Ders!   İnsan, ineğe seslenmiş: “- Ey İnek!” “- Ne yapmaya geldin dünyaya?” “- Maça, konsere gitmezsin; dans etmezsin; kahveye gidip çay içmez, oyun oynamazsın…” “- Gündüz çayıra, gece ahıra…” “- Tek düzen, sıkıcı bir hayatın var; hayatın zevk ve eğlencelerinden mahrum kalıyorsun...” “- Sen bu dünyaya; yemek-içmek, tuvalet için mi geldin?”   İnek dile gelmiş, sükûnetini bozmadan cevap vermiş:  “- Ey İnsan!” “- Sen bu sözü, bana nasıl söylersin?” “- Şu buzdolabını aç ta bir bak!” “- Süt benden, yoğurt benden, tereyağı benden, kaymak benden, köfte benden, dolma benden, sucuk benden, pastırma benden…” “- Ayağındaki ayakkabı, belindeki kemer, sırtındaki kürk benden…” “- Tarla ve bahçendeki gübre benden…” “- Kışın yaktığın tezek benden...” “- Kemiklerim, boynuzlarım kullandığın bıçak ve araçlarda sap oluyor… Her parçam bir işe yarıyor…” “- Benim verdiğim kemer olmasaydı; giydiğin pantolonu bile tutamazdın...” “- Rabbim bana ne görev verdiyse hakkıyla onu yapıyor; s

Geldi Geçti Ömrüm Benim

Geldi Geçti Ömrüm Benim   Geldi geçti ömrüm benim, Şol yel esip geçmiş gibi! Hele bana şöyle geldi, Şol göz yumup açmış gibi…   İş bu söze Hak tanıktır, Bu can gövdeye konuktur, Bir gün ola çıka gide, Kafesten kuş uçmuş gibi…   Miskin adem-oğlanını, Benzetmişler ekinciye, Kimi biter kimi yiter, Yere tohum saçmış gibi…   Bu dünyada bir nesneye, Yanar içim göynür özüm, Yiğit iken ölenlere, Gök ekini biçmiş gibi…   Bir hastaya vardın ise, Bir içim su verdin ise, Yarın anda karşı gele, Hak şarabın içmiş gibi…   Bir miskini gördün ise, Bir eskice verdin ise, Yarın anda sana gele, Hak libâsın biçmiş gibi…   Yunus Emre bu dünyada, İki kişi kalır derler, Meger Hızır, İlyas ola, Ãb-i hayat içmiş gibi…   Yunus Emre Kuddise Sirrûh

Müslüman Olan Polis Memuru Paul Reading

Resim
  Müslüman Olan Polis Memuru Paul Reading https://video.haber7.com/video-galeri/241357-londrada-gorev-yapan-polis-memuru-paul-reading-ocak-ayinda-musluman-oldu Londra'da Müslümanların yaşadığı bölgede görev yaparken İslam'la tanışan ve Müslüman olan polis memuru Paul Reading, "Elhamdülillah, zihnimde hiçbir şüphe yok. Buraya bir sebeple konuldum. Sadece bir polis değilim" dedi. İngiltere'nin başkenti Londra'da görev yapan polis memuru Paul Reading, ocak ayında Müslüman oldu. İşinden ötürü toplumla iç içe olduğunu söyleyen Paul, "- Gençler, anneler, babalar, dedeler ve ninelerle birlikte büyük bir aile olduğumuzu hep hissettim!" dedi. Yanlış yapan gençleri gördüğünde onları uyararak ailelerine götüren Paul'ün davranışı, bölgedeki Müslümanların çok hoşuna gitti. Bu davranışı karşısında Paul, birçok Müslüman'dan; "- İnşallah sen de Müslüman olursun!" şeklinde dua aldı. "- Kimse beni buna zorlamadı!" diyen P

Allah Dilerse Kâfir, Münafık Ve Fâsık Bir Adamın Eli İle

  Allah Dilerse Kâfir, Münafık Ve Fâsık Bir Adamın Eli İle   Allah dilerse kâfir, münafık ve fâsık bir adamın eli ile de dinine hizmet ettirebilir!   Facir: Kelime olarak "Haktan sapmış, haram ve günaha dalmış kötü ve günahkâr insan" demektir. Facir ifadesi burada mutlak bırakıldığı için, biz âcizane bu kelimeye birkaç mana daha ilave edeceğiz.   Şöyle ki:   Facir burada kâfir, münafık, fâsık olmak üzere üç anlama gelebilir. O zaman mana şöyle olmuş oluyor: "Allah dilerse kâfir, münafık ve fâsık bir adamın eli ile de dinine hizmet ettirebilir."   "Pekâlâ, bunun gerçek hayatta örnekleri var mı?" denilirse, bunun örneklerinin hem Asr-ı Saadet'te hem de günümüzde olduğunu görüyoruz.   Mesela Ebu Talip kâfir olmasına rağmen Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'e ve Müslümanlara büyük hizmetlerde bulunmuş, onları himaye ederek İslâm’ın kuvvet kazanmasına büyük katkısı olmuştur.   Medineli münafıklar zahirde de olsa

Ya İlâhi Senden Bir Dileğim Var

Ya İlâhi Senden Bir Dileğim Var   Yâ İlâhi senden bir dileğim var, Kapından sürüp de dara düşürme... Öter bülbüllerin ah-û can kuşu, Maksudu giryana, hara düşürme...   Ağlıyor kulların alnı secdede, Affını ver ya Rab dara düşürme... Ağlıyor kulların alnı secdede, Affını ver ya Rab dara düşürme...   Cemalin nurudur aşığın canı, Âşık feda etmiş ezelde kanı, Ey bu can mülkünde ruhun sultanı, Aşkından başka bir hara düşürme...   Kadir Mevla'm ateş atma özüme, Dünya malı görünmüyor gözüme, Yâ İlâhi sen bak benim yüzüme, Cehennem ateşi ile dağlama…   Sen sinemdeki ben, ben gibi durân, Sinemin üstünde hâtsız oturân, Ey gönlümü yâkıp, kâlbimi bilen. Derdimi dermânsız hâle düşürme...   Malûmundur hâlim Ey Yüce Rahman! Gizli saklı nem var, hep sana ayan, Ey rahmeti sonsuz, lütfu bir payan Gönlümü yüzde bir dara düşürme...   Ağlıyor kulların alnı secdede, Affını ver ya Rab dara düşürme... Ağlıyor kulların alnı secdede, Affı

Ümm-i Ümare Radiyallahü Anha

Ümm-i Ümare Radiyallahü Anha             Eshabın kadın kahramanlarından             Ümm-i Ümare, Uhud gazasına, kocası Zeyd bin Asım, oğulları Habib ve Abdullah ile birlikte katılarak, şecaat ve kahramanlıklar gösterdi. Gazilere su dağıtmak ve yaralarını sarmak vazifesiyle katıldığı savaşın en şiddetli bir anında, Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem efendimize saldıran bir müşriki atından aşağı düşürüp öldürdü. Ok, kılıç ve kalkan kullanarak düşmana saldırırken kendisi de birkaç yerinden yaralandı. Yaralı hâliyle kocasını ve oğullarını savaşa teşvik etti. Düşman, Resulullah efendimize hangi istikametten saldırırsa, hemen kocası ve oğullarıyla oradan müdafaa ederlerdi. Çarpışmaya koyuldum Ümm-i Ümare der ki: “Gündüzün başlangıcında Uhud’a vardım. Halk ne yapıyor bir bakayım dedim. Yanımda bir kirba ve içinde su vardı. Resulullahın yanına kadar gittim. Kendisi, o sırada Eshabı arasında bulunuyordu. Bu zamanda Müslümanlar savaş üstünlüğünü devam ettiriyorlardı. Müslümanlar

Yaşıyorsan Gel Şükret

Yaşıyorsan Gel Şükret Yaşıyorsan, gel şükret! Hiç doğmadan, ölen var! İsyan etme, dua et! Her şeyi, bir duyan var!   Kurumuş bir yapraksın! Bir et, kemik, topraksın! Bir gün yok olacaksın! Her şeyin, bir sonu var!   Hayat, sonsuzdur sanma! Mal, mülk yalandır, kanma! Sen de, şeytandan olma! Her şeyi, bir gören var!   Boşuna koşturursun! ‘Para’ deyip durursun! Namaz vakti geldi mi? Bin bahane bulursun!   Her şey, Mevlâm'ın yalnız! Öbür dünyadır... Sonsuz! Azrail geldiğinde... Sen de, kalırsın yalnız!   Ne verirsen elinle! O, gelecek seninle! Kırma kulu, dilinle! Mahşerde bekleyen var! https://www.youtube.com/watch?v=SRbr_sjj_wk (Alıntı)