Kayıtlar

Hz. Osman’ın Radiyallahü Anh’ın Hikmetli Sözleri -2-

Hz. Osman’ın Radiyallahü Anh’ın Hikmetli Sözleri -2-   001- Dünya kaygısı kalpte zulmettir. Ahiret kaygısı kalpte nurdur. 002- Çok konuşmak dili kaydırıp şaşırtır, dostları usandırır. 003- Öldükten sonra dirilecek insanların hesaba çekileceğini bildiği halde mal biriktirene, cehennemdeki ıstırabı bilerek günah işleyene hayret ederim. 004- Sen ferahladığın zaman, kıskanç kimsenin kedere boğulması ne büyük intikamdır. 005- Nasihat veren insanın darbesi, içinde düşmanlık gizleyen insanın selamından hayırlıdır. 006- Suç işleyenin kulağını iyi çek; zira dünyada ceza görmek, ahiretteki cezadan daha kolaydır. 007- Çok konuşan yöneticiden ziyade çok is gören yöneticiye muhtaçsınız. 008- Cehalet öyle bir binektir ki üzerine binen zelil olur. Arkadaşlık yapan yolunu kaybeder. 009- Zamanı kıyaslamayan, kaderleri tanıyamaz; gelecek günlerin neler vadettiğini de bilemez. 010- Kabir ahiretin ilk, dünyanın son menzilidir. Kime zorlaştırılırsa ötesi daha zor, kime kolay

Rasûlullah'ın Sultan Selim'e Emridir!

Resim
Rasûlullah'ın Sultan Selim'e Emridir!   Yavuz’un en büyük gururu Osmanlı topraklarını iki katına çıkartması ya da Avrupa’da nüfuzunu artırması değildir. Onu asıl sevindiren Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem ’in beldesinin hizmetkârı seçilmesidir. Yavuz Sultan Selim Osmanlı’nın en kısa süreli padişahları arasında sayılıyor. Ancak tarihçiler onun bu 8 yıl süren saltanatında 80 yıla sığacak hizmetler yaptığında birleşiyor. Gerçekten de Osmanlı, onun döneminde hazinesini doldurmakla kalmıyor, topraklarını genişletip, siyasi nüfuzunu; Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Balkanlarda artırıyor. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etmişti: "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinen

Hakk Teâlâ Zâtının Tevhîdidir Îmânımız

  Hakk Teâlâ Zâtının Tevhîdidir Îmânımız   Hakk Te'âlâ zâtının tevhîdidir îmânımız, Hakk Te'âlâ zâtının ilhâmıdır 'irfânımız…   Ma'nâda hakka'l-yakîn budur cevâb 'âşıklara, Hakk Te'âlâ zâtının in'âmıdır ihsânımız…   Şübheden âzâd edüpdür cânımız tevhîd-i zât, Hakk Te'âlâ zâtının envârıdır pinhânımız…   Mürde kalbim her nefes ihyâ eden nûr-i ilâh, Hakk Te'âlâ zâtının bâzârıdır dîvânımız…   'İzzetine Vâhib'i vâr eyledi ol Pâdişah, Hakk Te'âla zâtının mahbûbudur sultânımız…   Abdülvehhâb Ümmî Kuddise Sırruh

Bitmeyen Gâvur Kini

Resim
Bitmeyen Gâvur Kini 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet Türkiye’mizin en büyük ve en güzide şehri olan İstanbul’u fethetti ve hepimize miras bıraktı. Diğer birçok şehrimizin fethi için de rahmetli dedelerimizin haklarını ödeyemeyiz, mübarek kanları çok değerli, Allah hepsinden razı olsun, miraslarını eşit şekilde, torunları olarak hepimize bıraktılar. Fakat miraslar arasında dededen toruna öyle bir miras var ki, gördüğüm kadarı ile bu miras bir dede tarafından sadece bir tek toruna kaldı. Bu eşitsiz paylaşımı yapan ve bu mirası tek bir kişiye bırakan; Dede, Sultan 2. Abdülhamit Han, Torun da Recep Tayyip Erdoğan. Sakın bu mirası pay etmeyi falan düşünmeyin, inanın pişman olursunuz…! Çünkü Sultan dededen toruna bırakılan bu miras: “Gavurun Kini”dir. Böyle miras olur mu demeyin. Oldu işte. Bakın anlatayım. Sultan, 31 Ağustos 1876 yılında Osmanlı’nın 34. Padişahı olarak tahta çıktı ve 27 Nisan 1909’da zorbalıkla tahttan indirildi. Adeta bir uçurumun kenarında buluna

Yükselme Yolculuğu

Resim
Yükselme Yolculuğu NAMAZ KILMAYAN kişi günlük meşgalelerin, problemlerin, kavgaların içinde kendinden habersiz bir hayat yaşar; kul olduğunu, ahiret yolcusu olduğunu ve bu dünyada misafir olarak bulunduğunu adeta unutur. Bir başarı gösterdi mi büyüklenmeye başlar. Herkesin kendisinden söz etmesini ister; onu övmelerini, ona hürmet etmelerini bekler. Mükemmel bir kişiliğe sahip olduğuna inanır, noksanlıkları yanına yaklaştırmak istemez. Namaz kılan kişiye gelince, o namaza niyet ederken “Allah rızası” için ifadesini kullanır. Böylece, gerçek şerefin insanların beğenmesi, övmesi değil “Allah”ın rızası” olduğunu öncelikle hatırlamış olur. Namaza tekbirle başlar. “En büyük, mutlak büyük, akılların idrak edemeyeceği, hayallerin ulaşamayacağı kadar büyük ancak Allah”tır” der. İnsanlar arasında büyüklenme tehlikesinden kurtulur. Sonra Fatiha suresini okur. Bu surenin ilk ayetinde, “bütün hamdin, yani bütün medih ve senaların ancak Allah”a mahsus olduğu” beyan edilir. Alimlerimiz b