Kayıtlar

Kandehar Dağlarında Sabah Namazı

  Kandehar Dağlarında Sabah Namazı   Yönüm kıbleye, kıblem Kâ'be'ye… İki ak ışık çıkar göz bebeklerimden, Arza destek olmuş göğsü kaba dağları Aşar, bir solukta varır Mekke'ye, Yönüm kıbleye, kıblem Kâ'be'ye…   Niyetim sabah namazının farzı. Bir ak bayrak gibi açıldı ufuk, Şunca kuru otlar vardı secdeye, Benim maksadım Allah rızası, Niyetim sabah namazının farzı…   Durdum divâna, uydum Kur'an'a… Yıldız böceklerinden yıldıza dek Uymuşken ona her varlık, Veyl ol kitaba uymayan insana! Durdum divâna, uydum Kur'an'a… Allâhuekber!   Ben kıyamdayım, tetikte mavzer. İki derin soluk, kanımda iki şimşek, Can atar yücelere beyaz tenzih kuşları. Sarıldıkça hamd ile vahdetin yumağına, Dümdüz olur önümde kesretin yokuşları…   Açılır zafer yolu ol Fettâh'ın yâdıyla, Rahman ve Rahîm olan gökçek Allah adıyla. Hamd olsun göğümüzü burçlarla süsleyene, Onsekizbin âlemi yaratıp besleyene…   Güç onun, va

II. Abdülhamid Han Rahmetullahi Aleyh’ten Bazı Hikmetli Sözler

  II. Abdülhamid Han Rahmetullahi Aleyh’ten Bazı Hikmetli Sözler   ·      İngilizler dünde bugün de yarında dişini etimize geçiren çakaldır. Ya kurt olup çakalları kovacağız ya da koyun olup çürümeye mahkûm olacağız… ·      Göreceksiniz yüzbaşım; ittihatçılar Turancılık gayretiyle hem Rusya hem de İngiltere ile savaşa girse Allah göstermesin bu devletin parçalandığına şahit olacağız. ·      Filistin'i satın almak isteyen Yahudileri kapımdan kovduğum için Allah'ü Teâlâ’ya şükrediyorum. ·      Defol ey sefil! (Yahudiler İçin Toprak Satın Almak İsteyen Emanuel Karasoya'ya Cevabı) ·      Biz bu sahalardan çekilelim, emin olun ki buralar daimi karışık ve iğtişaş (özü kaybettirilmek istenen) sahalar haline gelecektir. ·      Beni evhamlı sanıyorlardı hayır! Ben sadece gafil değildim, o kadar. ·      Kırk yıl şu devletlerin birbirine düşmesini bekledim. Onlar birbirlerine düştü, şimdi ben tahtta değilim. ·      Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor! ·      Düşma

Neler Oluyor Bana?

  Kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Baharın gelmesiyle birlikte minik kabak fidesi, kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmur ve güneşin de etkisi ile hızla büyümeye devam etmiş. Öyle ki boyu kavağın boyuna ulaşmış. Başı bu kadar büyük bir hızla kavağa ulaşınca; bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: “- Sen kaç ayda bu hâle geldin?” “- On yılda…”, demiş kavak. Çiçeklerini sallayarak gülmüş kabak: “- On yılda mı? Ben iki ayda neredeyse seninle aynı boya geldim.” “- Doğru!”, demiş ağaç vakarla. “- Çok doğru.” Derken aylar, ayları; günler günleri kovalamış ve sonbahar rüzgârları başladığında kabak önce üşümüş… Sonra da yapraklarını dökmüş bir bir. Soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Büyük bir telâş ve endişeyle sormuş kabağa: “- Neler oluyor bana?” Kavağın; “- Ölüyorsun!”, cevabından sonra inleyerek sormuş kabak: “- Niçin?” Aldığı cevap çok manidarmış: “- Benim on yılda geldiğim yere; sen iki ayda gelmeye çalıştı

Gülme Gülme, Ağla Gönül!

  Gülme, Gülme; Ağla Gönül! Bir garipsin şu dünyada, Gülme, gülme; ağla gönül! Derdin dahi çoktur senin, Gülme, gülme; ağla gönül!   İşi gücü cevri cefa, Dünya kime kıldı vefa? Hani Muhammed Mustafa? Gülme, gülme; ağla gönül!   Ebu Bekir Sıddık Veli, O’dur Peygamberin yâri Hani Ömer, Osman, Ali? Gülme, gülme; ağla gönül!   Bir gün olup ecel gele, Kullar kulluğunda kala, Cümle âlem toprak ola, Gülme, gülme; ağla gönül!   Âşık Yunus söyler sözün, Eğer yazın, eğer güzün, Kanlı yaşlar döker gözün, Gülme, gülme; ağla gönül! Gülme Gülme Ağla gönül!   Yunus Emre Kuddise Sirrûh

Ne Ekersen, Onu Biçersin!

      Ne Ekersen, Onu Biçersin!   Yaşlı adamın eşi evde tereyağı yapıyordu, kocası ise her gün yakınlarındaki bakkala götürüp satıyor onunla geçiniyorlardı. Bakkal adamın getirdiği tereyağını hiç tartmıyordu. Ancak bir gün: “- Acaba?” dedi. Adam gittikten sonra tereyağını tartıya koydu, 900 gram olduğunu görünce çok öfkelendi ve yarın geldiğinde: “- Bunun hesabını sorar, bir daha da ondan alışveriş yapmam!” dedi. Ertesi sabah yaşlı adam elinde tereyağı içeri girdi, bakkal sert bakışlarıyla bir daha: “- Senden tereyağı almayacağım!” dedi. Yaşlı adam üzülerek: “- Efendim bir yanlışım mı oldu?” dedi. Bakkal; efendi: “- Senin bana verdiğin tereyağını tarttım. 900 gram geldi. Ayıp değil mi bu yaptığın?” dedi. Yaşlı adam utanarak başını yere eğdi ve: “- Efendim bizim bir el terazimiz var. Ama kilo ve gramlarımız yok. Sizden bir kilo şeker almıştık onu tartı olarak kullanıyoruz!” dedi. Bakkal utancından ne yapacağını şaşırdı. Böyledir işte dünya… Kime ne ağır