Kayıtlar

Allah Allah Diye

Allah Allah Diye Mü’min mevlaya el açar, Açar Allah Allah diye… Güneş ışığını saçar, Saçar Allah Allah diye… Derelerde seller coşar, Coşar Allah Allah diye… Mecnun Leylasına koşar, Koşar Allah Allah diye… Derviş olan hakkı yaşar, Yaşar Allah Allah diye… Yokuş çıkar, dağlar aşar, Aşar Allah Allah diye… Yüreğim kor olur yanar, Yanar Allah Allah diye… Hakkı hakikati anar, Anar Allah Allah diye… (Alıntı)

Cennete Ulaştıracak Yolun Altı İşareti

Cennete Ulaştıracak Yolun Altı İşareti Bu yolun yolcularına rehberler sunmuştur, Hak Teâlâ… Bizim rehberimiz, Cânımız, Efendimiz Sallâllâhu Aleyhi Vesellem; sünnet-i seniyyeleri, îkaz ve tavsiyeleriyle, Rabbimizin kitabına ilâveten her daim yol göstericimiz olmuştur. O İki Cihan Seyyidi; bir ucu Cennete varacak yolun işaret taşlarını ümmetine şöyle haber vermiştir: 1- Cennet ve Cehennemin, insanların tercihlerine bağlı ve eşit mesafede olduğunu bildirir: “Cennet size, ayakkabınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir.” (Buhârî, Rikâk, 29) 2- Cennetin kapısı, abdestle aralanır: “Sizden biriniz güzelce abdest alır (onu tastamam yapar), sonra da: “Eşhedü en lâ ilâhe illâllâhü vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh” derse, o kimseye Cennetin sekiz kapısı açılır. O da dilediği kapıdan girer.” (Müslim, Tahâret 17. Ayrıca bkz. Ebû Dâvud, Tahâret 65; Tirmizî, Tahâret, 41; İbn-i Mâce, Tahâret, 60) 3- Cennet yolu, ibadetleri vaktinde ve yerli yer

Evliyalar Ölmezmiş

Evliyalar Ölmezmiş Evliyalar Ölmez imiş, Can acısın görmez imiş... Diye bir söz söylenmiş. Gerçekten de evliyalar ölmüyor. İşte Hacı Bayram Veli! Aşağı yukarı beş yüz kırk altı yıl evvel, Ankara'da, bu dünyadan, öteki dünyaya göçmüş... Beş yüz kırk altı yıl bu! Dile kolay... Ankara'da, anasının, babasının mezarını bilmeyen çok insan vardır, Hacı Bayram'ı bilmeyen, bir kere türbesinin önünden geçmeyen, bir defa işi düşüp de kapısına yapışmayan bir Ankaralı düşünülebilir mi? Daha, türbeler kapatılmadan evveldi... Diye anlatırlar. Solfasol köyünden çok temiz, çok saf bir genç, askere gidiyormuş. Babasından kalma bir kaç altını, anasından kalma birkaç mücevheri varmış. Delikanlının derdi asker dönüşü evlenmek; servetini içine koyduğu küçük sandığını emanet edeceği, güvenip, bırakacağı kimseciği de yok. Düşünüyor, taşınıyor, acaba ne yapsam, diye sızlanıyor... Derken, bir gece rüyasında Hacı Bayram'ı görmez mi? "A! be Salimcik, ne düşünüp duruyorsun g

Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Veselem’in Veda Hutbesi

Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Veselem’in Veda Hutbesi Allah'ü Teâlâ’ya hamd-ü senâ ederiz. O'na döneriz. Nefislerimizin fenalıklarından ve kötü amellerimizden O'na sığınırız. Allah'ın hidâyet ettiğini, kimse doğru yoldan çıkaramaz. Allah'ın şaşırttığını kimse yola koyamaz. Şehâdet ederim ki, Tanrı yoktur, sadece Allah'ü Teâlâ’ vardır! Bir'dir, eşi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki Muhammed, O'nun kulu ve Rasûlüdür. Ey Allah'ü Teâlâ'ın kulları! Allah'ü Teâlâ’dan korkmanızı ve O'na itaat etmenizi vasiyet ederim. Ey İnsanlar! Sözlerimi iyi dinleyiniz... Çünkü bu seneden sonra bir daha sizinle burada tekrar buluşup buluşamayacağımı bilmiyorum... Ey İnsanlar! Bugünün ne günü olduğunu biliyor musunuz? Burası, Belde-i Haram'dır. (Mekke'dir) Bugününüz nasıl mukaddes bir gün, bu ayınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz nasıl mukaddes bir şehir ise, biliniz ki canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da;

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak…

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak… Biri, mübarek bir zata bağlanır. O zatın dergâhına gidip gelmeye başlar. Fakat yine dergâha gittiği bir gün, dergâhtaki büyük bir köpek, önüne çıkar, havlamaya başlar ve onu içeri bırakmaz. Mübarek zat da, merakla pencereden bakar. Köpek içeri almayınca, talebe köpeğe bağırır, “- Ey köpek, yeter yahu! Sen de bu dergâhın köpeğisin, ben de… Köpeğin köpeğe bunu yapması reva mı?” Der. Köpek kuyruğunu indirip gider. Talebe içeri girince hocası, onu ve diğer bütün eski talebelerini çağırır. “- Bana kâğıt kalem getirin!” Der. İcazetini yazıp, o talebenin eline verir, “- Evladım, senin işin tamam. Benim vekilimsin. Artık benim sana verecek bir şeyim kalmadı!” Buyurur. Herkes şaşırır, çünkü dergâha intisap edeli henüz çok az bir zaman olmuştur. O talebe, bunun üzerine, “- Efendim, ben bir şey bilmiyorum. Bu icazeti neye istinaden verdiniz?” Diye sorar. Hocası buyurur ki: “- Evladım, bu dergâhın vazifesi, insanlara

Tevâzu İnsanı Yüceltir

Tevâzu İnsanı Yüceltir "Ne mal iledir, ne sal iledir, Beyim ululuk kemâl iledir." Hiç gördünüz mü ki; bir insan mal mülk sayesinde adam olmuş? Yâda bir insan düşünün; zaman geçerek, yaşı ilerleyerek adam olmuş? Her iki şekilde de olmaz. Ya adam gibi adam nasıl olunur? Adama gibi adam "Kemâl" ile olunur. Ya "Kemâl" ne ile elde edilir derseniz, o da iman, ameli salih ile kazanılır. İnsan kendini hiçbir zaman yüksekte görmemeli, her zaman alçak, alçak gönüllü olunmalıdır. Bu hususta Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurdu: "Kim Allah için tevâzu ederse, Allah onu yüksek eder." Kendini yüksek görenler hep kaybetmiştir, bunların en başında Şeytan gelmektedir. Şeytan kendisini büyük zannetti, alçakların alçağı oldu. Şeytan alçakların alçağı olurken Âdem Aleyhisselâm'da "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettin" (A'raf; 23) diyerek en yüksek insan oldu. Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Biz Kısık Sesleriz

Biz Kısık Sesleriz Biz kısık sesleriz, minareleri, Sen ezansız bırakma Allah’ım! Ya çağır şurda bal yapan arılarını, Ya kovansız bırakma Allah’ım! Mahyasız minareler, göğü de, Kehkeşansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Bize güç ver, cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allah’ım! Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah’ım! Bilelim hasma karşı koymasını, Bizi cansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Yarının yollarında yılları da, Ramazansız bırakma Allah’ım Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah’ım! Bizi sen sevgisiz susuz havasız, Ve vatansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Arif Nihat Asya Rahmetullahi Aleyh

Ahmed Yemenî Hazretleri Buyurdu ki

Ahmed Yemenî Hazretleri Buyurdu ki: ·      Efendi! Evliyâullâha yakın olmaya çalış. Çünkü Allah'ın velîsini seven, Allah'ı sevmiş; ona düşmanlık eden, Allah'a düşmanlık etmiş olur. ·      Allahü teâlâ, nebileri ve velîleri âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Bu yüzden halka bıkmadan, usanmadan nasihatte bulunurlar. Bu nasihatleri dinlemeyip kabul etmeyenler için de, "Ya Rabbi! Sen bunlara acı, rahmet kapısını bunlara kapatma!" diye yalvarırlar. ·      Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, eminliğe eriş! ·      Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk'a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın! ·      Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekl

Zamanın Ninnisiyle, Uykuda Geçirmemeli Hayatı! Hayatın Anlamı

Resim
Zamanın Ninnisiyle, Uykuda Geçirmemeli Hayatı! Hayatın Anlamı Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, dağlara dönmeli yüzünü insan. Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak; yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak... Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, gerçekleştirmeyi denemeli! Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı. Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri; küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; gördüğünü hissedebilmeli! Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli, küçük m

Osmanlı’nın Torunları Bu Gün Bize Hizmet Eder Hale Geldiler

Osmanlı’nın Torunları Bu Gün Bize Hizmet Eder Hale Geldiler Almanya’da RAMAZANI ŞERİF ayında bir fabrikada çalışan Türk işçilerini papazın birisi evine iftar yemeğine davet eder. Bazıları mazeret belirtip davete katılmazlar bazıları da papazı kırmamak adına davete icabet ederler ve iftar saatinde papazın evine misafir olurlar. Papaz Efendi elinde bir “Kura’n-ı Kerim” olduğu halde işçilerin yanına gelir ve onlara: “- Ben “Kura’n-ı Kerim” okunurken dinlemekten büyük zevk alırım biriniz okusa da ben mutfakta uğraşırken bir yandan da “Kura’n-ı Kerim” dinlesem!” der. “Kura’n-ı Kerim”i masanın üzerine bırakıp mutfağa geçer. Bu arada odada sanki buz gibi bir hava esmektedir. Herkes bir ümit diğerinin gözünün içine bakar ama nafile. Kimse KURAN okumayı bilmemektedir. İçlerinden birisi: "- Yahu içinizde “Fatiha” okumasını bilen yok mu açsın, Fatiha’yı okusun papaz nerden anlayacak ki" der. Bir tanesi: "- Ver ben biliyorum!” der ve rastgele bir

Sakın Terk-i Edepten

Sakın Terki Edepten! Nâbî: “Nâ” ve “bî” menfî (olumsuzluk) eklerini birleştirerek kendisine isim yapacak kadar mütevâzı’ olan meşhur, Dîvân Edebiyâtı şâiri Yusuf Nâbî, 1678 yılında ekseriyeti Osmanlı Devlet adamlarından müteşekkil Hacc kâfilesiyle birlikte yola çıkar. Ve başından şu tarihi şiirinin kıssası ortaya çıkar. Kâfile Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i ziyâret etmek için Medîne-i Münevvere’ye yönelir. Kâfilenin şehre yaklaştığı bir gecede son defa mola verilir. Kâfiledekiler kısa bir süre içinde yorgunluktan uykuya dalarlar. Gözüne günlerdir uyku girmeyen Peygamber âşığı Nâbî ise o gece de uyumamaktadır. Gözleri yaşlı, Mescid-i Nebevî’ye kavuşacağı ânı beklemektedir. Rasûlullah Efendimiz’e bu kadar yakın olmanın hazzı sebebiyle de yerinde duramayıp gezerken gözüne birisi takılır. Yüksek rütbeli devlet me’murlarından biri ayağını o yöne doğru uzatmış bir hâlde uyumaktadır. O anda bu zâtı uyaracak ve uyandıracak tarzda şu mübârek mısraları söylemeye başlar. “Sakın t

Ya Hu Edep

Ya Hu Edep Yetmez su hava toprak ateş Ya Hu edep illa ki edep Çamuru pişirmeden güneş Ya Hu edep illa ki edep! Dil ile hayvanı bağlasan Göz ile yürekler dağlasan Öz ile özünden çağlasan Ya Hu edep illa ki edep! Güneşe baksan yüzü solsa Asanı atsan yılan olsa Deryalar avucuna dolsa Ya Hu edep illa ki edep! Oturup Nebilerle yesen Sen olsan gönüllerde esen Bir olup enel-Hak' ta desen Ya Hu edep illa ki edep! Şeytanın kast etsin dalaşsın Varsın dört yanını dolaşsın Anka olup dağları aşsın Ya Hu edep illa ki edep! El uzatıp aya dokunsan Şems'e giden yolu da bulsan Yetmez İhsan kâmilde olsan Ya Hu edep illa ki edep! (Alıntı)