Kayıtlar

Her Müslümanın Bilmesi Gereken Sorular ve Cevapları

Her Müslümanın Bilmesi Gereken Sorular ve Cevapları 1- SORU: Rabbimiz kim? CEVAP: Allah Celle Celâlüh 2- SORU: Dinimiz ne? CEVAP: İslâm 3- SORU: Kitabımız ne? CEVAP: Kur’an-ı  Kerim 4- SORU: Kıblemiz neresi? CEVAP: Kabe-i Maazzama 5- SORU: Kimin kuluyuz? CEVAP: Allah Celle Celâlüh‘nün kuluyuz. 6- SORU: Siz Müslüman mısınız? CEVAP: Müslümanım Elhamdülillah. 7- SORU: Ne zamandan beri Müslümansınız? CEVAP: “Kalü bela” dan beri Müslümanım. 8- SORU: ”Galü bela” ne demek? CEVAP: Elestü bi Rabbiküm hitabının cevabıdır, yani Mevla Teâlâ “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” onlarda” Evet Rabbimizsin” dediler. İşte o zamandan beri Müslümanız Elhamdülillah. 9- SORU: Kimin zürriyetindensiniz? CEVAP: Hz. Adem Aleyhisselâm’ın zürriyetindeniz. 10- SORU: Kimin milletindensiniz? CEVAP: Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın milletindeniz. 11- SORU: Kimin ümmetiyiz. CEVAP: Hz. Muhammet Aleyhisselâm’ın ümmetiyiz. 12- SORU: İtikat mezhebimiz

Bütün İnsanlar Mesut Olmak İster; Ancak...

Bütün İnsanlar Mesut Olmak İster; Ancak... M. Said Arvas Dünyadaki ilmî gelişmeler insanoğlunu mutlu edemiyor. 21. yüzyıla teknoloji asrı sürat asrı diyebiliriz ama mutluluk asrı diyemiyoruz. İnsan iki şeyden meydana gelir: Ruh ve ceset! Bunlar beraber oldukça yeryüzünde hayat devam eder. Ruh ayrılınca bedenin kıymeti kalmaz ve hiçbir işe yaramaz. İnsan, ruhuyla insandır. Ruh ölmez bedenden ayrılınca lâyık olduğu yere gider. Beden de topraktan gelmiştir, yine toprağa döner. Sahip olduğumuz bu iki şeyin de gıdaya ihtiyacı vardır. Vücudumuz acıktıkça yemek yeriz. Hem de mümkünse en güzel yiyecekleri seçeriz.   Ancak ruhumuzun gıdasına önem vermiyor, çoğu zaman aç bırakıyoruz. İşte bu yüzden huzur bulamıyor, tek kanatla kuş uçurmaya çalışıyoruz! Peki, ruhun gıdası nedir ve nasıl verilir? Ruhun gıdası "Marifetullah" tır. “Marifetullah” Rabbimizi tanımak, emirlerini yapıp, haramlarından sakınmaktır. Fıtratımız (yaradılışımız) bunun üzerinedir. Nasıl ruh olmazsa

İmamın Muhteşem Vefatı

Resim
İmamın Muhteşem Vefatı Bir imam efendi varmış, namazını tadil-i erkâna uyarak kılmaya çok dikkat edermiş, cemaati hayranmış imam efendiye. İmam efendi, bir gün cemaate öğle namazı kıldırırken, öğlenin sünnetinde sağına selam verirken, aksakallı bir ihtiyar görür. Sola selam verir, hemen sağına döner, bakar ki ihtiyar yok. Farza geçer, farz namazda da aynısı olur. İmam efendi, şaşkındır. Son sünnete durur, tam sağa selam verecek, ihtiyar yine orada. Sola selam vermeden, sorar: Amca sen kimsin, necisin? Namazda sağa selam verirken varsın, sola selam verip, geri baktığımda yoksun? İhtiyar adam: Eğer beni merak ediyorsan, peşine cemaatini de al bir karanlık sokak var, orayı geç. Orada korkunç mu korkunç bir sokak var, orayı da geç. Ondan sonra, yeşil bir kapı çıkacak önüne. O kapının üzerinde '' LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULALLAH '' yazıyor. O kapıdan gir beni orada bulacaksın, kim olduğumu ancak o zaman söylerim. İmam efe

Uluğ Bey Çalışmaları ve Bilime Katkıları

Resim
Uluğ Bey Çalışmaları ve Bilime Katkıları ULUĞ BEY 1394- 1449 SULTANİYE – SEMERKAND ASTRONOM – MATEMATİKÇİ Asıl adı Muhammed Tarağay olan Uluğ Bey, 1394 yılında Azerbaycan’ın Sultaniye şehrinde doğmuştur. Babası, Timur’un küçük oğlu Şahruh Bahadır, annesi Gevher Şad’dır. Uluğ Bey, dedesi Timur’un sarayında itinayla yetiştirilmiştir. Devrin en iyi bilginlerinden dini ilimler, matematik, mantık ve astronomi eğitimi almıştır. Çoğu Müslüman bilim adamı gibi o da Kuran-ı Kerim’i ezberlemiştir. Şehzadeliğinden beri mimari faaliyetlere önem veren ince zevkli bir sanatkâr ve yazar olan Uluğ Bey, Arapça, Farsça, Türkçe, Moğolca ve biraz da Çince biliyordu. Çocukluğundan beri astronomiye meraklıydı. Onaltı yaşında Mâverâünnehir bölgesinin yönetimi kendisine verilen Uluğ Bey, 38 yıl boyunca bölgenin tek hakimi olmuştur. Hükümdarlığı süresince bilimsel faaliyetlere ve mimariye büyük önem vermiştir. Devletinin başkenti Semerkand onun zamanında İslam Uygarlığının en büyük bili

Elden Ayaktan Düşmeden

Elden Ayaktan Düşmeden Hiç kimse hali hazırdaki sağlıklı durumuna aldanmamalıdır. İnsanın ne zaman elden ayaktan düşeceği belli olmaz. Öyleyse sıhhat yerindeyken ibadet ve taate önem vermek, buna imkân ve fırsat bulamayacağını düşünerek salih amellere yönelmek gerekir. Ecelin de ne zaman kapıyı çalacağı belli değildir. O halde ahiret yurdu için faydası olacak işlere önem vermek gerekir. Bu şuuru sahabi hassasiyetiyle özümseyen İbn Ömer Radiyallahü Anh şöyle derdi: “Akşama ulaştığın zaman sabahı bekleme, sabaha ulaştığın zaman da akşamı bekleme. Sağlıklıyken hastalığın için, sağken ölümün için hazırlık yap.” (Buharî; Tirmizî) Bir de, sağlıklıyken sürekli yaptığı güzel amelleri hastalıktan dolayı terk etmek zorunda kalan bir kimsenin, bunları sanki hiç terk etmemiş gibi ecir kazanmaya devam edeceği müjdesi var. Nitekim hadis-i şerifte buyurulur ki: “Kul hastalanır veya yolculuğa çıkarsa sıhhatli ve mukim (yolcu değil) iken yaptığı ibadeti Cenab-ı Hak aynen kendisi için yaza

Ey Gençliğine Güvenen!

Ey Gençliğine Güvenen! Bir gün üzerinde güzel kumaştan yapılmış elbise bulunan bir genç Hasan-ı Basrî Rahmetullahi Aleyh’in yanından geçer. Hasan-ı Basrî Rahmetullahi Aleyh ona şöyle der: – Ey gençliğiyle övünen, güzel görünmekten hoşlanan kişi! Şimdi, kabrin seni içine aldığını, amelinle baş başa kaldığını düşün. Vah sana, kalbini tedavi et! Çünkü Allah Tealâ sadece kulların kalplerinin salih olmasına bakar. (İmam Gazâlî, Mükâşefetü’l-Kulûb)

Rabbine Yönel!

Rabbine Yönel! İçin mi daralıyor? O biliyor... "Ya Fettah!" de... Huzursuz mu oluyorsun? O görüyor... "Ya Selâm!" de... Gönlün mü kırık? O'na dayan... "Ya Cebbar!" de... Günahların mı var? O'na yönel... "Ya Tevvab, Ya Gaffar, Ya Afüvv!" de... Kimse seni anlamıyor değil mi? O seni bekliyor ... "Ya Semi, Ya Mücib!" de... Ve seni yaratan yüce Rabbine... "Ya Vedûd! Ya Vedûd! Ya Vedûd!", "Seni seviyorum!" de…

Karı Koca Arasındaki Soğukluğu Gidermek, Sevgiyi Artırmak İçin Dua

Karı Koca Arasındaki Soğukluğu Gidermek, Sevgiyi Artırmak İçin Dua Tâhâ Suresi-39. Ayet-i Kerimesi   أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي ﴿٣٩﴾ Okunuşu: Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkıhil yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun lehu, ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî. Anlamı: “Onu (bebek Mûsâ’yı) sandığın içine koy ve denize (Nil’e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Mûsâ, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.” Nasıl okunacağı: 41 defa bir suya okunur ve içilir.