Kayıtlar

Her Şey Aslına Rücu Eder

Her Şey Aslına Rücu Eder Vakti zamanında padişahlarımızdan biri Britanya'ya ziyarete gider... Britanya kralıyla bizim padişah bir tartışmaya tutulurlar... Asalet mi önemli yoksa terbiye mi... Britanya kralı ısrarla terbiye asaletin önündedir... Terbiye ettiğiniz bir canlı zaten asil olur der... Padişahımız ısrarla karşı çıkar... Her şey aslına döner sonunda der... Kral, bak der... Ben bir kedi terbiye ettim ki bir gör... Kedi demeye bin şahit ister... Bir şak şak eder... O da ne! İkramı getirene bak... Bir kedi... Elinde çay tepsisi... Parmaklarının ucunda tıngır mıngır nazik bir şekilde ben ben diyen hanımefendilere taş çıkarırcasına geliyor… Ve yine nazik bir reveransla eğilip ikramını yapıyor... Padişah çok etkilendim der... Gerçekten fikirlerimden caysam mı acaba... Şu terbiyenin ettiklerine bak... Bu arada vezirinin kulağına eğilir ve der ki; git bana bir fare bul... Vezir fareyi bulur gelir... Padişahımız krala döner ve ya... Bu kediden çok etkilendi

Her Şey Aslına Çeker

Her Şey Aslına Çeker Bir padişah Hızır Aleyhisselâm’ı görmek istiyordu. Bir gün bunun için tellallar çağırttı: -Kim bana Hızır Aleyhisselâm'ı gösterirse onu armağanlara boğacağım, dedi. Birçok oğlu uşağı olan fakir bir adam bu işe talip oldu. Karısına dedi ki: -Hanım ben padişaha Hızır Aleyhisselâm'ı bulacağımı söyleyip ondan kırk gün müsade alacağım. Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve para alırım. Kırk günün sonunda Hızır Aleyhisselâm'ı bulamayacağım için benim kelle gider, ama siz rahat olursunuz. Adamın karısı kanaatkâr biriydi: - Efendi biz nasıl olsa alıştık böyle kıt kanaat geçinmeye. Bundan sonra da idare ederiz. Vazgeç bu tehlikeli işten, dedi. Ama adam kafaya koymuştu. Padişaha gidip Hızır Aleyhisselâm'ı bulacağını söyledi. Bunun için kırk gün izin istedi. Hızır Aleyhisselâm'ı bulmak için koşuşturacağı kırk gün zarfında ailesinin geçimi için sarayın ambarından tonlarca yiyecek, içecek ve nakit

Her şey O’nun (Celle Celâlüh) Elinde

Her şey O’nun (Celle Celâlüh) Elinde Büyük ariflerden Şeyhu’l-İslam Ahmed Cami Hz.lerinin huzuruna bir Türkmen beyi geldi. Yanında ailesi de vardı. Kadının elinde son derece güzel yüzlü bir çocuk bulunuyordu. Çocuğun iki gözü de kördü. Anne-baba büyük bir ızıdırap içindeydiler. Üzüntü ile Ahmed Cami Hz.lerine yaklaştılar ve: “Efendim! Bu bizim tek oğlumuz; her şeyi güzel, fakat iki gözü görmüyor. Dünyayı gezdik, pek çok doktora gittik, bir çare bulamadık. Dua edecek birçok veliye ve ulu kişiye gittik, fakat sonuç alamadık. Bizim malımız çoktur; bu yolda hepsini feda etmeye hazırız. Sizin dualarınızın Allah katında kabul edildiğini işittik; kapınıza geldik. Lütfen şu oğlumuza bir nazar ve dua edeniz de gözleri açılsın; bütün malımızı size hediye edelim. Eğer siz de himmet etmezseniz, biz kendimizi yerden yere vurup helak olacağız. Bizi boş çevirmeyin!” diye yalvarmaya başladılar. Ardından yüksek sesle ağlamaya başladılar. Ulu veli böyle bir istek karşında irkildi. Çünkü kendis

Allah Her Şeyi Görür

Allah Her Şeyi Görür Öğretmen öğrencileri içinde en çok Hasanı seviyor ve onu diğerlerinden üstün tutuyordu. Arkadaşları Hasanın kendilerinden daha çok sevilmesini çekemiyorlardı. Öğretmen bu durumu anlamakta gecikmedi. Öğretmen sevdiği öğrencinin üstünlüğünü diğerlerine anlatmak için her birine birer elma verdi. Ve “bunları hiç kimsenin görmediği bir yerde yiyip gelin.” diye tembih etti. Elmaları alan öğrenciler gizli bir yer bulabilmek için koşa koşa gidip, gözden kayboldular. Herkes elmayı kimsenin görmediği bir yerde yiyerek geri döndü. Yalnız Hasan elmayı aldığı gibi geri getirdi. Öğretmen diğer öğrencilere sordu: - Elmaları ne yaptınız? Öğrenciler hep bir ağızdan: - Hiç kimsenin görmediği bir yerde yedik, dediler. Öğretmen bu sefer Hasan’a döndü ve: - Sen niçin elmayı yemeden geri getirdin? Diye sorunca, Hasan şu cevabı verdi: - Siz bize hiç kimsenin görmediği bir yerde yiyin demiştiniz. Oysa ben nereye gittiysem, Allah’ın beni gördüğünü hissettim ve bu yüzd

Mevlana Hazretlerinin Çok İçli Bir Yakarışı

Mevlana Hazretlerinin Çok İçli Bir Yakarışı “Rabbim, senin firkatinden(senden ayrı düşmekten) daha acı hiçbir şey olamaz. Senin dergâhından gayrıya yönelmek kördüğüm olmaktır, hiçliktir. Ey ihsanının en azı, dünya mülkü olan Allah’ım. Sen kalplerde gizli olanı dahi bilirsin. Ben ne söyleyeyim? Ey yardım isteyenlerin yardımcısı! Bizi hidayete çıkar. Bilgilerimiz ve mallarımız bizim için iftihar edilecek şeyler değildir. Ya Rabbi! Lütfunla hidayete erdirdiğin kalbi, dalalete, sapıklığa meylettirme. Takdir kaleminin yazdığı şer ve belaları bizden çevir ve değiştir. İlahi! Dünyada yüz binlerce tuzak ve dane var. Biz ise, aç kalmış hâris kuşlar gibiyiz. O daneler için tuzaklara atılıyoruz. Her birimiz, doğan ve zümrüt-ü anka kuşları gibi yüksekten uçsak da, yine her an, yeni bir tuzağa tutuluyoruz. Ey daima bizim ihtiyaçlarımızın melcei! Biz yine yolumuzu şaşırdık. Ya Rabbi, Senden başka sığınacak kimsemiz, barınacak yerimiz yoktur. Ya Rabbi! Bize bakma ve

Tazarru

Tazarru Rabbim bize acı ve şefkat et, ta ki tembellik ve gaflet bizim elimizi kolumuzu bağlayan, adeta büyü gibi bize tesir eden iki habis olamasınlar. Sana fiili ve kavli duada bulunmaktan, bunu tekrar be tekrar yapmaktan, yorulunca yine yapmaktan bizleri uzak tutma. Yoksa sadece kavli duada bulunan, teşebbüssüz tevekkül eden ya da sadece fiili olarak kanunlarına riayet ederek ef'aline güvenenlerden eyleme bizi. Sana karşı hak dava etme ahmaklığından bizleri koru. Bizi naz yolundan niyaz yoluna geçir. لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ Ey Rabbimiz, her türlü israftan ve aşırılıktan sana sığınırız! Sen Bâsit'sin hikmetle genişletensin vaktimizi, imkânlarımızı, hasletlerimizi, Senin yolundaki amellerimizi geniş eyle. Bizleri zamanı tüketenlerden değil, zaman sürekli devinip değişirken, zamanla birlikte müspet manada değişen ve iki günü birbirine eşit olmayanlardan eyle. İnsanlara faydalı olacak ameller işlemeyi nasip

Dedim: Buyurdun ki...

Dedim: Buyurdun ki... أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطاَنِ الرَّجِيمِ  بِسْمِ ﷲِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم   اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَآلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينْ Allah’ü Teâlâ’nın rahmetinden kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’ü Teâlâ’ya sığınıyorum. Rahman ve Rahim Allah’ü Teâlâ’nın adıyla başlıyorum. Allah’ü Teâlâ’ya hamd, Rasûlune salât ve selâm Aline ve ashabının tümüne olsun. (Tirmizî, Deavât, 64/3476)  (Bkz. Tirmizî, Vitir, 21/486)  (Bkz. İsrâ Sûresi - 17:44)   01- Dedim: “Çok yalnızım, sıkılıyorum!” Buyurdun ki: وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ “Rasûlüm! Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasına icâbet ederim. Öyleyse onlar da benim dâvetime uysunlar ve bana iman etsinler. Böyle yaparlarsa, en doğru yolu bulmuş olurlar.” (Bakara Sûresi – 186)   02- Dedi