Kayıtlar

Hacı Bayram-ı Veli

Hacı Bayram-ı Veli Yıl: 1433, Yer: Edirne. İhtiyar subaşı nefes nefese huzura çıkar, Padişahı selâmlar. “Engürü’deki şeyhi getirdik efendim!” der, “Ama ...” -Aması ne? -Bu zat söylendiği gibi etrafına çapulcu toplayan bir fitneci değil. Aksine büyük bir âlim ve gönül ehli. -Nereden biliyorsun peki? İhtiyar subaşı bunları değirmende ağartmadık gibilerden sakalını sıvazlar. “Şu kadarını söyliyeyim” der, “kendisi Şeyh Hamideddin-i Veli Hazretleri’nin halifesi!” -Sen ne diyorsun! -Geleceğimizi biliyordu. Bizi yolda karşıladı. Boynunu büküp bileklerini uzattı, “Haydi evladım” dedi, “zincirleyin beni!” -N’aptık biz. Bir Allah dostunu zincire vurduk desene. -Vurmadık efendim. Aksine yol boyu hizmet ettik. -Gönlünü hoşça tutaydınız. -Tutmaz mıyız? Buruk Tanışma II. Murat ilim meclislerinin yabancısı değildir. Molla Yegân, Molla Gürâni, Molla Hüsrev gibi büyüklerden çok şey kapar. Hani altının değerini sarraf bilir derler ya, Hacı Bayram Veli hazretlerinin kıra

Güvene Lâyık Olmak

Güvene Lâyık Olmak  Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Zünnun Mısri (IX. y.yıl) kendisine bir yıl mürid olup hizmet ettikten sonra İsm-i Azam'ı (Allah'ın bütün vasıflarını ifade eden en yüce adı) öğrenmek isteyen Yusuf bin Hüseyin'in arzusunu yerine getirmedi. Bu isteğe gülüp geçti. Aradan tam altı ay daha geçti. Yusuf bin Hüseyin sabırla hizmete devam etti. Bir fırsatını bulup isteğini yine tekrarladı. Zünnun Mısri bu defa Yusuf bin Hüseyin'e ağzı bir bezle bağlanmış bir testi vererek, "Bunun içindeki hediyeyi falan yerdeki filan zata götür" dedi. Dikkatle götürmesini, içindekine bir zarar gelmemesini de ayrıca hatırlattı. Yusuf, hediyeyi aldı ve yola koyuldu. Yolda kendi kendine söyleniyordu: "Bir buçuk yıldır hizmetindeyim, benim bir dileğimi yerine getirmeyen şeyhim, hizmetinde bulunduğum bir buçuk yıldır bir defa ziyaretine bile gelmemiş olan bir dostunu hediye ile taltif ediyor..." Yolculuğu sırasında bir yerde dinlenirken, içini,

Salavatın Kefareti

Salavatın Kefareti Râbia-tül Adeviyye, babası İsmâil'in üç kızı vardı. Bir tane daha doğunca adını Râbia (dördüncü) koydu. Babası çok fakir olduğundan Râbia doğduğu gece evde ihtiyaç olan şeylerden hiçbiri yoktu. Bu duruma annesi çok ağlayıp mahzûn oldu. Efendisine; -Filân komşuya gidip, bir mikdar kandil yağı isteyebilir misin? Dedi. Hazret-i Râbia'nın babası, Allah’ü Teâlâ’dan başka kimseden bir şey istememeğe söz vermişti. Bununla beraber hanımını üzmemek için komşuya gitti. Kapıya elini sürdü ve geri gelip; -Kapı açılmadı, deyince hanımı ağladı. O da çok üzüldü. Babası, başını dizine dayadı ve öylece uyuya kaldı. Rüyâsında Peygamber efendimizi gördü. Peygamber efendimiz, kendisine buyurdu ki: -Hiç üzülme! Bu kızın, öyle bir hanım olacak ki, ümmetimden yetmiş bin kişiye şefâat edecek. Yârın bir kâğıda şöyle yaz: "Sen her gece Peygamber efendimize yüz salevât-ı şerîfe, Cumâ geceleri de dört yüz salevât gönderirdin. Bu Cumâ gecesi unuttun. Bunun ke

Rasulullah'ın Sultan Selim'e Emridir!

Resim
Rasulullah'ın Sultan Selim'e Emridir! Yavuz’un en büyük gururu Osmanlı topraklarını iki katına çıkartması ya da Avrupa’da nüfuzunu artırması değildir. Onu asıl sevindiren Rasulullah’ın beldesinin hizmetkârı seçilmesidir.  Yavuz Sultan Selim Osmanlı’nın en kısa süreli padişahları arasında sayılıyor. Ancak tarihçiler onun bu 8 yıl süren saltanatında 80 yıla sığacak hizmetler yaptığında birleşiyor. Gerçekten de Osmanlı, onun döneminde hazinesini doldurmakla kalmıyor, topraklarını genişletip, siyasi nüfuzunu; Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Balkanlarda artırıyor. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etmişti: "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima

Geçek Zenginlik

Geçek Zenginlik  Başlangıçta Türkistan taraflarında bir bölgenin hükümdarı yani dünya sultanı iken vâkî olan bazı ikazlarla hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bunu da gerçekten başaran İbrahim Edhem (VIII. y.yıl) dünya malına karşı o kadar tenezzülsüzdü ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine rastlanamazdı. Birgün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu: - Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi: - Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. İbrahim Edhem: - Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi. Belhi sordu: - Peki siz ne yapıyorsunuz? - Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. Bizim İbrahim Edhem Hazretleri hakkında söylemek istediğimiz bu değil. İbrahim Edhem'in, amaç edindiği ve ulaşmayı başardığı yokluk ve mahrumi

Er Çilesi

Er Çilesi  Büyük mutasavvıf Hacı Bektaş Veli'ye müridleri bir gün "Sizinle beraber biz de erbaine (çileye, kırk günlük nefsi terbiye edici perhiz) girelim" dediler Hacı Bektaş kendilerine sordu: - Er çilesine mi, kadın çilesine mi? Müridler bundan bir şey anlamayınca açıkladı: - İsterseniz 40 gün bir şey yemeden riyazet (perhiz) yapalım, bu kadın çilesidir İsterseniz 40 gün tuzlu et yiyip su içmeyelim, bu da er çilesidir Müridler bağış dilediler: - Efendimiz biz bu ikincisine dayanamayız! (Alıntı)

En Güzel Kubbe

En Güzel Kubbe  Mevlânâ'nın dostlarından Muiniddin Pervane bir gün Mevlânâ'ya gelerek "Sultanü'l-ulema" diye anılan babası Sultan Veled'in mezarı üstüne eşsiz bir kubbe yapmak istediğini, buna izin verip veremeyeceğini sordu Mevlana şöyle dedi: "Gerçekten çok güzel, benzeri bulunmayan bir kubbe yapabilirsin Bir eşi dünyanın başka bir yerinde bulunmayabilir Ama hiç bir kubbe ilahi şaheser gökkubeden güzel ve üstün olamaz O halde mezar yine Allah eseri kubbe altında kalsın! (Alıntı)

Tevazu

Tevazu Ahmed Rufai Hazretleri, bir gün talebelerine: - İçinizde kim bende bir ayıp görüyorsa bildirsin, dedi. Müritlerinden biri: - Efendim, sizde büyük bir ayıp var, diye cevap verdi. Ayıbını talebesine soracak kadar kendini aşmış bu mütavazi insan hiç kızmadı, talebesi böyle söylüyor diye üzülmedi, belki sadece ayıbından kurtulabilmek ümidiyle sordu: - Söyle dedi, kardeşim, o ayıbım nedir?  Talebe gözleri dolu dolu: - Bizim gibilerin size talebe olması, dedi.  Bu söz gönüllere çok tesir etmiş, sohbette bulunan herkes ağlamaya başlamıştı. Ahmed Rufai Hazretleri de ağlıyordu. Bir ara sadece;  - Ben sizin hizmetçinizim, ben hepinizden aşağıyım diyebildi.  Evet, keşke insanlar tabi olanlara bakıp, tabi olanlarda, tabi olunanı aramasalardı... Zira hem dün, hem bu gün o altın halkayı temsil eden büyüklerin etrafındaki insanlar, ne denli nezih olurlarsa olsunlar, onları gösterebilmekte çok acizdirler. Bugün dahi, bir büyük gönül erinin yanına gelip giden insanlar

Sözün Yalanına

Sözün Yalanına Bir gün Tebriz'de bir Yahudi, Şems'e gelerek: - Müjde ya Şems, Mevlana geliyor! Şems, bu müjde üzerine elinde ne v ar ne yoksa bu Yahudi’ye hediye eder. Biraz sonra başka biri Şems'e gelerek: - Yahudi seni aldattı ve bütün malını aldı. Ortada ne Mevlana var, ne bir şey... Gelen giden yok... Yahudi seni aldattı. Şems: - Biliyorum, ben malımı ve mülkümü bu sözün yalanına verdim, doğrusuna canımı vermek lazımdı. Dostluk... Büyüklerin dostluğu... (Alıntı)

Seyyide Tün Nefise

Seyyide Tün Nefise Allah dostlarından... Seyyide Tün Nefise Bir akşam vakti. Kapısı çalınıyor. Komşuları, gayrimüslim bir çift... Bir ricaları var. -Komşu, sende biliyorsun, bizim felçli bir kızımız var. Önemli bir işimiz çıktı, sabaha kadar gelemeyebiliriz. Biz gelene kadar Allah için... Kızımıza bakabilir misin? İşi gücü ibadet ve gözyaşı olan ulvi kadın: - Ne demek, siz işinize bakın evladınızı düşünmeyin. Anne baba işlerine, Seyyide Tün Nefise felçli kızın yanına gider. Saatler saatler... Allah dostunun gözleri, kızın üzerinde, sevgi dolu bakışlar ve kızdan sevgi dolu karşılıklar... İçi bir an bir garip bir garip oluyor. Gönül diliyle: - Allah’ım Allah’ım, şu güzel kızı şu güzel kızı ayağa ayağa kaldır ve ona hak yolu nasip et. Anne ve baba dönüyorlar. Hasta kızları komşularının ayağının dibinde oturmakta. Büyük bir mutluluk içersinde. Kapının açılmasıyla birlikte ayağa fırlıyor... ...ve hepsi artık, Allah'ın razı oldukları içeresinde, İslam’ın içinde. (Al

Açgözlülük

Açgözlülük Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) açgözlülük konusunda şöyle buyurmuştur: “Kendisine yetecek malı olduğu hâlde isteyen kimsenin aldığı şeyler, Kıyamet Günü’nde yüzünde tırmık izi ve yara olarak gelir.” Bu hadîs üzerinde İslâm âlimleri değerlendirmelerde bulunmuşlar, kimin zengin, kimin fakir sayılacağını diğer hadîslerden hareket ederek tesbit etmişlerdir. Hanefî mezhebine göre giyecek elbisesi ve o gün yiyecek yemeği bulunan kimsenin, başkalarından bir şeyler istemesi, dilencilik yapması doğru değildir. İhtiyacı olmadığı hâlde dilencilik yapanların Kıyamet Günü yüzünde izlerle gelmesi ise şöyle izâh edilmiştir. O kimselerin yüzündeki izler dilenme, isteme derecesine göre sıralanır. Az dilenenin yüzündeki iz az, daha fazla dilenenin izi daha fazla, çok dilenenin izi ise çok derin olacaktır. Hem dünyada hem âhirette böyle aşağılık duruma düşmemek için elden geldiği kadar istemekten kaçınmak gerekir. Kanaatkâr olmalı, açgözlülükten sakınmalıdır. İstenen

Ne Nasihat Etsem Heba Olur

Ne Nasihat Etsem Heba Olur Adamın birisi Bir âlimi ziyarete gider, ziyaretin sonunda o âlime, “Efendim, nasihatlerinize ihtiyacım var. Doğru yolu bulmak, o yolda yürüyüp rızayı ilahiyi tahsil etmek için bana nasihat eder misiniz?” diye istirhamda bulunur. -Âlim : “Olur evladım, nasihat ederim ama önce soracağım iki suale cevap vermelisin” der. —        Ziyaretçi “Peki efendim, buyurun sorun.” der. —Âlim : “Rabbül âlemin dünyayı mı ahiretten üstün tutmuş yoksa ahireti mi dünyadan üstün tutmuştur?” —Ziyaretçi, “Efendim, Rabbül âlemin, ahireti dünyaya tercih etmiş, ahireti dünyadan üstün kılmıştır” diye cevap verir. —Âlim, “Peki senin yanında durum nasıl?” diye sorusuna devam eder, “Sen dünyayı mı tercih etmektesin yoksa ahireti mi? Senin yanında üstün tutulan hangisidir?” —Ziyaretçi “Efendim, doğrusunu söylemek lazım gelirse, benim tercihim hep dünya olmuştur. Dünyaya olan sevgim ahirete galip gelmektedir.” Diye cevap verir -Âlim ikinci soru olarak da : “Peygamber (

Gelen Hak’tan Gelir

Gelen Hak’tan Gelir Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Eğer Allah seni bir zarar uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur). Şüphesiz O her şeye kadirdir.” (En’âm, 17) Rasûlullah (sav) buyurdular:  “Bismillâh! Allâh’a tevekkül ettim. Allâh’ım! Dalâlete düşmekten ve başkaları tarafından dalâlete sürüklenmekten, kaymaktan ve kaydırılmaktan, haksızlık yapmaktan ve haksızlığa uğramaktan, câhilce davranmaktan ve câhillerin davranışlarına muhâtap olmaktan Sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 102-103/5094; Tirmizî, Deavât, 35) İbn Abbas (ra)’dan şöyle rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber (sav)’a İran Kisra’sı bir katır hediye etmişti. Rasûlullah (as) katıra eğeri vurdu, kendisi bindi, beni de terkisine aldı. Bir müddet gittikten sonra bana döndü ve: “Yavrum” dedi. Ben de: “Buyur, yâ Rasûlallâh!” dedim. Şöyle buyurdu: “Allah’ın emirlerini ve nehiylerini gözet ki, Allah da seni gözetsin. Allah’ı gözet ki onu önünde bulasın

İslâm Toplumu

İslâm Toplumu Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (Zilzâl, 7-8) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabiî) bir iyiliği bile sakın küçük görme!” (Müslim, Birr 144. Ebû Dâvûd, Libâs 24; Tirmizî, Et’ime 30) Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde (ra) şöyle dedi: “-Ey Allah’ın Resûlü! Hangi amel daha üstündür?” dedim. “-Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır” buyurdu. Ben: “-Hangi (esir veya) köle (yi âzat etmek) daha faziletlidir?” dedim. “-Sahiplerine göre en kıymetli ve bedeli en yüksek olanı” buyurdu. “-(Cihad ve köle âzâdını) yapamazsam?” dedim. “-(Bir) iş yapana yardım edersin veya işini beceremeyenin işini görürsün” buyurdu. “-Ey Allah’ın Resûlü! Bunlardan hiçbirini yapamazsam?” dedim. “-İnsanlara zarar vermezsin. Zira bu da kendi kendine iyilik etmen demektir” buyurdu. (Buhârî, Itk 2; Müslim, Îmân 136) Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En

İman ve Vicdan Borcu

İman ve Vicdan Borcu Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Rasûl size ne verdiyse onu alın! Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının ve Allah’tan korkun! Çünkü Allah’ın azâbı şiddetlidir.” (Haşr, 7) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Hiçbir kul, kıyâmet günün ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından hesâba çekilmedikçe bir adım dahî atamaz!” (Tirmizî, Kıyâmet, 1/2417) İnsanın örnek alma ihtiyacını ve taklit meylini hakkıyla tatmin edebilecek en mükemmel örnek, Rasûlullah (sav) Efendimiz’dir. Peygamber Efendimiz’i örnek almaktaki başarımız ise, hiç şüphesiz, O’nun emsâlsiz örnek şahsiyetine gönülden bağlanarak O’nu bütün kalbimizle sevmeye bağlıdır. Cenâb-ı Hak, Sevgili Rasûlü’nü, insanda tecelli eden bir sanat harikası olarak halketmiştir. O’nu, âlemlere rahmet ve bütün beşeriyete fiilî bir kıstas kılmıştır. Bu itibarla Allah Rasûlü’nün hayatı, kıyamete kadar gelecek bütün nesillere emsalsiz bir örne

Gözlerin Nasîbi

Gözlerin Nasîbi Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Allâh sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab’ın tesiriyle tüyleri ürperir, derken hem bedenleri hem de gönülleri Allâh’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allâh’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidâyet rehberidir. Allâh kimi de saptırırsa, artık ona yol gösteren olmaz.” (Zümer, 23) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kim Kur’ân-ı Kerîm’i okur ve onunla amel ederse, kıyâmet günü ebeveynine bir tâc giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş dünyâdaki bir eve konulduğunda onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur’ân-ı Kerîm ile bizzat amel edenin ışığı nasıl olur, düşünebiliyor musunuz?” (Ebû Dâvûd, Vitir, 14/1453) Bir gün Peygamber Efendimiz, sahâbîlerine: “–Gözlerinize ibâdetten nasîbini veriniz!” tavsiyesinde bulunmuştu. “–Gözlerimizin nasîbi nedir ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sordular. Peygamber Efendimiz (sav)de: “–Mushafa b

İlahi Aşk

İlahi Aşk Cenâb-ı Hak buyuruyor: “İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.” (Bakara, 165) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Allah’ım! Sana teslim oldum, ben sana inandım, sana dayandım. Yüzümü gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim.” ( Müslim, Zikir 67. Buhârî, Teheccüd 1, Tevhîd 7, 8, 24, 35;) Bir gün Mâlik bin Dinar, Sâbit Benan’la birlikte Rabia Hatun’un yanına giderler. Rabia Hatun, Mâlik bin Dinar’a şöyle der: “-Söyle bana, niçin Allah’a ibâdet edersin? Buna cevap olarak Malik bin Dinar şöyle der: “-Cennete müştâkım.” Buna bir cevap vermeden Rabia hemen Sâbit’e dönüp: “-Oğlum, sen kulluk etmekte Allah’ta

Berat Gecesi

Berat Gecesi Cenâb-ı Hak buyuruyor: “O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.” (Şûrâ, 25) Rasûlullah (sav) buyurdular: "Şaban ayının onbeşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünü oruç tutun. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ (Keyfiyeti bizce meçhul bir halde) dünyaya en yakın göğe inerek (o andan) fecir oluncaya kadar: “Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir bela ile) mübtela olan yok mu, ona kurtuluş vereyim. Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu?” buyurur.” (İbn Mâce, H. no: 1388) Berat Gecesini Nasıl İhya Etmeli? Şa'ban-ı şerifin onbeşinci, Berat gecesi akşam namazından sonra üç kere Yasin sûresi ve her birinin sonunda Berat duâsı okunacaktır. Birinci Yâsin-i Şerîfden sonra bu duâ okunurken Allah'ın saîd kullarından olmak niyyetiyle okunacaktır. İkinci defa okunurken hayırlı ömür uzunluğu niyyetiyle okun

Berât Gecesinin Faziletleri

Berât Gecesinin Faziletleri Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: • Şa’bân ayının yarısı olunca gecesinde kâim olunuz (namaz kılınız), gündüzünde oruç tutunuz. (Sünen-i İbn-i Mâce) • “Her kim bu (Berât) gece(sinde) yüz rek’at namaz kılarsa, Allâhü Teâlâ ona yüz melek gönderir. Bunlardan otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu cehennem azâbından emniyette olduğunu söyler, otuzu da dünyâ âfetlerini ondan geri çevirir. On melek de o kimseyi şeytanın tuzaklarından muhâfaza eder.” • “Kim şu beş geceyi ihyâ ederse o kimseye cennet vâcib olur: Terviye gecesi (Arefeden önceki gece), Arefe gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Şa’bân’ın on beşinci gecesi.” (et-Tergîb ve't-Terhîb) Berât gecesinin husûsiyetlerinden bazıları: • Hikmetli her iş -kulların rızıkları, ecelleri ve sâir işleri bu gecede ayırt edilir; yazılır. • Bu gecede ibâdet etmek çok fazîletlidir. • Bu gecede rahmet iner. Hadîs-i şerîfte: “Şa'bân ayının yarısı olduğu (on be

Kazançlı Gecelerden Berât Kandili

Kazançlı Gecelerden Berât Kandili Sübkî (Rahimehullâh) tefsirinde şöyle buyurur: “Beraat ge­cesi, bir yıl içinde işlenen günahlara keffaret; Cuma gecesi, haf­ta içinde işlenen günahlara keffarettir. Yani bu geceleri ibâdet ile ihya etmek, belirtilen sürelerdeki günahlara keffarettir.” Bu sebeple Beraat gecesine “Keffaret Gecesi” de denilir. Yine bu geceye, şu hadîsi şerîf sebebiyle “Hayat Gecesi”de denilmiştir: “Her kim bayram gecesini ve Şaban ayının on beşinci (Beraat) gecesini ibâdetle ihya ederse, kalplerin öl­düğü günde o kişinin kalbi ölmez” (İbn Mâce, 1782) Bu gecenin bir adı da “Kısmet ve Kader Gecesi”. Bu ismi almasının sebebi şu rivâyettir. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Şaban ’ın yarısının gecesinde senenin tüm işleri kesin ka­rarı bağlanır. Yaşayacak olanlar, ölecek olanlardan ayrılıp yazılır.” (Suyûtî, Dürül-Mensûr, 13/252-253) Bir rivâyette ise şöyledir: “Şaban’ın yarısının gecesi, Allâhü Te‘âla ölüm meleğine, o sene öldürmek istediği her canlının ruhunu kab