Kayıtlar

Allah’ü Teâlâ’ya Misafir Olmak

Allah’ü Teâlâ’ya Misafir Olmak Herkesin birbirini tanıdığı küçük bir kasabada, bir ayyaş yaşıyordu. Bütün gününü, gecelerinin çoğunu kasabanın meyhanesinde geçiriyordu. Evini, işini, çoluk-çocuğunu çoktan unutmuştu. Bu yüzden herkes kendisine soğukluk duyuyordu. Kimse kendisiyle ne doğru dürüst konuşuyor, ne de selam alıp veriyordu. Bu haldeyken günün birinde vakti saati doldu ve öldü. Kendisine yaşarken duyulan hoşnutsuzluk ölümünden sonra bile sürdürüldü. O kadar ki, namazını kılacak kimse çıkmadı. Cenazesi ortada kaldı. Adamın karısı kocasının ölüsünü bir küfeye koyup sırtına yüklendi ve gömmesi için o çevrede yaşayan ve iyilikseverliği ile tanınan bir çobana götürdü. Çoban bir çukur açıp adamı gömdü Ardından herkes "Cehennemi boylamıştır!" diye düşünüyordu. Aradan bir müddet geçti Beldenin ileri gelenlerinden biri rüyasında ayyaş adamı Cennet’te gördü "Adam canım rüyadır, rüyada her şey görülür!" diye geçiştirdi. Ama her gece aynı rüya tekrarlanıyordu. H

Hediyelerin Hazırsa; Ölümü Temenni Edebilirsin!

Hediyelerin Hazırsa; Ölümü Temenni Edebilirsin! Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek dedi ki: -İzin ver yâ Resulallah, ölümümü temenni edeyim. Peygamber efendimiz buyurdu ki: -Ölüm öyle bir şeydir ki onun için hazırlıklı ol! Yol uzun, azık ister. Ölümü temenni edenin on hediye hazırlaması lazım. O kimse sordu: - Hediyeler kime yâ Resulallah? Peygamber efendimiz buyurdu: 1- Azrail'in hediyesi 2- Kabrin hediyesi 3- Münker ve Nekir'in hediyesi 4- Mizanın hediyesi 5- Sırat köprüsünün hediyesi 6- Malik'in hediyesi 7- Rıdvan'ın hediyesi 8- Ruhun hediyesi 9- Peygamberinin hediyesi 10- Rabbinin hediyesi. - Bu hediyeler nelerdir, ya Resulallah? Azrâil'in hediyeleri dörttür: 1- İyi huylu olmak, 2- Geçirdiğin ibadetleri kaza etmek, 3- Ölüme hazırlanmak, sefere çıkacak yolcu gibi, 4- Kalbinde Allah aşkını taşımak. Kabrin hediyeleri de dörttür: 1- Söz taşımayı terk, 2- Elbiseye idrar sıçratmamak, 3- Kur'a

Af ve Afiyet Duası

Af ve Afiyet Duası اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ، اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي دِينِي وَدُنْيَايَ وَأَهْلِي وَمَالِي، اَللَّهُمَّ اسْتُرْ عَوْرَاتِي، وَآمِنْ رَوْعَاتِي اَللَّهُمَّ احْفَظْنِي مِنْ بَيْنِ يَدَيَّ وَمِنْ خَلْفِي وَعَنْ يَمِينِي وَعَنْ شِمَالِي وَمِنْ فَوْقِي، وَأَعُوذُ بِعَظَمَتِكَ أَنْ أُغْتَالَ مِنْ تَحْتِي Cübeyr bin Mut’im (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Ben, Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma)’yı şöyle derken işittim: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) akşam ve sabah vakitlerine eriştiği zaman şu duaları okumayı asla terk etmezdi: Okunuşu: Allâhümme innî es'elükel-afve vel-âfiyete fiddünya vel-âhireti. Allâhümme inni es'elükel-afve velâfiyete fî dînî ve dünyaye ve ehli ve malî. Allahümmestûr e'vrâti ve âmin rev'ati. Allahümmehfezni min beyni yedeyye ve min halfi ve an yemînî ve an şimali ve min fevki ve euzu biazametike en egtâle min tahtî.

Sen Kendin Kurt Olmuşsun!

Sen Kendin Kurt Olmuşsun! Dımışk (Şam)’taki dostların sohbetinden bana bir bıkkınlık geldi. Başımı alıp Kudüs Çölü’ne doğru yola koyuldum ve Hristiyanlara esir oluncaya kadar çölde hayvanlarla beraber yaşadım. Hristiyanların eline düşünce beni Trablus hendeğinde Yahudilerle birlikte çamur işinde çalıştırdılar. Daha önce aramızda bulunan Halep reislerinden biri oradan geçti ve beni tanıdı. Bana seslenerek “Ey falan adam! Bu ne haldir?” Dedim: “Ne yapayım?” “Bir zamanlar Allah’la beraber olayım diye insanlardan kaçıp dağlara ve çöllere geldim. Şu anda insan olmayanlarla vakit geçiriyorum. Dolaysıyla hangi halde olduğumu kıyas et!” “Dostlarla birlikte ayağı zincirli olmak, yabancılarla gül bahçesinde olmaktan daha iyidir.” Bu halime acıdı ve on dinar verip beni bu esaretten kurtardı. Kendisiyle birlikte beni de bu Halep’e götürdü. Yüz dinar mihr karşılığında kendi kızını bana nikâhladı. Bir müddet geçti. Kızın huysuzluğu ve kavgacı kişiliği ortaya çıktı. Uzun dilliliği i

Bundan Büyük Günah Olur mu?

Bundan Büyük Günah Olur mu? Mûsâ aleyhisselâmın ümmetinden biri, otuz sene ibâdet etmiş. Bir bulut kendisine gölge yaparak, güneşten korumuştu. Bir gün bulut gelmemiş, güneş altında kalmıştı. Annesine sebebini sormuş. “Herhâlde bir günah yapmışsın!”, demişti. “Hayır, günah işlemedim!” deyince, “Göklere, çiçeklere bakmadın mı? Onları görünce, yaratanın azametini düşünmedin mi?” demiş. “Evet, baktım. Fakat, tefekkürde kusur ettim!” deyince, “Bundan büyük günah olur mu? Hemen tövbe et!”, demişti...  (Alıntı)

Daha Zahit Bir Kimseyi Ara Bul!

Daha Zahit Bir Kimseyi Ara Bul! Padişahın birinin önemli bir işi oldu. Ve kendi kendine “Eğer bu işim, istediğim gibi sonuçlanırsa şu kadar dirhem zahitlere vereceğim.” Dedi. İş istediği gibi oldu ve çok sevindi. Sıra söz verdiği nezir (adak) işine geldi. Zahitlere vermek üzere has hizmetçilerden birine bir kese altın verdi. Derler ki hizmetçisi çok akıllı ve zeki idi. Bütün gün şehri gezdi ve geceleyin geri döndü Altın kesesini öpüp padişahın önüne koydu ve şöyle dedi: “O kadar doşlaşmama rağmen bir zahit bulamadım!” Padişah sordu: Bu ne uydurma hikayedir. Benim bilgdiğim bu şehirde dört yüz zahit var. Köle; “Ey cihan efendisi! Zahit olanlar hediyeyi kabul etmedi, kabul edenler de zahit değildi.” Diye cevap verdi. Padişah güldü ve hizmetçilerine “Zahitlere karşı benim ne kadar sevgim varsa şu küstahın da o kadar düşmanlığı vardır. Fakat hak ondan yanadır.”  Dedi. Dirhem ve dinar alan bir zahid gördünse daha zahit bir kimseyi ara bul! (Alıntı)

İşlerin Düzelmesi Ve İşlerin Yolunda Gitmesi İçin Dua

İşlerin Düzelmesi Ve İşlerin Yolunda Gitmesi İçin Dua Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kızı Fatıma Radiyallahu Anha’ya şöyle buyurdu: “Benden işittiğin ve sana tavsiye ettiğim, şu duayı sabah ve akşam okumaktan sana mani olan şey nedir?” "يَاحَيُّ يَا قَيوُّمُ! بِرَحْمَتِكَ أَسْتَغِيثُ، أَصْلِحْ لِى شَأْنِي كُلَّهُ، وَلاَ تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ" Okunuşu: “Ya Hayyu ya Kayyum, bi rahmetike estağîsu, eslih li şenî küllihi ve la tekinlî ila nefsî  tarfete aynin.”(Mecmau’z-zevaid, 10/117).  Anlamı: “Ey gerçek hayatın sahibi olan Hay, ey her şeyi varlıkta durduran Kayyum! Senin rahmetine sığınıyorum/yardım diliyorum, her yönden benim durumumu düzelt ve bir an olsun beni nefsime bırakma!”. Kaynak: Hakim Müstedrek 1/730, 1875, 2000, Ebu Ya’lâ 914, Bezzar, Nesei, Tergib ve Terhib 2/87, Albânî Sahihu’l-Cami’ 4777

Hasan Basri Hazretleri Ve Papaz

Hasan Basri Hazretleri Ve Papaz Hasan-ı Basrî Hazretleri ile bir papaz münazaraya tutuşurlar. Hasan-ı Basrî Hazretleri hak dinin ancak İslâmiyet olduğunu ve o gelmekle diğer dinlerin hükümlerinin Allah tarafından iptal edildiğini, her ne kadar delilleri ile ortaya koydu ise de papaz bir türlü kabul etmez. En sonunda Hasan-ı Basrî Hazretleri, papaza: — İkimiz de elimizi ateşe sokalım, hangisi yanmazsa onun dediği doğrudur, der. Tabii papaz korkar ve elini ateşe sokmağa yanaşmak istemez. Bu sefer Hasan-ı Basrî Hazretleri ateşin başında münakaşa yaparlarken tutar papazın elini zorla ateşe sokar. Fakat hayret! Bu sefer papazın eli de yanmaz. Papaz hayretler içinde Hasan-ı Basrî Hazretlerinin yüzüne bakarken içine: — Senin elin Kur'an okuyan bir ele değdi. Ondan dolayı ateş onu yakmaz oldu, Diye ilham gelir. Hasan-ı Basrî'nin açık kerametini ve îslâmın mucizesini gözleriyle gören papaz “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abdühü ve Resûlüh”

Sağırın Hasta Ziyareti

Sağırın Hasta Ziyareti İyi kalbli sağır bir adam, komşusunun hasta olduğunu duyup ziyaretine gitmek istemiş ve kendi kendine: — Ben sağırım, o ise hasta... Adamın sesi zaten zor çıktığı için fazla zorlamaya gerek yok. Hastaya sorulan şeyler ve alınan cevaplar zaten bellidir. Ben nasılsınız derim, o iyiyim, der. Ben de ne yiyorsunuz derim, o bir yemek ismi söyler, ben de afiyet olsun, derim... Doktorlardan tedaviye kim geliyor, derim, o bir doktor ismi söyler. Ben de iyi bir doktor derim, olur biter, Diye düşünür ve hastayı ziyarete varıp başucuna oturur. — Nasılsınız? Dîye hâl-hatır sormaya başlar. Hasta inleyerek: — ölüyorum, Diye cevap verince, sağır hazırlandığı gibi: — Oh, oh çok güzel çok güzel... Memnun oldum, Diye mukabele eder. Hasta sinirlenir: — Bu ne demek, adam ölmemi istiyor galiba? Der. Adam tekrar sorar: — Ne yiyebiliyorsunuz? Hasta sinirli sinirli: — Zehir yiyorum! Der. Sağır onun bir yemek ismi söylediğini sanıp:

Zekât, Malı Korur

Zekât, Malı Korur Hazreti Peygamber Efendimiz, bir gün ashabına zekâtın faydalarından bahsediyor: — Zekât malınızı manevî bir kal'a ile kal'alar ve muhafaza altına alır, buyuruyordu. Yoldan geçmekte olan bir Nasranî, bu sözleri duydu ve denemeye karar verdi; eve gitti nesi varsa zekâtını ve sadakasını ayırdı; fakir-fukaraya taksim etti. Bu sıralarda onun bir ortağı ticaret maksadıyla sefere çıkmıştı. Hristiyan: — Eğer diyordu, Muhammed'in dediği doğru çıkarsa onun hak peygamber olduğuna karar verir dinini kabul ederim, yok eğer bu kadar malı taksim ettiğim halde bir aidesi olmazsa, kılıcımı alır onunla har-bederim, diyordu. Hristiyan, verdiği sadakanın neticesini beklerken ortağından bir mektup aldı. Mektupta: — Maalesef yolumuzu eşkiyalar kesti ve kervanda ne varsa herşeyi aldılar, deniyordu. Hristiyan beyninden vurulmuşa döndü. Kılıcı aldığı gibi Hazreti Muhammed'i öldürmek üzere yola çıktı. Pür - hiddet yoluna devam ederken ikinci bir me

Hakla Bâtıl Gibi

Hakla Bâtıl Gibi Bir gün Sultan Süleyman'ın huzuruna bir sivrisinek gelip zıvıldamaya başlar. Süleyman Peygamber iyice dinler ki, bazı şikâyetleri var. Padişahın parmağının başında dertlerini sayan sivrisinek: — Ey ins-ü cin peygamberi ve sultanı, ey bütün yaratıklara, suya, rüzgâra, yağmura, kurda, kuşa velhâsıl bütün mahlûkata hükmeden hükümdar! Sen her dertlinin derdini dinler, her hakimin hakkını haksızdan alır, haklıya verirsin. Bizim de senden bir dileğimiz var, ne olur buna da bir çare! Bize ne bağda, ne bahçede, ne ağaçların, taşların başında velhâsıl hiçbir yerde rahat yüzü yok. Eğer bizim bu derdimize çare bulursan ömrümüz boyu, hatta kıyamete kadar sana dua edeceğiz, Diye dertlerini saymaya başlar. Sultan Süleyman bütün dertlerini ortaya döken sivrisineğe: — Evet! Anladık ama bu derdiniz ve şikayetiniz kimden sizin? Diye sorar. Sivrisinek melül - mahzun cevap verir: — Sultanım, bizim bu şikâyetimiz rüzgârdandır. O sanki bize düş-manmış gibi

Yetim Çocukları Gözetmek

Yetim Çocukları Gözetmek Enes bin Malik Radiyallahü Anh Hazretlerinden rivayet olundu. Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz bayram namazını kılmak için hâne-i saadetlerinden çıktılar. Hemen gördüler ki, birçok çocuk toplanmışlar oynuyorlar. Onlarla beraber olup da oyuna katılmayan ve ağlayan bir çocuk gördü. Elbisesi eski idi. Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz: — “Ey oğul! Sen niçin onlarla beraber oynamazsın?” Diye sual buyurdular. Sabi, Resûlüllah Efendimizi tanımadığından: —- Babam falan gazada Resûlüllah ile beraberken şehîd oldu. Annem başka biri ile evlendi. Annemin kocası benim malımı yedi ve evimden de çıkardı. Şu anda yiyecek, içecek ve kalacak bir şeyim olmadığından babamın yokluğunu hatırladım, babası olan şu çocuklara bakarken ağladım, dedi. Aleyhisselâtü vesselam Efendimiz o sabinin elinden tutup: __ Razı olur musun ben sana peder olsam ve Hazreti Aişe validen olsa, Hazreti Ali Radiyallahü Anh amcan olsa Hasan'la Hüseyin sana kardeş olsalar, Fatıma

Ramazan Ve Şevval Orucu

Ramazan Ve Şevval Orucu Süfyan-ı Sevrî anlatıyor: — Ben Mekke-i Mükerreme'de üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Haremi Şerife gelir, tavaf eder, namaz kılar ve sonra bana selâm verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı. Bana dedi ki: — Ben öldüğüm vakitte kendi elinle beni yıka, namazımı kıl ve defneyle. O gece de beni terk etmeyip kabrimde gecele. Münkireynin suali anında bana Tevhîd'i telkin et! dedi. Ben de o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynını yaptım: Kabrinde geceledim. O gece uyku ile uyanık arasında iken: — Ya Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyaç kalmadı, Diye bir ses işittim. O zaman: — Ne sebeple bu lütfa eriştin, Diye sordum. Bana cevap olarak: — Ramazan-ı Şerifin orucunu tutup Şevval'den altı gün daha eklemem sebebiyle, dedi.  O zaman ben uyandım. Yanımda kimseyi göremedim. Abdest aldım, namaz kıldım, uyudum; böylece üç kere gördüm.

Razzak-ı Âlemin Doyurması

Razzak-ı Âlemin Doyurması İbrahim Edhem Hazretleri bir gün sahraya çıkmıştı. Bir suyun başına orada yemek yemek için sofrasını yaymıştı. Bir karga gelip sofrasından bir ekmek alıp dağa doğru uçup gitti, İbrahim Edhem onu takip etmeye başladı. Dağda karganın indiği yeri bulup oraya vardı Baktı ki, elleri kolları ve ayakları bağlı bir adam... Karga getirdiği ekmeği adama bölüp bölüp veriyor. İbrahim Edhem gelip adamın ellerini ayaklarını çözdü. Adam başından geçenleri şöyle anlattı: — Ben tüccardım, eşkıyalar beni bağladılar ve bütün mallarımı alıp gittiler, yedi gündür buradayım. Yedi günden beri bir karga bana ekmek getiriyor, ben de onunla karnımı doyuruyorum. Yedi günden bu yana ise bir an aç kalmadım. (Alıntı)

Şeytan, Arkadaşlığı Kabul Etmedi

Şeytan, Arkadaşlığı Kabul Etmedi Adamın biri sahrada dolaşırken, şeytan ona arkadaş oldu. Adam öğle namazını, ikindi namazını, akşam namazını ve yatsı namazını kılmadı. Uyuma vakti geldi, adam yatıp uyumak istedi. O zaman şeytan adamdan uzaklaşmaya başladı. Adam: — Benden niye kaçıyorsun? Diye sordu. Şeytan cevap olarak: — Ben ömrümde bir kere Allah'a asî oldum ve ondan dolayı da Allah'ın huzurundan kovuldum. Sen ise bir günde beş kere isyan ettin. Ben Allah'ın sana gadap edip, senin arkadaşın olmam hasebiyle beni de kahretmesinden korkarım, dedi ve arkadaşlığı kabul etmeyip uzaklaştı. (Alıntı)

Salavatın Ehemmiyeti

Salavatın Ehemmiyeti Bir zahid Efendimiz Sallallahü aleyhi vesellem'i rüyada gördü. Peygamberimiz ona dönüp bakmıyordu bile... Zahid: — Ya Resûlallah! Sen beni tanımıyor musun? dedi. Efendimiz: — Tanımıyorum, buyurdular. — Sen bana dargın mısın ya Resûlallah!? dedi. Efendimiz: — Dargın değilim, buyurdular. O zaman zahid: — Ben filân zahidim, dedi. Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem: — Ben seni tanımıyorum, buyurdu. Zahid: —- Ya Resûlallah! Ben ulemadan işittim; buyururlar ki, Nebî ümmetini, ana - babanın evlâtlarını tanıması gibi bilir, derlerdi. Peygamber Efendimiz: — Ulema doğru söyledi! Nebî ümmetini ana-babadan daha iyi bilir, lâkin Nebiye salavat okuyan ümmetini bilir, buyurdu. Bu hâdiseden o zahidin Peygamberimize salavat getirmeye lüzum görmediği ve Peygamberimizin onu ikaz ettiği anlaşılmaktadır. (Alıntı)

Kölenin Sadakası

Kölenin Sadakası Mansur bin Hammad Kuddise Sirrûh Hazretleri bir gün va'zediyordu. Vaaz esnasında bir dilenci gelip: — Ben dört dirhem isterim, dedi. Mansur Hazretleri: — Bu kimseye kim dört dirhem verirse, ben de ona dört dua ederim, buyurdu. O zaman mescidin bir köşesinde oturmakta olan zenci bir köle kalkıp: — Ya Mansur! Benim için dört dua edersen dört dirhemi veririm, dedi. Hazreti Mansur: — Evet! Sana dört dua ederim, dedi. Köle de çıkarıp dilenciye dört dirhemi verdikten sonra şöyle söyledi: — Ya Mansur! Benim efendim Yahudi idir, onun Müslüman olması için dua et, benim kölelikten kurtulmam için dua et, Rabbimin beni kendi fazlından zengin kılması için dua et, Rabbimin günahlarımı affetmesi için dua et, dedi. Şeyh Hazretleri kölenin istediği gibi dua etti. Şeyhin duasından sonra mescidden ayrılan köle doğru sahibinin yanına varıp meseleyi anlattı. Bu durum sahibinin çok hoşuna gitmişti: — Şu andan itibaren seni malımdan azad etti

Meleklerin çeşitleri nelerdir?

Meleklerin çeşitleri nelerdir? Âlimler meleklerin tabakalarını yaptıkları işlere göre ayırmışlardır. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri tefsirinde genel olarak melekleri şu şekilde tabakalara ayırmıştır: 1. Dört büyük melek: Meleklerin en üstünü bildiğimiz dördüdür: Cebrail (as) Allah'ın elçisi olarak emir ve yasakları bildirir. Azrail (as) ölüm meleği olarak görev yapar. Mikail (as) rızıkların yetiştirilmesi ve dağıtılmasında görevlidir. İsrafil (as) ise Allah'ın bütün hayat vermeyle ilgili emirlerini uygulayan melektir. 2. Cünd-ü Sübhani: Kulak hırsızlığı yapan ya da şerleri ile semadaki meleklere ilişen cinleri ve şeytanları taşlayan meleklerdir. Aynı zamanda savaşlara da katılıp Cenab-ı Hakk’ın kullarına yardım ederler. 3. Hamele-i mümtesil: Cenab-ı Hak’tan aldığı emri dünya semasına ulaştıran melekler. 4. Amele-i mümessil: Bu melekler Cenab-ı Hakk’ın kâinatın idare ve düzenini sağlayan “Adetullah (Tabiat kanunları)” denilen kanunlarını uygulayı