Kayıtlar

her etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Her Şey O’ndan

  Her Şey O’ndan   Dil ne bilir şekeri şerbeti, Aldığın lezzeti baldan mı sandın? Ne arı, ne ağaç verir nîmeti, Elmayı, narı daldan mı sandın?   Baharı gönderir al gelin gibi, Bir hazinedir ki, görünmez dibi, O cemildir, cemal O’nun tecellisi, Güzeli yeşilden, aldan mı sandın?   Çok istesen de inadın olmaz, Takdirden öte muradın olmaz, O uçurursa senin kanadın olmaz, Uçmayı kuştan, kartaldan mı sandın?   Gördüğün, göremediğin göz O’nun, Bildiğin, bilemediğin öz O’nun, Dediğin, diyemediğin söz O’nun, Kelâmı dudaktan, dilden mi sandın?   Allah dilerse, azlar çok olur, Allah dilerse, varlar yok olur, Allah dilerse, açlar tok olur, Tokluğu paradan, puldan mı sandın?   İbrahim duada, Nemrut’un ateşinde, Ateşler gülzar olur, türlü esrar içinde, Oğul razı kurbandır, babasının peşinde, Kesmeyen bıçağı İsmail’den mi sandın?   O’nun sanatı, varlığın nakışında, O’nun şevkati ananın bakışında, O’nun rahmeti, suyun akışında, Suyu pınar

Allahü Teâlâ Seni Her An Görüyor

Bir gün askerler bir mahkûmu meydana çıkarırlar. Suçu ağır olmalı ki çok kırbaç vururlar, derileri yarılır. Etlerinden kan sızmaya başlar. Lâkin genç bir kere bile sesini çıkarmaz. Muhafızlar dinlenmek için bir kenara çekilirler. Bu arada kalabalığın arasında meydanda olan Bişr-i Hafi Rahmetullahi Aleyh hazretleri gence yaklaşıp sorar:   “- Tahammülüne hayran kaldım.” “- Nasıl ağlayıp bağırabilirim ki, kalabalığın içinde sevdiğim kız var ve şu an beni görüyor.” “- İyi ama Allahü Teâlâ seni her an görüyor. Onun edebini gözetmeyi hiç düşünmedin mi? Allahü Teâlâ yarın ahirette, (Fazlasını istemiyorum ey kulum, sadece o kız için gösterdiğin gayreti, sabrı, edebi, aşkı, benim dinim için, benim rızam için niye göstermedin?) dese ne cevap vereceksin?”   Genç öyle bir “Allah!” der ki kendinden geçer. O kadar kırbaca direnen vücut bu ilâhi aşka, bu Rabbinden utanma duygusuna takat getiremez. Muhafızlar yanına koştuğunda çoktan can vermiştir.

Haçlılar ve Yahudiler Her Şeyi sömürmek için

Resim
Haçlılar ve Yahudiler sömürmek için; Osmanlılar ise ilahi nizam için fetihler yaptılar. Haçlılar ve Yahudiler insan, hayvan eşya ne varsa sömürü kaynağı olarak bakarken; Müslümanlar ise Allah’ü Teâlâ’nın bir emaneti olarak görürler. Haçlılar ve Yahudiler sadece dünya menfaati gözetirken, Müslümanlar sadece ve sadece Allah’ü Teâlâ’nın rızasını gözetirler. İçimizdeki Yahudi ve Haçlı uzantıları da onlardan aldıkları dünyalıklar için onların emirlerini yapıyorlar. Aziz milletimizin kutsalına saldırıyorlar. Yâ Rabbi! İslâmiyet’i ve vatanımızı yıkmak isteyen dış ve iç güçleri ıslah eyle! Islah olmayacaklarsa “El KAHHAR” ismi şerifinle kahrı perişan eyle! “Âmîn!”  

Her Şeyin Hayırlısını İstemeliyiz

  İmam Rabbani Kuddise Sirruh buyurdular: “- Allahü Teâlâ'dan gelen her şeyi gülerek, sevinerek karşılamak lâzımdır. Ondan gelenlerin hepsi tatlı gelmelidir. Sevgilinin sert davranması, aşağılaması, ikram, ihsan ve yükseltmek gibi olmalıdır. Hatta kendi nefsinin isteklerinden daha tatlı gelmelidir. Seven böyle olmazsa sevgisi tam olmaz. Hatta seviyorum demek yalancılık olur. Allah’ü Teâlâ'ya dua ederken her şeyin hayırlısını istemeliyiz.”

Ölen Her İnsan Neden Pişmanlık Duyar?

  Ölen Her İnsan Neden Pişmanlık Duyar?   Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem biz ümmetini îkaz sadedinde:   “– Ölüp de pişmanlık duymayacak hiç kimse yoktur.” buyurmuştur.   “– O pişmanlık nedir yâ Resûlallâh?” diye sorulduğunda:   “– (Ölen), muhsin (ihsan sahibi, iyi) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şâyet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevâbını verdiler. (Tirmizî, Zühd, 59/2403)   Yani sâlih kimseler bile, dünyada sahip oldukları nîmetleri, Allah’ü Teâlâ yolunda niçin daha fazla sarf etmedik diye pişmanlık duyacaklardır. Gâfillerin nedâmetini ise ifâde etmeye kelimeler âciz kalır.   Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları

Allah’ü Teâlâ Her Şeye Kadir’dir...

Allah’ü Teâlâ Her Şeye Kadir’dir...   Şeyh Abdülkadir Geylani  Kuddise Sirrûh   bir gün Bağdat'ın eski sokaklarında talebeleri ile birlikte yürürken yolun kenarında sızmış, üstü başı perişan bir sarhoş durdurur onu Ve ona; “- Ey Abdülkadir Allah’ü Teâlâ Kâdir midir değil midir?” Diye sorar. Hazreti şeyh de gülümser ve: “- Evet, Kâdirdir!” der. Sarhoş ikinci kez: “- Ey Abdülkadir Allah’ü Teâlâ Kâdir midir değil midir? ” Diye sorar. Hazreti şeyh yine gülümser ve: “- Evet, Kâdirdir!” der. Adam üçüncü kez sorar: “- Ey Abdülkadir Allah’ü Teâlâ Kâdir midir değil midir?” Hazreti şeyh bu sefer ağlar ve secdeye kapanır ve üç sefer: “- Kâdirdir! Kâdirdir! Kâdirdir!”, der. Sonra talebelerine o sarhoşu götürüp yıkamalarını ve o sarhoşa ikram etmelerini emreder. Bu değişik diyaloğa şahit olan talebeler hiç bir şey anlamaz ve hazreti şeyh'e sarhoşun neyi sorduğunu ve onun verdiği cevapların manasını sorarlar. Hazreti şeyh'te şöyle açıklar: “- Birincide b

Her Müminde Bulunması Gereken 54 Farz Şunlardır

  Her Müminde Bulunması Gereken 54 Farz Şunlardır   01- Allah-ü Teâlâ'yı bilip ibadet etmek. 02- Helâlinden yemek ve içmek. 03- Abdest almak. 04- Beş vakit namaz kılmak. 05- Cünüplükten gusletmek. 06- Kişinin rızkına Allah-ü Teâlâ'nın kefil olduğunu hak bilmek. 07- Helâlden pâk libas giymek. 08- Hakk'a tevekkül etmek. 09- Kanaat etmek. 10- Nîmetlere mukabil Hak Teâlâ'ya şükretmek. 11- Hak'tan gelen kazâya razı olmak. 12- Belâlara sabretmek. 13- Günahlara hemen tövbe etmek. 14- İhlâs üzere ibadet etmek. 15- Şeytanı düşman bilmek. 16- Kur'an'ı hüccet tutmak. 17- Ölümü hak bilmek. 18- Hak Teâlâ'nın sevdiğini sevip, sevmediğinden kaçmak. 19- Babaya ve anaya iyilik etmek. 20- El-emrü bil-ma'ruf ve nehy-ü anil münker yapmak (iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak). 21- Akrabayı ziyaret etmek (sıla-i rahim yapmak). 22- Emânete hıyânet etmemek. 23- Dâimâ Allah-ü Teâlâ’dan korkup, ferahı

O Her Şeye Yeter!

O Her Şeye Yeter!   Sen yeter ki: “Allah Celle Celâlüh” de; açar bahçede güller! Sen yeter ki: “Rahman Celle Celâlüh” de, öter bahçede bülbüller. Sen yeter ki: “Gaffar Celle Celâlüh” de, koşar yardımına melekler. Sen yeter ki: “Rahim Celle Celâlüh” de, aydınlanır her yer. Sen yeter ki: ”Malik Celle Celâlüh” de, gider dertler sıkıntılar. Sen yeter ki: “Kuddüs Celle Celâlüh” de, biter ızdıraplar. Sen yeter ki: “Aziz Celle Celâlüh” de, gider dilde kötü sözler. Sen yeter ki: “Cabbar Celle Celâlüh” de, kalmaz kalpte vesveseler. Sen yeter ki: “Mevlâ Celle Celâlüh” de, huzura erer gönüller. Sen yeter ki: “Rabbim Celle Celâlüh” de! O her şeye yeter...

Seni Seven Her Ruh Uludur Ya Rasulallah

Seni Seven Her Ruh Uludur Ya Rasulallah   Seni seven her ruh uludur ya Resûlallâh! Gönlü-gözü onun doludur ya Resûlallâh!   Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh, Kapının ayrılmaz kuludur ya Resûlallâh!   Beklemez bir başka iltifât Sana erenler, Semtin iltifat buğuludur ya Resûlallâh!   Gönül gözleriyle bir kere seni görenler, Onlar ruhların bir koludur ya Resûlallâh!   Uçuşur ikliminde altın kanatlı kuşlar, İklimin kuşların yoludur ya Resûlallâh!   Cennet yamaçları gibidir orda ufuklar, Cemâlin bu ufkun tülüdür ya Resûlallâh!   Sana ermek imanlı gönüllerin rüyâsı, Seni bilmeyenler ölüdür ya Resûlallâh!   Vuslatın, bu garip kıtmîrin her dem hülyâsı, Bu benim gönlümün gülüdür ya Resûlallâh!   (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Alıntı

Yaşanan Her Şey...

Yaşanan Her Şey...   Yaşanan her şey geçicidir. Yaşanan her şeyde hayır ve hikmet vardır. Yaşanan her şey insanın ruhen ve ahlaken olgunlaşması içindir. Yaşanan her şey Allah’ü Teâlâ’ın insanları denemesi ve eğitmesi içindir. Yaşanan her şey Allah’ü Teâlâ’ın insanlara kendilerinin ne olduğunu kendilerine göstermesi içindir. Yaşanan her şey Allah’ü Teâlâ’ın yaratmasıyla devam eder. Yaşanan her şey Allah’ü Teâlâ’ın kontrolü altındadır. Yaşanan her şey kaderin içinde yer alır. Yaşanan her şeyi allah sonsuz evvelde ve sonsuz kısa zaman içinde yaratıp bitirmiştir. Yaşanan her şey insanın beyninin içindeki görüntüler ve algılardan oluşur. Yaşanan her şey beynimizde oluşan hayaldir. Bundan sonra yaşanacak herşey gelip geçecektir. (Alıntı)

Her Derdin Çaresi Vardır

  Her Derdin Çaresi Vardır   Sual: Bazen sıkılıyoruz, başımıza bir bela geliyor veya bir şeyden korkuyoruz, borcumuzu ödeyemiyoruz. Bunlardan kurtulmak için okunacak bir dua var mıdır? CEVAP İslam âlimleri buyuruyor ki:   Her derdin çaresi vardır. Allahü Teâlâ çaresiz dert yaratmamıştır. Yaşamak ve mal sahibi olabilmek gibi dünya nimetlerinin hepsi için sebepler yaratmıştır. Sebebine yapışmayan bu nimetlerden elbette mahrum kalır. Ahiret nimetlerine kavuşmak da böyledir. Mesela tembelliğin ilacı namaz kılmaktır. İnsan maruz kaldığı şeylere karşı gafil olmayıp çaresine bakmalıdır. Birkaç örnek verelim:   1- Bir belaya maruz kalan, neden Yunus aleyhisselâmın okuduğu “ Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn” duasını okumaz ki? Hâlbuki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:   “ Birinize dert ve bela gelince, Yunus Peygamberin duasını okusun! Allahü teâlâ onu muhakkak kurtarır.” (Tirmizi)   “ La ilahe illa ente, sübhaneke inni küntü minezzalimin" diyen

Her Şeyi Unut

  Her Şeyi Unut   Adamın biri âriflerin de bulunduğu bir mecliste unutkanlıktan şikâyet ediyormuş. Unutkanlıklarını bir bir sayıp dökerek "- Artık her şeyi unutuyorum, neredeyse adımı bile unutacağım!" deyince: Oradaki âriflerden biri şöyle demiş: "- Yâhu bunda şikâyet edilecek ne var. Biz bunca yıldır, Hakk'dan gayrı ne varsa unutmaya ve unutturmaya çalışıyoruz. Yaptığımız bütün riyâzetler, zikirler, halvetler, ibâdetler hep bunun için... Her şeyi unut, zarar yok, yeter ki Allah'ı unutma!"

Sanırım Dünyanın Sonu, Her Şeyin Bir Şaka Olduğunu Sananların Yükselen Alkışları Arasında Gelecek…

Resim
Sanırım Dünyanın Sonu, Her Şeyin Bir Şaka Olduğunu Sananların Yükselen Alkışları Arasında Gelecek…   Tiyatronun kulisinde bir gün yangın çıkmış. Palyaço haber vermek için sahneye gelmiş. Herkes bunun bir şaka olduğunu sanıp alkışlamaya başlamış… Palyaço uyarmaya devam ettikçe alkışlar daha da hızlanmış… Kierkagaard "Meseller" kitabında şöyle diyordu; Sanırım dünyanın sonu, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek. Fransız tiyatro yazarı ve oyuncusu Moliere son yazdığı; "Hastalık Hastası" oyununu oynarken sahnede kan kusmaya başlar, yere yığılır. Herkes bunu oyunun bir parçası zannederek ayakta alkışlamaya başlar. Moliere ölüme alkışlar içinde gider. Aynı gece saat 10'da veremden ölür. Savaşlar, açlıklar, ölümler, katledilen hayvanlar... Yanan bir dünya, kan kusan bir doğa... Sadece seyreden biz insanlar.   İnsanoğlu bir “Ben” uğrunas; bir “EGO” uğruna insanları, hayvanları öldürüyor, ağaçları yakı